GenelGüncelKültür SanatTürk Dünyası

NOGAY DAMGALARI ÜZERİNE BİR İNCELEME

TÜRKLERDE DAMGA GELENEĞİ VE NOGAY TÜRKLERİNİN DAMGALARI ÜZERİNE BİR İNCELEME

*12 – 14 Ekim 2009 tarihinde Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Uluslararası Tatar Türkçesi Bilgi
Şöleni’nde sunulan bildiri metni gözden geçirilerek genişletilmiştir.

.Kafkas Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi,
[email protected]

Nesrin GÜLLÜDAĞ.

ÖZ

Türk kültüründe damga, tarih öncesi çağlardan günümüze kadar süregelmektedir. Türk
boylarında damgalar taş, kaya, ağaç, halı, kilim, hayvanlar, süs eşyaları, kap-kacak, nazarlık, mimari
yapılar, zırh, giyim-kuşam, silah, mezar taşları vs. gibi çok geniş kullanım alanı olan simgesel
işaretlerdir. Damgalar, günümüzde kullanılan amblem, logo, arma ve marka gibi tanımlayıcı simgesel
anlatımın en eski şekilleri olarak düşünülebilir. Damgalar, eski kültürlerin öğrenilmesinde, etnik
grupların, kabile ve boy adlarının tespitinde önemli kaynaklardan biri sayılmaktadır. Bu çalışmada
damga ve damganın kullanım alanları belirtilecektir. Ayrıca, Nogay Türklerine ait mezar taşlarından ve
köylerde yaşayan yaşlılarla yapılan derlemelerden hareketle Baskakov tarafından tespit edilmiş olan
117 Nogay damgası ve bu damgaların ifade ettiği sembolik değerler üzerinde durulacaktır. Bu
damgaların, 24 oğuz boyu ve diğer Türk boylarında ve Türkiye’de ortak olarak kullanılanları tespit
edilecektir.

nogay tamga
nogay tamga

STAMP TRADITION IN TURKS AND A STUDY ON THE STAMPS OF NOGHAİ TURKS

SUMMARY

In Turkish culture stamp is going from prehistoric times to the present day. Stamps in the
Turkish-sized stones, rocks, wood, carpets, rugs, animals, ornaments, pots and pans, amulets,
architecture, armor, wear clothing , weapons, tombstones, etc. with a wide range of uses , such as are
symbolic signs . Stamps are used today emblems, logos, emblems and considered as the oldest forms
of symbolic expression such as brand identifiers. Stamps, the learning of ancient cultures, ethnic
groups, one of the major sources are considered in the determination of tribal and boy This study uses
the stamp and stamp shall be specified in the. In addition, belonging to the Turkish Nogai tombstones
and the compilation of the elderly living in villages that have been detected by the motion Baskakov
117 Nogai stamp and will focus on the symbolic values expressed by this stamp. This mark of 24 in
the Oguz tribes and other Turkish tribes in Turkey will be detected airports and shared.

Keywords: Stamp , stamp of Nogai , etymology

GİRİŞ

Damga, çağdaş anlamda amblem, marka, logo, arma, işaret, dövme gibi belirleyici
ve tanımlayıcı simgesel anlatım biçimleridir. Damgalar, boy ve sülaleleri tanımlayan adeta
birer soyut bir kimliktir. Damgalar bir boyun aşiretin, ya da sülalenin mührü olarak ya da
eşyalarını, hayvanlarını başka ailelerin eşya ve hayvanlarından ayırmak için günümüzde de
kullanılmaktadır. Türk boyları arasında tanımlayıcı işaretler olarak kullanılan damgalar, bir
iletişim aracı olmasının yanısıra, soyut, sembolik, saf bir anlatım dili özelliği taşırlar.
Elimizdeki tarihi verilerden ve taş, kaya, duvar gibi maddi kültür örneklerinden anlaşıldığı
gibi, Türklerin, Yenisey ve Orhun yazıtlarında kullandıkları alfabeden çok önceleri, damgaları
kullandıkları bilinmektedir.

