GenelGüncelKültür SanatTürk Dünyası

Kırım Tatarı Aydınların Öldürülmesi ve Kamplara Yerleştirmesi

Kırım’da bir sömürge politikasını yürütmeyi amaçlayan Sovyet Hükümeti, bunu tesis edebilmek için ilk önce Kırım’ın bütün aydın sınıfı yok etmiştir..

Bununla birlikte 1936-1938 yıllarında bütün Sovyet Birliği çapında yürütülen “büyük terör” döneminin Kırım’daki tahribatı ise çok daha büyük olmuştur. 1930’lu yılların sonuna kadar Kırım Tatar millî aydın sınıfının ve din adamlarının hemen tamamı doğrudan doruya kurşuna dizilmek veya sürüldükleri çalışma kamplarında hayatlarını kaybetmek suretiyle ortadan kaldırılmıştı. Kırım’daki Sovyet hâkimiyetinin ilk yirmi yılında yaklaşık 150.000 civarında insanın yok edildiği belirtilmektedir.330

Bu faciayı en güzel şekilde yansıtan eser Volga Kızıl Akarken. Otobiyografik özelliği taşıyan bu romanda, bizzat bir Kırım Tatar aydını olan Şevki Bektöre’nin tevkif edilişi ve neredeyse ömrünün yarısını Sovyet kamplarında geçirmesi teferruatlı bir şekilde anlatılmaktadır. Romanın “Tevkif” bölümünden başlayarak sonuna kadar yazar Sovyet kamplarındaki dehşet verici hayatını ve aydınlara yönelik yapılan muameleyi anlatır.

Şevki Bektöre
Şevki Bektöre

Şevki Bektöre büyük terörün Sovyet Birliğindeki Türk asıllı aydınlara karşı nasıl gerçekleştirildiğini şöyle anlatır:

“1939 yılı, temizlik hareketinin başlangıcı olmuştu. Temizlik, Sovyet Ceza Kanununun 35-38. Maddelerine uydurularak yapılıyordu. Bu vazife yine Gizli Polis’e verilmişti. İnsanlara, «yersiz yurtsuz» veya «serseri» sıfatıyla kolayca vuruluyor ve bu isnatlarla tevkif edilenler kolayca beşer, onar seneye mahkûm ediliyordu. Bu usul, Rusya’nın birçok bölgelerinde tatbik edilmesine rağmen Türkistan için bir türlü formül bulamamıştı. Zira Türkler, toprağına bağı ve çalışkan insanlardı. Onlara, 35-38. Maddeleri tatbik etmek imkânsızdı. Onlara Ceza Kanununun hükûmet aleyhinde propaganda yapanları içinde alan maddesine uydurularak, yer-yurt sahibi, Tacik, Özbek, Türkmen, Kırgız ve Kazak toplulukları da temizliğe tutuldu.

Halk arasında sevilen ve sayılan köyün ileri gelenleri, G.P.U. mensupları, kendilerini sorguya çekiyorlardı…

-Bize verilen haberlere göre sen, Sovyet Devleti’nin kolhoz kolektif çiftlik siyasetine karşı konuşuyormuşsun, öyle mi? diye soruyordu.

-Hayır böyle bir şey varit değildir. -Eğer konuşmadıysan, imza et.

Sorguya çekilen tereddüt etmeden imzasını atıyordu. Buna rağmen sorgu bitmiyordu:

-Sovyet Devleti dini menetti, camileri kapattı, demişsin doğru mu? -Hayır?..

-Sen, kolhozda karnımız doymuyor, demişsin.

Bu sorgu aralıksız devam ediyor ve neticede G.P.U nun isnat etmek istediği suçun tevkisine lüzum görülmeden günahsız insanlar, Sovyet Ceza Kanununun 58/10 maddesi mucibince kotrevolüsyoner (İhtilâl aleyhtarı) olarak damgalanıyor, on yıla mahkûm edilip kamplara sürülüyordu.”332

Büyük terör yıllarında hocalık yapan Şevki Bektöre, bu temizlik hareketinin nasıl uygulandığını bilim adamı olan arkadaşının hayatından örnek vererek anlatır:

“Birgün, bir dostumla öğretmenler odasında oturuyorduk. Mükemmel bir ilim adamı ve vatansever bir insandı. Büyük masanın kenarında imtihan kâğıtların tetkik etmekle meşguldük. Ama onun o anda elindeki kâğıtlarla meşgul olmadığı, düşünceleriyle bambaşka bir âlimde olduğu anlaşılıyordu. Tedirgin ve şaşkın bir hali vardı… Dayanamadım:

-Dostum, dedim. Senin bir derdin var!… -Peşimdeler, Bektöre, dedi.

