BUGÜN 25 KASIM…”İYİ Kİ DOĞDUN…TÜRK’E BAŞBUĞ OLDUN.”
BUGÜN 25 KASIM…”İYİ Kİ DOĞDUN…TÜRK’E BAŞBUĞ OLDUN.”
“-BU KUTLU DAVA KİŞİLİKLİ VE KARAKTERLİ ÜLKÜCÜLERİN OMUZLARINDA HEDEFİNE ULAŞACAKTIR.”
Mısır Seferine çıkacakları gün kayıkla Üsküdar’a geçerken Yavuz Sultan Selim Han nedimi-yakın arkadaşı Hasan Can’a takılarak;
“Hasan Can…Kahvaltı yaptın mı..?” Hasan Can “Beli (evet) Sultanım..” cevabını verir.
“Yumurta seversin değil mi.?”
diyen Sultan’a Hasan Can;
“BELİ SULTANIM” der.
Aradan 2 yıl 8 ay geçer. Yollar, yıllar, savaşlar ve zaferlerden sonra nihayet Mısır Seferinden dönerken İstanbul’da yine sandalla bu kez Sarayburnu’na dönerken Sultan Selim aniden Hasan Can’a döner;
“Nasıl bre..?” diye sorunca cevap ışık hızıyla;
“RAFADAN SULTANIM..”
Bu da Sultan Selim ile Hasan Can’ın “birlikte düşünmek, beraber hissetmek ve hemhâl olmak” özelliğinin en belirgin örneklerinden biri olarak anlatılır.
LİDER pozisyonunda olanlar ve niyeti RIZA-İ İLÂHİ olan ve insana hizmeti gaye edinenler, özelinde “yakınen” bilirim ki (1976-80) YALNIZDIRLAR.
Onlara HASAN CAN olmak hiç de kolay değildir. Herkes kendisini en yakını zannederler. Konuşanlarda;
“Ben yakınıydım, 40 yıllık yol arkadaşıydım “ diye konuşurlar.
Onlar kimi yakınlarına almıştır
o bilinmez.
Kahire’de gece baskını ile şehit edilen vezir Sinan Paşa’nın akibeti Sultan Selim’i ağlatır…”Mısır’ı aldık amma Sinan’ımı kaybettik.!”der.
Gençlik yıllarımdan beri hep Yavuz’u ağlatan Sinan Paşa olmak isterdim. Senin yokluğunla Cihan Padişahı ağlıyorsa ne mutlu sana.
Allah rahmet eylesin 70-75 yaşlarında ve şimdi Üç Hilal’in gölgesinden ayrılmış eski MHP’li yeni İP’li kişilerin ölümü üzerine sosyal medyada “Başbuğun sırdaşı” diye başlık atıyorlar.
Rahmetli Başbuğumuz gönül adamı ve güzel insandı.. İsteseydi gittiği illerde en lüks otellerde kalırdı. Ama o “vefalı” insandı.. Daha çok eski il başkanlarının evlerinde misafir edilir, ağırlanırdı. Bu durum o ev sahibini “sırdaş” yapmaz; ”yol arkadaşı/ev arkadaşı” yapar.
Peki “sırdaşı” yani Hasan Can’ı kimdi.! Aşağıdaki fotoğraflara dikkatli bakarsanız orada “sadakatı ve ahde vefayı” görürsünüz.
Kan bağı olan… tanıdığımızda şımarık, nazlı, uzun saçlı, adına ve soyadına layık olmayan “soytarı” kılıklı evlat ise Bahçelievler’deki genel merkez merdivenlerinden inerken babasının arkasından güler, sırıtır, bizde kitap satış yerinde ve hazırolda dişimizi ve yumruğumuzu sıkmakla kalırdık ama…ne çare.!
Her Seher vaktinde duamız
odur ki;
Hak etmeyeni sevdirme bize
Yarabbi.!
Gezmediği parti kalmayan çapsızları, soykaları bize sevdirmediğin için ŞÜKÜRLER OLSUN ALLAHIM.
*****
Yine şükürler olsun ki bizi “nur yüzlü Tosyalı Hasan Canları” sevdirdiğin için…
Rahmetli Başbuğumuzu Mamak duruşmalarında yalnız bırakmayan Kastamonu/Tosyalı gazi dervişler, gerçek Alp-erenler artık “nur yüzlü” pir-i fani oldular.
Bu nur yüzlü aksakallı ülküdaşlarımız, gönüldaşlarımız rahmetli Başbuğumuzu Başsavcı hain Nurettin Soyer’in olduğu Mamak’taki mahkemede, duruşmalarda yalnız bırakmayıp kar-kış, yağmur-çamur demeyip Ankara’ya gidip duruşmaları takip etmişlerdir.
