Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası Kırım
Kırım’daki gelişmeleri millet ve tarih şuuruna sahip vatanseverler büyük bir kaygıyla takip ediyorlar. Rusların Kırım’ı işgal etmesi veyahut Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin bir oldubitti ile denizaşırı komşumuz Ukrayna’dan ayrılarak Rusya’ya dâhil olması bu kaygının nedeni. Kırım hakkında derin değil yüzeysel bile bilgi sahibi olmayan/olamayan kamuoyu, Türk vatanseverlerinin ve milliyetçilerinin Ukrayna’nın toprak bütünlüğü konusundaki kaygısını anlamakta zorlanıyor. Kırım gibi Karadeniz’in en önemli üssünün Rusya’nın eline geçmesi Türkiye’nin güvenlik politikaları açısından büyük bir risk. Ancak stratejik planlardan, ekonomik faktörlerden, kâr/zarar hesaplarından, küresel, bölgesel dengelerden ve ittifaklardan daha kutsal, maddiyat ile satın alınamayacak değerleri olmalı insanın. Vatan gibi, millet gibi, kardeşlik hukuku gibi.
Bugün Ukrayna ve Rusya arasında güç savaşına sahne olan Kırım, ne Rusya’ya ne de Ukrayna’ya ait bir yurttur. Kırım bir Türk yurdudur. Çalınan bir vatandır. Türklerin zulme uğradığı pek çok coğrafyadan bir tanesidir. Milyonlarca Kırım Türk’ünün öldürüldüğü, göçe zorlandığı acıklı bir tarih sahnesidir. Bugün her şeye rağmen 300.000 Kırım Türk’ünün vatanlarına geri dönerek ayakta kalmaya çalıştığı bir coğrafyadır. Türk milliyetçilerinin kaygılarının nedeni Kırım’da yaşayan kardeşleridir.
Kırım’ın tarihi Türkler için zulüm ve kanla yazıldı. Bu zulüm tarihinin miladı Kırım’ın Rus işgaline uğraması ve Osmanlı’dan koparılması ile başladı. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya tarafından sözde müstakil yapılan Kırım, dokuz yıl sonra Rusya’nın işgaline uğradı. Bugün yine tarih tekerrür ettirilmeye çalışılıyor. Kırım’ın vatandan koparılması bir padişahın ölümüne, yeşil ada Kırım’ın Türkler için yavaş yavaş solmasına neden oldu. Rusların Özi Kalesi’ni alarak 25.000 Türk’ü katlettiğinin haberini alan I. Abdülhamit üzüntüden felç geçirerek 1789’da öldü.
Kırım tarihin hiçbir döneminde Rus kimliğine ait olmadı. Rus anavatanına çok uzak bu topraklar yüzde yüze yakın bir oranda Müslüman Türk kimliği ile damgalanmıştı. Jeopolitik açıdan çok değerli topraklar Türklerden arındırılmalı ve Rus yurdu yapılmalıydı. 1800’lü yılların başından itibaren baskılar, zulümlerin her çeşidi Kırım’da yaşandı. Zulümden, açlıktan ve çocuklarının geleceğinden korkan Kırım Türkleri göçe zorlandı. Aktopraklar adını verdikleri Anadolu’ya göç etmeye başladılar. Kırım’da yavaş yavaş Türk nüfus azaldı, Rus nüfus artmaya başladı. O zulüm yıllarında bile Kırım Türkleri direndi. Kendi başına kurtuluşun mümkün olmadığını anlatan, “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” diyen büyük bir düşünür o topraklarda yaşadı. Gaspıralı İsmail Bey, Türk’ün en karanlık çağında kurtuluş reçetesini Kırım’dan tüm Türk dünyasına duyurdu. Bu kurtuluş reçetesi, bugün geçerliğini koruyor. Bu reçeteyi uygulamayan Türk dünyasını her yeni dönemde ne yazık ki yeni acılar bekliyor.
