Mesut Özil gerçekleri
Nazim Əhmədli /Kırımın sesi qazetesinin Azərbaycan təmsilcisi
CİHİNGİZ ABDULLAYEV
Almaniya-Azərbaycan Cəmiyyətinin sədri
Bakı Slavyan Universitetinin professoru
Mesut Özil gerçekleri
2014 Dünya Kupasını kazanan Mesut Özil‘in son yıllarda ünlü bir futbolcu haline gelmesinden Türk dünyası gurur duyuyor. Düzenli olarak gerçekleri öne süren görüşleri, dünyanın medya temsilcileri və sosyo-politikleri tarafından haksız bir şekilde bastırılmasına neden oldu. Mesut’tan farklı olarak Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk ve Alman Federal Meclis üyesi Cem Özdemir’in sessiz tavrı Türk dünyasına ilgisizliklerinin göstergesi anlamına geliyor.
Özellikle son dönemde Azerbaycan halkının saldırgan Ermeni ordusuna karşı ülkenin toprak bütünlüğü için verdiği mücadeleye destek veren Mesut Özil, Türk milletinin karakterini bir kez daha gösterdi. Olaylara ilgisiz kalmayan Mesut Özil’in davranışı, akıllarda Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur sözleri “Azerbaycan’ın acısı bizim acımız, neşesi bizim neşemizdir” sözü geldi.
Devamı olarak siyasi lider Haydar Aliyev’in “Bir millet, iki devlet” sözleriyle tamamlamaktadır.
Karabağ savaşında mağlup olan Ermenistan devleti, Gence ve Berde antik kentlerine attığı ağır roketler kadın ve çocukların ölmesine neden olmuştur.
Gence’deki olaylardan sonra, tarihten Almanların yoğun olarak yaşadığı Göygöl (Helenendorf), Şemkir (Annenfeld), Tovuz (Traubenfeld) yerleşimlerini dikkate alarak Ermenistan’ın Azerbaycan’daki Alman kültür mirasına yönelik tehdidi; başlıklı bir makale yazdım. Makalenin “Frankfurter Allgemeine Zeitungda” gazetesinde yayınlanması için, editörlere yakın tanınmış bir sosyolog olan Profesör Tilman Allert’e yazdım. Oysa cevabında, “Siyasete karışmak istemiyorum” yanıtını verdi. Şuşada doğup büyüyen ve Şuşa kökenli Mikail Allahverdinin (1897) en küçük oğlunun böyle bir cevabı şaşırtıcı olsa da, 2010 yılında Bakü ziyareti sırasında “Karabağ İcmasında” bir toplantı sırasındaki davranışı zamanı belirgin etmiştir. Zor koşullarda yaşayan Şuşa mültecileriyle görüşte etkilendi, ama son yanıtları ilgisizlik anlamına geliyordu. Öyleyse soru şu, ünlü “Hitler’e Selam” kitabını Almanların sosyal yaşamına bağlamak siyasi bir hareket değil miydi?
Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin eski bir üyesi ve tanınmış bir siyasi lider olan Thilo Sarrazin, 2010 tarihli “Almanya İzolasyonu” adlı kitabında nüfus azalması ve göç kurallarının sıkılaştırılması meselesinin demokratik bir toplumda pek iyi karşılanmadığını yazdı. 2009 yılına kadar, Almanya’da doğan müslüman kızların başörtüsü konusunda ironik olan bir politikacı olarak “Lettre International” dergisine bir mesaj göndermişti. Demokratik toplumu şaşırtan Thilo Sarrazinin görüşlerini destekleyenler arasında eski Kansler Helmut Schmidt, kültür bilimci Peter Sloterdayk, yazar ve yönetmen Ralph Dmordana ve Türk sosyolog Necla Kelekin yer aldı.
Bununla birlikte, son zamanlar göçmen akını ve onların tuhaf davranışları yerel halk tarafından haklı olarak endişeyle karşılanmaktaydı.
Thilo Sarrazi’nin yaklaşımının aksine, Almanya’daki Hıristiyan Demokrat Partisinin önde gelen temsilcisi ve hoşgörülü ve liberal bir karakter olan Profesör Manfred Rommel, humanizm örneği olarak değerlendirilmektedir. Manfred Rommel’in bu makalenin yazarına sunduğu “Holzwege zur Wirklichkeit” adlı kitapta yaşam felsefesi sekülerdir. Bu arada Mesut Özil’in görüşleri de laiktir. Özil’in Çin’deki Uygurlara yönelik zulmüne ve kamplarda ezilen az sayıdaki Müslümanın korunmasına duyduğu savunmada merhametten kaynaklanıyor. Onun protestosu Çin halkına değil, faillere yönelikti. Mesut Özil’n yüzünde somutlaşan çok kültürlülük fikirleri, onun nezaket kaynağıdır. Futbolun önemli isimlerinden Fransız Arsen
Wenger ve italyan Andrea Pirlo tarafından süper yetenek olarak nitelendirildilen, ancak Londra’da Arsenal’e olan bağlılığıyla tanınan Mesut Özil’e karşı ayrımcılık yapan İspanyol teknik direktör, meydanda yalnız kalmayan ünlü futbolcuya kaybedecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 2018 Dünya Kupası öncesinde Londra’da yaptığı görüşmenin ardından Mesut Özil’e yapılan zulüm, demokratik ilkelere aykırı oldu. 21. Yüzyıl özgür bir hayat tarzıyla değil, düşündüğümüzden daha hassas bir ilişki içinde devam ediyor. Ne yazık ki, dini görüşlerden etkilenen sosyo-politik ve medya mensupları bazen adil bir konumdan sapmaktadır.
Ağustos ayında Londra medyasına verdiği röportajda Mesut Özil, George Floyd’un ölümünden sonra insanlığın ilerici güçleriyle dayanışma içinde dünya çapında “Black Lives Matter” hareketini desteklemenin önemini vurguladı. Bu gerçeği vurgulayarak, dil, din ve ırktan bağımsız olarak müslümanlara da adil bir yaklaşım diledi.
Görüşmeden iki ay sonra ünlü kişiler Hz.Muhammed’e hakareti destekleyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u protesto etti. Son zamanlarda Batı siyasetinin etkisi altında, paradoksal olarak demokratik ilkelere dayanan çok kültürlü değerler karşı kutupta kök salmıştır.
Makalenin atmosferi de küreselleşen dünyada ulusal değerlerin giderek gölgede kaldığı süreci gözlemlenmektedir. Bu bakımdan toplumu renklere ve dinlere bölerek duygularına dokunmaktadırlar. Bugünün dünyasında güçlü ve zayıf temelli siyasi çevreler eski bir demokrasiden “yeşil” bir demokrasiye geçiyor.
21. yüzyılın başında sanal üçüncü dünya mücadelesine aldırmamak Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşlar, uluslararası hukuk şemsiyesi altında sanki faydasız bir seyirci misyonu yürütüyorlar. Bence evrensel adaletsizlikten kurtulmak için insanlar inançlarını ve umutlarını dini tapınaklarla birleştirecekler.