Stalin Mezarda – Kırım Türkleri Vatan’da “DÖNÜŞ”
Kırım Tatar Türkleri gençlerinin içerisinde bulundukları zorluklarla dolu girdapta gülümseyen yüzleriyle ateşten kor olan vatan hasreti, bülbülün çektiği çile gibi, hep kavuşmak ister gonca güle…..! Bu insanlar zaman ırmağının bağımsızlık ilkelerini gönüllerinin her yerinde yaşamaya, lacivert gökyüzünün altında, Tarak Tamgalı bayrağın ruhu ile çeşitli mekanlarda yer, yer toplantılara başlıyorlardı…! Kırım Tatar Türkleri vatanlarına dönüş faaliyetleri başlangıçta Moskova yöneticilerine iletme girişimi üzerine yoğunlaşmanın hiç bir şekilde sonuç alınmadığı gördüler…! Birlikteliğin fazlalaşması ile insan sayısı artıyordu..! ilk önce bazıları gizli olmak üzere vatana dönüş hareketleri toplantılara ve mitinglere dönüşüyordu….! Kırım Tatar Türkleri toplu olarak bulundukları hemen, hemen her yerde, nakış işler gibi teşkilatlanmaya ve aralarında temsilciler ve liderler seçmeye başlıyorlardı…! Toplantılar birkaç kişi dahi olsa, toplantıda bulunan insanlar vatan Kırım’ın yağmur sonrası mis gibi kokan toprağın kokusunu, sevdalı çobanlarının yanık sesleri, süt sağarken türkü söyleyen sevdalı Kırım kızları ile beraber koşturup, büyüdükleri arkadaşlarının hasreti ile sıla kokusu ile yürekleri olabildiğince volkanlar gibi bağımsızlık ateşi ile yanıyordu…! 1959 tarihinde Çirçik, Namangan, Fergana, Leninabat ve Sukhumide’ deki yerleşim birimlerindeki genç fidanlar al kanatlı kuşların özgürlük akıntısına, burada yaşamaya çalışan insanlar yaşamın tüm renklerinde yılmadan, akşamların karanlıklarından korkmadan özgürlük türkülerini gür sesleri ile söylemeye başlamışlardı…! Ruslar ve onun kuklası Özbekler bu gelişen olaylardan tedirgin oluyorlardı…! Stalin’in kalıntılarını çareyi bu genç fidanların ayak ve el bilekleri kanlar içerisinde bırakarak, kol ve ayak kemiklerini kırıyorlardı. Katran siyahı hücrelerde gözlere kızgın sirke bile döküyorlardı…! Taşkent, kolkozlarında bulunan Kırım Tatar Türklerin gençleri buralarda yaşanan olaylara kayıtsız kalmıyorlardı…! Kırım Tatar Türklerinin liderliğini iki genç fidan yaptığı bir topluluk bulunuyordu…! Hemşerilerine yapılanlardan hüzünden boğazları parçalanıyordu…! Ruhlarındaki mücadele kuşları bir defa kanatlanmıştı semaya, zorlukların bitmeyen çile dikenleri için yüreklerinde korkuya yer yoktu…! Bu iki genç fidandan, Bedii; “Sürgünde 15 yaşlarındaydı..! Ruhların konuştuğu, bedenlerin yaşamak için Allah’a sığındığı yarı aç, yarı tok sürgün katarlarında geçen günlerde, annesine ilk önce kem gözlerle bakan ve fırsat bulduğunda Rus askerinin, annesine elle sarkıntılık yapmaya yeltendiğinde yapılan bu hareketi vagonda bulunanlardan önce fark eden genç Bedii, anında açlığın getirdiği zorluk ve yaşından beklenmedik bir güçle Rus askerinin ayalarına attığı tekme ile Rus askeri olduğu yerde kaldı…! Birkaç saniye sonrasında kendini toparladıktan sonra bir anda silahının dipçiği ile Genç Bedii’ in sol gözünü kanlar içerisinde bırakıyordu..! Vagonda bulunanların Kırım Tatar Türklerinin ölümüne büyük tepkisi ile karşılaşan diğer Rus askerleri hemen bu askeri vagondan indirdiler..! Genç