Genel

TÜRKİYE’NİN SURİYE AÇMAZI – İsmail CİNGÖZ

İsmail CİNGÖZ

Suriye sahasında konuşlu Türk Güvenlik Güçlerine karşı artan saldırı ve sabotaj eylemleriyle ilgili olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 11 Ekim 2021 günü yapılan Kabine Toplantısı’nın ardından “Suriye’den ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağı mahiyetindeki kimi yerler konusunda artık tahammülümüz kalmamıştır. Buralardan kaynaklanan tehditleri ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkânlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız” sözleri “Suriye’ye yeni bir operasyon mu olacak?” sorusunu akıllara getirmiştir; çünkü Erdoğan sözlerini (10 Ekim 2021 günü Fırat Kalkanı Harekât Bölgesi Azez/Mare’de zırhlı araca PKK/PYD terör örgütü tarafından Tel Rıfat Bölgesi’nden güdümlü füze ile yapılan saldırıda iki Türk Polisinin şehit edilmesini kast ederek) “Polislerimize yönelik son saldırı ve topraklarımızı hedef alan tacizler artık bardağı taşırmıştır. En kısa sürede bu sorunların çözümü için gereken adımları atacağız” cümlesiyle tamamlamıştır.

İsmail Cingöz
İsmail Cingöz

Dolayısı ile bir süredir “terörü kaynağında yok etme stratejisi” konsepti ile hareket etmeye başlayan Türkiye’nin, bu stratejisini sürdürmeye devam edeceği anlaşılmaktadır. Ancak Suriye; anlık değişen ittifakların, birbiri ile karşı karşıya olan bazı oluşumların aynı zamanda aynı mecralardan desteklendikleri gibi girift yapılanmaların olduğu, dost/düşman/müttefik yapılanmaların birbirine geçtiği bir hal alması gibi nedenlerle çözümün zorlaştığı bir sahaya evrilmesi her geçen gün Türkiye’yi içinden çıkılmaz bir duruma getirmektedir.

***

İdlib operasyonu öncesi 17 Eylül 2018’de ve Barış Pınarı Harekâtı kapsamında 22 Ekim 2019 tarihinde Türkiye ile Rusya arasında mutabakatlar yapılmıştır. Türkiye’nin Suriye konusunda Rusya ile ilişkilerinin bu minval üzerine yürütülmekte olduğu bilinmekle birlikte son gelişmeler dikkate alındığında mutabakatların ortadan kalkmakta olduğunun düşünülmeye başlandığı bir süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 21 Eylül 2021 tarihinde New York’ta yapılan 76. Birleşmiş Milletler Görüşmelerinin hemen ardından 29 Eylül 2021 günü Rusya Lideri Vladimir Putin ile Soçi’de bir araya gelmesi uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmiştir.

***

Görüşme öncesi Rusya Devlet Başkanı Putin’in; Suriye ve Libya ile Azerbaycan ve Ermenistan sınırındaki iş birliğini kastederek; Türkiye ile Rusya arasındaki uluslararası iş birliğinin devam ettiğini belirtmesine müteakip “Türkiye ile uzlaşmaya varmak bazen zor oluyor ama olumlu bir sonuca ulaşılıyor” derken, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin önemine vurgu yaparak, “Suriye ile ilişkili birlikte attığımız adımlar büyük önem arz ediyor. Oranın da barışı yine Türkiye-Rusya ilişkilerine bağlı”[1] demiştir.

Rusya basınında çıkan haberlerde de Rusya’nın, İdlib’deki terör örgütlerinin “etkisizleştirilmesi” konusunda ısrarcı olduğuna işaret edildiği görülmüştür. Zira İdlib özelinde Suriye konusunda kalıcı çözüm bulunamadığı takdirde çatışma sürecinin yeniden başlamasının kaçınılmaz olduğu anlaşılmaktadır.

Suriye basını incelendiğinde ise Esad rejiminin İdlib’e bir harekât başlatmasının çok yakın olduğu okunmaktadır; çünkü Esad rejiminin İdlib bölgesini geri almak istediği bilinmektedir. Ancak rejimin böyle bir harekâtı Rusya’nın fiili ve manevi desteği olmadan yapamayacağı muhakkaktır. Dolayısı ile Erdoğan-Putin görüşmesinin basına yansımayan kısımları dikkate alındığında bu konuda Rusya’nın bu harekata yeşil ışık yakmamış olduğu varsayılmakla birlikte, Türkiye ile bir uzlaşının olup/olmadığı da henüz bilinmemektedir; çünkü görüşme sonrası ortak bir basın açıklamasının yapılmamış olması dikkat çekmiştir.

