Hazara Türkleri
Uzun bir süre İran dilinin hakim olduğu bir bölgede yaşayan, okumalarına izin verilmeyen, hiçbir zaman yazı öğrenemeyen, 20-30 yıl öncesine kadar köle muamelesi gören ve hatta çocukları köle olarak satılan Hazaralar, bütün bu baskıları sonunda kendi dillerini unutmuş, bugün Farsça’nın bir lehçesi olan Dari dilini konuşur hale gelmişlerdir. Çoğunlukla, hamallık, çobanlık, lağımcılık gibi ağır işlerde çalışan ve büyük bir kısmı bugün de hayvancılıkla uğraşan, geçimlerini bu yolla temin eden Hazaralar gördükleri zulümlerden sonra diğer Türk topluluklarına daha fazla yaklaşmışlar ve onlarla birlikte hareket etmeğe başlamışlardır.’’
Türk toplulukları konusunda ciddi araştırmaları bulunan Doç. Dr. Ali Çelik’in Hazara Türkleri hakkındaki tespitleri kısaca böyle…
İyi, güzel de…
Kim bu Hazaralar?
Bizi neden ilgilendiriyor?
İşte size cevabı…
Dünyanın gözü adım adım ABD ile savaşa giden İran’da. Çok sayıda azınlık halkın yaşadığı ülkede egemenliği tamamıyla elinde bulunduran Farslılar ülkede Azeriler başta olmak üzere hiçbir etnik gruba özgürlük şansı vermiyor. Eğitim Farsça, dünyayla tüm bağlar kesiliyor eylem yapmak bile yasak. Ancak Farslıların bu ırkçılığa dayanan aşırı milliyetçiliği sadece kendi ülkelerinde sınırlı kalmış değil. Amerika ve müttefiklerinin işgali altında bulunan Afganistan’da Hazara Türkleri’ni asimile etmek için büyük bir kampanya uygulanıyor. 35 milyona yaklaşan nüfusu ile savaşın ortasında kalan Afganistan’da, ülkedeki en büyük azınlık grup yaklaşık % 20’lik oranıyla Hazara Türkleri’dir. Ancak 6 milyonu aşkın bu grubun kökenine dair kasıtlı olarak çeşitli uydurma yorumlar ve tarih haberleri yapılıyor. Çeşitli yorumlardan ziyade Güney Türkistan olarak adlandırılan bu coğrafyada yaşayan kimsesiz Hazaralar’ın Farslı oldukları propagandası yapılıyor. Eğitimleri İran’da olduğu gibi zorunlu olarak Farsça, asırlardan gelen kültürlerini anlatmaları yasak, Türkçe kesinlikle yasak (onlar yine de bu yasağı deliyorlar ve sözcükler arasına pek çok Türkçe sözcük ekliyorlar). Ancak onlar tüm bu çirkin oyunlara rağmen kimliklerini korumak için tüm güçleriyle çaba sarf ediyorlar. Ülkedeki diğer Türklere (Türkmen, Özbek, Kırgız) ‘amca oğlu’ yada ‘kuzen’ anlamına gelen kelimelerle sesleniyorlarmış.
Peki Farslılar’ın bu iddiaları gerçekten doğru olabilir mi?
Hazaralar Farslı olabilir mi?
Objektif araştırmalar yapan tarihçilere göre HAYIR.
Hazaralar kimdir?
