GenelGüncel

Cavanşir Feyziyev: Mutlu barış harekatı ile Kıbrıs Türklerinin kazandığı tarihi Zafer bizim için Karabağ zaferi, Çanakkale zaferi kadar doğmadır…

Cavanşir Feyziyev: “Mutlu barış harekatı ile Kıbrıs Türklerinin kazandığı tarihi Zafer bizim için Karabağ zaferi, Çanakkale zaferi kadar doğmadır…”

Bu gün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyyetinde Milli İstiklalın kazanıldığı gündür. Kıbrıs Türklerinin Hürriyet, Bağımsızlık ve Egemenlik kazanmasının 50 yıldönümü kardeş Azerbaycanın sayğıdeğer milli düşünceli aydınlarının kaleminde, yazılarında yansımışdır. Azerbaycan – KKTC Parlamentolararası Dostluk Grubunun Başkanı, Dr. Cavanşir Feyziyevin Kuzey Kıbrısın Azatlık mücadelesini, Mutlu Barış harekatını ve bu tarihi olayların yer aldığı “ Bir zamanlar Kıbrıs”, “Kıbrıs Türkü zafere doğru” filmlerini tahlil eden makalesini okurlarımıza takdim ediyoruz:

Dr. Cavanşir Feyziyev

Azerbaycan-KKTC Parlamentolararası

Dostluk Grubu Başkanı

Film kimi gerçek: “Bir zamanlar Kıbrıs”dan “Kıbrıs Türklerinin Zaferine doğru”…

ersin tatar - Cavanşir Feyziyev
ersin tatar – Cavanşir Feyziyev

Kıbrıs Türk halkının varoluş ve özgürlük mücadelesini ekranlara taşıyan “Bir Zamanlar Kıbrıs” adıyla başlayıb “Kıbrıs Türkü zafere doğru” adıyla tamama eren 24 bölümlük tarixi gerçekleri  yansıtan dizi Kıbrıs Türkünün haklı mücadelesinin bütün dünyaya duyurulması bakımından çok önemli bir projedir. Kıbrıs Türk halkının 1963-68 yıllarda maruz kaldığı sıkıntıları, 20 Temmuz 1974-de Mutlu Barış harekatı ile yaşanan tarihi  Zaferi anlatan dizi Kıbrıs Türkünün o günlerde ne kadar büyük bir sıkıntı, vahşet ve soykırım ile karşılaştığını ekranlara taşımaktadır. Dizide, Yitirilen hayatlar, paramparça olan aşklar ve varoluş mücadelesi 1963 yılında adanın pastoral coğrafyasında neşeli hayatlarını süren sakız tüccarı Dereli ailesi, Kanlı Noel olarak bilinen olayların başlaması ile diğer Türk aileler gibi saldırıya uğrar.

Birbirlerinden ayrı düşen aile fertleri kasabalarından sürülüp zorunlu bir göçe başlarken ailenin başındaki Kemal Dereli kendi ailesiyle birlikte göç yolundaki binlerce Türk’ün lideri haline gelir. Kıbrıs’ta yaşam mücadelesi sürerken Türkiye’den adaya gizli görevle yollanan Ankaralı ise Lefkoşa’da olayların seyrini değiştirir. Adada gizli kahramana dönüşen Ankaralı ve ayrı düştüğü nişanlısının hasretle ve yaşam mücadelesi ile harmanlanan aşkı da Dereli ailesinin hikayesi ile iç içe geçer.

“Bir zamanlar Kıbrıs”ta yaşananlar yalnızca bir film fragmenti, olayların hiç biri hayal ürünü değildir, hayatın özü, gerçeklerin ta kendisidir.

20 Temmuz 1974’te Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen Kıbrıs Barış Harekatı sonucunda Türk toplumunun hakları ve güvenliği teminat altına alınmış ve bu gün artık 50 yıldır ki, adaya barış ve huzur hâkim olmuştur.

Kıbrıs Barış Harekâtı Rumların baskı, zulüm ve katliamlarına maruz kalan Kıbrıs Türklerini içinde bulundukları zor durumdan kurtarmak ve adaya barış ve huzur getirmek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri  tarafından gerçekleştirilmişdir.

Adada tek bir yönetimi öngören Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan ile Kıbrıs’taki Türk ve Rum toplumları arasında 1959’da imzalanan Zürih ve Londra Anlaşmalarıyla kurulmuşdur. Anlaşmada imzası bulunan bu 3 ülke Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olmuşdur. Uluslararası antlaşmalar uyarınca 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasasında Kıbrıs Türklerine ve Rumlara eşit siyasi hak ve statü verilmişdir.

