Manav Türkleri
Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan’ın Bizans İmparatoru Romen Diyojen karşısında kazandığı Malazgirt Zaferi, Anadolu’nun Türkleşmesi için bir milat kabul edilir. Zaferin hemen ardından Anadolu’ya başlayan yoğun Türk göçleri, periyodik olarak devam etmiş ve zamanla Anadolu’nun Türkleştirilmesiyle sonuçlanmıştır. Anadolu’nun değişik bölgelerine yayılan Türk boyları, başlangıçta beylik halinde örgütlenirken zamanla Anadolu Selçuklu ve Osmanlı gibi devasa devletler kurmuştur.
Dağ Yöresi, Türklerin batıya doğru göçlerinde bir uç bölge olması hasebiyle stratejik bir öneme sahip olmuştur. Bölge, uzun zaman Bizans Devleti tarafından kontrol edilmiş ve Türk göçlerine karşı bir direnç merkezi olmuştur. Ancak doğudan sürekli olarak gelen Türk göçleri, Bizans’ın direncini kırmış ve bölge zamanla Türk hâkimiyetine geçmiştir. Araştırmalar, Dağ Yöresi’nde Oğuz Türkleri dışında Kıpçak, Peçenek ve Kırgız Türklerinin de varlığını ortaya koymuştur.
Dağ Yöresinde meskûn birçok köy, dikkat çekici bir şekilde kendilerini “manav” olarak tanımlar. Manav, sürekli hareket halinde olan Yörüklerden farklı olarak yerleşik hayata geçmiş Türkmenleri belirten bir kimliktir. Yörenin Osmanlı kuruluş coğrafyasında yer almasına karşın manav kimliğinin Osmanlıyı kuran kayı veya Karakeçili kimliğinin önüne geçmesi dikkat çekicidir. Yörede birçok Türk boyuna ait damgalar bulunmasına karşın henüz Kayı damgalarına rastlanmaması bu yargıyı güçlendiren bir argümandır.
Türkiye’de Manavların yaşadığı şehirler
Peki, kimdir manavlar?
Manavlar hakkında yapılan akademik araştırmalar henüz çok yetersizdir. Mevcut araştırmalar da daha çok manavların dil ve edebiyatları üzerine yoğunlaşmıştır. Tarihte Hun, Bulgar, Peçenek, Kıpçak ve Sabir gibi Türklerin değişik amaçlarla Bizans topraklarına yerleştirildiğini biliyoruz. Hatta Bizans’ın bu savaşçı Türklerden lejyonlar oluşturduğu ve bu lejyonlarda önemli Türk komutanların yetiştiği kaynaklarda zikredilir. Arkeolog Adil Yılmaz, günümüzdeki manavların İznik Rum Devleti’nin 13 Yüzyılda doğu sınırına güvenlik gerekçesiyle yerleştirdiği Kıpçak (Kuman) Türklerinin torunları olduğu kanaatindedir. Yılmaz’a göre, İznik Rum Devleti Hükümdarı Ionnes III. Vatatzes, İstanbul’u Haçlılardan almak amacıyla değişik ittifaklar kurarken, doğudan gelebilecek Selçuklu, Türkmen ve Moğol saldırılarına karşı da Kıpçakların iskân edildiği sahayı bir tampon bölge olarak kullanmak istemişti.
Günümüzde manavlar, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Bilecik, Sakarya, Kocaeli, Bolu ve Eskişehir illerinde yaşamaktadır. Manav Türklerin yaşadığı bölge, İznik Rum Devleti’nin Kıpçakları yerleştirdiği bölgeler ile hemen hemen örtüşmektedir. Ciddi bir Manav kütlesine sahip Dağ Yöresi de İznik Rum Devleti’nin oluşturduğu güvenlik şeridinde stratejik bir bölgeydi.
Geçtiğimiz yıl Harmancık’ın Alutça kırsalında metruk bir mezarlıkta keşfettiğimiz koç başı figürlü mezar taşlarının bölgedeki Kıpçak varlığını kanıtladığını duyurmuştuk. Bunun yanı sıra yöremizde ve civar bölgelerde yaşayan bazı ailelerin “Kapçak” (Kıpçak) soyadını taşıması, yöremizdeki manav-Kıpçak bağlantısını kuran önemli argümanlardır. Dolayısıyla Dağ Yöresi’ndeki manav Türklerinin, Osmanlı’yı kuran Kayı-Karakeçili Türklerinden çok daha önce yöremizde yurt tutan Kıpçaklar olduğunu söyleyebiliriz.
