GenelGüncelKültür SanatTürk Dünyası

Prof. Dr. Lütviyye ASGERZADE’NİN Hüseyin Cavid hakkında ayrıntılı çalışması – İsmail Cingöz

Sayın Prof. Dr. Lütviyye ASGERZADE Hocamın Türk Dünyası için çok büyük çalışmaları olan ancak maalesef ki çok fazla tanınmayan Hüseyin Cavid hakkında ayrıntılı bir çalışmasını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yeni Dünya Sisteminin inşa sürecinde araştırmacılara ve Türk Devletleri arasında entegrasyon makasıyla yararlanmak isteyen karar alıcı mekanizmalara kaynak olabilecek bu eserin yazarı Sayın Prof. Dr. ASGERZADE Hocamızı tebrik ediyor, çalışmalarında kolaylıklar ve başarılar diliyorum.

İsmail CİNGÖZ

Uluslararası Siyaset Uzmanı

XIX Y.Y. ORTAK TÜRK DİLİ ÇALIŞMALARINDA AZERBAYCAN

(Hüseyin Cavid yaratıcılığında Türkiye Türkcesi)

Prof. Dr. Lütviyye ASGERZADE*

Lütviyye ASGERZADE
Lütviyye ASGERZADE

Giriş XX yüzyıl Azerbaycan kamuoyunun seçkin bir temsilcisi, Türk ideolojisinin büyük carçısı,  ünlü yazar, yayıncı, eğitimci, sanatçı ve tıp bilimci, tek kelmeyle Büyük Türklerden Ali bey Hüseyinzade  Hala 1829`da  yazdığı “Turan” şiirinde Türkçülük bakışlarını ifade etdi. Ali bey`in ideali, Ortak Türk Dil ve edebiyatı, Batı’nın teknolojisine dayanan eğitim anlayışıyla, tüm Türk halkları için ortak bir Milli kimlik,  modern Türk kimliği oluşturmaktı. Rusiya`da Türkçülük ideolojisinin möhkemlenmesinde İsmayıl bey Gaspıralı`nın, Azerbaycan`da Ahmed bey Ağaoğlu`nun, Ali bey Hüseyinzade`nin böyük rölu oldu. Ali Bey Hüseyinzade, Türk sosyo-politik düşüncesinde Türkleştirme, İslamlaşma ve modernleşme üçlüsünü yerleştirdi. M.A Resulzade, Azerbaycan Kültür Gelenekleri ve Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı`nda bu fikrin Ali Bey’e ait olduğunu kesin olarak kabul etmiştir: Uluslararası demokrasi ilkeleri üzerine kurulmuş bu cumhuriyet, mavi, kırmızı, yeşil renkleriyle Azerbaycan’ın maddi kültür gelenek ve göreneklerinin bir simgesidir. Üç renkli bayrakta Mavi Türkçülüğün, yeşil İslam’ın, kırmızı modernliğin simgesidir. Ali bey Hüseynzade, bu düsturu förmülü Türk dünyası için ifade etmiştir. Ali beyin Türkçülük tarihinde hizmetlerinden biri ve birincisi Türkçülüyü siyasi müsteviye geçirmesi oldu. İslamlaşmak`ı Türklerin dini, Türkleşmek`i milli mefkuresi” sayan Ali bey, Yazımız, Dilimiz ve İkinci Yılımız[1] (Hüseyinzade,1909:2-3) başlıklı makalesinde, İstanbul lehçesinin Ortak Türk Dili olduğunu savundu ve ayrı Türk lehçeleri geliştirmek yerine tek bir Türk dilini düşünmenin önemini vurguladı. “Türk dilinin farklı kollara ayrılmasının sebeplerinden biri olarak iklim koşulları, coğrafi ortam, diğer halklar, farklı mezhepler ve onların getirdiği çizgi ve “dil-din” ilişkilerini göz önünde bulundurarak, bütün Türklerin ortak dili sorusunu kararlılıkla ortaya koydu[2] (Hüseyinzade,1997:184), İstanbul lehçesini “mükemmel Türkçe” olarak nitelendirdi ve tüm Türk dillerinin vahid halda birleştirilmesini öne sürdü: “Türkce lehceler üzerine hemcins ve hemcivar bulunan sair Turan lisanlarının da tesiratını unutmamalıdır. Hiç şüphe yok ki lisani-asliyi türk çeşitli nedenlerle tahtında tehevvülata uğramaktan ve başka dillerin tesiratına maruz bulunmaktan bir an hali kalmamışdır”[3] (Hüseyinzade, 1997:221).

Hala 1905 Devrimi`nden  önce Azerbaycan ve Tatar Türkeri tarafından ortaya atılmış tüm Türk halklarının birliğini savunan görüş, 1908`de II. Meşrutiyetin ilanından sonra Türkiye`de de yankı bulmuş, Turancı görüşler İttihad ve Tarakki yönetimi içinde egemen olmuşdu. 1911`deİstanbul`da kurulan Türk Yurdu Cemiyeti kültürel çalışmaların yanı sıra Orta Asiya Türklerine yönelik siyasi görüşler de ireli sürdü. M.E.Yurdakul`un önderlik etdiği cemiyetin kurucuları Rusiya göçmenleri olan Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve  Ali bey Hüseyinzade (Turan) idi.  Atatürk, “Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’dir” demiştir. Gerçekten de Atatürk’ün yaptığı inkılapların pek çoğunda Ziya Gökalp etkisi açık bir şekilde görülmektedir. Hiç şüphesiz onun milliyetçiliğinin temelinde de Ziya Gökalp vardır. Ziya Gökalp`ı yetiştiren ise Ali Bey Hüseynzade`dir.

