GenelGüncelKültür SanatTürk Dünyası

KANDİL DAĞI

KANDİL DAĞI

İsmail CİNGÖZ

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın 22-24 Ağustos 2023 tarihlerinde Irak’a gerçekleştirdiği resmi ziyarette görüşülen konuların merkezinde Türkiye’nin PKK terör örgütü ile mücadelesi ve Irak Merkezi Hükumeti ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY)’ninbu mücadelede sergiledikleri tutum ve davranışları olduğu ziyaret sonrası yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır.

Sayın Fidan’ın ziyaretinden satırbaşlarına değinen bazı basın kuruluşları ile siyaset uzmanlarının “Kandil’e bir harekât olur mu?”[1]sorusunu gündeme getirdiklerinin görülmesi üzerine daha önce yayınlamış olduğum KANDİL DAĞI GERÇEĞİ[2]başlıklı makalemi güncelleyerek buradan tekrar yayınlamam gerektiğine karar verdim; çünkü kamuoyununhatta bu konuda değerlendirme yapan bazı analistlerin Kandil Dağı hakkında yeteri kadar bilgilerinin olmadığı görülmektedir.

***

15 Ağustos 1984’ten itibaren silahlı eylem içerisinde bulunan bölücü terör örgütü PKK’ya karşı Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Jandarma Genel Komutanlığı (JGK) ve Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) personelleri, vatanı böldürmemek için mücadelesini cansiperane sürdürmektedir. PKK ile mücadele kapsamında TSK’nın, defalarca sınır ötesi harekât yaptığı bir bölge olan Kandil Dağı’nı ülkemizde neredeyse duymayan kalmamıştır; fakat bu terör yuvası olan dağ tam olarak nerededir, cürmü ne kadardır ki PKK örgütünün varlığı bir türlü sonlandırılamamıştır? Sorularından hareketle halkımızın ekser çoğunluğunun Kandil Dağı hakkında yeterli bilgisi olmadığı değerlendirilmektedir.

PKK terör örgütü 27 Kasım 1978’de Diyarbakır/Lice/Fis Köyünde kuruluşunun hemen ardından güvenlik kuvvetleri tarafından faaliyetlerinin deşifre edilmesi üzerine Temmuz 1979’da örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’ın Suriye’ye kaçmasından sonra Suriye istihbaratı ile kurduğu diyalog sonrası Suriye sınırlarına çok yakın olan ve Filistinlilerin kaldığı Lübnan Helve Kampı terör örgütüne tahsis edilmiş, ardından Bekaa Vadisi’nde de üslenmelerine müsaade edilmiştir. Bu süreçte örgüt elebaşı ise Şam’da kendi karargahını kurmuştur.

1980 Askeri Darbesinden sonra yakalanamayan ve yurtdışına kaçan örgüt mensupları Helve Kampında toplanmıştır. Örgüt bu kampta Lübnan’da bulunan çeşitli terör örgütlerinden silahlı eğitim alırken bir taraftan da Ermeni terör örgütü ASALA ve Hınçak Partisi ile iş birliğine girmiştir. 1984’ten itibaren TSK ve Türk Güvenlik Güçlerinin etkisiz hale getirdiği veya yakaladığı örgüt mensupları içerisinde birçok Ermeni kökenlilerin olduğu görülmüştür.

İlerleyen yıllarda Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu illerinde örgütlenmeye ve Irak’ın kuzey bölgelerine de kamplar kurarak yerleşmeye başlayan PKK terör örgütü,1998 son baharında Irak’ta varlığını sürdüren KDP (Kürdistan Demokratik Partisi) ve KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) tarafından da dışlanmıştır.

İlerleyen süreçte Türkiye’nin ülke bütünlüğünü tehlikeye düşüren terör örgütünün faaliyetlerine olan destekleri nedeniyle Türkiye-Suriye arasında savaşın eşiğine gelinmesi üzerine Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin Suriye’ye karşı sert beyanatlarının ardından dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş tarafından 16 Eylül 1998 tarihinde Suriye sınırında yapmış olduğu kararlı açıklamaları üzerine Abdullah Öcalan 9 Ekim 1998’de Suriye’yi terk etmeye mecbur kalırken, örgüt mensupları da Irak’ın kuzeyine çekilmiştir. Yurt içerisinde üslenen örgüt de yurt dışına çekilme kararı almış ve büyük çoğunluğu Irak’a geçmiştir.

Örgüt elebaşının 16 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanmış (paketlenip teslim edildiği) fakat terör örgütü Irak’ın kuzeyindeki üslerinde barınmaya ve oralardan sızarak Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde kanlı eylemlerine devam etmiştir. Ancak terör örgütü için dönüm noktası 1 Mart Tezkeresi’nin (1 Mart 2003) TBMM tarafından reddedilmesinin ardından yaşanan süreçte olmuştur.

