Genel

DÜŞÜNCEDE BATI’NIN BEYAZ ATİNA’SI DOĞU’NUN SİYAH ATİNA’SIDIR

Dünyanın tekliği ve medeniyetlerin çokluğu, bütün ülkelerde medeniyetlerin, kaynağını araştıran çalışmalara, büyük bir hız ve yoğunluk kazandırmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde, dünyada devletlerden daha çok, medeniyetler savaştığı görüşü, bütün aydınlar tarafından kabul görmeye başlamıştır. Sınırların önemini yitirmesiyle, dünyada devletlerin değil, medeniyetlerin savaştığı, açık seçik görülür hale gelmiştir.
*
Dünyada medeniyetlerin bütün ülkelerin gündemine taşınmasıyla, dünyanın gözleri yeniden Akdeniz’e çevrilmiştir. Fernand Braudel’in Akdeniz medeniyetleri üzerine yaptığı, ayrıntılı araştırmalarda ortaya koyduğu gibi, dünyada medeniyet söz konusu olduğu zaman, akla hemen Akdeniz gelir. Akdeniz çevresindeki ülkelerin, insanlığın bilgi ve bilgelik birikimine katkıları, medeniyetlerin kaynağını oluşturur. Akdeniz İbrahim Peygamberde birleşen, kitap sahibi büyük dinlerin anayurdudur.
*
Toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal boyutları olan medeniyet, Sezai Karakoç’un tanımıyla: “Bütün insanlığa hitap eden bir tarih olgusudur.” Bu yüzden, Yirmibirinci yüzyılda dünyanın ilgi odağı, Hindistan ve Çin değil, Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığın ortaya çıktığı, peygamberler havzası Akdeniz olacaktır. Babil, Mısır, Yunan, Roma, İslam
ve Batı medeniyetlerini anavatanı Akdeniz’dir. Dünyada me- deniyet adına ne varsa, bütün değerleri ve kurumlarıyla Akdeniz’den ithal edilmiştir.
*
Yarı ömrünü Çin kültürüne adayan Martin Bernal, önde gelen dünya dillerine çevrilen “Kara Athena” isimli kitabıyla, Batı medeniyetinin ana kaynağı kabul edilen, Yunan medeniye- tinin aslında, Kara Afrika’nın köklü medeniyet merkezi olan, İbrahim Peygamberin, Yakup Peygamberin, Yusuf Peygamberin, Musa Peygamberin ve Firavunların Mısır’ına dayandığını, ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Keynes bolluk yıllarında sürdürülebilirliğin, kıtlık yıllarını düşünerek, yapılan uzun dönemli planlarla sağlanabileceğini, Yusuf Peygamberden öğrenmiştir.
*
Batı dünyasının Yunan düşüncesinde ele alınmamış, tartışıl- mamış hiçbir bilgi ve hiçbir bilgelik yoktur, dediği bir dönemde, Akdeniz dünyasının en büyük ve en etkili kültür merkezi Atina değil Mısır’dır. Mısırlılar Akdeniz’in bilgi ve birikimiyle, yüzyıllarca Atina’da söz ve güç sahibi olmuşlardır. Büyük bir medeniyet tarihçisi olduğu kadar, çok önemli bir dil bilimci de olan Bernal, kitabında Yunancanın yüzde seksen oranında İbranice ve Mısırca’ya dayandığını etimolojik incelemelerle ortaya koymuştur.
*
Rönesans sonrası Avrupa, kutsal kültüre savaş açarak, toplumunun yüzde sekseninden fazlasının, oy ve söz hakkı olmayan insanlardan oluşan Atina’yı kutsallaştırarak, seküler dünyanın başkenti ilan etmiştir. Yunan ve Roma’nın Homer’e dayanan ve etiksizliği etik bilen mitolojik medeniyetleri, seküler Batının ana kaynakları olmuştur. Üç yüzyıla aşkın bir zaman boyunca, bütün seküler Batı dünyası, başta demokrasileri olmak üzere, sahip oldukları ne varsa, hepsini Atina’ya borçlu olduklarını her fırsatta tekrarlamışlardır.
*
Yüzyıllarca süren akademik çalışmalarla, Avrupa’nın kül- tür kaynağının, öncesi ve sonrası olmayan, Yunan düşüncesinin olduğu, bütün dünyaya kabul ettirilmiştir. Yunan ve Atina tutkunluğu Avrupa’nın Aydınlanma çağı dediği dönemde doruk noktasına ulaşmıştır. Avrupa özgün bir medeniyet olduğunu kabul ettirebilmek için, Yunan ve Roma kültürünü kutsallaştırarak, Hristiyanlığın önüne geçirmiştir. Batı medeniyetinin ana kaynağı kabul edilen “Yunan Efsanesi”, Ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısında uydurulmuştur.
*
Akdeniz ülkelerinin kaynaklarında da, Yunan medeniyetinin Babil ve Mısır medeniyetine dayandığı açıkça vurgulanır. Bütün medeniyetlerin ana kaynağı da peygamberlerin haber verdiği bilgi ve bilgeliktir. Batı düşüncesinin kaynakları yeniden ele alınmalıdır. Avrupa’nın oluşturduğu Yunan büyüsünü bozmadan, sağlıklı bir kültür ve düşünce tarihi ortaya koymak mümkün değildir.
*
Medeniyetlerin ana kaynağı Yunan filozofları değil, onların düşüncelerini de kristalleştiren peygamberlerdir.
*
Batı medeniyetlerin kutsal kaynaklarını yok sayarak, düşünce ve eylemde mükemmelliğe ulaşamaz.
*
Her alanda olduğu gibi düşünce tarihinde de köklü bir paradigma değişikliğine ihtiyaç vardır.
*
Bilgi ve bilgeliğin değişmez kaynağı, peygamberlerin kutsal kitaplarıdır.

Pin It on Pinterest