Uzakdoğu’daki Tatar Türkleri
Uzakdoğu’daki Tatarların bitmeyen mücadeleleri:
UZAKDOĞU’DA BİTEN HAYATLAR…
Rus devriminin ardından uzun süredir Rus işgali altındaki Asya topraklarında yaşayan İdil-Ural Türkleri Uzakdoğu’ya göç etmişlerdir. 1919’dan sonra da Japonya’ya özellikle de Yokohama, Tokyo, Nagoya ve Kobe’ye taşınan ve 19. yüzyıldan itibaren Tatar aydınlar tarafından temsil edilen İdil Ural Türkleri gittikleri yerlerde okullar, camiler ve matbaalar kurmuşlar; kültürel faaliyetlerde bulunarak bir varoluş mücadelesi ortaya koymuşlardır. Tokyo’nun Fuchu semtinde bulunan Türk-Tatar mezarlığındaki mezar taşları; Seul Belediyesi’nin arka sokağındaki binaların ketumluğu, Türklerin Uzakdoğu’daki geçmişlerinin bilinmeyen sayfalarını mırıldanıyor. “Hayatı nerde başladı, ömrü nerde bitti!” cümlesinden koparak yayılan hüzün, Türklerin başladığı yerden çok uzaklarda, Uzakdoğu’da biten yaşanmışlıklarını anlatan sayfaları açıyor.
ORTA ASYA’DAN UZAKDOĞU’YA GÖÇ ETTİLER
Türklerin Uzakdoğu’daki geçmişleri güvertesinde Halife-i Müslimin Sultan İkinci Abdülhamid’in Güney Asya halklarına gönderdiği selamı dalgalandıran Ertuğrul gemisinin Japonya’ya ulaştığı 1889 yılı ya da Güney Kore’de dünya güçlerinin siyasi hesapları uğruna savaşan Türk askerlerinin Pusan limanından ülkeye ayak bastıkları 1950 yılı ile sınırlı zannedilir. Oysa Türklerin, Uzakdoğu’yla ilk münasebetleri 13. yüzyılda Japonya’yı istila etmek isteyen Moğol ordularının saflarında bulunan Türklerin Japonya’ya gelişleri sırasındaydı. Moğolların Japonya siyasetinden vazgeçerek Çin’e yönelmesiyle Japonya’daki Türk varlığının ortaya çıkışı 19. yüzyıla kadar ertelenmiş olsa da Moğol hâkimiyetine giren Kore’deki Türk varlığı 200 yıl sürmüş, Moğolların ardından bölgede kalan Türk soyları zamanla Korelileşmişti. Türklerin asırlar sonra ikinci defa Uzakdoğu’ya gelişleri ilk önce Ertuğrul gemisinin Yokohama limanına demirlemesiyle gerçekleşecek, ardından Rusya sömürgesi altında yaşayan Orta Asya Türkleri de kalabalık gruplar halinde Uzakdoğu’ya göç etmeye başlayacaklardı. Uzakdoğu’nun birçok ülkesine yerleşen Türklerin Mançurya, Kore ve Japonya gibi ülkelerdeki varlıkları bu defa uzun sürmemiş, bölgedeki siyasi çekişmeler yüzünden dünyanın farklı ülkelerine dağılmışlardı.
KORE VE JAPONYA’YA YERLEŞTİLER
Bolşevik ihtilali Rus sömürgesindeki Müslüman Türk halkları için fevkalade kötü sonuçlar doğurmuştu. Bolşeviklere karşı savaşan ve topraklarından edilen Türk-Tatarlar, Japonya’nın kontrolündeki Mançurya ve dünyanın çeşitli yerlerine göç etmek zorunda kalacaktı. 1920’li yılların başında özellikle Rusya’dan başlayarak Çin’e kadar uzanan bölgedeki liman şehirlerinde binlerce Türk-Tatar ailesi yerleşmiş durumdaydı. Uzakdoğu’daki Türk-Tatar topluluğunun öncüleri olan bu ilk kafileler, Doğu Çin Demiryolu İnşaatı için Mançurya bölgesine gelen işçi ve teknisyenlerden oluşuyordu. 1920’li yıllara gelindiğinde Japon Hükümeti, Mançurya’da bulunan Tatarların Japonya’nın sömürgesi olan Kore’ye yerleşmelerine izin veriyordu. Japon hükümetinin kararı üzerine Mançurya’dan gelen 600 kişilik bir Türk-Tatar topluluğu Japonya’ya iltica ederken 200 kişilik bir başka grup da Kore’ye yerleşecekti.