Tosya’da esnaf olan bu canlar,
mahkeme günü dükkanlarını kapatıp “GURBETTEYİM” yazısını giriş kapısına asınca herkes bilirdi ki bu kişiler Alparslan Türkeş’in Mamak’taki duruşmasına gitmişlerdir.
Bazı duruşmalarda özellikle akıl almaz işkenceler dile getirildiğinde oturdukları yerlerde ihtilal mahkemesine tepki göstermişler zaman zaman mahkeme salonu dışına asker zoru ile çıkarılmışlardır.!
Asıl olan söz dili değil, hal dilidir. Konuşmaktan çok yaşamaktır. İnandığı gibi anlatmaktan ziyade inandığı gibi yaşamaktır.
Allah aşkına şu gazi-dervişlerin bir nur yüzlerine bakın birde suratsız meymenetsiz hain FETÖ ve benzerlerinin taifesine.
Maşallah ilk günden beri
Devlet Bey’in Genel Başkanlığını destekleyen ve bugün Kastamonu’nun en büyük ilçesi Tosya’da Üç Hilal’imiz (MHP) belediye başkanlığını kazanıyorsa bu nurlu yüzlü pir-i fani ülküdaşlarımızın yarım asır önceki (70’li yıllar) yaptıkları kutlu mücadelenin bir sonucudur.
Başta rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş’e ve vefat eden nur yüzlü ahde vefalı büyüklerimize Allah rahmet eylesin…Nezd-i ilahi’de makamları âli olsun inşallah.
***
*12 Eylül cunta mahkemesinde rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in yaptığı savunmasının giriş bölümü..
HER DAVA ADAMININ EZBERLEMESİ GEREKEN, kanımıza susamış zalim yargılama heyetinin gözünün içine bakarak şöyle demiştir;
“-ELHAMDÜLİLLAH, inanmış, samimi bir müslümanım, fanilik hissine aşinayım. Dünyanın bir imtihan yeri olduğunu biliyorum.
Şu anda burada bulunuşumuzda inanıyorum ki her şeyden önce bir kader tecellisidir, ilahi bir imtihandır. Sabır ve şükürle karşılıyor ve bu imtihandan da yüz akıyla çıkmayı bize nasip etmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. RAHMET VE ŞAŞMAZ ADALET ÜMİDİMİZ YALNIZ ALLAH’TANDIR.!
Bir askeri mahkeme huzurunda olduğumu biliyorum. Bu vaziyetin gerektirdiği dikkat ve nezaket içinde olmaya çalışacağım. Ancak şunu bilesiniz ki, konuşmamın birinci saiki, bu mahkemenin vereceği karara tesir etmek, mahkemeden kendi lehimize bir karar istihsaline çalışmak olmayacaktır. Şahsım itibariyle bu mahkemeden sadır olacak her türlü karar bence müsavidir. Konuşmama “Şahsım için ne olacak” endişesi yön verecek değildir.
Ben burada önce Allah (c.c)’ın huzurunda, sonra tarihin ve milletin huzurunda olduğumun huşuu, mes’uliyet ve vekarı içinde konuşacağım. Burada bir hesap görülecektir. Benim için bir bir hesap verme bahis konusu ise, O HESABI MİLLETİME VE TARİHE VERECEĞİM.!
Gayet açıklıkla söyleyelim ki, Türk Milletinin vicdanında teşekkül edecek olan hüküm ve tarihin hükmü, bana göre mahkemenin tesis edeceği hükümden çok önde gelir.
Taşıdığım bayrak, temsil ettiğim mukaddes Türk milliyetçiliği uğrunda, komünist ve bölücü hainlerin kurşunlarıyla toprağa düşerek şehitler ordusuna katılmış olan RUHİ KILIÇKIRAN’DAN, GÜN SAZAK’A KADAR şehit evlat ve kardeşlerimin rühaniyetlerinin de şu anda bizimle beraber olduklarını bir şekilde konuşmaya, yalnız hak bildiğimi söylemeye mecburum. Çünkü onlar, üçbinaltıyüz can, bu hak bildiğimiz yolda “vatan-millet-din ve devlet” uğrunda şehit oldular.
Onlar hem şehitlerimiz, hem de şahitlerimizdir…Yarın huzur-u ilahide de bana şahitlik edecek olanlar, onlardır…
Onların huzurunda, Onlar için konuşacağım.
Ebed-müdded olan Türk Devletine; kıyamete kadar hür, müstakil, mes’ud ve müreffeh yaşamasını, her gayeden aziz bildiğimiz Büyük Türk Milletine bugüne kadar hizmet etmiş ve etmekte olanlar için; yarın aynı yolda, aynı heyecan ve şuurla bu kutsal hizmetin bayrağını taşıyacak olanlar için konuşacağım!