Basına yansıdığı kadarıyla görüşme; ekonomi, savunma sanayi ve enerji iş birliği konularında olmuş, Türkiye’nin S-400 alımındaki kararlılığı yinelenmiştir. Görüşmede ayrıca iki ülke arasında son dönemde öne çıkan Suriye’nin İdlib bölgesi ile Ukrayna ve Kırım endeksli gündem maddelerinin de ele alındığı değerlendirilmektedir.

Ancak olası bir uzlaşının “Erdoğan’ın Putin’e; kamuoyu nezdinde imajını olumsuz yönde etkileyebilecek bazı taviz ve sözler vermiş olabileceği veya yerine getirilmesi çok güç bir söz vermiş olmasının da mümkün olabileceği” gibi yorumların yapıldığı görülmektedir. Muhtemel tavizler veya taahhütlerin ise “Türkiye’nin İdlib’deki bazı gözetleme noktalarından çekilmesi, İdlib’te siyasi durumun değişmesi durumunda olası sığınmacı akını, İdlib’deki radikal gruplar ile müzakereler gibi askeri olmayan yöntemlerle ikna etme” başlıkları altında toparlanabileceği öngörülmektedir[2]. Zira bu değerlendirmelerin doğru olduğu varsayılırsa bu hususların yüksek dereceli gizlilik gerektirdiği de hatırda tutulmalıdır; çünkü Türkiye’nin rejime ve Rusya’ya muhalif birçok değişik grup ve örgütlerle olası diyalogları nedeniyle zor kararlar almasını gerektireceği muhakkaktır.

Dolayısı ile rejime muhalif bazı grupları desteklediği bilinen Türkiye üzerinde baskının artmakta ve gerilimin tırmanmakta olduğu gerçeği hatırda tutulmalıdır; çünkü uluslararası basın kuruluşlarınca da servis edildiği üzere Esad rejiminin önemli noktalara ağır silah sevkiyatlarının Rus hava kuvvetlerinin yoğun hava saldırıları desteği altında devam etmekte olduğu görülmektedir.

Bu arada Türkiye’nin kapalı kapılar ardında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile tekrar yakınlaşmış olduğu algısına kapılmış olma ihtimali olan Rusya’nın, bir de Türkiye’nin; Ukrayna, Kırım, Kafkaslar ve Libya sahalarında Rusya çıkarlarının tersine hareket ettiği düşünülürse, Rusya’nın baskıcı tutumu daha iyi anlaşılacaktır. Rusya’nın Türkiye’yi İdlib konusunda zor bir tercihe zorladığı bir süreçte Türkiye tarafındaki bazı uzmanlar tarafından da Türk askerinin çekilmesi gerektiği türünden önerilerde artış olması da dikkat çekmektedir. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri’nde yaşanan üst düzey istifaların geri planında da Askeri kanattaki Suriye politikalarından rahatsızlıklardan dolayı olduğu varsayımları da görülmektedir.

Suriye’den çekilme konusunda Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un da bir açıklaması olmuştur. Zira Lavrov, 4 Ekim 2021 tarihinde Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükrü ile Moskova’da gerçekleştirdiği görüşme sonrası yaptığı açıklamalar esnasında bir soru üzerine; “Suriye topraklarında yabancı askeri güçlerin bulunmasına gelince, bilindiği gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’nde oybirliği ile kabul edilmiş olan ve kimsenin de iptal etmediği 2254 numaralı karar, Suriye’nin egemenliğini, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü teyit etmektedir. Bu karar doğrultusunda, sadece meşru Suriye hükümeti tarafından ülke topraklarına davet edilmiş olan askeri güçlerin burada bulunmaya hakkı vardır”[3] diyerek Suriye rejimi tarafından davet edilmeden Suriye sahasında bulunan Türkiye ve ABD’yi kastettiği muhakkaktır.

***

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, İdlib konusunda yaşanan süreç ile ilgili olarak yaptığı bir başka açıklamada; Türkiye’yle İdlib’e ilişkin yaptıkları anlaşmanın tamamen uygulanması konusunda ısrarcı olacaklarını belirtmeye müteakiben, İdlib bölgesinde varlığını koruyan terörist grupların, Suriye ordusuna karşı saldırılarını sürdürdüğünü, hatta Rus güçlerine karşı saldırı girişimlerinde bulunduklarına dikkat çekerek; “…Bu sebeple Rusya tarafı, Putin ile Erdoğan’ın arasındaki anlaşmaların tamamen uygulanmasının gerekliliğini teyit etmektedir. Üstlerine giydikleri yeni giysiler fark etmeksizin, en başta Heyet Tahrir Şam (HTŞ) militanları olmak üzere (İdlib’deki) teröristler izole edilmelidir. Nihai olarak bu terörist gruplar etkisiz hâle getirilmelidir”[4] sözleriyle Türkiye-Rusya arasında varılan mutabakatlar gereği Türkiye’nin, İdlib’deki teröristler ile muhalif grupları birbirinden ayırmasına vurgu yaptığı görülmektedir.