İstanbul Üniversitesi öğrencisi ve demokratik Türk devlet anlayışının oluşmasında belirleyici bir rol oynayan Ali bey Hüseyinzade, Çarlık Rusya’sının, daha sonra Sovyet Rusya’sının ideologlarının dil konusunda ilgisinin rastgele olmadığını ve amaçlarının Azerbaycan’ı Türk dünyasından, Rusiya sınırları içerisinde yaşayan türkleri birbirinden, özellikle Güney Azerbaycan ve Türkiye Türkleri`nden ayırmak olduğunun farkında idi.  Ali Bey Huseynzade gibi, M.E.Resulzade de Türk dünyasının bölünmesini amaçlayan dil politikasının arkasında nelerin olduğunu bildiği için Türk dilinin yerel lehçelerinin geliştirilmesine karşı çıktı. Dolayısıyla “Milli ve bağımsız Azerbaycan” fikrinin ideologları Ortak Türk Dili, Ortak Türk tarihi, Ortak Türk edebiyatı vb. teorik fikirlerini 28 Mayıs 1918’de kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nde gerçekleştirdiler. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin (1918-1920) kurulmasından sonra M.E.Resulzade hükümetinin dolaylı olarak ırk, dil ve hatta din birliği yoluyla Türkiye’ye yakınlığı daha da arttı. 21 ve 27 Haziran 1918’de Cumhuriyet’in devlet dilinin Türkçe olması gerektiğine dair ilk kararlar alındı. Cumhuriyet Bakanlar Kurulu, “Devlet dili Türkçe kabul edilerek geçici hükümet kurumlarında Rus dilinin iştisimalına müsaide hakkında” bir karar aldı. Kararda şöyle deniyor: “Devlet dili Türkçe kabul edilerek içerdeki tüm yargı, idare ve diğer görevlerde çalışanlar bu dili bilenler olana kadar hükümetin, kamu kurumlarında Rus dili istemalına da müsaide edilsin.” Devlet dilinin Türkçe olduğunu belirten bu ilk resmi belge, çok önemli oldu. 1919`yılında Müsavat Partisi’nin İkinci Kongresi`nde Muhammed Emin Resulzade`nin önerisiyle Ortak Türk Birliği ve Ortak Türk Dili talep edildi. Azerbaycan’da yeni okullar açılmaya başladı, bu okullara her taraftan öğretmenler davet edildi. Azerbaycan yazı dilinin tarihinde de yeni bir dönem başladı. Muhammed Emin Resulzade’nin girişimiyle üniversite ve kolejlerde Türk dilinin grameri esas alınarak Ortak Türk Dili geçirildi. Bu zaman Azerbaycan dilinin kuralları da dikkate alındı. Türkiye’de yetişen Azerbaycanlı aydınlar ve Türk öğretmenleri, Osmanlı Türkçesi ile Azerbaycan Türkçesinin birleştirilmesinde Ortak bir dil oluşmasında önemli rol oynadılar. Muhammed Emin Resulzade, Ali bey Hüseyinzade, Ahmet Ağaoğlu ile hemfikir olan, Milli Edebiyat Harekatı’nın öngördüğü “sade dil” kavramının Kafkasya’da en başarılı uygulayıcısı filosof şair-dramaturk Hüseyin Cavid bu çalışmaların tam merkezinde idi. O`nun Abdulla Şaik`le birge hazırladığı “Edebiyat dersleri” kitabı Cumhuriyet döneminde derslik gibi  kullanıldı. Filozof Mühammed Ağa Şahtahtılı, 28 Mart 1920` yılında Azerbaycan gazetesi`inde şunları yazır: ”Ben Türk lisanı tedrisatında Ahmet Rasim`in kitaplarını şerh ve izahla öğretmekten başka Hüseyin Cavid`in ve Abdulla Şaik`in Edebiyat dersleri kitablarını da aynı şekilde öğretiyorum…”[4] (Mamamdli,1982:106). O`nunA.Şaig`le birge hazırladığı Edebiyat dersleri[5](Cavid ve Şaik, 1919)Ortak Tükcenin oluşmasına hizmet edirdi. Ne yazık ki, bütün bunlar “kırmızı karanlıklar”a kadar sürür. Azerbaycan bölşevikler tarafından işğal edilir. Çokları yön değişerek Sovyetler`in cephesine adlasa da, Cavid cizgisini değişmez.Filosof şair ve oyun yazarı olan  büyük şahsiyyetdi. Türktü ve Turançıydı. Zeka Handan yazır: “Bence her Türk çocuğu bilmeli Türk olduğunu,/ Bilmese bilmeyecek O büyük olduğunu[6] (Handan,2004:82). Hüseyin Cavid Türk olduğunu ve Türkün büyük olduğunu bilirdi. Eserlerini Türkce ile yazarak Ortak Türk Dili fikrini, konularını Türk Tarihinden alarak Ortak bir Türk tarihi oluşturmaya,  Ortak vatan, Turan ideolojisinehizmet verirdi. Sovyetler`e sadakatini güstermek için çokları evlatlarına Marlen, Karlen, Şura, Vlademir, Karl, Engels, Komuna, vb. adlar verirken Cavid, sovyetlerin gözüne baka baka kızına Turan ismini vermişdi.

Hüseyin Cavid
Hüseyin Cavid

Hüseyin Cavid

Hüseyin Cavid için tek bir vatan vardı;Turan! Tek bir edebiyat  ve tek bir kültür vardı; Türk edebiyatı ve Türk kültürü. Bu edebiyat ve kültürün içinde  olan Cavid, üslupuna, diline, düşüncelerine, ideoloji yönüne, hatta geyim kuşamına göre, Azerbaycan edebiyatının İstanbul mümessili, Efendi`si olarak görülmüştü:

“Cavid, aslen azerbaycanlı, düşünme zevki ve üslup itibarı ile tam bir İstanbullu gibi meydana çıkmıştır. O, bir yandan yetiştidiği din manevi ortamından, İstanbul’un aristokrat yaşamından, diğer yandan sanayi ve tarım Azerbaycan burjuva çevresinden etkilenmişti. İşte, Cavid`in yaratdıklarının ana çizgisini teşkil eden kaynak. O`nun yazdığı İstanbul dili ve edebiyatı ile Osmanlı şairlerinden Abdülhak Hamid, Rza Tevfik ve Tevfik Fikret`e, Osmanlı şiirine dayanmaktadır”[7] (Zeynallı,1926:41).

Hanefi Zeynallı`nın bu fikrini Cavid`in kendisi de1938’de soruşturma zamanı verdiği cevapla kanıtlar; Yaptığım çalışmalarımın Türkiye’deki yetiştirilmemin bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Milli ruhani birlik açısından Cavid`in Turan fikri çağımızda günceldir.

1.Hüseyin Cavid`de Ortak Dil ideolojisiXX y.y. başlarında edebiyata Turan düşüncesi ile adım atan Cavid, Sibirya`ya sürülene kadar da ideallerine sadık kaldı. Türke düşman kesilmiş Sovyetler  döneminde Turançılık, Türklük düşüncelerini, Dil birliği meselesini edebiyata daşıdı.