Türk kültüründe damga, im, en adı altında anılan maddi kültür unsurları tarihöncesi
çağlardan günümüze kadar süregelmektedir. Damgalar taş-kaya, ağaç, deri, dokuma, halı
kilim, hayvanlar, süs eşyaları, maden sanatı, çanak-çömlek, mimari yapılar, bayrak ve tuğlar,
giyim-kuşam, silahlar, zırhlar, mezar taşları vs. gibi çok geniş kullanım alanlarında silinmez

izler bırakmıştır. Damgalar, savaşçı-göçebe Türk boylarında hayvanların çeşitli yerlerinde
tanımlayıcı işaretler olarak görüldüğü gibi, Orta Asya, Avrasya steplerinde, Kafkaslarda
kozmogonik, mitolojik, dinsel, ekonomik, kültürel anlamlar da içeren iletişim aracı olarak
karşımıza çıkmaktadır. (Enveroğlu 2005:4)

“Yazının embriyoları” olarak nitelendirilen resimler, insan düşüncesinin ilk grafik
kayıtlarıdır. Yukarı paleolitik çağda mağara duvarlarına kazılmış insan ve hayvan figürleri,
geometrik şekiller, çeşitli nesneler, insanlığın gözle algılanabilir malumat bırakma ve böylece
bir bellek oluşturma ihtiyacına hizmet etmiştir. (User 2006: 15) Damgalar, bir dilin alfabeleri
ve aynı zamanda ait oldukları sosyal grupların kendileri için tarihe miras bıraktığı ilk anlatı
metinleri biçiminde tanımlanabilirler. Bu sebeple damgalar, sosyo-kültürel araştırmalarda
başvurulması gereken öncelikli vesikalardır. Bunlar, bir sosyal grubun veya bir milletin sosyal
tarihini açıklayabilme gücüne sahip bilgiler ve deneyimlerin yanı sıra, duygu ve düşüncelerin
ifadesini, bireylerin ve sosyal grupların estetik/beğeni algılamasını bünyelerinde taşırlar.
Dolayısıyla, damgalar, birer sanat eseri olmaktan öte, her biri bir duygunun, bir sosyo-kültürel
hayatın/hayatların, başka bir ifadeyle, sosyal yapıların dile getirildiği yazılı anlatı metinleri,
yazılı tarih vesikaları kıymetindedir. (Aksoy 2011:133)

Sınırlarını, yaşayış tarzını, inandığı birtakım değerleri, estetik anlayışını, sahip olduğu
önemli kodları petrogliflerle, damgalarla işaretleyen, kalıcı kılan, tekrarlayan Türk kültürü, söz
konusu kavramlarla diğer / öteki kültürlerden kendisini ayırarak / tanımlayarak boylar
arasındaki bağları oluşturan kültürel kodları korumuş, zenginleştirmiş ve tarihî süreçte “millet
kavramı”na ulaşmıştır. 21. yüzyılda bile halı, kilim, bıçak, kama gibi eşyalara, mezar
taşlarına, heykellere işlenen damgalar, Türk boylarının / milletinin en önemli ortak kodları
arasında yer almıştır. (Mert 2007 : 235)

Kağanlık damgası gibi çok özel bir takım damgalar hariç, boy ve aile damgaları
zamanla boyları oluşturan ailelerin sayısına paralel olarak küçük değişikliklere uğramıştır.
Söz konusu gelişme gerçekleşirken hem boyların damgalarının ana çizgileri korunmuş, hem
de eklenen küçük bir çizgi / fark ile yeni bir aile damgası oluşturulmuştur. Dolayısıyla yeni bir
aile kodlanırken, hem ailenin mensubu olduğu boy ile olan ilişkisi korunmuş hem de ailenin
boya olan bağlılığı teyit edilmiştir. Damgalar oluşturulurken / türetilirken ana çizgiler
korunduğu için Türk boylarının aralarındaki bağları günümüzde bile büyük ölçüde belirlemek
mümkün olmaktadır. (Mert 2008:293)

Türklerin tarih boyunca aile, oba, oymak, boy, devlet gibi kavramları ifade etmek için
belirli işaretleri damga-im-en olarak kullandıkları bilinmektedir. Damgalar ve imlerin, kaya
çizimlerinden mezar taşlarına, tuğ-sancak gibi devlet simgelerinden silahlara, dokumalardan
elbise nakışlarına, günlük kullanım eşyalarından hayvanların belirli yerlerine dek çok geniş
bir alanda kullanıldığını görebiliriz. İm ve damgalar, bu işaretleri kullanan şahısların, boy-soy
veya topluluğun başlıca simgesidir. Böyle bir uygulama, kişi, soy ve ailenin adının
sürdürülmesine hizmet ettiği gibi, hem de konar-göçer hayat şartlarında, her aileye ait çok
değerli eşyaların ve hayvanların yitirilmemesi gibi pratik amaçlar da taşımaktadır. (Enveroğlu
2005:15)