PKK terör örgütününKandil Dağı’nı üs merkezi olarak belirlemesi ve yerleşmeye başlaması 1997’den itibaren görülmektedir. Ancak 11 Eylül 2001 tarihinde İkiz Kulelereyapılan saldırı sonrasındaABD’nin Irak Harekâtı kararına Türkiye’nin katılmayı ve ABD askerlerine Türk topraklarının kullanımının reddedildiği 1 Mart Tezkeresinden sonra ABD’nin desteği ile PKK Kandil Dağı bölgesinde üslenmeye başlamıştır.

Şimdi gelelim esas konumuza; Kandil Dağı nerededir?

Öncelikle bilinmelidir ki Kandil tek başına bir dağ değil, dağ silsileleridir ve kabaca tarif etmek gerekirse, Hakkâri sınırlarından güneye doğru Irak-İran sınır hattı boyunca kuş uçuşu 89,5 Km, karayolu ile yaklaşık 110 Km mesafededir. Çoğunluğu Irak tarafında olmakla birlikte Kandil Dağı, İran-Irak sınırı ikiye bölmektedir. Rakım 3590m ve genel olarak tepelerin rakımları ortalama 2000-3000m. aralığında olduğu görülmektedir. İran tarafında Piranşehir, Irak tarafında ise Erbil yer almaktadır. Yine Irak tarafından zirveye doğru Süleymaniye önemli bir şehir olarak yer almaktadır.

Kandil Dağı’na operasyon düzenleyebilmek için Irak ve İran devletleri ile fiilen orada bulanan ABD ile bir de Mesut Barzani liderliğindeki IKBY ile koordineli olmak, buralardan uluslararası konjonktür gereği izin almak/ikna etmek gerekmektedir. Hukuki prosedürler halledilmiş olsa bile kuşatılması icap eden alanın yaklaşık 3377 kilometrekareden az olmadığı görülmektedir.

Kara harekâtı için daha onlarca küçük yerleşim alanlarından geçileceği için örgütün TSK’nın hareket tarzı ve yönü hakkında haber alması engellenemeyeceğinden baskına, saldırılara ve mayına maruz kalma riski mevcuttur. Türkiye, bütün alanı kuşatarak yekpare bir harekât düzenleyebilecek bir güce sahiptir; fakat o kadar kara birliğini sevk, nakil ve idare sorunu ile karşı karşıyadır. Coğrafi şartlar ve mesafe buna müsaade etmeyecektir. Bu nedenle Türkiye mutlaka İran, Irak ve IKBY’nin fiili desteğini, ABD orada olduğu müddetçe de onların desteğini mutlaka alabilmelidir. Aksi takdirde kesin çözümlü bir sonuç alabilmek kısa vadede çok zor olacaktır.

Hava harekâtı için de aynı hususlar söz konusudur; çünkü Diyarbakır’dan 456 km, Malatya’dan 626 km mesafede olan Kandil Dağı’na hava harekatının gizlice yapılması imkansızdır. Zira uçakların havalanıp Irak istikametine yönelmesiyle birlikte işbirlikçi hainler tarafından PKK terör örgütüne anında haber verilmektedir. Uçakların bölgeye ulaşmasına kadar geçen zamanda örgüt mensupları sığınaklara saklanmaktadır.

Ayrıca arazi şartları gereği dağın güney ucundan vadiye girmeleri adeta zorunluluk arz etmektedir ve vadi zikzaklarla dolu olduğu için uçakların da manevra kabiliyetleri sınırlı kaldığı için hava operasyonlarındaki başarı da sınırlı kalabilmektedir.

Unutulmaması gereken bir diğer husus da uçakların havada kalma süresi/menzili olduğudur. (F16 Savaş uçakları ek yakıt deposuyla 3.300 km uçabilmektedir) Dolayısı ile uçaklar bir süre sonra dönmek zorundadırlar.

Hava harekâtında, savaş uçaklarının boşluklarını SİHA ve İHA’lar oldukça etkili olacaktır ancak mesafe ve arazi şartlarının olumsuz etkilerinin dikkate alınma zorunluluğu doğuracaktır.

Dağın batı bölgesinde; Kurtak, Bole, Levce, Şehit Rüstem, Zergele, Surede ve Belekati Kampları yer almaktadır. Doğu bölgesinde ise; Şehit Harun, BerdaKaşu, Şehit Ayhan, Dolekoge, Asus ve Kalatukan Kampları bulunmaktadır.

Irak’ın kuzeyinde yer alan PKK terör örgütü kampları sadece Kandil’de bulunmamaktadır. Zap, Metina, Avaşin, Haftanin, Hakurk, Kelereş, Piran ve Mahmur kampları başta olmak üzere Türkiye sınırının hemen güney taraflarında yer alan pek çok kampın varlığı bilinmektedir. Ayrıca İran sınırları içerisinde yer alan örgüt kampları da unutulmamalıdır. Bu kampların her birinde örgüt mensupları bulunmaktadır ve konumlarına göre silahlarla çoğu Batılı olmak üzere Türkiye ile dost (!) ve müttefik (!) ülkeler tarafından donatıldığı, havadan ve karadan gelecek saldırılara karşı ağır silahlarla tahkim edildiği artık gizli değildir.

