BİDEN – PUTİN NEYİN KAVGASINDA?
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden’in Amerikan ABC News TV’de George Stephanopoulos’a 16 Mart 2021 tarihinde verdiği röportaj, son günlerin adeta küresel gündemine oturmuştur. Zira Stephanopoulos’un “Putin’in bir katil olduğunu mu düşünüyorsunuz?” sorusuna “Evet öyle” yanıtı uluslararası kamuoyunun dikkatini bu konuya yöneltmiştir. Yine bir soru üzerine Rusya Devlet Başkanı Putin’i kast ederek “ABD seçimlerine müdahale girişiminin bedelini ödeyeceğini” söylemesi, olayı daha gerilimli hale getirmiştir.
Biden röportajda “ABD ve Rusya’nın aynı anda ‘yürüyüp sakız çiğneyebileceğini’, ABD’nin silah kontrolü gibi konularda Rusya ile işbirliği yapabileceğini de umduğunu, birlikte çalışmanın ortak çıkarımıza olduğu yerler var. Örneğin Standart Nükleer Anlaşması’nın yenilenmesi gibi”[1] sözleri de dikkat çekmiştir.
Biden’in; Rus muhalif Aleksey Navalny’in 20 Ağustos 2020’de zehirlendiği iddiasıyla hastaneye kaldırılması olayı ve rejim muhaliflerine yönelik saldırılarını da kast ederek açıkça katil olarak itham etmesi, 2016 ve 2020 ABD başkanlık seçimlerinde anketlere karışması gibi ithamlarla Putin’i suçlaması Rusya’nın sert tepkilerine sebep olmuştur. Biden’in bu sözlerinin hemen ardından ilk etapta Rusya Dışişleri Bakanlığı Washington Büyükelçisi Anatol Antonov istişareler için merkeze çağırılmış ve “ilişkilerde geri dönüşü olmayan bir bozulma” uyarısı yapmıştır. Ardından Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, Biden’in açıklamasını “çok kötü” bir ifade olduğunu söylemiş ve Biden’ı ikili ilişkileri yıkmaya çalışmakla suçlamıştır[2].
Olayların başlangıcına bakıldığında ise ABD istihbarat birimleri; Donald Trump’ın tekrar Başkan seçilebilmesine yardımcı olmak için Rusya’nın nüfuz operasyonları dahil çeşitli yöntemlerle yardım ettiği iddialarını içeren bir rapor yayınlamıştır[3]. Ayrıca ABD seçim kampanyaları döneminde Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna’daki Rusya bağlantılı kişiler vasıtasıyla Biden’in oğlu Hunter Biden’ı karalama çabalarına yeşil ışık yakarak, dolaylı olarak kendisinin karalanmaya çalışıldığı iddiasıyla da Putin’i suçlayan Biden’ın[4], ABD-Rusya sorunlarını kişiselleştirdiği yönde değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir.
Biden’in sözlerini yorumlayan Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev de “ABD’nin ‘zor günler’ yaratması durumunda buna yanıt vermek zorunda kalacaklarını”[5] açıklamıştır. Ayrıca bir tepki de Rusya’nın üst meclisinin başkan yardımcısı Konstantin Kosachyov’dan gelmiş ve “buruşuk” iddiaları nedeniyle Biden’dan özür talep etmiştir. Ancak Biden, Putin’in “katil” olduğu iddiası için özür dilememiştir.
Bu gelişmelerin ardından Kırım’ın 2014 yılında Rusya’ya ilhak yıl dönümü törenlerine katılan Putin’in bir video konferansı yayınlanmıştır. Putin ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’ya atom bombası atması, yerli Amerikalıların katledilmesi olaylarına atıfta bulunarak, ABD’nin acılarla dolu bir mirasa sahip olduğunu belirtmiş ve mevcut ırkçılık tartışmalarına gönderme yaparak “Yoksa ‘Siyahların Hayatı Değerlidir’ (Black Lives Matter) hareketi nereden çıkacak?”[6] sözlerinin ardından; “Her ne kadar bizim de onlarla aynı olduğumuzu düşünseler de biz farklı insanlarız, farklı bir genetik ve kültürel-ahlaki kodumuz var” demiştir.
“Ancak kendi çıkarlarımızı nasıl savunacağımızı biliyoruz ve onlarla birlikte çalışacağız, ancak ilgilendiğimiz alanlarda ve bizim için olumlu gördüğümüz şartlarda. Ve bunu hesaba katmak zorundalar” şeklinde konuşmasını sürdüren Putin’e, “Biden’e başka ne söylemek istersiniz?” sorusuna “O’na şunu söyleyebilirim: Size iyi sağlıklar diliyorum” sözlerinin ardından Biden’ı açık çevrim içi görüşmeler yapmaya davet ettiği görülmüştür.