Doç. Dr. Celil BOZKURT
Manavlar (Osmanlıca: مناو, romanize: Manav, Yunanca: Μαναβ, romanize: Manav, Bulgarca: Манав, romanize: Manav), Manavlar veya Manav Türkleri; kuzeybatı Anadolu’da yaşayan Hanefi Sünni yerleşik Türk Halkıdır. Manavlar günümüzde çoğunlukla Kıpçak, Peçenek ve Oğuzların soyundan gelmektedirler.
Sakarya, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kocaeli, Eskişehir, Bolu ve Düzce illerinde yaşayan Manavlara “Yerli” de denilmektedir. Yerleşik Manavlar, Sakarya ve İzmit illerindeki nüfusun %60’ını, Balkan- Rumeli bölgelerinden ve Kafkaslardan göç eden Türkler, nüfusun %20’sini, iç göçle başka kentlerimizden bölgeye gelenler ise nüfusun %20’sini oluşturmaktadır. Bölgenin sanayi bakımından gelişmişliğine koşut olarak iç göçle bölgeye yerleşimin fazla olması bu oranları son yıllarda kısmen değiştirse de bu değişiklik %5-10 aralığındadır.
Köken
Manavlık, Anadolu’da yerleşik hayata ilk geçen Türk Boylarını tanımlamada kullanılan bir sıfat olup 13.-20. Yüzyıllarda yerleşik hayata geçmiş ve göçebeliğe devam eden Yörük-Türkmenlerden ve Türkçe konuşan Rumeli muhâcirlerindenayırmak için daha çok kullanılmaya başlanmıştır. Anadolu’ya Moğol ve Selçuklu tehlikesinden dolayı Latinler, Bizans ve İznik İmparatorluğu döneminde yerleşen ve yerleştirilen Kuman, Uz, Peçenek toplulukları Manavların oluşumunda önemli etkiye sahiptir.
Çeşitli Türk ve Yabancı Türkolog ve Tarihçilere göre Manavların ilk tabakası Bizanslılar tarafından Balkanlar’dan Batı Anadolu’ya tampon maksatlı yerleştirilmiş Kuman, Peçenek, Uzlara dayanır. ikinci katmanı ise Selçuklu dönemi yerleşmiş Türkmen veya Yörük halk oluşturur. Balkanlardan tampon amaçlı Kuzeybatı Anadolu ve Batı Anadolu’ya yerleştirilmiş Kuman, Peçenek, ve Oğuzlar zaman içinde iç içe geçmiş ve Manavları oluşturmuşlardır.
Muharrem Öçalan’da bir bildirisinde Manavların kökenini Bizansın Balkanlar’dan getirttiği Türk kitlesine bağlamaktadır. Bu teze göre “Bizans kralı tarafından Anadolu’yu Doğudan gelen akınlardan korumak amacıyla Balkanlar’dan getirilip yerleştirilen sayısı azımsanmayacak kadar Peçenek, Kıpçak, Kuman, Uz topluluğu da vardı. Bizans kayıtlarına göre, Müslüman Türkler Anadolu’ya gelmeden önce de Türkçe konuşan binlerce insan Anadolu’da yaşamaktaydı. Buna göre Manavlar, bu Türklerin devamıdır.”
Moğolların Deşt-i Kıpçak topraklarına akınları sonucu Balkanlara yönelmiş bir grup Kuman-Kıpçağın; Latin ve İznik İmparatorluğu hizmetine girdiği bilinmektedir. İznik İmparatorluğu bu Kuman grubunu Selçuklu ve Moğol tehdidine karşı kullanmış ve topraklarına yerleştirmiştir. Doğu’dan gelen tehditlere karşı tampon maksatlı İznik İmparatorluğutopraklarına yerleştirilmiş bu Kuman-Kıpçak grubunun Oğuzlarla kaynaşarak Manavları oluşturduğu’da düşünülmektedir.
Dil
Manavların Çoğu tarafından Türkiye Türkçesine Kıpçak Etkisi Olarak kabul edilen ŋ (ñ = ng) sesinin Y sesine dönüşmesi Kullanılmaktadırlar Örnek : Unuy (Onun, İzmit Taşköprü Kayalar, ) Atıy (Atın) Bu değişimler Kuzey Batı Kıpçak Grubundan olan Karaylar’da da görülmektedir.
P/>F değişimleri Kirfik (Kirpik) ve Ç/>Ş değişimleri’de Manav Ağızlarında görülmektedir.