Bedii’ in sol gözü kanlara büründü…! Bütün sürgün boyunca akmaya devam etti…! Göze gelen bu sert darbenin oluşturduğu gözdeki travma sonucu gözündeki kan akıntıları bittiğinde sol gözünü kaybediyordu ” Genç Bedii , annesi ve iki kız kardeşi ile birlikte Taşkent kolkozlarının hemen bitişiğinde 14 sene boyunca Özbekler tarafından verilen arsanın bir kenarına Kırım Tatar Türkleri hemşerilerinin yardımı ile derme, çatma ahşaptan bir ev, ufak camlarında sarkan kızıl acı biberler sarktığı mekanın etrafında buluna tarlada, ekmeye çalıştıkları sebzeleri satarak geçimlerini temin etmeye çalışıyorlardı….! Şaziye’nin erkeğinden çok sevdiği ve tek hatıra olarak getirebildikleri minik asma saat, her tik, tak edişinde Şaziye’nin erkeği Mustafa’nın nefesini minik odaya dolduruyordu… ! Şaziye’nin bu tik, tak, seslerini dinleye, dinleye göz pınarları kurumuştu…! Avuç içi kadar ufak odada her sabah olduğu gibi erkence süzülürken gümüş bir yayvan tepside bağımsızlık güllerinin kokusu daha uykunun bir ucunda olan Bedii’nin kalbini yine her zaman olduğu gibi yakmaktadır…! Bedii, babasından almış olduğu saçlarındaki az kızılım rengiyle tek gözünü açmaya çalışıyordu; -Anneciğim…! Bolat geldi mi..? Senelerin vermiş olduğu acıların yorgunluğu hiç bir şekilde çocuklarına yansıtmamaya çalışan pembe ve latif yüzünle Şaziye kadın; -Hayır gelmedi oğlum..! Sende biraz kıpırdada Kız kardeşlerine yardım et…! Biraz sonra pazara satışa çıkacağım…! Bedii, hayatının kaynağı olan annesine tüm benliğiyle sarılıyordu; -Benim, yaşamımın anlamı anneciğim..! Hemen kardeşlerimin yanında gidiyorum…! Genç Bedii ile aynı yaşlarda olan, Bolat, 1,80 boylarında saçları dikine taranmış, gözleri ve saçları kömür siyahı, birçok Kırım Türk’ü gibi gözleri çok daha yapışık ve ufak, bu dış görünüşe göre saçlarının dikliğine paralel, olaylara dik başlı bakan bir karakterliğin getirisi olarak çok kez Rus ve Özbekler tarafından hücrelere konmuştu..! Polat; Her Kırım çocuğun yaşadıkları benzeri olan çok zor günleri diğer Kırım gençleri gibi genç yaşında yaşamış ve daha neler yaşayacağı hiç bilinmemektedir…! “ Dik milliyetçiliği ile içi, içine sığmayan karaktere sahip olmasını babasından almıştı…! Almanlara yardım ettiler diye Rusların acımasız kurşunlarıyla param, parça edilen bedenlerin yüzlerce Kırım Tatar Türklerinin ebedi huzura kavuşmayanları canlı bir şekilde kasap kancalarıyla, Bahçesaray’ da ağaç ve benzeri yerlere canlı bir şekilde asılarak can vermelerini, kendi vatandaşları Kırım Tatar Türklerine, kiminin başı, kiminin ayakları, kiminin kevgire dönmüş, Allah’a secde eden bedenlerini zorla seyrettirmeye çalışıyorlardı..! Bu insanlık dışı vahşete kudretin en güzel çiçeği olan sabırdan başka ellerinden bir şey gelmeyen bu mazlum insanların yürekleri kan ağlıyorlardı…! Bu bedenlerde kan sızıntıları uzun bir zaman devam ediyordu..! Kurumaya başlayan kan sızıntılarına üstüne bilhassa sular döken Rus askerlerine rastlanıyordu…! Bu ağaç ve benzeri yerlerde asılı bedenlerin ruhları çoktan cennetin gül bahçelerinde Meleklerle birlikte gizli gizemin çiçeklerini sevgi maveraları ile ördükleri