ESİR DÜŞEN OSMANLI ASKERLERİ DE BURAYA YERLEŞTİ
Birinci Dünya Savaşı sırasında zorla Rus ordusuna alınan ya da esir düşerek sürgüne gönderilen bazı Osmanlı askerlerinin de Sibirya’daki esaretten kurtulduktan sonra Mançurya üzerinden Kore’nin kuzeyindeki Pyongyang, Siniyju, Konan ve diğer şehirlerine yerleştikleri sanılmaktadır.
Sonraki dönemlerde Japonya ve Mançurya’da yaşayan birçok Türk-Tatar ailesi de Kore’ye gelerek ülkenin çeşitli yerlerine yerleşeceklerdi. 1926 yılının Ramazan Bayramı namazı sonrasında Seul’de açılan “Seul Dinî ve Milli Müslüman Cemiyeti”, Müslümanların dinî ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için kurulmuştu. Seul, Taegu ve Pusan şehirlerinde de Mahalle-i İslâmiye toplulukları oluşturulmuştu. Seul Mahalle-i İslâmiye cemaatinin çabaları ve Uzakdoğu Türk-Tatarlarının desteğiyle günümüzde yerinde yüksek binalar inşa edilmiş olan iki katlı bir bina, Türk-Tatar cemaatinin Seul’deki toplantı merkezi haline getirilmişti.
TİCARETLE UĞRAŞTILAR VE ZENGİNLEŞTİLER
Japonların da yaygın bir şekilde ticaretle uğraştığı Kore şehirlerinde yerli halkın pazarlık alışkanlığına rağmen pazarlığa yanaşmayan Japon tüccarların aksine Türk-Tatarlar az bir kâr karşılığında -pazarlıkla- satış yaptıkları için yerli halkın Türk-Tatar mallarına rağbet etmesini sağlamışlardı. Türklerin, Kore şehirlerinde, 69 dükkânı olduğu sanılmaktadır. Resmî rakamlara göre 1930’lu yıllardaki sayıları 70 civarında kaydedilen, ancak bu sayının 200-300 dolaylarında olduğu tahmin edilen, Türk-Tatarlarına ait dükkânlar, çoğu zaman -Baykal, Altay, Nur, Kama, Kazan gibi- dükkân sahibinin adını taşırdı. 1940’lı yıllara gelindiğinde bağımsızlığını yeniden kazanan Kore’nin siyasi ve sosyal hayatında değişiklikler yaşanmış, Türk-Tatar halkı dışlanmaya başlamıştı. 1950’li yıllara gelindiğinde ise Türk-Tatarlar giderek tehdide dönüşen gerginlik sebebiyle başta Türkiye olmak üzere ABD, Kanada ve Avustralya’ya göç etmiş durumdaydı.
MATBAA KURUP, KUR’AN BASTIRDILAR
Kore’deki Müslüman çocuklarının altı yıllık eğitimleri boyunca ihtiyaç duydukları ders kitapları, 1931 yılında Kurbanali tarafından Tokyo’da kurulan Matbaa-i İslamiye’den temin ediliyordu. “Seul Türk Müslüman Cemiyeti”yle “Tokyo Türk Müslüman Cemiyeti” arasındaki dayanışmanın bir sonucu olarak Matbaa-i İslamiye’de Kur’ân-ı Kerîm ve Kur’ân tefsirlerinin de basılması sağlanmış, ilki Arapça yapılan bu baskıdan bütün Uzakdoğu Türk Tatarları ve Müslümanlarına gönderilmişti. Seul’un dış mahallelerinde bulunan boş bir araziyi mezarlık haline getiren Müslümanlar, diğer Kore şehirlerindeki cenazelerinin de buraya gömülmesini sağlamışlardı. Kurulduğu yıllarda Seul dışında kalan Kore Türk-Tatar mezarlığı geçen yarım asrı aşkın sürede büyüyen şehirdeki yüksek binaların ve uğultulu otobanların arasında kaybolacaktı.