Türkce konuştu, eserlerini Türkçe yazdı. Konularını çoğunlukla Türk halklarının hayatından aldı, kahramanlarını Türk illerinin iğid oğul ve kızlarından seçdi. Eserlerindeki hadiseleri Turan dünyasında cerayan etdirdi. Türk`ün tarihini, kahramanlarını edebiyata daşıyan Cavid, Türk milletinin var oluşunu, tarihte göstermiş olduğu kahramanlıkları ve kendinin de bir Türk olduğunu gururla yaşadı, eserlerinde silsile Türk karakterler; Peyğamber, Fateh, filozof, aşik karakterleri yaratdı. Sovyetler`in ideoloji yöneticileri O`ndan ısrarla Sovyetler`i, Lenin`i, Stalin`i, Komünist partisi`ni, pamuk tarlalarını, petrol kuyularınıövmesini talep ederken O, kendi yaratıcılık konsepsiyasını böyle beyan etdi:

Ben fakat hüsnü-huda şairiyim

Yere inmem de sema şairiyim[8] (Cavid,2007: 194).

Allahsız, imansız Sovyetler toplumu ve “Hüsnü-huda” şairi yüz yüze geldi.

Bazı sovyet eleştirmenleri Cavid`in Sovyetler`in  cebhesine geçtiğini iddia etselerde bunun hic bir esası yoktu.  “Şeyh Senan”la (1914) Azerbaycan teatro sahnesine tesevvüfü,  Peyğamber`le (1922) İslam Peyğamberini, Topal Timur`la (1926) Türk kahramanlarını getirmişti. Cavid`e karşı tenkit gün geçtikce daha da keskinleşmiş; “büyük kuruluşumuzdan yazmaktansa, gedip eski tarihi şeylere el attığı” için suçlanmıştı. Aslında, bu “suç”lama,deyil, gerçeklikti. Şair, Sovyetler`i alkışlamır, övmürdü, aksine, onlara karşı savaş verir, bolşevikler`in Azerbaycan`ı işgalının 2. yılında  rus`a itiraz olarak konusunu İslam tarihinden aldığı Peyğamber`i, 4 yıl  sonraTopal Timur`u yazmakla rus`lara karşı isyan edirdi.О`nun Pеyğamber`i eleştiri hedefine cеvirilmiş, sоvyеt eleştirmenleri tarafından  İslаm propagandası yapmakta suçlanmıştı:

“Cаvid`in ismi geçdikte gözümüz önünde bir sırа ölmez tipler, imgeler, sahneler gelip geçir. Budur, Tоpаl Timur ve Yıldırım Beyаzıt`ın mağrur bаşlаrı, çılğın bir ehtirаsın, sаrаy  intrigаlаrının  kurbаnı Seyаvuş… Budur, Pеygamber… Hamısının аrdıncа dа аğır аdımlаrlа kоcаmаn filоzоf Hayyаm gelir.”[9] (Sadık,1936: 28)

Sovyetler`in ilk yıllarında, zor bir ortamda şairin Türk tаrihine yüz tutması milli fikir ve duyğularının propogandasına hizmetti. Örneğin, Tоpаl Timur eserinin sоnundа Cavid`in  Avrupa ile alakalı fikirleri düşündürücüdür: “Аvrupа devletleri her zaman fırsat beklemiş, dünyаdа savaş alevlerini alevlendirmişti. Eserde Divаn beyi`nin “Evet dün İspаniyа sefiri de (büyükelci) bu nukteni kayd еdirdi ve büyük hаkаnın fazilet ve mehаretlerinden sаydıkcа dili аğzınа sığmırdı” – sözlerine Timur`un vеrdiği cevаp öğreticidir: “Аvrupаlılаr`ın dilleri bаşkа, yürekleri dаhа bаşkаdır. Her hаlde memleketimiz аslаnlаr yuvаsı оlаrаk kаlmаmаlı. Evet, kоy düşmanlaramız görsünler ki, Türk evlаdı yаlnız bаsıp kesmekten dеğil, yаşаmаk ve yаrаtmаktаn dа zevk аlır”[10] (Cavid, 2007d:317). Kayd etmek isterim ki, Ali Bey Hüsеyinzаde de hristiyаn dünyаsının “аt оynаtmаk” (“Siyаseti-füruset”) siyаsetinin Türk dünyаsı için büyük tehlike оlduğunu zamanında duymuştu.  Sоvyеt hökümeti`nin hala аltı yаşı оlаndа, 1926`da bаş tutmuş I. Türkоlоji Kurultаy`da Ali bey Hüsеyinzаde`nin dilinden seslenmiş, “Bilirsiniz?! Türkler kimdir ve kimlerden ibаrettir?!” maruze – hitаpı,  Rus fаşizmine haykırtısı idi.    Kendi büyük ustаdındаn; “Ali bey Hüseyinzade`den аldığı sıra dışı idеyа gücü ve alаhidde istdedadı ile bu “imаnlı gоcа ile çiğin çiğine аddımlаmаk hukuku kazanmış” Cаvid, “Tоpal Timur”da rus`lara “def ol”, – diye haykırırdı: “Bana bak, Olga! Sen bizden ne istiyorsun? Artık yetişir, def ol! Türküstan ovalarında, Semerkant bahçelerinde yabancılara yer yok… Duyuyormusun”?[11] (Cavid,2007d:320). Bolşevikler`e Türküstan ovalarında, Semerkant bahçelerinde yabancılara yer yok , – diye yol gösteren diline, uslubuna, düşüncelerine göre, “efendi” gibi “nam” alan şair, takip ve tenkit edilmişti, çünki bolşevikler`e Türk kafası ile düşünen, Türk dilinde yazan, Turan`ı, Türkü anlatan yazar gerek değildi.