Cumhuriyetin kurulmasının ardından Kıbrıs Rum tarafı, Türkleri devlet kurumlarından uzaklaştırma, Türklerin adadaki varlıklarını bitirme ve Yunanistan ile birleşmeye (Enosis) giden yolu açmaya yönelik girişimlerde bulunmaya devam etmişdir. Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Rumların tek taraflı girişimleriyle anayasayı feshetmelerinden sonra 1963’te fiilen son bulmuşdur.

Enosis hedeflerini gerçekleştirmek için silahlanan Rumlar, Yunanistan’ın da desteğiyle 1963-1974 yılları arasındaki 11 yıllık süreçte Kıbrıslı Türklere uyguladıkları baskı, zulüm ve ambargoyu ara vermeden sürdürdü.

Kıbrıs Türkleri İçin 1963-1974 Yılları Kan, Gözyaşı ve Göçten İbaret Kıbrıs’ta 1960-1963 yıllarında Kıbrıs Cumhuriyeti hukuken var olsa da hiçbir kangren olan soruna çözüm olmadı ve adadaki sıkıntılar devam etti. Rumlar en başından beri, Türk ve Rum ortaklığında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sadık kalmadı, kurulan düzeni Enosis (Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması) için bir basamak olarak gördü.

Takip eden süreçte Rumların Enosis (Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması) emelleri doğrultusunda; Türkler, baskı ve silah zoruyla cumhuriyetten dışlandı. Rumlar, adadaki Türkleri, Enosis’in önünde büyük bir engel olarak görüyordu.

Bu hedef doğrultusunda 21 Aralık 1963’te; adını 9. yüzyıldaki bir Yunan destanından alan ve bütün Kıbrıs Türklerini topyekûn ortadan kaldırarak Kıbrıs’ı bir Yunan adası hâline getirmeyi hedefleyen Akritas Planı, Rum çeteleri tarafından uygulanmaya başlandı.

İlk olarak; Lefkoşa’nın Tahtakale semtinde 20 Aralık 1963 gecesi otomobillerine açılan ateş sonucu Kıbrıs Türkü Zeki Halil ve Cemaliye Emirali hayatını kaybetti. Rumların başlattıkları ilk saldırılarda sadece Lefkoşa’da 92 Türk can verdi, 146 kişi ise yaralandı.

Rum terör örgütü EOKA mensubu militanlar ilk büyük katliamı, 23 Aralık 1963’te Lefkoşa’nın Ayvasıl köyünde yaşayan Kıbrıs Türklerine karşı düzenledi. Bu köyde esir alınan 21 Kıbrıs Türkü, elleri bağlandıktan sonra acımasızca katledildi ve toplu mezarlara gömüldü.

Rum çeteleri, bir yandan 24 Aralık 1963’te Lefkoşa’nın Kumsal bölgesindeki saldırılarına devam ederken, diğer yandan da Kıbrıs’taki Türk Alayı’nda doktor olarak görev yapan Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi Mürüvet İlhan ve çocukları Murat, Kutsi ile Hakan’ı evlerinin banyo küvetinde vahşice katletti.

Bu olay tarihe “Kumsal Katliamı” ya da “Banyo Katliamı” olarak geçerken, baskının yapıldığı ev daha sonra Barbarlık Müzesi adıyla ziyarete açıldı.

Olaylarda Rumların saldırısına uğrayan 103 Türk köyü boşaltılırken, Kıbrıs’ta 1963’te başlayıp 1964’te de devam eden olaylarda 364 Türk şehit oldu.

6 Ağustos 1964 ise EOKA lideri Yeoryos Grivas komutasındaki Rumlar; üniversite öğrencileri ile Erenköylü mücahitlerin savunduğu Erenköy’e saldırı başlattı.

Erenköy’ü korumak için gizlice bölgeye gelen öğrenci, veteriner ve öğretmenden oluşan 500’e yakın Türk mücahidi, Kıbrıs Türk halkıyla birlikte omuz omuza savaştı. Rumların düzenledikleri ağır saldırılar Erenköy’deki direnişi kıramadı.

Türk Hava Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği uyarı uçuşları Rumların Erenköy çevresindeki kuşatmasını sona erdiren nihai hamle oldu.

Bu uyarı uçuşları sırasında Yüzbaşı Cengiz Topel’in kullandığı F100F jeti, yerden isabet alarak düşürüldü.

Paraşütle atlayarak kurtulmayı başaran Topel, indiği Rum köyü yakınlarında esir alındı. Rumlar tarafından işkenceyle öldürülen Yüzbaşı Topel, cumhuriyet döneminin ilk hava harp şehidi unvanını almış oldu.