Bir şey söyleyemedim. Zaten bunun için ne söylenebilirdi? Ama konuşmam, bir

şeyler söylemem lâzımdı. Yavaşça sordum

-Emin misin? Ne zamandan beri tâkip ediliyorsun?

-Elbette eminim, dedi. Tam üç gündür peşimdeler. Neden tâkip ediyorlar? Ne istiyorlar benden? Söyle bektöre. İlim adamı olmaktan başka ne suçum var benim?…

-…Kardeşimi Sibirya’ya sürdüler. Hiçbir suçu, hiçbir günahı yoktu onun. Neden yaptılar bunu? Bir aydın, bir ilim adamı olduğu için mi?…

-… Üç gün sonra arkadaşımızı kaybettik. Dinî tören yasak olmasına rağmen basit de olsa küçük bir törenle onu toprağa verdik. Zavallı dostum… Kendinden daha çok faydalanılacağı bir çağda edebî âleme kavuşmuştu.”333

Eserin devamında Şevki Bektöre tevkif edilerek çalışma kampına gönderilir. Birkaç ay sonra Bektöre ile aynı hücreye Kırımlı bir delikanlı yerleştirilir. Bektöre, ondan Kırım’da tanınmış ilim adamlarının çoğunun ya kurşuna dizildiğini ya da kendisi gibi kamplara sürüldüğünü öğrenir.334

Eserin “Mücrimler Dünyası”335, “Zerevşan Kampı”336, “Zengita Kampı”337 bölümleri en ufak teferruatına kadar Sovyet Rusya’nın kamp sistemini, oradaki yaşamı ve esirlerin durumunu anlatmaktadır. 332 Bektöre, s.142-143. 333 Bektöre, ss. 44-46. 334 Bektöre, s. 157. 335 Bektöre, ss. 125-128. 336 Bektöre, ss. 128-131. 337 Bektöre, ss. 131-137.

Aydınların öldürmesi ya da kamplara yerleştirilmesi olaylarını Kırım Kurbanları, Kırım Kan Ağlıyor, Kırımlı Murat Destanı romanlarında da görmek mümkündür. Bütün bu romanlarda başkahramanlar vatan ve millet sevgisi üst düzeyde olan aydın tiplerdir. Bu Kırım Tatar kahramanları milletinin kurtarıcısı görevini üstlenirler.

Kırım Kurbanları romanında bu Ahmet Hamdi’dir. Kırım Türk Milli Mukavemet Teşkilatı’nın üyesidir. Arkadaşlarıyla birlikte fabrikayı havaya uçurmayı başarır. Tutuklanan Ahmet Hamdi sürgüne gönderilir. Kampta Ruslara kendini şu şekilde tanıtır: “Siyasi mahkûmum ben. Kırımlıyım. Milletimin ve memleketimin hür olması, insan gibi yaşayabilmemiz için mücadele edenlerden birisiyim” 

Kırım Kan Ağlıyor romanında komünistler tarafından baskı altına alınan aydın tipi olarak Akmescit şehrinde avukatlık yapmakta olan Ahmet Cahit karşımıza çıkmaktadır. O da Akmescit’teki Türk Mukavemet Teşkilâtı’nın reis görevindedir. Kreml’inin nefretini kazanır, tutuklanması için emir verilir, NKVD’nin bütün güçleri peşine düşerler. Romanın sonunda Ahmet Cahit kahramanca Bolşevikler’e karşı savaşarak şehit düşer.

Kırımlı Murat Destanı romanında milletinin kurtarıcısı görevini, Murat Selimoğlu üstlenir. O “Allaha İnananlar Cemiyeti”’nin reisidir. Köy köy gezip komünist zülmüne uğrayan milletini kurtarmaya çalışır. Defalarca tutuklanır, işkencelere maruz kalır. Sonunda sığındığı bir mağarada bombalanarak şehit edilir.