Cavid`i bolşevikler, eleştirmenler, kalem kardeşleri ısrarla “doğru yol” a – sovyet cebhesine adlamağa, onların tabirince dersek,  “bolşevik trenine” oturmağa davet etseler de O, mefkuresine ihanet etmemiş, kendi idam hükmünü kendi imzalamış, Mücahit şair Ortak Türk kültürü, Türk edebiyatı, Türk dili, bütünlükte, Turan uğruna kurban getmişti. Yaratıcılığında Turan`ı yaşatan  şairin dilinde, O`nun “mefkure arazileri” korunur. “Bu arazinin sınırları içerisinde ise milletimizin mefkurevi müayenliği, ahlakı, kültürü ve ruhu mühafize edilerek korunub saklanmaktadır”[12] (Turan,2013:129).

İsmayıl Qaspıralı,Ali Bey Hüseynzade, Yusuf Akçura vb. ortaya koyduğu bölünmüş Türk devletlerinin yalnız bir lisanda birleşmesi ile  Turan`ın yaranması gerçekleşe bilir” – fikrini her zaman destekleyen, ısrarla hayata vesika almasını isteyen, İttihadın, dilden başlana bileceğine tüm kalbi ile inanan Cavid`in  yaratıcılığında bizim ruhumuz, kültürümüz, dilimiz ve tarihimiz rus müdahilesinden kurtulur. Onun dili felsefesine, felsefesi ideolojisine Turan edebi dilinin yaranması hizmet edir.

O`nun Topal Timur`u  milli mazmununa göre, SSCB` başcılarını bir hayli meşgul etmiş, Türk kahraman fatehleri – Emir Timur ve Yıldırım Beyazıt`ın teatro sahnesine getirilmesi iyi karşılanmamıştı. Yazar, eserde Emir Timur`un dilinden bir Türk, Turan hökümdarının ne tür meziyetlerini  taşımasının ana karakterini göstermekle kalmamış, iki Türk hökümdarının savaşmasının  aleyhine olmuştu. Çünki Turan adlı vatanda iki Türk büyüyünün savaşması yalnız Turan`ı parçalamağa hizmet vermişti. Eserde Divanbeyi`nin dilinden Timur`a değilmiş şu sözler çok dikkate değer: “Fakat ben bilekis,Yıldırım meselesinde asla taraftar olmak istemem. Çünki her ikiniz Turan aleminin birer kütupusunuz. Şu iki kütüp birbirile çarpışırsa, ortada felaketli bir uçurum açılmış olur. Ve bu nifaktan yararlanan ecnebi devletler Türk dünyasına saldırmağa fırsat bulur” (Cavid,2007d:317). Şair, Emir Timur`la Yıldırım Beyazıt arasındakı tarihi savaşı sonuncunun dilinden bir tarafın değil, bütün Türk milletinin mağlubiyeti gibi değerlendirir: “Bu zafer Türk egvamını değil, yalnız fırsat bekleğen gomşu hökümetleri memnun etdi. Ah, doğrusu, İslam alemini başsız koydu”[13] (Cavid,2007d:366). Savaşta zafer kazanan bir taraf olur. Bu savaşta gаlib, Emir Timur`dur. Fakat Timur`un esir aldığı  Yıldırım Beyazit`e faziletle yanaşması, “ihtrаmdа Yıldırım`а gusur еdilmesin”, – talimatında Cavid`in milliliyi ve humanizmi daha da kabarır. O`nun  Yıldırım`ı mağlub оlаndа da mağrur, Timur`u  galip olanda da esirine faziletlidir.

Cavid, yalnız Topal Timur`da değil, Seyavuş ve  Hayyam eserlerinde de Türk tarihinin ceşitli devirlerini eserlerine konu etmişdir. O,  Seyavuş`da “olayları miladdan önceki 624` yılına götürmekle eserin timsalında kendinin en kadim Türk tarihine istinat eden eserini yaratmıştır”[14] (Turan,2010:208). Muhammed Emin Resulzade`nin Cavid`in Topal Timur, Peyğamber, İblis ve Seyavuş eserlerini tahlil ederken “edibin sovyet toplumunda tarhe sığınmasını günün hakikatini diye bilmesi”[15] (Resulzade, 1990:35-36) – gibi değerlendirmesi tesadüf  değil.

Konusunu Şahname`den aldığı Seyavuş O`na Türk tarihinin, Türk toplumunun daha kadim devirlerine istinat etmek, Efrasiyab, Seyavuş konularına “tokunmak”la, aslında, Alp Er Tonga ve Turan, Türk kimliği meselelerine yeniden başvurmakla, İran – Turan sorunlarını açık şekilde araştırmak fırsatı, Türk – İran, yahut Çin imperiyasının türklerle ilişksi hakkında söz söylemek fırsatı kazanmıştı. Yazarın Seyavuş` Türk yaddaşının 30`lu yıllardakı durğunluk burulğanından hilas edilmesi, milli yaddaşın oyandırılması namına Hüseyn Cavid`in en büyük savaşı”, hatta bir sıra hallarda “30`lu yıllar Azerbaycan`ının faciasını ve sorunlarını inceleğen bir eser gibi”[16] (Turan, 2010:208) değerlendirmek de olar:

Yeter çıldırdınız, hökümet!- diye,

Evleri yıktınız, adalet!- deye.

Söyle, övündüğün adalett bumu?

Hökumet dediğin rezalet bumu?[17] (Cavid, 2007d:251).

Cavid`in “Seyavuş”  eseri bir nevi  M.E.Resulzade`nin Asrımızın Seyavuşu siyasi felsefi eserinin sanatsal dilde ifadesidir. Resulzade`nin Azerbaycan Cümhuriyeti`nin milli ideolojisinin mahiyetini yansıdan Asrimizin Seyavuşu eserinde Seyavuş Azerbaycan`ı temsil edir. Fars şairi Firdovsi`nin Şahname`sini okuyan ve paraleller apararak Seyavuş`un hayatını Azerbaycan Halk Cumhuriyeti`ne benzeten Resulzade`nin kanahetince, İran`la Turan arasında kalan Seyavuş`la, Rusiya ve İran arasında bölüştürülemeğen Azerbaycan aynı kaderi yaşıyor. Fakat Firdovsi`nin Seyavuş`undan farklı olarak Resulzade`nin Cumhuriyet adlı idealinin bir gün azadlığa kavuşacağı inamla vurğulanır. Azerbaycan halkının bir millet gibi formalaşmasında Türk`lerin esas rol oynadığını vurğulayan Resulzade`nin fikrince, onların önderliği ile Turan`ın merkezinde Azerbaycan adlı bir ülke yaranmıştı ki, yeni Turan`ın anahtarı ondadır. Yeni Azerbaycan Türk ocağı, eski Türk yurdudur”[18] (Resulzade,1990: 61).