Her an ‘tepemize bomba düşebilir’ düşüncesiyle korku içinde yaşanan savaş ülkesi Afganistan’da gelen kısıtlı bilgilere rağmen Güney Türkistan’ı yalnız bırakmayan soydaşlarımız…
İşte kısıtlı imkanlara rağmen http://guneyturkistan.wordpress.com/ adlı internet sitesinin Hazara Türkleri için yaptığı derleme: Bilindiği gibi Afganistan’da yaşayan ve nüfusları % 35’e varan Türkler hakkında maalesef Türk Dünyası yeterli bilgiye sahip değildir. Afganistan’da yaşayan en büyük Türk grubu olan Hazaralar’ın tarihi ve etnolojik yapısıyla ilgili çalışmaların Türkçe olmaması ise ayrı bir sorun yaratmaktadır. Biz bu çalışmamızda Hazara tarihi ve etnolojik yapısını kısa da olsa açıklamaya çalışacağız. Afganistan, bulunduğu konum itibariyle her zaman istilacıların akınlarına uğramıştır. Hazaracât’ın, Afganistan’ın ortasında olması sebebiyle istilacılar, ülkenin bir tarafından diğer tarafına ulaşmak için bu bölgeden geçmek zorundaydılar. Bu sebepten dolayı Hazaracât, tarihin çeşitli dönemlerinde istilacıların hâkimiyeti altında kalmış ve Hazara Hanları veya Mirleri tarafından merkezi hükümete haraç vermek suretiyle idare edilmiştir. IX. yüzyılın sonlarında Hazaracât’ta Emir Zunnün Ergün tarafından kurulan Ergüniye Hazara Emareti’nin son emiri olan Şah Beg Ergün’ün, Şah İsmail Safevi tarafından öldürülmesinden sonra bu Emaret sona ermiştir.
Abdurrahman Han, Afgan tahtına geçtikten sonra Hazara Hanları ve Mirleri yeni Emiri desteklemişlerdir. Bu durum fazla sürmemiş, Abdurrahman Han ilk iş olarak İngilizlerin yardımıyla Hazaracât’ı istila etmiştir. Adurrahman Han, Hazaralarla olan savaşlarını meşrulaştırmak için bahane bulmak zorundaydı. İlk olarak Hazara Hanlarını Şir Ali Han’a destek verdikleri suçundan dolayı tutuklattırmış ve halkın ödeyemeyeceği şekilde 16 çeşit ağır vergi koymuştur. İnsanların bu tür ağır vergilerini ödemeye gücü yetmeyince de önde gelen ve nüfuzlu kişileri tutuklattırmıştır. Abdurrahman Han, binlerce insanı katletmiştir. Hazaralarla birlikte Özbekler ve Nuristanlılar’ı da öldürtmüştür. Abdurrahman Han’ın Hazaralara karşı kin ve nefreti ise diğer etnik gruplara göre daha fazla olmuştur. Çünkü Abdurrahman Han’a karşı tek güç ve tehlike Hazaralar olmuştur.
Hazaracât 1893 savaşlarından sonra ekonomik açıdan canlılığını kaybetmiştir. Hazaralar’ın bütün otlaklıkları ve verimli toprakları devletin malı sayılarak zapt edilmiştir. Göçebe Peştunlar, devletin himayesini alarak sürülerini rahatlıkla Hazaralar’ın tarlalarında ve otlaklıklarında otlatmışlardır. Bu durum onların kış aylarında biçilecek mahsulü kalmayınca ucuz bir fiyatla toprakları fiyatla topraklarını Peştunlar’a satmak zorunda kalmalarına sebep olmuştur. Abdurrahman Han’ın oğlu tarafından öldürülmesinden sonra Hazaralar için af çıkartılmış, Peştunlar’a verilen toprakları geri iade edilmeye başlanmış ve bunun üzerine bir kısmı Hazaracât’a dönmüşlerdir. 1978 yılından sonra mücahit partiler, komünist hükümetine karşı ülkenin çeşitli yerlerinden direnişe geçmişlerdir. 1978-1985 yılları arasında Hazaralar 50’ye yakın grupla direnişe katılmışlardır. 