Çarlık Rusya’sı, Kırım’ı Ruslaştırmapolitikasını son nefesini verdiği 1917’ye kadar tavizsiz uyguladı. Ancak amacına ulaşamadı. Kırım, hatırı sayılır bir Rus nüfusunun iskan edilmesine rağmen hala bir Türk yurdu idi. Kırım Türkleri büyük bir direnç göstermişlerdi. Nasyonal duygulardan uzak olduğunu iddia eden Sovyet Rusya, Çarlık Rusya’sının yarım bıraktığı işi tamamladı. Kırım Türkleri, İkinci Dünya Savaşı’nda o yılların ve tarihin en büyük iki zalimi Hitler/Stalin arasında kaldılar. Hangisi kazanırsa kazansın Kırım Türkleri için sonuç değişmeyecekti. Stalin kazandı. 18 Mayıs 1944 günü bir gecede Kırım’da yaşayan tüm Türkler bir gecede sürgüne gönderildi. Yüz binlerce insan, yanlarına yiyecek almalarına izin verilmeden hayvan vagonlarına tıka basa dolduruldu. Tren vagonlarına doldurmayı unuttukları binlercesini yok ettiler. Vagonlarda ise önce yaşlılar ve çocuklar hayatını kaybetti. Sonra diğerleri. Sibirya’da, Orta Asya’nın çöllerinde biten yolculuğun ardından iklime uyum sağlayamayanlar hastalıktan öldü. 19 Mayıs 1944 sabahı, 150 yıllık Rus rüyası gerçek oldu. Türk yurdu Kırım’da tek bir Türk kalmamıştı.
Acı ve ıstırap katlanarak arttı. Vatanlarından, evlerinden zorla sürülmüşlerdi. Geri dönüş izinleri yoktu. En ağır şartlarda çalıştılar. Kimliksiz olarak yaşadılar. Aç kaldılar ama yine de yaşadılar. Direndiler, bir gün evlerine geri dönecekleri günün hayalini kurdular. Bu hayali gerçek yapmaya çalışanlar en ağır cezalara çarptırıldı. Kırım Türkü Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, açlık grevlerinde bedenini siper etti, çalışma kamplarında Sovyet zindanlarında yattı. Tüm dünya demirperdenin arkasından gelen bu cesur sesi, insan hakları savunucusu Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun haklı mücadelesini duydu. Ancak Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu bu haklı mücadelesinde terörden ve şiddetten hep uzak durdu ve uzak durulmasını sağladı. Nihayet vatana dönüş mücadelesi Sovyet Rusya’nın son günlerinde zaferle sonuçlandı. Kırım Türkleri büyük mücadeleler sonucu evlerine geri dönmeye başladılar. Sürgünden Kırım’a dönen bir Kırım Türk’ü, nasıl başardıklarını şöyle açıklıyor:
“Şimdi düşünüyorum, yaşadığımız bu facialara, dehşetli günlere rağmen nasıl sağ kalabildik, nasıl olup da vatanımız Kırım’a dönebildik diye? Bunun bir tek açıklaması var o da birlik. İsmail Bey Gaspıralı’nın bize miras bıraktığı birlik. Biz birbirimizi koruyarak, birbirimizle dayanışarak, ekmeğimizi paylaşarak, birlikte mücadele ederek bugünlere gelebildik.”
Kırım’a dönmeyi başarmışlardı ama bu defa Kırım’da evleri, tarlaları ellerinden alınmıştı. Zorlukla, yoksullukla, yoklukla mücadele ederek ayakta kalmaya çalıştılar. Üç yüz bine yakın Kırım Türk’ü vatanlarında yaşıyor bugün.
Kısaca anlattığımız bu tarih, Kırım’ın neden Rusya’ya bağlanmaması gerektiği açıklıyor. Kırım Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun dediği gibi Kırım Türkleri, demokrasi, hukuk devleti, bireysel özgürlükler perspektifi olan bir ülkede yaşamak istiyor. Tarih bize göstermektedir ki, Rusya’nın egemenliğindeki Kırım’da bu mümkün görünmemektedir. Türk milliyetçileri Rusya’nın Kırım’ı işgalini engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapmalı, Kırım’daki kardeşlerimize yardım etmelidir.
Bu yazıda özel olarak Kırım Tatarı/Türkü veya Tatar Türkü gibi sıfat karmaşına düşmemek için Kırım Türk’ü ifadesi kullanıldı. İlminsky ile başlayıp Sovyetlerin Millet Sistemi ile devam eden Türk dünyasının parçalamak için kullanılan ve uydurulan yerel sıfatları reddetmek durumundayız. Suriye Türkmeni, Irak Türkmeni, Azeri, Tatar, Kazak, Kırgız, Özbek, vs. sıfatlar Türk dünyası birliğinin önüne bilinçli konulan en büyük engeldir.
Son söz olarak; ‘vatan Kırım’ı endişe ve korkuyla izliyoruz. Rusların Kırım’ı işgal etmesi yine ve yeniden biz Türklere büyük acıları yeniden yaşatacak. Kırım bugün, Ukrayna’nın parçası olarak kalmalı. Bir gün eski ve gerçek sahiplerine iade edilinceye kadar.
Memba :Tunç BORAN
https://www.turkyurdu.com.tr/yazar.php?id=84