5.1.6. 18 Mayıs 1944 Sürgünü

Kırım Tatarları için asıl büyük felâket, Stalin tarafından 11 Mayıs 1945’te imzalanan ve Kırım Tatarları’nın son ferdine kadar Kırım’dan sürülmesini emreden karardan sonra başladı. 17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece Kızıl Ordu askerleri tarafından yataklarından kaldırılan Kırım Tatarları, hazırlanmaları için yalnızca 15-20 dakika zaman ve ancak ellerinde taşıyabilecekleri kadar eşya almalarına izin verilerek hayvan vagonlarına yüklendi. Günlerce yiyecek ve su verilmeyen, cesetlerin dışarı çıkarılmasına müsaade edilmeyen ve hiçbir tıbbî yardımın söz konusu olmadığı bu ölüm yolculuğu sırasında açlık, susuzluk, hastalık, bitkinlik ve havasızlıktan binlerce insan

hayatını kaybetti.339 Bu soykırım esnasında Kırım Tatarlarının %46,2sinin aç vaziyette, havasız hayvan vagonlarında hayatlarını kaybetmiştir.340

İncelediğimiz romanların çoğunda yazarlar sürgün konusuna değinmişlerdir. Burada tamamı ile bu konu üzerinde duran, Murat Soysal’ın 1944 Arabat Türkleri romanını belirtmemiz gerekmektedir. Romanın başarılı yönü, sürgünün nasıl gerçekleştiğini, insanların trenlerde neler çektiğini gerçeğe çok yakın bir şekilde anlatmış olmasıdır.

“Önlerinde bir tren katarı duruyordu… Bir süre sonra tren katarı insanlarla doldurulmuştu. Oturmaya yer olmadığı gibi ayakta da durulmuyordu, kollarını koyacakları yer bile yoktu… Hala askerler zorla insanları sıkıştıra sıkıştıra ittirerek bindiriyorlardı. Vagonun içi karanlıktı. Pis kokuyordu… Belliydi ki hayvan taşımakta kullanılan vagonlarındandı. Zeminde hayvan dışkıları vardı. Her vagonda yüzden fazla insan vardı. Özellikle çocuklar ezilmek üzereydi. Çocukların kimileri ağlıyor kimileri kafalarını yukarıya kaldırarak nefes almaya çalışıyordu.”341

“Trenin tüm kapıları aynı anda açılmış, cenazeleri indiriyorlardı. Her vagonun içinde ona yakın asker, onların da arkasında treni boydan boya iki taraflı sarmış asker zinciri vardı. Aralarında da mitralyözler vardı. Trenden cenazeleri köpek leşi atar gibi, demir yolunun kenarına atıyorlardı. Aralarında ölmeyenler de vardı aslında ama öldü sanılarak onlar da atılıyordu işte. Biraz sonra ormandaki vahşi hayvanla canlı canlı yem olacaklardı.”342

Sürgün sorununa değinen diğer yazarlardan biri de Yavuz Bahadıroğlu’dur. Kırım Kan Ağlıyor romanın kurgusu Sovyet Askerlerinin Kırım Tatarlarını vatanlarından sürgün etmeleriyle son bulur. Sürgün edilmek üzere vagonlara doldurulan halk gazla öldürülür. Burada yazarın hayal gücü devreye girmektedir, sürgün esnasında gazla öldürme olaya rastlanmamaktadır.

17 Nisan 1938’de, Sovyet rejimi tarafından çeşitli suçlamalarla tutuklanan Kırım Tatar aydınları kurşuna dizilerek katledildi
17 Nisan 1938’de, Sovyet rejimi tarafından çeşitli suçlamalarla tutuklanan Kırım Tatar aydınları kurşuna dizilerek katledildi

Volga Kızıl Akarken romanında Şevki Bektöre de sürgünü genel hatlarıyla anlatmaya çalışmıştır. Ancak sürgün tarihini yanlış belirtmiştir. 18 Mayıs olarak değil 22 Temmuz tarihini verir, bunun da yıllarca Sovyetlerin dışarı ile bağlantıyı kesmesinin doğal bir sonucu olduğunu düşünmekteyiz.