1979 yılının sonunda Hazaralar’ın dinî liderleri ve aydınları bir araya gelerek Afganistan İslam Devremi İttifakı Hükümeti’ni kurmuşlar ve Seyit Ali Behişti’yi cumhurbaşkanı olarak seçmişlerdir. Bu tarihten sonra Hazaracât yıllardan sonra özerk bir bölge durumuna gelmiştir. Hazaralar’ın etnolojisi ile ilgili görüşler toplam üç kategoride sınıflandırılmaktadır. Afganistan üzerinde ve özellikle antropolojik ve linguistik alanlarda pek fazla bilimsel bir çalışma mevcut olmadığından dolayı konunun araştırılması zor olacaktır. Birinci nazariyenin savunucularından biri Ferrier’dir. Ona göre Hazaralar en eski kavimlerden biridir. Daha sonra Fletcher de bu nazariye.Savunmuştur. Ferrier, görüşlerinde Yunan tarihçisi olan Cartsius’a dayanarak Hazaralar’ın, Büyük İskender zamanında bile Hazaracât’ta yaşadıklarını söylemiştir. Bu nazariye, Hazaralar’ın Cengiz Han’ın bu bölgelerde bıraktığı askerlerinden meydana geldikleri yönündeki nazariyeyi reddetmektedir. Batılı araştırmacılardan biri olan Bellew’in ortaya koyduğu ikinci nazariyede ise Hazaralar tamamen Moğol olarak zikredilmiştir. Üçüncü nazariyeyi Dorn ortaya atmıştır. Ona göre Hazaralar tamamen Türk’türler. Türklerin bugünkü Afganistan bölgelerine geldiklerini çok eski bir tarih olan Kuşaniler’in, Çin’in kuzeybatısından Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasındaki topraklara göç etmelerine rastlanmaktadır. Son araştırmalara göre Kuşaniler’in ve Yefteliler’in Türk oldukları tespit edilmiştir. Tarihçilerin birçoğu ve özellikle Dorn, Hazaralar’ı Moğol olarak kabul etmemektedirler. Ona göre Hazaralar, tamamen Türk olup Afganistan’da hâkim olan Mengü Han zamanında bugünkü yaşadıkları bölgede yerleşmişlerdir. Cengiz Han; Belh, Kabil, Gazne, Herat ve Hazaracât’ı istila etmeden önce bu bölgelerde Halaç Türkleri ile Karluk Türkleri’nin yaşadıkları bilinmektedir. İbni Haldun’un ifade ettiği gibi Belh ve bugünkü Hazaracât Türklerin merkezi durumundaydı. Bu bölgelerde yaşayan Türkler, Cengiz Han’la savaşmışlardır. Hem Moğollar hem de Türkler sarı ırka mensup olduklarından dolayı birbirlerine kaynaşmaları çabuk olmuştur. Hicri III. ve IV. yüzyıla ait tarih ve edebiyat metinlerinde Hazaralar, Garçe Türkleri olarak zikredilmiştir. Dr. Cavit ve Ömer Salih’e göre Hazaralar, Moğollardan önce Garze (Garçe) olarak bilinmekteydiler. Hazaralar, Ural Altay kavimlerine mensupturlar ve Gur hükümdarları bu kavimdendirler. Hazaralar’ın etnolojik yapısıyla ilgili çeşitli görüşlerin hem Batılı hem de Afganistanlı araştırmacılar tarafından ortaya konulduğu daha önce belirtilmiştik. Ama öne sürülen görüşlerin bir çoğunun Hazaralar’ın sosyo-kültürel gerçekleriyle uyuşmazlık halinde olduğu görülmektedir. Batılı araştırmacıların bir çoğu Hazaralar üzerinde araştırma yaparken Hazaracât’a gitmemişler ve ikinci elden kaynakları kullanmışlardır. Bu, sosyolojik açıdan ve özellikle bir milletin etnolojisi ve antropolojisi söz konusu iken kabul edilemez…. Değerli okurlar. Yerimizin darlığı nedeniyle daha fazla detay veremiyorum. Umarım diğer detayları internetten veya kütüphaneden edinirsiniz. Gerçek olan şu ki; Türklerin yaşadıkları yerlerde ‘sinsi’ çalışmalar sürdürülüyor. İşin acı yanı; düşmanlarımız her koldan harıl harıl çalışırken, biz ipe sapa gelmez şeylerle uğraşıyoruz. Daha doğrusu sudan sebeplerle ve çeşitli oyunlarla meşgul ediliyoruz. Bir kez daha vurguluyorum: UYANMALIYIZ… Geç olmadan!..