Damgalar aynı zamanda mühür olarak ta kullanılmaktadır. Eskişehir’e 16 km.
mesafede, Çavlum Köyü’nde 1999-2002 yılları arasında gerçekleştirilen kurtarma
kazılarında Orta Tunç Çağı’na ait olduğu tespit edilen mezarlardan birinde ölü hediyesi
olarak bir çocuk mezarına bırakılmış lületaşından yapılmış bir damga mühürdür. Damga
mührün baskı yüzeyinde sadece bir çizgi bulunmaktadır. (Bilgen 2006 :17)

Türk damgalarının bu kadar çeşitli yerlerde kullanılması, Türk toplumunun folklor ve
etnolojik malzemelerinin zenginleşmesinde başlıca unsur olmuştur. Damgalar; kabilenin
ortak malı olan konak yerleri, yol kavşakları ve otlaklardaki taş, kaya gibi yerlerde, aileye,
boya ait hayvanların işaretlenmesinde, kilim, halı, çul, keçe, testi gibi ev eşyalarında, evlerin
kapı ve duvarlarında, el, yüz, pazu ve göğüse yapılan dövmelerde, Şaman davullarında,
kurban olarak adanmış hayvanlarda, mezar taşlarında, sınır taşlarında, nazarlık ve ziynet
eşyalarında, arı kovanı ve ambarlarda, at koşum takımlarında, mühürlerde, tuğ, bayrak,

sancak gibi hükümdarlık alametlerinde, otağ, taht ve saraylarda, ticari eşyalarda at ve
sığırlarda, koç ve koyunun kulak veya burnunun üstünde, koç veya koyunun sırtında,
kuyruğunda veya başında ( aşı boyası ile) (Mert 2007 : 234) Hece tahtası adı verilen,
tahtadan yapılmış mezar işaretlerinde, keçelerde, kepeneklerde, nakış ve yanışlarda, ziynet
eşyalarında, nazarlıklarda, ev kapı ve duvarlarda, kap kacakta kullanılmıştır. (Gülensoy
1989:18-19)

Damgalar Türk alfabesinin oluşumundan önceki iletişim aracı olarak düşünülebilir.

 Günümüzde damgalar ve hayvanların kulaklarına, sağrılarına boya veya dağlama tekniği ile
damga koyma geleneği bu uygulamaların bir devamıdır. Türklerin İslâmiyeti kabulünden
sonra da damgaların eskisi kadar yoğun olmasa da, farklı alanlarda ve amaçlarda
kullanıldığını görüyoruz. Daha çok hayvanlar ve günlük eşyalar üzerinde, mezar taşları ve
mimaride, halı- kilim ve dokumalarda damgalarla karşılaşıyoruz.

 Boyların, uruğların kullandığı damgalar. etnik gurupların birini diğerinden ayırmak için
kullanılmakla birlikte, etnik bir karakter taşımaktadır. Halkın en yalın duygu ve düşüncelerini
ifade ettiği, toplumun ürettiği bu şekiller, yaşanılan dönemin ve benimsedikleri yaşam
tarzının tanınmasında çok önemli rol oynamaktadır.

Türk boylarının “biz” kavramına ulaşma, yabancı / öteki kültürlere ve boylara göre
kendilerini tanımlama sürecinde geliştirilen damgalar, taşıdıkları bilgiye göre oldukça
ekonomik mesaj vasıtalarıdır. Üzerinde yer aldıkları nesneye veya yere göre farklı amaçlarla
yapılan damgalar, bulundukları yere göre de farklı mesajlar taşımaktadır. Eski Türk inanç
sisteminde Tanrı’ya yakın yerler olarak kabul edilen dağların zirvelerinde, zor ulaşılan
bölgelerde bulunan kayalara işlenen tasvir ve damgalar, genellikle dinî endişelerle yapılırken;
ağıl kenarlarına, otlaklara, hayvanlara, eşyalara, heykellere, mezarlara işlenen damgalar
genellikle diğer aile, boy ve farklı kültürlere “aitlik” adına mesaj vermek üzere yapılmışlardır.
(Mert 2008: 285) Türklerde damga geleneği oldukça yaygındır. 1882- 1892 yıllarında
Kastniye, Türk boylarına ait ait üç bine yakın damga örnekleri toplamıştır. (Atmaca 2012 :
285)