Milletim aldatılmasın, şaşırtılmasın, milletim gerçeği bilsin diye konuşacağım.
Huzur-u İlahiye yüz akıyla çıkmaktan başka hiçbir endişeye gönlümde yer yoktur. HİÇ KİMSENİN MERHAMET VE İNSAFINA ŞAHSEN İHTİYACIM YOKTUR.!
Sözüm, tenkidim, talebim yalnız Hak ve Hakikat namınadır. Yalnız mülkün temeli olan adalet nâmınadır. Yalnız milletim ve devletim içindir.”
İşte bu özel durum Türk Devlet Geleneğinde FENA FİD DEVLE-VE’L MİLLE yani “Devletinin ve Milletinin varlığında yok olma halet-i ruhiyesi” halidir..
Rabbim…
Başbuğumuz Alparslan Türkeş’e
rahmet eylesin…
Kabri nur, ruhu şad, mekanı cennet olsun inşallah.
Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ’i rahmet, minnet ve özlemle anarken okumaktan yorulmazsanız/sıkılmazsanız yine güzel iki hatırayı yazayım Canlar…
****
ÜLKÜCÜLÜK EDEP ÜZERİNE İNŞA EDİLMİŞTİR.
1978 başlarıydı…
Maltepe’de Ankara Ocağı yönetim odasından Sevgili Başkanım Ayhan Ünal ile çıkarak bugün Bahçelievler’deki parti genelmerkezine yakın olan Beşevler’deki Yüksek Öğretmen’e uğrayıp PARKALARI çıkarıp, kravatları takıp, LACİVERTLERİ giyerek Başbuğumuzun basın toplantısında bulunduk.
O günlerde Ecevit 11 bağımsız milletvekili ile 42.hükümeti kurmuştu.
Ancakkk…AP Genel Başkanı eski Başbakan rahmetli DEMİREL bu durumu bir türlü kabullenmemişti.
Basına verdiği demeçlerde yaptığı toplantılarda yeni kurulan hükümet için;
“ÇANKAYA HÜKÜMETİ, başbakan için HÜKÜMETİN BAŞI.!”gibi tabirler kullanıyordu.
Çankaya hükümeti tabiri neysede HÜKÜMETİN BAŞI lafını Levent KIRCA ve özellikle Nejat UYGUR kendi tiyatrolarında MÜSTEHCEN şekle dönüştürünce olay çirkin bir duruma dönüşmüştü.!
Başbuğumuz acilen bir basın toplantısı yapma gereğini duydu. Toplantıda O güzel “davudi” ses tonuyla;
“-Ne demek hükümetin başı.!
-Ne demek Çankaya Hükümeti.!
-Kurulan hükümet Türkiye Cumhuriyetinin 42.hükümeti.!
-Sayın Ecevit’de yeni hükümetin Başbakanıdır.!”
deyip gürleyince Başbuğumuzla arası çok iyi olan rahmetli Demirel bir daha bu tabirleri kullanmadı.! SUSTU.!
Rahmetli Başbuğumuz
“Türk Devlet geleneğine” bağlı devletin varlığında yok olma halet-i ruhiyesine ulaşmış büyük bir devlet adamıydı. Edebe önem verirdi. Yetiştirdiği ve ona gönül veren milyonların da edepli olmasını isterdi.
Devlet Bahçeli Bey’de hem Başbuğumuzun hemde rahmetli Dündar Taşer büyüğümüzün dizi dibinde yetişmiş, makam odasına giren küçük kız çocuğu karşısında dahi çeketini ilikleyen edebli, ferasetli, cömert, merhametli, imanlı bir devlet adamıdır.
Ülkücülük EDEP üzerine inşa edilmiştir. Temeli Türk Töresidir. Türk Töresinde “kadim dosta” kötü sözler söylemek yoktur.! Hele de müşterek bir mazi var ise…
NEDAMET gösteren,
bugün “pişmanlık” duyan ülküdaşlarımın, Hz. Pir’in Mesnevi’deki sözüne kulak vermelerini dilerim;
“-Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil.! Ne zaman dersen.?
-Bilemem ama, açılmaz adiye umutsuz olma, yeter ki O KAPIDA durmayı bil.!
****
BU KUTLU DAVA KİŞİLİKLİ VE KARAKTERLİ ÜLKÜCÜLERİN
OMUZLARINDA HEDEFİNE
ULAŞACAKTIR.
Rahmetli Başbuğumuz, 12 Eylül öncesi zaman zaman Ülkücü Hareketin Genel Merkez teşkilatlarıyla bir araya gelir;
Onlarla soru-cevap şeklinde seminer verircesine sohbet ederdi.