Resulzade gibi, Cavid  de Türk kahramanı – Seyavuş`un ölümününü – Azerbaycan`ın Rusiya tarafından işgalını Turan için darbe hesap etmiş, Turan ilinin veziri azamı Piran`ın dilinden şöyle ifade etmişti: “Sakın, öyle şanlı bir gence kıymak. Kalbinden yaralar bütün dünyanı. Anıldıkca ağlar koyar Turan`ı”[19] (5, 289). Aslında, Cavid, Seyavuş`da şu mesajı verirdi; Türk – Turan birliği gerçekleşse, hiç bir millet ona üstün gelemez. M.E.Resulzade`nin, Cavid efendi`nin “Seyavuş”unda derin manalı felsefi fikirler vardır.”[20] (Resulzade,1990:61). Sözleri bu fikri daha da güclendirir

       Genellikle, Cavid`in eserleri aracıyla Azerbaycan teatro sahnesine Türk fatehleri (Amir Timur, Yıldırım Bayazid) ve bir çok tarihi şahsiyetler: Hayyam, Alp Arslan, Melikşah, Nizamül-mülk, Sabbah ve b. (Hayyam) kadem koyurdu. Milletin faciasını yaşadığı korkunc, Allahsız, Peyğambersiz Sovyetler toplumunda Cavid`in, ölümü göze alarak bolşeviklere Turan`ı, Türkü, anlatmasının nüvesinde mefkurevi ideolojisi  dayanırdı.

Yaratıcılığı ile mefkuresine, milliliye hizmet veren Cavid efendi`nin  Maral`da  Türk karakterini şöyle çizir: “Oğlum, sen bir baba iğitsin. Sen bir Türk oğlusun, mert oğul kendi sоyunu unutmaz. Er oğlu er ol. Sözlerimi unutma! Haysiyetli bir baba iğit, ne oynar, ne güler, ne de ağlar, çünki  oynamak cingenelerin işidir, gülmek çocukların payıdır, ağlamak da dul kadınlara yakışır. Bir Türk, çadırda doğur, savaşta ölür “[21] (Cavid, 2007b:85).Türkün özünden kopmasından endişe eden Cavid,Türk milleti için istek ve dileklerini İhtiyar bir türkün vasiyeti şiirinde (İhtiyar Türk Cavid`in ta kendisidir) şöyle  ifade getirir: “Bir milletin tarihidir, kökü, yurdu, yuvası,/Tarihiniz baş ucundan hergiz, eksik olmasın”[22] (Cavid,2007a:54).

       Cavid, “Oğuz – Türk halklarının birlik ve beraberliğini bir ideoloji gibi ileri sürürken aynı zamanda bu halkların tarihi köklerini, menşe bağlılığını, geçmiş kahramanlık sayfalarındakı müşterekliği de ileri plana çekirdi”[23] (Asgerzade,2005:11) ve bunları güzel Türkcemizle anlatırdı. O`nun kullandığı dil Riza Tevfik`in, Yurdakul`un, Gökalp’ın dilinden farklanmayan, her kes için anlaşıklı bir Türkce`di.

1960’ların başında Washington’da Azerbaycan göçmeni Mustafa Hakkı Türkekul, Azerbaycanlı şair Hüseyin Cavid monografisinde konuya daha nesnel bir bakış açısıyla yaklaşmış:

“Cavid’in dili Azerbaycan’ın içinde; isterse de Azerbaycan dışında en çatışmalı ve tartışmalı konulardan biridir. Bilindiği gibi İstanbul Türkçesi ile Azerbaycan Türkçesi arasında az da olsa bir ağız farkı bulunmaktadır. Cavid, İstanbul Türkçesine hakim olmuş ve bu lehçeyi tüm incelikleriyle öğrenmiştir. Şair, meslek hayatının ilk yıllarında özellikle şiirlerinde İstanbul ağzını ustalıkla kullanmış, daha sonra eserlerinde bu lehçeyi Azerbaycan edebi Türkçesine yakınlaştırmaya çalışmış ve  neredeyse buna muvaffak olmuştur. Bu nedenle Cavid Türkçesine ne İstanbul Türkçesi, ne de Azerbaycan edebi Türkçesi denilemez. Cavid’in bu iki lehçe arasında bir köprü oluşturduğunu ve bu iki lehçe arasındaki mesafeyi kısalttığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

… Cavid’in kullandığı Türkçe çok tatlı ve işlenmiş, güzel bir Türkçedir. Kuzey ve Güney Azerbaycan, Türkiye, Türkistan vb. Türk topraklarında Cavid okuyan, onu anlamayan, Türkçesinden zevk almayan tek bir aydın yoktur.”[24] (Türkekul, 2002:51)

Cavid`in dili Güzey ve Güney Azerbaycan`da, Türkiye ve Türküstan`da, anlaşılandı.Cavid`in, dili Sovyet eleştirmenlerini fazlasıyla meşkül etmiş, şair, daha çok “osmançılkta – “möhteber efendi olmakta” ittiham edilmişti[25] (Hüseyin, 2007:26) “Ağızları köpüklene-köpüklene yazısının dilinden rahatsızlık duyan eleştirmenler anlamırlarmış Cavid’in dilinin mahiyetini. Şunu görmeye iktidarları çatmırmış ki, Cavid’in dili Cavid`in tematikasını (konularını) tamamlayan daha bir vasitedir” (Hüseyinov, 2007:286). Bu tutum 1960`dada devam etmiş. Örneğin, edebiyatçı – eleştirmen Mehmet Cafer, Yurdakul`dan farklı olarak şairin dildeki tutumunu: “Cavid`in Azerbaycan edebi-bedii dilini sistemli dillerin hesabınazenginleştirmek hayaline kapılması”, bunu şairin  “yersiz inat”ı olarak değerlendirir. Cavid`in dildeki tutumu “yersiz inat”  değildi. Onun dili “vahid Turan idealini gerçekleştirmek namına hasile getirdiği edebi  bir hadiseydi”[26] (Turan,2007:129).O`nun dilinin romantik ve edebi mahiyyetinden çok  siyasi-mefkurevi bir mahiyyeti vardı. Yersiz inat”ının alt katında Turan`a, Türklüğe, Ortak Türkceye hizmet ve sadakat vardı. Cavid`in dili “Bütün talaffüz norması, morfoloji-sintaktik kuruluşu, luğat terkibi ile İstanbul türkcesine yatkındı. Avropa menşeli alınma sözler bile Cavid’in diline çağdaşları gibi Rus dili`nden  değil, Türkiye Türkcesi`nden geçmişti. Cavid’in dil meselesinde tuttuğu yol, kullandığı Ortak Dil Yurdakul ve Ziya Gökalp’ın dilinden farklanmayan, anlaşıklı bir Türkce idi. İsmail bey Gaspıralı yazırdı: “… Türkçe yazan Şemseddin Sami bey’in dili daha büyük bir dildir… Sami’nin dili Tebriz ve Horasan’a kadar işler…”[27] (Krimer, 1998,95) Türkçülüğün büyük kurucularından Yusuf Akçura, İsmail Bey’in aynı çıkarımlarını paylaşmıştır[28] (Akçura,2006:130).