Ağaç üzerlerinde, mezar taşlarında, vb. eşyalarda bulunan damgaların ve buna
benzer işaretlerin etnik tarihin araştırılmasındaki yeri büyüktür. Şüphesiz ki, asırlarca yazılı
büyük kaynakların yokluğunda veya onların pek seyrek rastladığı koşullarda ilk damga
işaretleri bazı etnik grupların yayılma bölgesini belirlemeye büyük katkıda bulunmuştur.
(Karatayev 2002: 386)

Boyları bildiren ilk damgaları, isimleri tarihe karışmış etnik grupları, insanların
birbirinden ayırt edebildiği boy özelliklerini bu damgalara hizmeti dokunmuş etnik yapıdaki
anlamlı kaynaklar olarak sayabiliriz. (Karatayev 2002:1)

DAMGA KELİMESİ ÜZERİNE

Clauson’un, Köken bilgisi sözlüğünde, damga ile ilgili olarak -ga eki ile biten eski
sözcüklerden biri olduğunu, işaret, marka, ata, davara ve diğer çiftlik hayvanlarına vurulan
mülkiyet işareti olup, Çincede, sözcüğün mühür anlamında kullanıldığını ve Moğolca’ya da
geçtiğini bildirir. (Clauson 1972 : 504-505) Moğolca’da tamagan “damga”, tamagala-
“damgalamak”, tamagatay “ damgalı” şekliyle sözcüğe rastlıyoruz. (Karaağaç 2003:1196)

Eyüpoğlu’nun Etimolojik Sözlüğü’nde, damga sözcüğünün, tamdur- “yaktırmak”
fiilinden türediğini, damganın kızgın demirle, ya da benzeri bir araçla yakılarak
yapılmasından dolayı bu adı aldığını, Eski Türkçe sözlüklerde tam- köküyle başlayan yakmak
anlamını içeren bir eylem görmediğini, Kaşgarlı’da tamdur- söz kökeninin yaktırmak
anlamında olduğunu, buna göre, tam kökünden, tammak biçimli bir eylemin türetilmesi
ihtimal olup, Kaşgarlı’da, tamdu, tamduk sözcükleri güçlü ateş, bol yalım anlamına gelmekte
olduğunu bildiriyor.(Eyüpoğlu 1988:72)

Fasmer (1897)’den alıntılayan, Atmaca; Rus Dilinin Etimolojik Sözlüğünde tamga
kelimesinin 1) Mühür 2) Tatar Türklerinin vergi türü, anlamlarını verdikten sonra kelimenin
Türkçeden alındığını ve 1267 yılına ait bir yarlıkta geçtiğini bildirir. (Atmaca 2012:285)

Titze’ın Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lügâtinde, sözcüğün Eski Türkçe tamga
şeklinde olduğunu ve Meninski (2010)’dan “kızgın demirle hayvana vurulan nişan” anlamına
geldiğini bildirir. (Tietze 2002: 555)

Toprak, Jean Paul Roux (2005) ’ten, tamga sözcüğünü proto- Altay sözcüklerinden
olduğunu, “tag- fiilinden –ma ekiyle türetilip, bir hayvanın üzerine bir şeyler basmak anlamına
geldiğini , ses değişimiyle tagma/ tamga olabileceğini aktarır. (Toprak 2011:556)

Gülensoy’un Köken Bilgisi Sözlüğü’nde, damga, “bir şeyin üzerine bir nişan ve işaret
koymaya yarayan araç; bu araçla basılan nişan, işaret” anlamına gelmekte olup, sözcüğün
Azerbaycan, Çağatay, Başkurt, Kırgız, Uygur, Özbek, Türkmen, Kumuk, Kazak, Oyrat,
Soyon, Kazan Tatar Türkçesi gibi çağdaş Türk lehçelerinde farklı fonetik varyantlarıyla
kullanıldığını, kelimenin Rusça’ya tamga, Moğolca’ya ise tamaga şekliyle ödünç kelime
olarak verildiğini belirtir. (Gülensoy 2007:265)

Eski Türkçe’de kelime, tamga / tamka şekliyle, mühür, damga, elin ve parmakların,
sihirli tavır ve hareketi, tamgaçı “damgacı, mühürdar” (Gabain 2003:296) şekliyle
kullanılmıştır.