Son günlerde iki büyük gücün karşılıklı restleşmesi nedeniyle uluslararası kamuoyunun dikkatle takip ettiği iddialara bakıldığında Putin’in katil olup olmadığı henüz kesinlik kazanmadığı görülecektir. Ancak İngiltere’ye sığınmış eski Rus istihbaratçı ve FSB subayı Alexander Litvinenko’nun içeceğine radyasyonlu madde karıştırılarak 1 Kasım 2006’da Londra’da zehirlenmesi ve ardından 23 Kasım 2006 tarihinde tedavi altındayken ölmesi olayını araştıran İngiltere’deki bir yargıcın “Litvinenko’nun zehirlenerek öldürülmesini muhtemelen Putin’in onayladığı” sonucuna vardığını[7] açıkladığını hatırlamak, olayların seyrini kavrayabilmek açısından yararlı olacaktır.
Gelişmeler bu şekilde karşılıklı açıklamalarla devam ederken Biden yönetiminden “Rusya’nın ABD seçimlerini etkileme girişimleri ve devasa SolarWinds hack’leri nedeniyle yakında yaptırımlarla karşı karşıya kalacağı” uyarısında bulunması[8] gerilimi arttırmaktadır.
Zira Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesi, 2006’da İngiltere adına casusluk yapmak suçundan 13 yıl hapis cezası verilen ancak 2010 yılında gerçekleşen casus takasının ardından İngiltere’ye yerleşen Sergei Skripal’in 4 Mart 2018’de Salisbury’de bir alışveriş merkezinde zehirle suikast girişimiyle öldürülmeye çalışılmasına misilleme olarak, ihracat kontrollerini arttıran ABD, Aleksey Navalny’in de zehirlenmesi ve hapsedilmesi nedenleriyle de yaptırım uyguladığı Rusya’ya yeni yaptırım kararları alınacağını açıklaması ilerleyen sürecin daha da gergin geçeceği beklentilerine sebep olmaktadır.
Bu arada Rusya ile Almanya arasında 31 Ocak 2018’de imzalanan ve 11 milyar dolarlık bir proje olan Nord Stream 2 Boru Hattı İnşası Anlaşması’nın da ABD’de büyük rahatsızlıklara sebep olduğu da hatırda tutulmalıdır.
Zira o dönemde Almanya’daki ABD Büyükelçisi Richard Grenell’in, Nord Stream 2’nin inşasında yer alan şirketlere, proje üzerinde çalışmayı bırakmalarını ve yaptırım olasılığı ile tehdit ettiği mektuplar gönderdiği bilinmektedir. Biden-Putin restleşmesi’nin yaşandığı günlerde ABD Dışişleri Bakanı Antony J. Blinken’in de Nord Stream 2 boru hattının inşasını kast ederek “kötü bir anlaşma” olduğunu ve Biden’ın da bu projeye karşı olduğunu yinelemesi[9] çok manidardır. Çünkü Boru hattı ile Rusya Ukrayna’yı by-pass ederek Avrupa’ya gaz ihraç ederek enerji sektöründe daha güçlü hale gelecek olması ve aynı zamanda Batı yanlısı Ukrayna’nın da transit gaz geçiş ücretinden mahrum kalması ABD tarafından istenilmemektedir.
***
ABD-Rusya restleşmesi yaşanırken G-7 ülkelerinin nasıl bir tutum sergileyecekleri merak edilmektedir. Zira Rusya’nın Kırım’ı ilhakının ardından saflarından ihraç eden G-7 ülkeleri, Kırım konusunda Rusya’ya karşı tutumlarını ve uygulanan yaptırımları destekledikleri[10] bilinmektedir. Dolayısı ile sürece nasıl ve hangi tarafta devam edecekleri henüz tam olarak netlik kazanmadığı görülmektedir.
Nükleer savaş başlığı stokunu tek taraflı olarak %40 arttırma kararı alan İngiltere’nin[11] Rusya’yı açıkça düşman devlet ilan etmiş olmasının da süreci nasıl etkileyeceği belirsizliğini koruyor olsa da ABD yanlısı bir duruş sergilemesi beklenmektedir.