İsmail Bey’in hedef aldığı Ortak Türk dilini korumak için Sami Bey’in oluşturduğu Qamusi-turki Cavid’in kullandığı ve yararlandığı sözlüklerden biri idi. Çalışmalarında Ortak Türk Dili ile alakalı görüşlerini ortaya koymuş Cavid`in, “lisan birleşdirmek” ideolojisi bolşeviklerin “ruslaştırma” siyasetine zıddı. Bu nedenle Cavid’in dil alanındaki egemen ideolojinin hedeflerini bilmesi ve SSCB içinde izlenen dil politikasını derinlemesine anlaması ona soruşturulmasında affı olmayan büyük ”suç” sayılmıştı. Bu işde kalem kardeşleri de büyük “iş gücü” sarf etmişler. Soruşturma zamanı “genc kalem”lerden biri Hüseyin Cavid, kişisel görüşmelerinde şunları söyledi” deyemalumat vermişdi; “Genç yazarlar Osmanlı Türk edebiyatına odaklanmak yerine, Rus siyasetinden etkilenir, eski yazarları eleştirir ve Azerbaycan dilinin ruslaştırılmasına katılırlar. Yabancı kelimeleri Rus dili aracılığıyla değil, doğrudan kabul etmeliyiz.” Aynı yazara göre Cavid, bir keresinde “Rus dilinin etkisi altında kaldıkça Azerbaycan dili yavaş yavaş anlamını kaybederek Rusça olur” “[29] (Turan,2009:129) Demiştir. Buradakı “guya” sözcüğünü bilerekten almadım, çünki deyilenler Cavid`in düşüncesiyle örtüşüyor. Stalin’in ölümünden sonra Cavid’in beraat etmesiyle ilgili olarak, Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanlığı tarafından 8 Şubat 1956’da KKB`e gönderilen Karakteristika`sında şöyle denilir: “Cavid’in şiir dili Türkçe kelimelerle doludur.[30] Karakteristika`nın 1956’da yazılmış olmasına rağmen, 1937’nin siyasi paniğinden kurtulamayan Azerbaycanlı yazarlar, ne olur ne olmaz fikri ile kendilerini sigortalamışlar. Yazarlar gibi, araştırmacılar da 1937’nin korkusundan bir türlü kurtulamamışlar. Azerbaycan edebiyatında şairin beraatinden sonra Cavid’i incelemeye ilk cesaret eden professor Mammad Cafer Caferov, Azerbaycan Edebiyatı Tarihi`nin “Hüseyin Cavid bölümü”de şuna vurgu yapmışdır: Hüseyin Cavid’in 1918’inci ile kadar yazdığı eserlerinin dili Osmanlı edebi dilinin tesiri altında olmuşdur.”[31](Caferov, 1960: 887). Ünlü türkolog Ahmet Bican Ercilasun, Caferov`un fikri ile razılaşmamış, bu fikrin iki bakımdan düzeltilmesini vurğulamışdı:

“Hüseyin Cavid, eserlerini “Osmanlı edebi dilinin tesiri altında” yazmamış; doğrudan doğruya Osmanlı, yani Türkiye edebi dili ile yazmıştır. Buna göre de ondaOsmanlıedebidilinin değil, belki de Azerbaycanedebidilinintesiriniaramakdahadoğruolur. İkinci olarak, bu durum 1918’e kadardevametmez; muhtemelenyazıhayatınınsonunakadarsürer”[32] (Ercilasun,1990:256). Prof.Dr. A.B.Ercilesunhaklı, çünkiCavid`in Ortak Türk Diline hizmetiAzerbaycanedebiyatındakimseylekıyaslanamaz. 1930`lu yıllara kadar Azerbaycan edebiyatının bir çok şairleri Türkiye Türkcesi ile yazmışlarsa da sovyet ideolojisinin korkusu ile devam etdirmemişler. Bu nedenle, Ahmed Cevad veHüseyinCavid, Sovyet Azerbaycan`ı devrinde Milli kültürü, Milli ruhu, Türkçülüyü-Turan`çılığı uluslararası proletar medeniyetine ve ihlalına karşı savunanlar arasında farklıydı.

1990’lara kadar Cavid’in çalışmalarına müdahale edildi ve dili defalarca adaletsizliğe ve “hakarete” maruz kaldı. Elyazmalar`ında hükmle; “İmlasına dokunmamalı!” Notu yazan şairin dilini düzeltme çabası hiç durmadı, eserlerinin dili üzerinde işlemler yapıldı, gerekmediği halde güya tercüme edilip sadeleştirildi;  “bən” “mən”, “şu” ”bu”, “şimdi” “indi”, “pek”iler “çok”  vb. 1982`yılında 100. yılı münasebetiyle yayınlanan 4 ciltlik Eserleri`nde, şairin dili mahv edildi, deyebiliriz. “gidiyorum”, “geliyorum” tamamen kaldırıldı.  Nesir eserlerinde durum daha vahimdir. Örneğin, Peygamber‘ eserinin başındaki “Remarka”da Peygamber’in görünüşünü anlatan sözler kesildi;

“Kırk yaşında, güzel, gururlu bir yüz… Alnı, göğsü ve omuzları geniş; Postanın rengi koyu ve ışıltılı… Saçları ne kıvırcık ne düz; sakallı, sık ve dolgun… Bilekler, kalın ve güçlü kollar… Büyük baş, hilal kaşlar, sivri burun, yuvarlak yüz, orta boy, iri kemikler; kirpikler uzun, kaşlar arasında açık, sadece birbirine yakın. Gözleri siyah ve büyük… İşte o hülyalı ve gizemli gözler.”[33] (Cavid,2007b:171).