Türkiye’nin İdlib çevresinde yaklaşık 70 farklı kontrol noktası oluşturduğu bilinmekle birlikte İdlib merkezi, El Kaide’den ayrılan ve Ebu Muhammed el Culani liderliğindeki HTŞ kontrolü altındadır. 2019 yılından itibaren İdlib merkezini fiilen yöneten HTŞ, BMGK tarafından olduğu gibi Türkiye tarafından da “terör örgütü” olarak görülmektedir.

İdlib konusunda kritik gelişmeler yaşanırken ABD’nin eski Suriye özel temsilcisi James Jeffrey’nin “Önümüzdeki haftalarda Suriye dramatik değişime sahne olabilir, üstelik bu değişim daha iyiye bir gidişat olmayacaktır. Rusya’ya yeşil ışık yakılmış görünüyor, tıpkı Dera’daki bir diğer ateşkesin çöküşü gibi, Rusya’nın hedeflerine ulaşma çabası Washington tarafından artık engellenmiyor”[5] sözleri önemlidir; çünkü bu cümleler Rusya ile ABD’nin geri planda anlaşmış olduğu imasını kuvvetlendirmektedir. Bu olasılık Türkiye’nin sahada ve diplomaside kendi aralarında anlaşmış ABD ve Rusya taraflarıyla ayrı ayrı mücadele edeceği bir sürecin yaşanacağını göstermektedir.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 13 Ekim 2021 günü “ABD ve Rusya’nın Türkiye ile yaptıkları mutabakatlarda verilen sözlerini tutmadıklarını, PKK/YPG’ye silahların ve eğitimlerinin ABD tarafından verildiğini” söylemiştir. Çavuşoğlu’nun ayrıca “…Bizim de yapmamız gereken kendi göbeğimizi kendimiz kesmek…” diyerek Türkiye’nin gerekirse tek başına harekât düzenleyebileceğini üstü kapalı olarak ima ettiği görülmüştür.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York dönüşü ABD Başkanı Joe Biden yönetimine yönelttiği sert eleştiriler uluslararası basında yer almıştır. Ancak 30-31 Ekim 2021 tarihinde Roma’da düzenlenecek olan 16’ncı G-20 zirvesinde Erdoğan’ın Biden ile baş başa bir görüşme gerçekleştireceği duyurulmuştur[6]. Hemen ardından 31 Ekim-12 Kasım 2021 tarihlerinde İskoçya/Glassgow’da düzenlenecek İklim Zirvesi’nde [BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 26. Taraflar Konferansında (COP26)] yine bir görüşme olabileceği değerlendirilmektedir.

Türkiye’nin ABD ve Avrupa Birliği ülkeleriyle diyaloglarının devam ediyor olması, Afganistan/Kabil havaalanın işletmesine talip olunması, Ukrayna ve Kırım politikaları, Türkiye-ABD liderlerinin (geçmişte olduğu gibi) ilerleyen günlerde düzenlenecek olan zirvelerde ikili görüşmeler gerçekleştirecek olması gibi hususlar Rusya açısından göz önüne alındığında; Türkiye’nin ABD ve Avrupa ülkelerini memnun etme politikası üzerinden strateji yürüttüğü gözüyle bakıldığı muhakkaktır.

Dolayısı ile Türkiye, uzun bir süredir ABD ve NATO ile sıkıntılar yaşamaya başlamasıyla birlikte Rusya ve Çin endeksine kayan politikalar izlemektedir. Ancak Rusya’ya göre Türkiye’nin Batı’dan vazgeçme niyetinde olmadığı yorumlanmaktadır. Buradan hareketle Rusya’nın Türkiye’yi stratejik ortak olarak görmekte tereddüt edeceğini anlamak zor olmasa gerek.

Sonuç olarak;

Rusya’nın İdlib merkezli Suriye sahasında Türkiye’nin karşılamakta zorlanacağı birtakım taleplerinin olduğu değerlendirilmektedir. Suriye sahasında yaşanan gelişmeler muhakkak ki burada konuşlanmış olan Türk askerlerinin görev yapmalarını da güçleştirdiği düşünülmektedir. Zira Türk askeri tarafından Rus ve rejim güçlerinin saldırılarına gerektiği gibi karşılık verilemediği, diğer taraftan ise yerel muhalif oluşumlarla da istenilen düzeyde ilişkiler kurmakta zorlanması da ortaya çıkınca iki taraf arasında sıkıştığı gibi bir durumun yaşandığı anlaşılmaktadır.

Dolayısı ile eski bir istihbaratçı ve stratejist olan Rusya Devlet Başkanı Putin’in İdlib konusundaki son hamlelerinin gerisinde farklı hesapların olabileceğini Türkiye karar alıcı mekanizmaları hatırda tutmalıdır.