Türk Hava Kuvvetleri’nin devreye girmesinden sonra Türkleri hedef alan saldırılar azaldı ancak Türkler bulundukları bölgelerden tecrit edildi ve her türlü haklarından mahrum bırakılarak yok edilmeye çalışıldı.

Bu baskı ve asimilasyon süreci 15 Kasım 1967 tarihine kadar devam etti. 15 Kasım 1967 tarihinde Grivas komutasındaki Rum ve Yunan birlikleri Geçitkale’ye saldırdı ve 20’den fazla Türk katledildi.

Türkleri silahla yok edemeyeceğini anlayan Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Makarios, 1967-1974 döneminde Türklere ekonomik ve sosyal yaptırım uygulayarak ve Türkleri göçe zorlayarak asimilasyon politikasını uygulamaya başladı.

Kıbrıs’ta 1963-1974 dönemi, Kıbrıs Türkleri için kan, gözyaşı, katliam, toplu mezar ve göç demekti. Kıbrıs Türkleri 11 yıl süren bu sancılı dönemde adanın yüzde 3’lük bir kısmına hapsedildi.

Kıbrıslı Rumların anayasayı feshetmesinin ardından 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin fiilen son bulmasıyla beraber Kıbrıs Türkleri devlet yönetiminden uzaklaştırıldı ve sürecin devamında Rumlar içerisinde fikir ayrılıkları başladı.

EOKA mensupları arasındaki fikir ayrılıkları, Türkiye’nin adaya müdahalesinden çekinen ve Kıbrıs Türklerini ekonomik açıdan bitirmeyi planlayan Makarios ve daha çabuk somut netice almak isteyen eski cuntacılardan oluşan EOKA-B mensuplarının karşı karşıya gelmesine sebep olacaktı.

Yunan cuntasının desteğini arkasına alan EOKA lideri Nikos Sampson 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla başlatılan Enosis hareketinin önderlerinden Makarios’a karşı darbe yaptı ve iktidarı ele geçirdi.

15 Temmuz 1974’de yaşanan darbe sonrası, Türkiye süreci yakından izlemeye başlamıştı. Dozu gittikçe artan insanlık dışı katliamlar karşısında askeri harekâta karar verildi.

Türkiye, darbe sonrası 1960 Garanti Antlaşması gereği ilk aşamada diplomatik girişimleri önceledi. Bu aşamada 17-18 Temmuz 1974’te Türkiye ile İngiltere arasında darbenin ardından atılabilecek adımlara yönelik Londra’da görüşmeler de yapıldı.

İstişare sürecine garantör devlet olarak Yunanistan da dâhil edilmek istendi ancak Yunanistan’daki cunta yönetimi görüşmelere katılmadı.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan arasında yapılan görüşmelerde Ada’daki krize ilişkin İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulunuldu.

Dönemin Başbakanı Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, İngiltere’den olumsuz yanıt gelmesinin ardından, garantörlük hakkını kullanarak ve adadaki Türklerin varlığının tehdit altında olduğunu da dikkate alarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başlaması kararını aldı. Harekât, Dünyaya Ecevit’in Yaptığı Tarihî Açıklamayla Duyuruldu:

“Bu harekât milletimize, bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı olsun. Umarım ki, kuvvetlerimize ateş edilmez ve kanlı bir çatışmaya yol açılmaz. Biz aslında savaş için değil, Türklere de Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz. Bu karara, ancak bütün diplomatik, politik yolları denedikten sonra mecbur kalarak vardık.” “Mukavemet görmez isek, herhangi bir kan dökülmesi olmayacaktır. Kıbrıs’ta, Dünya sulhunun teminine yardımcı bir hareket olacaktır. Cenab-ı Hak, bu hareketten dolayı, milletimize ve bütün insanlığa hayırlı neticeler versin. Tarihi görevimizi ifa etmenin bahtiyarlığı içerisindeyiz.”

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’ta, garantörlükten doğan yasal hakkını kullanarak gerçekleştirdiği barış harekâtının nedeni, Yunanistan’ın Megali İdea olarak ülkü haline getirdiği “Büyük Yunanistan” emelini gerçekleştirme hedefi doğrultusunda Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlamasını, diğer bir ifadeyle Enosis girişimlerini önlemektir.

Barış harekâtıyla Yunanistan’ın Kıbrıs’ı ilhak etmesi engellenirken Kıbrıs Türk halkının güvenliği ve yaşama hakkı teminat altına alınmış oldu.

Türkiye, 20 Temmuz 1974’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 353 sayılı kararı ile İngiltere ve Yunanistan’a “barışın yeniden tesisini sağlamak üzere müzakerelere başlama” çağrısında bulundu ve 22 Temmuz 1974’te harekâtı durdurdu.