1976-80 yılları arasında Ankara Ocağı ve Genel Merkezde bulunurken Bahçelievler’deki Parti Genel Merkezinde toplantılara katılırdık.
1979 baharında yeni genel merkez yöneticileri toplantıya çağrıldı. Parkaları Ankara-Yüksek Öğretmen’deki odamızda çıkarıp, takım elbisemizi ve kravatımızı takıp onun geniş odasında ayakta bekliyoruz.
Rahmetli Başbuğumuz Meclisten Parti Genel Merkezindeki odasına geldi.
Davudi sesiyle selam verdikten sonra makamına geçti ama koltuğuna oturmadı.
Önce derin bir sessizlik oldu. Rahmetli söze “9 Işık’ı kim sayacak.?!”sorusuyla başladı.
Hepimiz cereyana çarpılmışa döndük.! Bütün arkadaşlarımın ezbere bildiği dokuz ışığı saymaya cesaret edemiyorduk.
Böyle bir şeyi bizde beklemiyorduk doğrusu…Bildiğimiz bir şeyi bize sorduğuna göre, bir başka maksadı olmalıydı.
Göz ucuyla arkadaşlarıma baktım. Daha sonra Afşin Belediye Başkanı olacak olan değerli ağabeyim Ergün ERTEKİN ile gözgöze gelince bizi ayakta dimdik duran ve süzen Başbuğumuza bir anlık
bir refleksle elimi kaldırdım.
“-SAY dedi”..! Nasıl saydığımı bugün bile bilmiyorum. Rahmetli teşekkür etti…
Peki dedi “Rıza-yı Bari ve Devlet-i ebedi müddet ne demek.?” deyince arkadaşlarım maşallah çok güzel açıklayınca ve arkasından Prof.Dr. Osman Turan Hocanın “Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi” eserinin çok kişi tarafından okunmasından memnun olunca “babacanlaştı”
Sonra söze şöyle başladı;
“ÜLKÜCÜ…MEDENİ CESARET SAHİBİ OLACAK. Ülkücü eleştirmekten asla korkmayacak.!”
Rahmetli Başbuğumuz sözüne devam ederek;
“-Medeni cesaret sahibi olursanız KİŞİLİK kazanırsınız.
-Eleştirmeyi bilirseniz KARAKTER kazanırsınız.!
-Bu dava kişilikli ve karakterli ülkücülerin omuzlarında hedefine ulaşacaktır.”
Allah ondan RAZI OLSUN…
Millete hizmet yolunda siyaset en meşru zemindir. Milliyetçi Hareket;
KİŞİLİKLİ/KARAKTERLİ/ŞUURLU Ülkücü kadrolarıyla, siyasette duruşun ve onurun, erdemin temsilcisi olmuştur.
Onlar… Binlerce dava arkadaşlarını toprağın bağrına verirken bile sükûtlarını bozmamışlar, istikballerini feda ederken yine şikayetçi olmamışlardır.
12 Eylül’ün bütün zulmüne rağmen devlete kin beslememişlerdir.
Bu kader çizgisi onları KARDEŞLİK HUKUKU denilen devasa bir hakikatte buluşturmuştur. Bu yüzdendir ki hiç bir ülkücü gönüldaşına bırakın yüksek sesle konuşmayı, kötü nazarla bile bakamaz.
Türk töresinde kadim dosta kötü söz söylemek yoktur. Hele hele geçmişte şanlı bir mazi varsa.
Nefsine yenilen zayıf karakterlidir ve o kişide kişilik bozukluğu vardır.
Kutlu dava uzun ince ve zahmetli bir yoldur. Gün olmuş kurt taklidi yapan çakallarla uğraşmışlardır. Gün olmuş kurt postu giymiş çapsız sırtlanlarla uğraşmışlardır.
Üç Hilal Ulu Çınarına gönül vermiş derin ve kadim gelenekten, teşkilat terbiyesinden geldikleri için samimiyetleri ve fedakârlıkları çokça istismar edilmiştir.
Biliriz ki…Sofraya yürür gibi sehpaya yürüyemeyenlerden dava adamı olamaz. Diyanet takviminin arkasını okuyup, ülema kesilenlerden Allah’a sığınırım.
Maalesefff… Değer yargısı olmayanlara değer yüklemenin suçlusu bizleriz.
Neyseee…Bugün geçelim bunları…Başbuğumuzun doğum günü bugün.
Dün cennetmekan Başbuğumuzun emrindeydik, bugünde, yarında yolunda…
İyi ki doğdun, Türk’e Başbuğ oldun.
Rabbim mekanını cennet eylesin…Kabrin nur, ruhun şad, nezd-i ilâhi’de makamın âli olsun inşallah Başbuğum.
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER
25-Kasım-2024
Ali KUZENCİK