Şairin Kız Okulunda şiiri pratik adaletsizliğe maruz kalır. Ortaokulların ikinci sınıfları için hazırlanan Azerbaycan dili ders kitabında Kız okulunda şiiri Kız mektebinde olarak değiştirilir. İhtiyaç olmadığı halde kuzum – yavrum`a – balam – bebek`e, altın – gızıl`a, beyzade – amca`ya, bilik bilgi`ye çevrilir. “Bu nöktada Cavid çalışmalarında en sorumlu ve de en önemli konulardan biri yazarın mirasının korunması, metinlerinin orijinal metinlere uygun olarak restore edilmesi idi[34] (Asgerzade,2016:624) ve bunu Cavid`in kızı Turan Hanım yaptı. 1998`de Azerbaycan gazetesi`ne bir mektup yazdı ve babası hakkında sadece gerçeklerin yazılması isteğinde bulundu:

“Sevgili edebiyat camiası! Sevgili Cavid severler, yayıncılar, yazarlar. Bu itiraz hakkında endişeliydim. Cavid, yazıları, yayınlanmış eserleri, oyunları ve sahne performansları konusunda çok titizdi. Yarattıklarına yönelik hatalar, çarpıtmalar ve anlamsız tutumlar konusunda çok endişeliydi. Bu tür vakaları kızgınlık ve sinir gerginliği ile karşıladı. Şimdi aynı duyguları zaman zaman yaşamak zorundayım. Görünüşe göre birçok insan Cavid’e moda konusu olarak yaklaşmaya başladı. Cavid’i duymadan, onun düşünce dünyasına doğru dürüst girmeden yazmak mümkün değil! Tek dileğim sadece babamın  eserleri hatasız ve çarpıtılmadan yayınlansın”[35] (Cavid,1998,7). “Babasının eserlerinin hatasız ve çarpıtılmadan yayınlanması”, ruhuna ve diline dokunulmaması sadece Turan’ın hayali değildi, hakkıydı. Ancak bu hatalar düzeltildikten ve dil restore edildikten, orijinal haliyle sunulduktan sonra, Cavid`in eserinin gerçek fikri, özü ve yönü daha anlaşılır olacaktı. Bu sorunların çözümü, Hüseyin Cavid’in metinlerinin restorasyonu ve özgün sunumu Turan Hanım sayesinde mümkün oldu. Azerbaycan siyasi lideri Haydar Aliyev, büyük şaire adanan törenlerden birinde (Cavid`in ev muzesinin açılışında) bu konuyu yorumladı ve kararlı bir şekilde “Cavid’in diline dokunmak suçdur!” Dedi. Cavid’in diline yapılan “suç”lardan arınmasında  baba-oğul: Haydar ve İlham Aliyev büyük cesaret gösterdiler. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in talimatıyla şairin mirasının en mükemmel metinlerini içeren Cavid derlemesi (beş cilt) yayınlandı. Turan Hanım ilk kez Cavid derlemesi`ne babası hakkında bir yazı yazdı: “Cavid’in çalışmasına bazen acımasız şiddet düzeyinde müdahale edildi. Bu açıdan bakıldığında sadece Savaş ve Felaket şiirini hatırlamak yeterlidir. Aslında şiir üç bölümden oluşmaktadır. 1958’de sadece bir kısmı yayınlanmış, 1984’te yayınlanan dört ciltlik Eserler`de birinci ve üçüncü kısımlar yayınlanmıştır. İkinci bölümde “Harp ve  felaket” ana teması işlenmiştir. Bu zaten yazımla ilgili daha ciddi bir sorundur. Ya da 1918’de yazdığı ve tüm yayınlarda “Mazlumlar İçin” başlığıyla yayınlanan şiiri, aslında “Kars ve Oltu çevresinde sebepsiz yere öldürülen ve yağmalanan mazlumlar için (!?)” adlanır. Farklı yıllarda Hüseyin Cavid’i modern okuyucu için daha anlaşılır kılmayı amaçladığı iddia edilen yayıncıları ve editörleri anlamakta zorlanmışım. Ne de olsa böyle bir girişimde bulunanların hiçbiri Cavid metinlerinin edebi-estetik, tarihsel ve ideolojik özünden haberdar değildi”[36] (Cavid, 2007a, 6).

“Cavid metinlerinin edebi-estetik, tarihsel ve ideolojik özünü bilenler” örneğin  Alağa Vahid, “Ben ne kareyim ki, Cavid gibi ustatın eserlerini redaksiyon yapayım? Der ve  bu çalışmalardan uzak durur. Sonunda Cavid`in dilinin düzeltilmesini Akram Cafer üstlenir. Şairin dili vahim hale getirirlir. Bu açıdan bakıldığında, Turan Hanım Cavid iris için bir enstitünün işini tek başına yaptı, “Türk milliyetçiliğine paha biçilmez bir hizmet verdi”[37] (Turan,2010:419). Babası Cavid’in metinleri ortjinal hale getirildi. A.Turan’ın tasarlayıp Türkiye’de yayınladığı Hüseyin Cavid Eserleri kitabında şairin ruhunu yaşattı. Burada bir dil;  Türkce ve  bir millet Türk var. Kitabın sayfalarında Türkler, eski Oğuzların, Göytürklerin, Alp Er Tonga, Atilla zamanında olduğu gibi eşit ve birdir. Bu nedenle Hüseyin Cavid`de eski, hemde yenidir. Turan sakini olan Cavid için vatan Turandır. Bu vatanın ahalisi Türkler, dili Türkcedir.