Mekteb-i İslamiye’yi inşa ettiler
Türk-Tatarların 1921’den itibaren buluşma yeri olarak kullandıkları Tokyo Oteli’nde, özellikle dinî gün ve bayramlarda toplantılar yapılıyor, otelin salonlarında Cuma namazları kılınıyordu. Bir süre sonra Tokyo’daki az sayıda Müslüman ailenin yaşadığı Shibuya semtinde birbirlerine yakın evler kiralayan Türk-Tatarlar, zamanla bu semtte baskın duruma geleceklerdi. Tokyo’da kurulan Mahalle-i İslâmiye Cemiyeti, Türk-Tatar topluluğunun toplantı ve ibadetlerini yapabilmeleri için 1931 yılında Mekteb-i İslamiye’yi inşa ettirmişti. Sadece bir ibadethane olmayan Mekteb-i İslamiye’de eğitim-öğretim de yapılıyor, Japonya’daki Türk-Tatarların ihtiyaç duyduğu kitaplar, giriş katındaki küçük matbaada basılıyordu. Matbaa-i İslamiye’nin eski harf kalıpları, harf inkılabı yapılan Türkiye’deki bir gazeteden satın alınmış ve Uzakdoğu’daki basın faaliyetleri Arap harfleriyle yapılmıştı. Matbaa-i İslamiye’de Japon Muhbiri adında aylık bir mecmua basılmaktaydı. Çeşitli programlar da düzenlenen Mekteb-i İslamiye’de, Türkçe, Tatarca, İngilizce ve Rusça eğitim alan çocuklar ilkokul müfredatındaki dersleri Japonca okumaktaydılar.
Çeşitli şehirlerde büyük camiler yaptılar
Uzakdoğu’daki Türk-Tatarlar Tokyo’da büyük bir cami yaptırmış olmalarından evvel ilk olarak 1924’te Mançurya’da Minyıl Mescidi’ni inşa etmişler ve ardından Japonya’nın Kobe ve Nagoya gibi şehirlerinde de camiler inşa etmişlerdi. Nagoya Camii sonradan yıkılmış olduğu için yerinde aynı isimle sonradan yaptırılan bir cami inşa edilecekse de, Kobe Camii günümüze kadar ayakta kalmayı başaracaktı. 1935 yılında hizmete açılan ve inşaatı için Hint Müslümanlarının da maddi destek verdiği Kobe Camii, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki hava saldırıları ve sonraki deprem felaketlerinde yerle bir olan Kobe’de ayakta kalmayı başaran nadir yapılardan biriydi. Geleneksel Türk motifleri taşıyan caminin bodrumları 1939 yılında Japon Deniz Kuvvetleri tarafından depo olarak kullanılmıştı. Japonya’nın diğer şehirlerinde yaşanan bu gelişmelerin parantezinde Tokyo Camii’nin Ekim 1937’deki temel atma merasiminde hazır bulunan Türk-Tatarların her biri, temele koyulan tuğlalara adlarını kazıyarak toprağa gömmüşlerdi. Yapımı kısa sürede bitirilen Tokyo Camii’nin açılışı 12 Mayıs 1938 tarihinde gerçekleşmişti. İkinci Dünya Savaşı’ndaki hava saldırılarında fazla hasar görmeyen Tokyo Camii, 1950’lere kadar Japonya’daki Müslümanların buluşma noktası olmaya devam etmişti. 1950’li yıllardan itibaren başta Türkiye, Amerika ve Avustralya olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerine göç eden Türk-Tatarların ardından Japonya’daki hatıraları kendi hallerine terk edildi.
TÜRKİYE, TOKYO CAMİİ’Nİ YENİDEN İNŞA ETTİ
Türkiye’ye hibe edilen ve yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Tokyo Camii, 1983 yılında ibadete kapatılmış, yenisinin inşa edilebilmesi için Şubat 1986’da yıkılmasına karar verilmişti. İlk yapıldığı yerde, Türk mimarisine uygun ve önceki camiden kalan hatıraların sergilenebildiği bir yapıda Türkiye’nin öncülüğünde inşa edilen Tokyo Camii, 2000 yılı Haziran ayında yeniden ibadete açılmıştı.
Mustafa R. Özgür
Yrd. Doç. Dr. Ekrem Saltık
http://yedikita.com.tr/author/ekremsaltik/