Milletim, Vatanım, Canım Kırım
Milletim, Vatanım, Canım Kırım” Bu bir Kırım türküsü…
Ruslar, insan kasabı, diktatör Stalin’in emriyle bir gecede bütün Kırım’ı Sibirya, Urallar ve Özbekistan’a sürdü vagonlar içinde. Her türlü ihtiyacı bu katarlarda giderilecekti. Yarısı yolda hayatını kaybetti, önemli bir bölümü kırıldı, hastalandı, sakat kaldı. Sağ salim ulaşanlar ise ailesinden, çoluk çocuğundan ayrı düştü. Zulüm başladı.
Kırım’da sürgün günü 8730 Türk köyü vardı. 2500 cami, 680 mektep. Ruslar bu yerlerle birlikte, 2800 mezar taşını bile tahrip ettiler! Türk’e ait ne varsa görmek istemiyorlardı. Bu kin ile insanlık suçu işlediler.
Kırım 1500 yıllık Türk yurdu, Türk kavimlerinin uğrak yeri Alaattin Keykubat’ın gönderdiği donanmayla Selçuklu Devleti’ne bağlanmıştı. Altınordu ve Kırım Hanlığı daha sonradır. Fatih zamanında, Gedik Ahmet Pasa ile Kırım Osmanlı’ya katıldı.
Bölgede 1.5 milyon Kırım Türk’ü yaşıyordu. Rus politikasıyla Osmanlı içlerine, Anadolu’ya göçe zorlandılar önceleri. Kalanlara baskı uygulandı. Yüzbinlercesi kılıçtan geçirildi. 19. asrın sonlarında Kırım’da Türk nüfusu Rus-Ukran sayısının altına düşmüştü, işte bu noktada Gaspıralı İsmail, gazetesi Tercüman ve fikirleriyle Türklere ışık oldu, yol gösterdi.
Ekim devrimi sonrası komünistler Kırım’daki Türk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırdılar. 2. Cihan Savaşı’nda adayı işgal eden Almanlarla işbirliği yaptığı iddiasıyla Kırım’daki bütün Müslüman ahali apar topar sürüldü, kırıldı, öldürüldü. Soğuk, açlık, hastalık Kırımlıların peşlerini bırakmadı. Komünistler Kafkas kavimleri için de aynı şeyi yaptılar. Ancak Stalin sonrasında onlar anavatanlarına döndü, Kırım Türküne izin vermediler. Ta ki SSCB dağılana kadar.
Cengiz Dağcı’nın romanları hep bunları anlatır. Bir başka ünlü romancı Şamil Alaattin’den bizzat dinledim, Taşkent’te yaşarken sürgünü.
Geçenlerde vatanında vefat eden Şamil Alaattin diyordu ki “Üç yıl Rus Ordusu’nda askerlik yaptım. İzinli geldiğimde bir de ne göreyim, evimde Ruslar var. Ailem yok. Çıldırmışım. Kendime geldiğimde işkence görüyordum ve sonra öğrendim, Taşkent’e götürmüşler. Ailemle yıllar sonra tesadüfen buluştuk.“
Sürgünü yaşayan bir başka Kırımlı Cafer Veliyef ise: “Suma köyündeydik. Ruslar evimizi bastı. Yıl 1944. Ablamın sandığını açmasına izin bile vermediler. 15 dakika müsaade ettiler. Babama kızıyorlardı. Cevap verince de hepimizin gözü önünde kamçılıyorlardı. 58 vagonlu bir trene bindik. Aluşta’dan Akmescid’e, buradan da meçhule..“
Hikaye dramalık, belgesellik ama bu duyarlıkta yayıncı nerede?
Komünist mezalimi “18 gün aç, çıplak, hasta, bitkin vaziyette trenimiz yol aldı. Bir kısmı yolda öldü. Cesetlerle gittik bir müddet. Bitlendik. Cesetleri gömmemize bile müsaade etmediler. Trenden attılar, bu dileğimiz karşısında. Ölülerimizi bile kurda kuşa yem yaptılar. Uralga’da 20 yıl tuz işçiliği yaptım. Üniversitede okurken bizi Tatarız diye yurda bile almadılar.”
Sak’ta Rıfat Yahya’nın misafiri oldum. Anlattıkları şöyle:
– “Zincirli medresede doğdum. 16 yaşında sürgüne gittim. 10 dakika müsaade ettiler. Hiç unutmam Annemin bir Singer dikiş makinası vardı. Onu yanına almak istedi. Müsaade etmediler, iteleyip düşürdüler kadıncağızı. Kardeşimin biri yolda öldü, öteki hastalıktan. Annemin göz yaşları, bu olayları hatırladıkça hep boşaldı. Sonra aklı durdu zavallının. ‘Keşke onların yerine ben ölseydim’ demeye başladı.”
Kırım Türkleri Anavatanlarına dönmeye başladığında, kıyı şeridine yerleşmelerine Ruslar şiddetle karşı çıktı. Ama Tatarlar Aluşta’ya gelip yerleştiler. Rus polisi mani oldu, evleri yıktı, içindekileri dövdü. Olaylar her gün yaşanmaya başlayınca Tatarlar 4 Ekim 1992 günü Parlamento Binasını bastılar. Tatarların isteği kabul edildi “Aluşta Olayları” sonrasında.325 bin Tatar Kırım’a döndü. 500 bin kadar da Sibirya, Urallar ve Özbekistan’da var.
Kaynak : https://www.turkalemiyiz.com/Home/Getkafkasya?categoryid=4&aid=1495