Sonuç;Hala 1930’lu yıllarda Mustafa Kemal Atatürk büyük bir öngörü ile;“Bugün Sovyetler Rusya dostumuzdur, komşumuzdur,müttefikimizdir. Devlet olarak bu dostluğa ihtiyacımız var! Fakatyarın ne olacağını  kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğugibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir! Bugün elinde sımsıkı tuttuğu Milletler, avuclarından sıyrılabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir!… İşte o zaman Türkiye, ne yapacağını bilmelidir! Bizim bu dostumuzun yönetiminde dili bir, inancı bir, yüz bir kardeşlerimiz vardır. O`nları arkalamaya hazır olmalıyız!“Hazır olmak” yalnız o günü susup beklemek değildir, “hazırlanmak lazımdır” Tarih bağı kurmamız lazım… Folklor bağı kurmamız lazım… Dil bağı kurmamız lazım.[38]  (Öztürk, 2007:1).Der.

Büyük şair, büyük şahsiyet, dilci, ideolog olan Cavid, Mustafa Kemal Atatürk gibi, ideallerinin yeşereceğine, halkının Rus`un esaretinden kurtulacağına  emindi.

Yaratıcılığında Türk dünyasının omurgası sayıla bilecek Türk tarihi, Türk felsefesi, Türk dili ve Turan ideoljisi bir bütün olan Cavid, korkunc sovyetler döneminde hayatı bahasına milli manevi değerlerimizi korumağı, gelecek kuşaklara ötürmeği becermiş[39] (Asgerzade,2013:244), Mustafa Kemal Atatürk`ün  öngörü ile söylrdiyi bağları, manevi köprüleri: dil, inanc, tarih, kültür köprüsünü kurmuştu


[1]Ali Hüseynzade. “Yazımız, dilimiz, Ikinci ilimiz”/“Tarakki” gezetesi,(1909, 9-10 Subat, № 31).  2-3

[2]Ali Hüseynzade, Türkler kimdir ve kimlerden ibaretdir, (Bakü, Mütercim, 1997), .184

[3]Ali  Hüseynzade Türkler kimdir ve kimlerden ibaretdir, 221

[4]Kulam Memmedli. Cavid ömür boyu, (Bakü: Yazıcı, 1982),.29

[5]Hüseyin Cavid, Abdulla Şaik. Edebiyat dersleri.(Bakü, Hükümet matbaası,1919)

[6]Refik Zeka Handan. Seçilmiş eserleri, (Bakı: Şark-Garp,2006)

[7] Hanefi Zeynallı. “Peyğamber hakkında mülahizelerim.” Maarif ve medeniyet dergisi, (1926), 41-45.

[8]HüseyinCavid, Eserleri. Beş ciltte, III c., (Bakü, Elm, 2007c).194

[9]Sadık Evez. Tartışma devam edir/İnkilap ve Medeniyet Dergisi, (1936). 4-5

[10]Cavid, 2007d,.317

[11]Cavid, 2007d,.317

[12] Azer Turan. Hüseyin Cavid`in dilde birlik idealı / Turansam Dergisi, (2009), 125-135.

[13]Cavid, 2007d, 317

[14]AzerTuran A. Cavidname. (Bakü, Elm, 2010). 208

[15] Muhammed Emin Resulzade.Asrımızın Seyavuşu, Çağdaş Azerbaycan edebiyatı. (Bakü, 1990), 35-36

[16] Turan,2010, .208

[17] Cavid, 2007d, 251

[18]Resulzade, 1990, 61

[19]Cavid, 2007d,  289

[20] Resulzade,1990,.61

[21]Cavid, 2007b, 85

[22]Cavid, 2007a, 54

[23] Lütviyye Asgerzade. Hüseyin Cavid ve Doğu. (Nahçıvan: Acemi, 2005), 11

[24] MustafaHakkı Türkekul.. Azerbaycan Türk şairi Hüseyin Cavid.(Bakü,2002),51

Azerbaycan Türk Şairi Hüseyin Cavid -Doğumunun Seksen Yıllığının Münasebetiyle-. (İstanbul: Azerbaycan Gençlik, 1963),51

[25] Rafael Hüseynov. Ebedi Cavid. (Bakü, Nurlan,2007),26

[26] Azer Turan, Hüseyin Cavid. (Bakü, 2007, Vektor), 129

[27] Seydahmet Cafer Krimer: İsmail bey Gaspıralı. (İstanbul, 1998), .95

[28] Yusuf Akçura. Türkçülüyün tarihi. (Ankara: Sinemis Yayınları, 2006), 130

[29] Turan, Azer. 2009,.129

[30]“TvorçeskayaxarakteristikaGuseynDjavidRasi-zade” (8 Subat, 1956) 

[31] Mammad Cafer Ceferov. “Hüseyin Cavid”,  Azerbaycan   Edebiyatı   Tarihi,   II. c, (Bakı, 1960), 887

[32]Ahmet Bican Ercilasun, (1990), “Hüseyin Cavit ve Türkiye Türkçesi”. I.Millatler Arası Büyük Azerbaycan Kongresi 28 Mayıs – 3 Haziran, Kayseri, 1990,  (Kayseri, 1990), .251-258

[33] Cavid, 2007c, 171

[34]Lütviyye Asgerzade, “Hüseyin Cavid’in Dilinin Restorasyonu”. IX Uluslararası Türk Kültür, Sanat ve Kültürel Mirasının Korunması Sempozyumu. (Verona-İtalya, 2016), 621-629.

[35]Turan C, (1998, 12 Mart.), Azerbaycan müallimi gazetesine mektup. Azerbaycan,s.6

[36] Cavid, 2007c, 171

[37]Turan, 2010, 419

[38]Öztürk M.”Atatürkün dış türklerle ilgili düşünceleri ve çalışmaları”(Kayseri , Mayıs,2007) Türk ocağı,.1

[39]Asgerzade, Türkcenin kalkınmasına hizmet veren Hüseyin Cavid ve Şemsettin Sami”. Ululararası dil ve Edebiyat sempozyumu:Balkanlarda Türkce. Bildiri kitabı I. Tiran/Arnavutluk, 2013. (Tiran, 2013), 244-251

Kırım'ın Sesi Gazetesi

27 Şubat 2015 Tarihinde hizmet bermege başlağan www.kiriminsesigazetesi.com maqsadı akkında açıklama yapqan Mustafa Sarıkamış İsmail Bey Gaspıralı’nıñ bu büyük mirasına sahip çıqmaq ve onun emellerini yaşatmaqtır. Qırımtatar Türkleriniñ ananevî, körenek, ürf, adet kibi yaşamlarında ne bar ise objektif şekilde Dünya cemiyetine taqdim etilmektir.

Pin It on Pinterest