Manavlarda arka ve orta damak ünsüzü “ñ” korunmuştur Örnek : Sāvoluŋ (Sağolun, Sakarya Adapazarı Salmanlı),
Aŋnadalım (Anlatalım, Kocaeli Kandıra Sakallar);
Kövüń (Köyün, İzmit Taşköprü Nezirler).
Manav Türkmen ağızlarının bir bölümünde bugün Moldova’da yaşayan Oğuz kökenli Gagavuz Türkçesinde ve bizim Rumeli ağızlarımızda gördüğümüz yuvarlak ünlü daralmalarına rastlanır. İlk hecedeki o’lar u, ö’ler ü olur:
Undan (ondan, Balıkesir Gönen Bostancı) ;
düğēle (döverler, Sakarya Kaynarca Büyükyanık), ǖdürüz (öğütürüz, Düzce Çilimli Kuşoğlu) kǖde (köyde, Kocaeli Kandıra Nefsikaymaz).
Bu kelimelerdeki daralmalar, Türkiye Türkçesi ağızları üzerindeki Kıpçak Türkçesi etkisi olarak açıklanır. Gerçekten de bugünkü Kazan Tatar ve Başkurt Türk şivelerinde bu olay karakteristiktir: yol > yul , köz (göz) > küz vb.
Bazı Manav ağızlarında Sonuncu yerine Sonku-Songu denilmektedir Günümüz Kazan Tatarcasında ise’de Songı (Sonuncu) anlamına gelir. (Kocaeli Kandıra)
Manav Ağızlarında ki bir diğer Kıpçak Etkisi Ğ/>V değişimleridir Örnek Avız-Avuz (Ağız), Bavırma-Bavurma (Bağırma), Suvan-Sovan (Soğan). Bir başka Kuman etkisi ise hece sonu ünsüz çiftlerinin arasında ünlü türemesi şeklindedir. Kocaeli Kandıra’nın Hacılar ve Katçalı köylerinde “ilk” kelimesinin telâffuzu “ilik” şeklindedir (ilk >ilik). Aynı ses olayını Sakarya’da çift > çifit örneğinde de görüyoruz: bi çifit öküz (bir çift öküz, Sakarya Geyve Sarıgazi). Bu ses olayı; Tatar, Kazak, Kırgız, Başkurt Kıpçak Türk şivelerinde de yoğun olarak görülür: ḫalk > ḫalık ilk > ĕlĕk vb. Ali Karamanlıoğlu’nun Kıpçak Türkçesiyle ilgili eserinde Oğuzname’den naklen verdiği bilgiye göre milâdın ilk yıllarında Kafkasya’da yaşayan Kuman-Kıpçak Türkleri 11. asrın başlarında Karadeniz’in Kuzeyini işgal etmiş, 1061’de Rusları mağlûp etmişler, 1078’de Edirne’yi kuşatarak Bizansla savaşmışlardır. 11.-13. asırlar arasında Rusya’nın güneyi ile Doğu Avrupa’daki birçok ülke (Deşt-i Kıpçak Coğrafyası Başta olmak üzere. Ukrayna, Romanya, Macaristan ve Polonya) Moğol işgaline uğramıştır. Moğollardan kaçan Kumanlar ise Makedonya ve Bulgaristan olmak üzere dağılmışlar ayrıca Bizans-İznik-Latin imparatorluklarında Yarı köylü-Yarı Asker olarak İstanbul Boğazı-Sinop-Menderes vadisi arası bir hatta yerleşmişlerdir. İşte Rumeli ağızlarımızda ve bu arada (Yerli Türk) Manav ağızlarının bir kısmındaki o/>u/ ö/>ü daralmalarını bu dönemdeki Kıpçak etkisine bağlamak mümkündür Osmanlı Oğuz Türklerinin Rumeli’ye geçişi 14. yüzyılda (1352 yılında Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa ile) olmuşsa da bu bilgi durumu değiştirmez. Çünkü buralarda kalan Kıpçak unsurlarının ya da onlardan etkilenmiş olan diğer yerli unsurların bir etkisinden söz etmek mümkündür.
Kandıra Manav Türkmenlerin’de “geliyor” anlamında yaygın olarak kullanılan şekiller, Rumeli ağızlarının bir kısmı ve Batı Karadeniz ağızlarında olduğu gibi “geliya, geleya” vb.dir. Ege bölgesindeki Yörük Türkmenlere ait olan bu fiil çekimi, kardeş Manav Türkmenlerinin şuur altında saklanmış olmalıdır.