Sonuç Olarak;
Trump sonrası ABD yönetiminin başta Rusya’ya karşı olmak üzere düşmanlık ve gerginlik dönemi yaşamayı tercih ettiği görülmektedir. Biden yönetiminin Trump döneminde uygulanan ABD dış politikalarında köklü değişiklik sinyallerine karşı, kendilerini ilgilendiren alanlarda gereken cevabı vermeye hazır oldukları görüntüsü sergileyen Rusya’nın daha flu bir duruş sergilediğinin görülmesi dikkat çekicidir. Ancak Başkan Biden’in bütün iddialarını reddederek 20 yılı aşkın bir süredir ilk defa Washington büyükelçisini çeken Rusya, taviz vermeye yanaşmayacağını göstermiştir.
İngiltere’nin nükleer savaş başlığını arttırma açıklamaları da dikkate alınırsa yeni bir küresel silahlanma yarışının başlayacağı beklenebilir. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken “Acaba Biden-Putin gerginliği karşılıklı olarak ve bilinçli bir şekilde mi yaratılıyor?” sorusunun sorulmasıdır. Zira durdurulamaz bir şekilde yükselişte olan Çin’e karşı daha etkin bir mücadele maksadıyla silahlanmanın mazereti mi oluşturulmaya çalışıldığını zaman gösterecektir.
Son zamanlarda Biden’in siber kitle imha silahlarının saldırgan kullanımını meşrulaştırmaya çalıştığı yönündeki bilgiler ışığında bir değerlendirme yapılacak olursa bu yarışa Rusya’nın da dahil olabilmek için beklenen mazeret bulunmuş olabilir. Yeni Dünya Sisteminin inşa edilmekte olduğu bir süreçten geçildiği düşünülürse; ABD ve Rusya’nın kendilerinin tıpkı 4 Şubat 1945-11 Şubat 1945 tarihlerinde yapılan Yalta Konferansı’nda İkinci Dünya Savaşı sonrası İki Kutuplu Dünya Sistemi’nin inşa edildiği gibi stratejik hamleler yaptıkları değerlendirilebilir.
Son söz olarak; Yeni Dünya Sisteminde Çin’in başat güç olacağı kesinleşmiş görülmektedir. Batı’da ise İngiltere aradan sıyrılarak ikinci kutup olmayı garantilemeye çalışmaktadır. Türkiye karar alıcı mekanizmaları bu süreçte hatalı hamlelerden kaçınmalı ve üçüncü merkez olma şansını kaybetmemek için hamlelerini çok iyi değerlendirerek yapmalıdır.
—————————————–:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. [email protected]
[1] Joanna WALTERS; “Biden, Putin’in 2020 ABD Seçimlerine Müdahale Etmenin Bedelini Ödeyeceği Konusunda Uyardı”, The Guardian, 17.03.2021.
[2] Simon TİSDALL; “Biden, Putin’in Siber Saldırılarını Cezalandırmalı. Ama Daha Fazla Nükleer Bomba İnşa Etmek İşleri Daha da Kötüleştirir”, The Guardian, 21.03.2021.
[3] Anna CHERNOVA, Zahra ULLAH ve Rob PİCHETA; “Biden’ın Putin’e ‘Katil’ Demesi Üzerine Rusya Öfkeyle Tepki Gösterdi”, CNN, 18.03.2021.
[4] Theo MERZ ve Luke HARDİNG; “Birini Tanımak İçin Gerekir: Putin-Biden Atışmaları ‘Katil’ Suçlamasından Sonra Kızışıyor”, The Guardian, 18.03.2021.
[5] Sputnik News; “Patruşev: ABD, Rusya ile İlişkilerde ‘Zor Günler’ Yaratırsa, Yanıtsız Bırakmayız”, 24.03.2021.
[6] Deutsche Welle; “Putin’den Biden’ın “Katil” Sözüne Yanıt”, 18.03.2021.
[7] Theo MERZ ve Luke HARDİNG; a.g.m.
[8] Vladımır ISACHENKOV ve Matthew LEE, AP, 19 Mart 2021,
[9] Anton TROİANOVSKİ; “Rusya, Biden’ın Putin’e Katil Demesi Üzerine Öfkeyle Patladı”, NY Times, 18.03.2021.
[10] Anthony HALPİN ve Andrey BİRYUKOV; “Putin’den Biden’a ‘Katil’ Hakareti Sonrası: Birini Tanımak İnsanı Tanımak Gerekir”, Bloomberg, 18.03.2021.
[11] İsmail CİNGÖZ; “İnşa Sürecindeki Yeni Dünya Sistemi”, Ticari Hayat Gazetesi, 24.03.2021.