En eski Türkçe kelimelerden biri olan damga, eski Türk Yazıtlarından Açura Yazıtı’nın
sol tarafındaki metinde şöyle geçmektedir. “Yeti yegirmi yaşımta etim erti, ölti, kabkı eti
bunsız erti kara saçın teg, yerdeki tamgalıg yılkı bunsuz erti yagı tegmiş sü teni yeti mi.
oglan erti” ( On yedi erdemi yaşında idim, öldü, göz kapağının eti kara saçı gibi kedersiz idi,
yerdeki damgalı at sürüsü sayısız idi, hücum eden ordusunun kudreti yedi bin oğlan idi.”
(Gülensoy 1989: 12) Metinden hareketle, Türklerde hayvan damgalama geleneğinin Eski
Türklerden beri var olduğunu söyleyebiliriz.

Divanü Lûgat-it-Türk ‘te, tamga; damga, hakanın ve başkalarının damgası, tamgala-
“hakanın damgasını turasını vurmak.” anlamındadır. (Atalay 1991:567-568)

Kutadgu Bilig’te, Ayag birdi tamga at üstem kedüt

 Agırladı asru tükel boldı kut (Arat 1999: 193)

“Ona unvan mühür, at koşum ve hil’at verdi, çok itibar gösterdi, o ikbâlin son
derecesine vâsıl oldu.” (Arat 2003:135)

Ayrıca Türkiye Türkçesi’nde sözcük, damga / damgacı / damgalama /damgalamak /
damgalanma / damgalanmak / damgalatma / damgalatmak / damgalayış / damgalı
/damgasız şekilleriyle isim ve fiil olarak kullanılmaktadır. (Türkçe Sözlük 2005:470)

DAMGALARIN ORTAYA ÇIKIŞI

 Türkler “damga” adını verdiğimiz işaretleri kullanmadan önce, anlatmak istedikleri
şeyi mutlaka resim ile ifade ediyorlardı. Nitekim ilk çağlarda da insanların pek çoğunun resim
kullanarak meramlarını anlattıkları, bulunan mağara duvar resimlerinden de anlaşılmaktadır.
İnsanlık resimden piktograph’a, daha sonra da piktogram’a geçmiş olmalıdır. Türk damgaları,
işte bu safhada, yani piktograph ile piktogram arasında doğmuş olabilir. Bu görüşe göre, Türk
yazı ve damga tarihini şöyle şematize edebiliriz: (Gülensoy 1989:14-15)

I.devre: Resim,

 II.devre: Piktograph ( eski Mısırlılarınki gibi resim kullanan yazıda tek işaret).

III.devre: Piktogram ( basitleştirilmiş resim ),

IV.devre: İdeogram (yazıda kelimenin harfleri gösterilmeden doğrudan doğruya, fikri ifade
eden işaret).

V.devre: Phonogram (bir harf veya hece veya sesi gösteren işaret ).

VI.devre: Harf ( dildeki bir sesi gösteren ve alfabeyi meydana getiren işaretlerden her

biri).