Bu gelişme üzerine garantör ülkeler bir masa etrafında bir araya gelerek Kıbrıs meselesinin çözümü için müzakerelere başladı. 25 Temmuz 1974’te toplanan 1. Cenevre Konferansı, 30 Temmuz 1974’te imzalanan Cenevre Deklarasyonu ile son buldu.

Deklarasyonda, Yunanistan ve Rumlar tarafından işgal edilen Türk anklavlarının (bölgelerinin) acilen boşaltılması ile adada barışın ve anayasal düzenin yeniden tesisini teminen dışişleri bakanları arasında müzakerelere devam edilmesi konusunda mutabakata varıldı.

Diğer yandan deklarasyonla adada Kıbrıs Türk toplumu ile Kıbrıs Rum toplumu olmak üzere iki özerk yönetimin mevcudiyeti ilkesel olarak tanınmış oldu.

Konferansın 8 Ağustos 1974’teki ikinci aşamasında, Yunanistan, Kıbrıs’ta yeni anayasal düzenin tesis edilmesine dönük tüm teklifleri reddetti ve anayasal uzlaşı için Türk birliklerinin geri çekilmesini ön koşul olarak ileri sürdü.

Öte yandan daha önce uzlaşıldığı üzere ikinci toplantıya kadar Rum ve Yunan askerlerinin Türklerin yaşadığı bölgeyi terk etmeleri gerekiyordu ancak askerler çekilmedikleri gibi saldırılarını da sürdürdüler.

TRT Tarafından 06.30’da Radyolarda Yayımlanan Bildiride İkinci Harekâtın Amacı Şöyle Açıklanıyordu:

“Türkiye, Kıbrıs devletinin varlığının, bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün bir daha hiçbir şekilde tehdit edilemeyeceğini ve Türk toplumunun haklarının ve güvenliğinin korunacağı bir hukuk düzeninin korunmasını tek başına sağlamak zorunda kalmıştır.”

Cenevre Konferansı’nda da çözüme varılamayınca 14 Ağustos 1974’te “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ikinci aşaması başladı ve 16 Ağustos 1974’te ateşkes ilan edildi.

Türkiye tarafından başlatılan harekât başarıyla tamamlanırken sonuç olarak adada yaşayan Kıbrıs Türk halkının güvenliği temin edildi ve Kıbrıs’a barış hâkim oldu.

İkinci harekât sırasında Türk ordusunun ilerleyişiyle birlikte geri çekilmek zorunda kalan Rum askerleri, geçtikleri Türk köylerini yakarak silahsız sivilleri acımasızca katletti. Toplu katliamlar ve mezarlar, harekât bittikten sonra gün yüzüne çıktı.

KKTC’nin ilanı, Kıbrıs Türk halkının adadaki varlığını devlet erkiyle temellendirip dünyaya duyurduğu önemli bir dönüm noktası olurken Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin etme hakkı da garanti altına alınmış oldu.

Türkiye Cumhuriyeti ülkenin bağımsızlığını tanıdığı halde Birleşmiş Milletler bu ülkenin bağımsızlığını hâlâ tanımıyor. BM Genel Sekreteri Kofe Annan’ın 2004 yılında ortaya attığı ve “Annan Planı” olarak bilinen referandum girişiminin olumlu sonuç vermemesi nedeniyle Kıbrıs sorunu hâlâ çözülmemiş bir sorun olarak değerlendiriliyor.

Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde milli bayram olarak kutlanan Mutlu Barış Hareketi, Kıbrıs Türk halkının mücadele kararlılığını, milli iradesini ve milli birliğini bünyesinde barındıran tarihi bir zafer olayıdır. Tarihin zorlu sınavından milli kaderlerini koruyarak kurtulan Kıbrıs Türklerinin hakları yakın gelecekte uluslararası düzeyde tanınacak ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsız bir devlet olarak Yeni Dünya Düzeninde hak ettiği yeri alacağına inamımız tamdır.

Kırım'ın Sesi Gazetesi

27 Şubat 2015 Tarihinde hizmet bermege başlağan www.kiriminsesigazetesi.com maqsadı akkında açıklama yapqan Mustafa Sarıkamış İsmail Bey Gaspıralı’nıñ bu büyük mirasına sahip çıqmaq ve onun emellerini yaşatmaqtır. Qırımtatar Türkleriniñ ananevî, körenek, ürf, adet kibi yaşamlarında ne bar ise objektif şekilde Dünya cemiyetine taqdim etilmektir.

Pin It on Pinterest