Bu ağızlar bazen Türkçenin eski dönemlerindeki ses, şekil ve anlamları bile koruyabilmektedir. Bunun en açık örneği “yavuz” kelimesiyle ilgilidir. Bugün “yavuz” şeklinde ve iyi, güzel vb. olumlu bir anlama sahip olan bu kelimenin Eski Türkçedeki ilk biçimi “yabız” şeklindedir ve tam tersine “kötü” anlamındadır. Genel Türkçede önemli ölçüde ses ve anlam alanı değişikliğine uğramıştır. Oysa bu kelime Kocaeli’nin Kandıra ilçesinde Eski Türkçedeki şekliyle (“yabız”) varlığını sürdürerek (olumlu anlamdaki “yavuz” biçimine paralel olarak) yaşamaktadır. Ancak “yavuz”un aksine, olumsuzluk barındıran bir anlama sahiptir. Özellikle erkeklerin saçını limon, yağ vb. sıvılarla parlayacak şekilde yatırarak taradıklarında onları kınamak için yüz ekşitilerek “Ne yabız olmuşsun” vb. sözler söylenir. Buradaki kelimenin ilk biçimindeki olumsuzluk anlamı sınırlı da olsa sürmektedir.
Eski Türkçenin izlerini taşıyan bir başka kelime ise “edivermek” kelimesindedir. Manav Türkmen ağızlarında “söylemek, anlatmak vb.” kelimelere paralel olarak birinden naklen söylenen sözler için “Ayşe edivǟdi” vb. ifadeler vardır. Buradaki “etmek” fiili, bildiğimiz (“yapmak” anlamındaki) “etmek” fiili değil, Eski Türkçeden beri çoğunlukla Oğuz dışı şivelerde görülen “ayıtmak” / “eyitmek” fiilidir.
Öte yandan yazı dilinde e’li olan “yemek, demek, vermek” gibi bazı fiillerin çeşitli manav ağızlarında i’li olması da Eski Türkçenin bu ağızlardaki izleri gibi görünmektedir: yimesi (yemesi, Düzce Çilimli Sarımeşe), tēmin itmek, dimişlē (Balıkesir Gönen Bostancı), dirdi (derdi, Balıkesir Gönen Babayaka) vb.
Bölge’de diyalektolojik yapıda etkili olan bir unsur olarak Kıpçaklara işaret etmesi, yöreden derlediğimiz metinlerde ve yöre ile ilgili diğer çalışmalarda rastlanan; ñ/>y, ğ-g,/>v, y/>c ses değişmelerine ilişkin örneklerle de desteklenmektedir. Manav şivelerinde karakteristik bir ünsüz değişmesi olan “r” ünsüzünün düşmesi oldukça yaygındır. Öte yandan bölge ağızlarında görülen ḳ > ġ ötümlüleşmesi de tam bir Oğuz özelliğidir: ġarış («karış»), ġavrā vb. Bu ağızlarda Eski Türkçede bulunup Türkiye Türkçesinin yazı dilinde değişmiş olan bazı unsurları korumaktadır. Balıkesir Gönen’deki alcā («alacağız»), gelcek («gelecek») vb. a/e’siz gelecek zaman şekilleri ise Batı Anadolu Yörük Türkmen ağızlarının izlerini taşımaktadır. Daha ilgi çekicisi, Ana Türkçeden milâda yakın yıllarda koparak ayrı bir lehçe olarak gelişmiş olan ve bugün Türkiye Türkçesine ve hattâ diğer şivelere (anlaşılırlık bakımından) çok uzak olan Çuvaş Türklerindeki ve bu arada bir Altay dili olan Moğolcadaki bir ses denkliğinin yansımasının Kandıra Manav Türkmenlerinin bir kısmında korunmuş olmasıdır. Çuvaş Türkçesi ve Moğolcadaki “R” sesi, Türkiye Türkçesinde ki “Z” sesine denktir: Dokuz : Tähhär, Kız : Hır vb. Bunun yazı dilimizdeki geniş zamanın olumlu ve olumsuz çekimindeki –Ar/-Maz karşıtlığı ve Kudurmak/Kuduz örnekleri vardır. Ancak “Kömür” kelimesine paralel olarak olarak Kandıra’da sınırlı da olsa görülen ve Türkiye Türkçesi yazı dilinde bulunmayan (aynı anlamdaki) “kömüz” kelimesi, bize Çuvaş Türkçesini hatırlatmaktadır.