Damgaların belirli bir evrimi de vardır ki, bu evrim etnonimlerin evrimine çok benzer.
Birinci safhada, işaretler kabilenin totem hayvanını sembolize etmekte olup, kabile totemin
ismini taşıdığı için, kabile (klan), kabilenin adı (=etnonimi), tamgası ve hattâ tamganın adı
arasında doğrudan bir bağlantı bulunmaktadır. Bu döneme ait Kırım tamgalarına mâlik
değiliz. Evrimlerinin ancak ikinci safhasındaki damgalara sahibiz ki, bu dönemde söz konusu
halklar göçebe hayat tarzına geçmişler ve damgalar arasında ev eşyaları görülmeye
başlamıştır. Bu damgalar halkın günlük hayatında kullandığı ve iyi bilinen cisim ve âletlerin
adını taşıyordu. İşaretler köşeli ve yuvarlak çizgilerden oluşmaktaydı. Bu dönemde düz ilâve
çizgiler de görülmeye başlandı. Bu cisimlerin isimleri nadiren etnonime dönüşmüştür. İşte bu
dönemdedir ki, damgaların isimleriyle etnonimler arasındaki bağlantı ortadan kalktı.
Geleneksel olarak damgalar (esasen mülkiyet işaretleri olmaları hasebiyle) basit kırıksız
şekillerdeydi. Basit damgaların birleşmesinden oluşan çift damgalara az rastlamamız belki
de bundan kaynaklanmaktadır. Bu arada, Amancolov’un ilâve çizgilerin veya işaretlerin (ki
bunlar çok önemli değildi) daima aslî damgaya bitiştirildiğini belirttiğini kaydetmek gerekir.
Bununla birlikte, kabile veya klanların birbirlerinden ayrılmasından sonra, meydana gelen alt
bölünmelerde asıl damgaya bazı ilâveler yapıldı veya damganın orijinal şekli muhafaza
edilmekle birlikte pozisyonu değiştirildi. Eğer damga bir mezar taşının üzerindeyse, ilâve
yatay veya dikey çizgi genellikle damganın yanına konuldu. Üzerinde iki damga taşıyan
mezartaşları kadınlara ait olabilir. Şurasını hatırlamak gerekir ki, normalde başka bir kabileye
mensup bir erkek ile evlenen kadın yeni kabilesinin damgasını almazdı. Ölümlerinden sonra
kendi aslî kabilesinin damgası mezar taşında yer alırdı. Bazen kadın mezar taşlarına, biri
kendi kabilesinin, diğeri de kocasınınkinin olmak üzere iki damga koyulduğu da olmuştur.
(Baskı 1995:14)

Damgalar, doğaüstü unsurların (Tengri, Umay veya başka eski kutsal temsilcileri)
koruma rolünü oynuyordu. Koruma işaretleri klan üyelerini mutsuzluktan, hastalıktan,
zarardan, nazardan koruyordu. Yani onlar kosmogonik güçlerin kutsal bir anlamın taşırdı.

Basit damgalar en antik temel işaretlerdir. Onlar doğruca kabilenin, boy’un evrim
desenleriyle bağlıydılar. Antik dönemde onlar boy’un atası olan belli bir totem hayvanın
semböliydi. Daha sonraki zamanlarda damga ismi ile ethnonym arasındaki sınırlar silinmeye
başladı.Örneğin, damgası, ’’şuguş’’(‘’çukuç’’)-‘’çekiç’’ anlamındadır. Bu damgayı Kırım
Tatarları, Ak-nogaylılar, Kara-nogaylılar, Naymanlar, Kara-eyliler, Kırgızlar, Karakalpaklar,
Başkirler, Türkmenler, Moğollar ve Macarlar kullanıyorlardı. (Kairjanov 2014 : 145)

NOGAY DAMGALARI

Bulgarova, “Çağdaş Nogayların soy damgalarında Runa harflerinin saklandığını, çok
eskiden ve halen bu damgaları, hayvanları damgalamak (sahibini göstermek için), mühür
olarak, arma halinde, mezar taşlarında kullanıldığını bildirir. (Bulgarova 2011:168)

Mezarlar arkeoloji, sanat tarihi, kültür tarihi ve tarih ilminin önemli kaynakları arasında
yer almaktadır. Çünkü mezar taşları, yapıldıkları coğrafi bölgenin ve dönemin günümüze
kalan en önemli tarihi belgeleri mahiyetindedir. Zaman ve yer bakımından ait oldukları
toplumun inançlarını, adetlerini sosyal ve kültürel yapısını aksettirirler. (Alyılmaz 2007: 68)
Bugün hala Dobruca bölgesinde yaşayan Tatar ve Nogayların mezarlıkları birbirine
benzemektedir. Eski Türk kültüründen izler taşıyan bu mezarlıklarda mezar taşları genellikle
yazısız, kısmen de mezar sahibinin hangi oymağa ait olduğunu gösteren damgalarla
damgalıdır. Son dönem Tatar ve Nogay mezar taşlarında ay yıldızların görülmesi Osmanlı
tesirini göstermesi açısından önemlidir. Ay yıldız, mezar sahibinin Müslüman olduğunu
göstermektedir. (Uygur 2007: 155)