çelenge dönüştürüyorlardı…! Şehit olan her beden gül kokuyordu…! ” Bu kara yağız Kırım delikanlısının gözleri her zaman ateş gibi bakışlarıyla, etrafındaki insanları etkiliyordu.! Babasının yaşadıkları hiçbir şekilde gözlerinden gitmiyordu…! Bahara dönemeyen sonbaharları yaşıyordu…! Bolat’ın adımları Bedii’yi evinin bahçesi yaklaştıkça kız kardeşlerine yardım ettiğini görmüştü; -Bedii, ben geldim…! Seni bekliyorum. Biraz tez olsan iyi olur….! -Hemen geliyorum..! Bolat….! Bu sesleri duyan, başında nefti işlemeli solmuş türbanı ile üstünde rengi solmuş elbisesi ile yılların yorgunluğu yüz hatlar aksetmiş Şaziye kadın kapının arkasında çok sevdiği, oğlunun arkadaşının varlığı ile buluşmanın güzelliğini yaşamak için oğlu Bedii’ inden daha evvel kapıyı açtı; -Nasılsın oğlum…! Bedii de seni bekliyordu…! Buyur içeriye…! -Sağ ol Şaziye teyzem…! Bedii; -Bildiriler hazır mı..? Polat; -Evet hazır…! Tam istediğimiz gibi oldu. Emin bir yerde…! Bu dağıtılacak bildirinin amacı, Ruslar ve güdümündeki Özbeklerin, Çirçik, Namangan, Fergana, Leninabat ve Sukhumide yerleşim birimlerindeki işkenceleri protesto mahiyetinde olmakla birlikte, sabrın direnişini, masumluğun güzelliğini, Kırım Tatar Türklerinin kalpten, kalbe giden bu insanların duygularını içeriyordu…! Günün tükendiği gecenin geç saatlerinde bu korkusuz iki genç ile birkaç arkadaşı canla , başla, ölümüne ruhlarına yıldızlardan inen özgürlük ışığı ile birazda kaygılı, fakat bedenleri titremeden bildirileri dağıtmaya çalışıyorlardı..! Karanlığın gizlediği gözler tarafından takip edildiklerinin farkına olmayan bu insanlar için çok güzel bir geceydi..! Her bildiriyi verdiklerinde insanların vatana dönüş ile bezenmiş ruhları ile sarmaş dolaş oluyorlardı…! Bahçedeki sebzelerin rüzgar ile dertleştiği, gecenin sabah buluşmaya az bir zaman kala, iğreti kapı olabildiğince sert biçimde çalınıyordu…! Şaziye kadın; -Bu saatte, bu çalış dost kapısı çalışı değil. Hayırdır….! Diyerek söylenerek kapıyı açtığında karşısında dört tane Özbek polisi ile yüz yüze geldi….! -Bedii’ i, burada mı? -Evet… -Hemen gelsin…! Bedii, ve kız kardeşleri sert bir şekildeki kapı çalış gürültüsüne uyanmışlardı..! Bedii polisleri kapıda görünce şaşırmamıştı; -Memur beyler buyurun…! Rütbeli olanı; -Tutuklusunuz…! Devamlı anti- komünist faaliyetlerde bulunmaktan..! Bedii, sağlam gözünle Özbek polise baktı…! -Bir gözümü Ruslar almıştı…! Diğer gözümü de siz Özbekler mi alacaksınız.? Gökyüzünün gözü olan günİeş, yeryüzü ile temaşa etmeye başlamıştı. Evde sabahın mahmurluğunda örselenmişti, Şaziye kadın ile kızları Gülzar ile Gülzade’nin yüzleri…! Rütbeli olan Özbek subay; -Çabuk olun…! Sizi mi bekleyeceğiz..! Kırım Tatarı…! Bedii, olur anlamında başını salladı…! Bedii gece kıyafetini değiştirdikten sonra, anne ve kız kardeşlerine bir avuç kül olan duyguları ile vedalaşıyordu..! Akıp giden dakikaların uğultusunda, tutuklanacağını hissediyordu. Çünkü sabahın bu saatinde hayra gelmeyecekleri bu düşüncelerini destekliyordu; -Benim güzel annem…! Sanırım bir yanlışlık olmuştur…!
( Yazmaya başladığım yeni tarihi romandan bir alıntı) Münir Balıca