“22 Temmuz 1944 sabahı Kırımlılar için yeni bir felaketin başlangıç günü olmuştu. Bütün evlerin etrafı silahlı N.K.V.D. birlikleri tarafından çevrilmiş, namlular kapı ve pencerelere doğrultulmuş, sokağa çıkmağa yasağı konmuştu. Halk korku ve heyecan içindeydi. Şüphe ve korkunun son haddine vardığı bir sırada silahlı

17 Nisan 1938’de, Sovyet rejimi tarafından çeşitli suçlamalarla tutuklanan Kırım Tatar aydınları kurşuna dizilerek katledildi
17 Nisan 1938’de, Sovyet rejimi tarafından çeşitli suçlamalarla tutuklanan Kırım Tatar aydınları kurşuna dizilerek katledildi

N.K.V.D mensupları kapıları açtırıp, evlere girmeye ve halkı zorla dışarıda bekleyen kamyonlara doldurmaya başladı. Bu iş bitince kamyonlar, Kırım’ın merkezi Akmescit’e doğru yola çıktı. İş bu kadarla bitmedi. Kamyonları dolduran halk, bu defa istasyonda bekleyen yük vagonlarına bindirildi. Bir kıyamet gününü andırıyordu ortalık. Birbirini kaybeden aile fertlerinin feryatları yürekleri parçalıyordu. Ama bu yalvarmaların, çığlıkların hiçbir faydası yoktu. Trenler, yoluna devam ediyor, meçhul bir istikamete doğru yolcularını götürüyordu.”344

Ali Gündüz de kaleme almış olduğu Kırım (Türk’ün Dramı) romanında son sahneleri sürgünle bitirmiştir:

“Sürgün edilmek için Akmescit sokaklarında gezen askerler, vardıkları evden Türkleri alarak kamyona, oradan istasyona götürüyordu. İki asker Alparslan’ın evine geldiler. Alparslan kapıyı açınca iki somurtkan yüzle karşılaştı.

-Burası Alparslanın evi mi?… -Evet ne yapacaksınız?…

-Alabildiğiniz kadar eşyanızı alın… 15 dakikaya kadar hazır olun… Uzak bir yere gideceksiniz.

-Ama neden?…

-Soru sorma. Ne deniyorsa onu yap. Çabuk sizi bekliyoruz Alparslan bir şey demek istedi. Yutkundu diyemedi. Hırsla döndü. Sultan merakla bekliyordu. Heyecanla sordu:

-Ne diyorlar Alparslan?…

-Gidiyoruz Sultan, vatanımızdan gidiyoruz. Kırım’dan uzaklara gidiyoruz… -Nereye gidiyoruz?…

– Sibirya cehennemine… Sibirya zindanlarına… Sibirya kamplarına.”345

Sevinç Çokum da yazmış olduğu Hilal Görününce romanında asıl konuya girmeden Felekzade Arif Çelebi ağzından Kırım tarihinden kısa bilgi verirken sürgüne değinir. “…hicret hadisesi yıllarca sürmüş olup, yürekler acısıdır. Kırım Harbinden sonra öz yurdunu bırakanların sayısı pek çoktu. Geriye kalanlar ise, yakın tarihlerde Rusya’nın içlerine sürülüp, bağları bahçeleri ellerinden alınmıştır. Rusya’nın ileri gelen kimseleri o güzel sahilleri, kendileri için yazlık mekân haline getirmişlerdir”346

Nermin Bezmen yazmış olduğu Kurt Seyt & Shura romanın “EPİLOG” kısmında “İkinci Deünya Harbini takiben, Stalin’in, Türkler’i, Almanlar’a yardım etmekle suçlaması üzerine, Kırım Türkler’i soykırıma uğramıştı. Yüz binlerce, Rusya’nın uzak köşelerine sürülürken, birçoğu da topraklarında öldürülür”347 diye not düşer.

17 Nisan 1938’de, Sovyet rejimi tarafından çeşitli suçlamalarla tutuklanan Kırım Tatar aydınları kurşuna dizilerek katledildi
17 Nisan 1938’de, Sovyet rejimi tarafından çeşitli suçlamalarla tutuklanan Kırım Tatar aydınları kurşuna dizilerek katledildi

Kırım'ın Sesi Gazetesi

27 Şubat 2015 Tarihinde hizmet bermege başlağan www.kiriminsesigazetesi.com maqsadı akkında açıklama yapqan Mustafa Sarıkamış İsmail Bey Gaspıralı’nıñ bu büyük mirasına sahip çıqmaq ve onun emellerini yaşatmaqtır. Qırımtatar Türkleriniñ ananevî, körenek, ürf, adet kibi yaşamlarında ne bar ise objektif şekilde Dünya cemiyetine taqdim etilmektir.

Pin It on Pinterest