Türkiye’de Ankara ve Konya arasında Tuz gölü civarında yaşayan Nogaylar ile
yapılan saha çalışmasında ki söyleşileri değerlendiren Şavk’a göre Nogay kökenli yurttaşlar
bazı damgaları (tabınlar) Nogay kimliklerinin birer delili olarak göstermekte ve bunlara

dayanarak boylarını belirlemeye çalışmakta olduklarını belirtir. (Şavk 2013:326) Boy adları,
tarihi açıdan da önem taşımaktadır. Türk boylarının adlarının tespiti ile boyların birbirine
olan yakınlıkları ortaya çıkarılabilir. O halde günümüzde de Nogaylar için damgaların hala
değer taşıdığını ve kullanılmakta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Baskakov tarafından, Açukulanskiy, Kayasulinskiy ve Karanogay bölgesi Orjanitsi
hudutları arasında çalışma yapılmış olup, buradaki mezar taşları ve köyün yaşlı insanlarıyla
konuşularak yapılan derlemelerden, Nogay Türklerine ait olan bu soy işaretleri, tespit
edilmiştir. Aynı zamanda Canıbekov’un bilgilerinden ve Karatübe, Irgaklı, Kutlubay
köylerinden toplanan bilgiler birleştirilerek bu tablo hazırlanmıştır. (Baskakov 1940: 132-140)

Baskakov tarafından tespit edilen Nogay Türklerine ait 118 damga örneği ve bu
damgaların hangi Nogay boyuna ait olduğu tabloda gösterilmiştir. Buna ek olarak, bu
damgaların 24 Oğuz boyu ile ortak olanları ve diğer Türk boylarından hangileri tarafından
kullanıldığı, ve Türkiye’de hangi illerde benzer damgalara rastlandığı tabloda gösterilmiştir.

AKNOGAY TAMGALARI

KARANOGAY TAMGALARI

NOGAY TAMGALARININ ÖZELLİKLERİ

 Türk damgaları içerisinde anlamları belirlenemeyen soyut simgelerin yanı sıra güneş, ay, yıldız, hayat ağacı sembolleri, boğa, geyik, dağ keçisi, at, kurt, alıcı kuşlar (kartal,atmaca,şahin, sungur vb.), koç-koyun, yılan vb. eski Türkler tarafından kutsal sayılan hayvan motifleri ile karşılaşıyoruz. Türk Damgalarının İM adıyla, yüz yıllar boyu özelliğinden hiçbir şey kaybetmeden Türk boylarının halısında, kiliminde, torbasında, kovanında,

duvarında,mezar taşında, keçesinde, kepeneğinde, nakış ve yanışında yaşatılarak; mertlik,
erkeklik,cesaret, bereket, bolluk gibi değerleri yansıttığı, EN adı altında ise İç Asya’daki
göçebe Türk kavimleri ve Anadolu’daki konar-göçer veya yerleşik Türk boy ve aşiretlerinde,
kendi boy, soy, oymak, oba, aşiret ve cemaatlerini belirlemek için hayvanlarının kulak,
boynuz, alın, yanak ve bacaklarına yaptıkları işaretlerde korunduğu bilinmektedir. (Enveroğlu
2005:8)
Kültigin yazıtının doğu yüzüne ait tepeliğin tam ortasında dağ keçisi / teke damgası
bulunmaktadır. Tekeler yüksek dağlarda yaşadıklarından bir çok Türk boyu tarafından kutsal
sayılmış, Tanrı’nın elçisi habercisi olarak kabul edilmiştir. Güneşi, ışığı, aydınlığı, erişilmez
yerlere erişilebilirliği yüceliği, bilgeliği, bolluğu, bereketi, zenginliği, asaleti, cesareti ve
hâkimiyeti temsil eden dağ keçisi / teke damgası hem Köktürk öncesi, hem Köktürk, hem
Köktürk sonrası dönemlerde kullanılan en yaygın Türk damgalarından birisi olmuştur.Bugün
bile bazı Türk boyları kutsal sayıp heykelini dikmekte, kötülüklerden koruması için çocukların
beşiklerinin bulunduğu yere derisini asmakta, bolluk ve bereket getirmesi ve nazardan
koruması için boynuzlarını evlerin çatılarına çakmaktadırlar. Eski Türk inanışını devam ettiren
bazı Türk boylarında dağ keçisi / teke hala kutsal sayılmakta ona olağanüstü özellikler
atfedilerek saygı gösterilmektedir. (Alyılmaz 2005:17)
Reşídü‟d-dín, her boyun bir coğrafi bölgeye (sağ ve sol yan), bir ada, tamga denilen
ayırt edici ambleme, ongunun belirttiği bir hayvana sahip olduğunu anlatır. Ona göre belli bir
kavmin ongunu olan hayvan bu boyun üyeleri tarafından avlanamaz, bu hayvana kesinlikle
kötü davranılamaz ve eti yenmez. Eserde geçen ongunlar, Türk ongunlarıyla benzerlik
gösterir. Bu ongunlar avcı kuşlardan seçilmişlerdir. (Toprak 2011: 557)