Sonuç olarak;

Türkiye’nin ilk olarak 25 Mayıs 1983’te yaklaşık 5 bin askerle icra ettiği[3] ve o tarihten itibaren havadan ve karadan defalarca sınır ötesi harekâtlarla Irak’ın kuzeyine operasyonlar yapması uluslararası hukuk açısından uygundur. Özellikle de iki ülke tarafından imzalanan ve o günün şartları gereği Musul sorununun Türkiye aleyhine sonuçlandırıldığı 5 Haziran 1926 Ankara Antlaşması ve antlaşmayı uzatan 8 Aralık 1936 Bağdat Antlaşması kapsamında da yasaldır. Keza uluslararası teamüller gereği de terör yuvası haline gelen bölgenin terör örgütünden temizlenmesi için icra edilen harekâtlar yasal kabul edilmektedir.

Başarılarla dolu harekâtların kahraman TSK mensupları açısından hiç de kolay olmadığı bilinmelidir; çünkü sadece PKK terör örgütleri ile değil, doğa şartlarıyla ve milis kuvvetlerin menfi faaliyetleriyle de mücadele edilmektedir. Ayrıca dost (!) ve müttefik (!) ülkelerin de zaman zaman örgüte olan maddi ve manevi destekleri de mücadele hususlarına dahildir.

Türkiye; halen Suriye’deŞah Fırat Operasyonu, Fırat Kalkanı Harekâtı, İdlip Operasyonu, Afrin/Zeytin Dalı Harekâtı, Barış Pınarı Harekâtı, Bahar Kalkanı Harekâtı, Menbiç Harekâtı ve Irak’ın Kuzeyinde devam eden operasyonlarıyla sınır güvenliğinin ve PKK/PYD/YPG terör örgütüne karşı mücadelelerine devam etmektedir. Bu harekâtlar ve operasyonlar ile ülkenin beka sorunu ve terörle mücadelenin fiziki sınırlardan başlamadığı gerçeğinden hareket ettiğini göstermiştir. Bu nedenle Suriye ve Irak sınırları derinliklerine kadar güvenli koridorlar oluşturmaya başlamıştır.

Menbiç Harekâtı ile “Vekalet Savaşları” nın sonuna gelinmiş olması nedeniyle Türkiye,ilerleyen süreçte sahaya çıkacak olan esas güçlerle yaniterör örgütlerini sahaya süren esas taraflarla olması kuvvetle muhtemel sıcak çatışmalara/savaşlara hazır olması gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye, İran, Rusya ve Çin kendi aralarında stratejik iş birliği yapılanmalarını hızla tamamlayabilmelidir. Bu dörtlü tam manasıyla anlaşıyor olmasalar da siyasi, askeri ve ekonomik olarak stratejik iş birliğine gitmek zorunda olduklarını karar alıcı mekanizmalar görmelidir.

Ayrıca Türk Devletleri Teşkilatı üye ve gözlemci üyelerinin de entegrasyon sürecinin aksatılmadan sürdürülmesi yeni dünya sistemi içerisinde başat yer edinebilmek için hayati öneme haiz olduğu içinkarar alıcı mekanizmaların birincil öncelikleri arasında yer almalıdır.

Son söz olarak; Türkiye, siyasi ve askeri olarak kararlı tutumunu sergilediği müddetçe, iktidarı ve muhalefetiyle siyasi partilerin ve kamuoyunun tek yumruk olduğu bir durumda hiçbir devlet Türkiye ile birebir sıcak cephe savaşını göze alamayacaktır.

                        :

İsmail Cingöz; Uluslararası Siyaset Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. TDPB Basın Kulübü Başkanı. [email protected]

[1] CNN Türk, “Hakan Fidan Irak’ta Nasıl Bir Terörle Mücadele Mesajı Verdi? Uzman konuklar harita üzerinde anlattı”, https://www.youtube.com/watch?v=JVOJK06OdBs (Erişim Tarihi: 27.08.2023)

[2]İsmail Cingöz, Ticari Hayat Gazetesi, 04.07.2018

[2]Aljazeera; “TSK’nın sınır Ötesi Operasyonları”, 19.07.2011

Kırım'ın Sesi Gazetesi

27 Şubat 2015 Tarihinde hizmet bermege başlağan www.kiriminsesigazetesi.com maqsadı akkında açıklama yapqan Mustafa Sarıkamış İsmail Bey Gaspıralı’nıñ bu büyük mirasına sahip çıqmaq ve onun emellerini yaşatmaqtır. Qırımtatar Türkleriniñ ananevî, körenek, ürf, adet kibi yaşamlarında ne bar ise objektif şekilde Dünya cemiyetine taqdim etilmektir.

Pin It on Pinterest