Suriye sahasında sıkışan Türkiye’nin başta HTŞ olmak üzere bazı muhalif oluşumlara destek verebileceğini düşünenler olsa da Türkiye’nin HTŞ’ye açıktan destek vermesinin söz konusu olamayacağı muhakkaktır; çünkü terör örgütü olarak kabul etmektedir. Bu arada ilerleyen süreçte HTŞ’nin isim ve misyon değiştirebileceği gibi varsayımlardan hareket edildiği takdirde Türkiye’nin tutumundaki olasılıkları ise zaman gösterecektir. Ancak bu hususta Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov tarafından “…en başta HTŞ’nin, kıyafetlerini, kılıflarını her ne şekilde değiştirirlerse değiştirsinler” vurgusunu yaptığı gözden kaçırılmaması gereken önemli bir ayrıntı olduğu unutulmamalıdır.

Muhaliflerin yoğun olarak yer aldığı İdlib’te, yerlerinden edilmiş yaklaşık 3,5 milyon Suriyelinin yaşıyor olması ve aynı zamanda HTŞ kontrolünde olmasından Türkiye’nin tedirgin olduğu muhakkaktır. Zira olası bir askerî harekât durumunda yeni bir kitlesel göç dalgasıyla karşı karşıya olan Türkiye, aynı zamanda bu kitlesel göç esnasında radikal cihatçı örgüt elemanlarının da sızabileceği endişesini yaşamaktadır.

Son söz olarak; Suriye sahasında Türkiye’yi zor bir süreç beklemektedir. Ancak bu süreçte yaşanan küresel yapılanmaları da yakından takip etmesi elzemdir; çünkü yükselen güç Çin ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından misyonunu ABD’ye (vekaleten) devreden İngiltere eksenli yeni bir dünya sistemi inşa edilmektedir. Bunu gören ABD, gücünü ve etkinliğini kaybetmemek adına Asya Pasifik bölgesinden Ortadoğu’ya dünyayı şekillendirme girişimlerini sürdürmekte olduğu görülmektedir. Hatta ABD’nin hamleleri içerisinde Türkiye’ye de birtakım görevler tevdi etmeye çalışıyor olmakla birlikte Türkiye’nin bu misyonu kabul ve sürdürmekte zorlandığı; hatta mümkün olduğunca bağımsız hareket etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Ancak ABD ve Avrupa ülkelerine çok yönlü bağımlılığının bulunması, Türkiye’nin hareket serbestisini kısıtladığı muhakkaktır.

Dolayısı ile Türkiye’nin, inşa süreci devam etmekte olan yeni dünya sisteminde bağımsız hareket edebilmesi ve üçüncü bir kutup olarak ortaya çıkabilmesi için; küçük, orta ve ağır sanayisinde, askeri savunma sanayisinde, bilişim ve teknolojik yazılım sahasında, özgün ve analitik eğitim alanında ve hatta tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeter hale gelme hamlelerini başlatması, başlatılmış olanların da emin adımlarla ve kararlılıkla sürdürmesi önem arz etmektedir.

                               .

İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı/M.A – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. [email protected]

[1] Deutsche Welle; “Erdoğan ile Putin Soçi’de Bir Araya Geldi”, 29.09.2021

[2] Değer AKAL; “Türkiye Üzerindeki İdlib Baskısı Artıyor”, Deutsche Welle, 09.10.2021

[3] Sputnik News; “Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Mısırlı Mevkidaşı Sami Şükrü ile Başkent Moskova’da Gerçekleştirdiği Görüşme Sonrası Yaptığı Açıklamalar”, 04.10.2021.

[4] Sputnik News; “Lavrov: Türkiye’yle İdlib’e İlişkin Yaptığımız Anlaşmanın Tamamıyla Uygulanmasında Israrcı Olacağız”, 04.10.2021.

[5] Değer AKAL; “Türkiye Üzerindeki İdlib Baskısı Artıyor”, Deutsche Welle, 09.10.2021

[6] Milliyet; “Son Dakika… Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Biden Roma’da Görüşecek”, 28.09.2021.

Kırım'ın Sesi Gazetesi

27 Şubat 2015 Tarihinde hizmet bermege başlağan www.kiriminsesigazetesi.com maqsadı akkında açıklama yapqan Mustafa Sarıkamış İsmail Bey Gaspıralı’nıñ bu büyük mirasına sahip çıqmaq ve onun emellerini yaşatmaqtır. Qırımtatar Türkleriniñ ananevî, körenek, ürf, adet kibi yaşamlarında ne bar ise objektif şekilde Dünya cemiyetine taqdim etilmektir.

Pin It on Pinterest