7. Eskiden her bir kavim kendi sembolünü söyleyerek bağırıp düşman üzerine yürürmüş. Bu yönüyle, damgaların gördüğü vazife, bayrağa da çok yakındır. Damga, her bir kavim ve uruğun farklılıklarını belirten işarettir. Bu yüzden bu işaretlerin de bir çok özellikleri vardır. Her bir damga, kavimlerin temel özelliklerini ifade eder. Meselâ Konratlardaki “g” şeklindeki kapı bir çok evi bir araya getiren büyük kapı, dervâze (çift kanatlı kapı) manasına gelirken, Müytenlerdeki “yaba” damgası, onların en çok yaptığı işi ifade eder. ( http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya) Bundan hareketle, Nogayların en çok kullandığı damga, kılıç damga onların savaşçı, mücadeleci kişiliklerinin bir göstergesidir.

Kereytov, Nogay damgaları ve Nogayların etnik tarihi üzerinde bir çok inceleme yapmıştır. “Nogaylar” adlı kitabında, Nogay damgaları arasında Orhon-Yenisey alfabesinin harfleriyle aynı olanları vardır. Kurmanseitova (2009), 1927 yılında Kırımdaki Nogay köylerinde toplanan 400 damga inceleyen, Akçokraklı‟nın sonuçlarına dayanarak, Nogay

SONUÇ
Nogay Türklerinin kültüründen bir nişane olan bu damgaların şekilleri ve bu şekillerin hangi Nogay boyları tarafından kullanıldığını gösterdiğimiz çalışmamızda geçen damgaların Şecere-i Terākime, Divânü Lugati’t Türk, Târih-i Al-i Selçuk’ta geçen Oğuz boy damgalarıyla bir karşılaştırmasını yaptık.
24 Oğuz boyundan, Karkın (2) , Çebni (2), Alka –Evli (2) , Kınık (2) , Kara Evlü (1), boylarında kullanılan damgalardan 9’u Nogay damgası ile ortaktır.
Köktürk ve Türk Runik Alfabesi’nde yer alan işaretlerden, 12 tanesi ise Nogay damgalarında aynen tekrarlanmıştır.
Diğer Türk boylarında kullanılan damgalardan Kırgız, Altay , Karaçay–Malkar, Kazak, Kırım, Kaşgay Türklerince kullanılan damgaların bir kısmı, Nogay Türkleri tarafından da kullanılmaktadır. Türkiye’de ise, Bursa, Bingöl-Karlıova, Bursa-Mustafakemalpaşa, Gaziantep, illerinde Nogay damgası kullanılmaktadır.
Farklı zaman ve farklı coğrafyalarda yaşamış olan Türk boylarının ortak noktalarından biri de soy damgalarıdır. Runik yazısının kaynağını oluşturan soy damgaları Türk dünyasında ve Türkiye’de değişik coğrafyalarda kullanılmıştır.
Damgalar, Türk boylarının yaşam biçimleri, inanç sistemleri, dünyayı algılama şekilleri ile kendi dönemlerindeki kültür ve uygarlığı günümüze taşıyan adeta birer abide niteliğindedir. Türk boyları arasında kullanılan bu damgaların tespit edilmesi, incelenmesi Türk tarihinin, Türk kültür ve uygarlığının aydınlanmamış pek çok yönüne ışık tutacaktır.

Kırım'ın Sesi Gazetesi

27 Şubat 2015 Tarihinde hizmet bermege başlağan www.kiriminsesigazetesi.com maqsadı akkında açıklama yapqan Mustafa Sarıkamış İsmail Bey Gaspıralı’nıñ bu büyük mirasına sahip çıqmaq ve onun emellerini yaşatmaqtır. Qırımtatar Türkleriniñ ananevî, körenek, ürf, adet kibi yaşamlarında ne bar ise objektif şekilde Dünya cemiyetine taqdim etilmektir.

Pin It on Pinterest