Sultan Yıldırım Beyazıt Han ile Başbuğ Emir Timur arasındaki son anlar
Türk Tarihini Türk düşmanı batılılar ya da devşirmeler yazarsa gerçek tarihi öğrenemezsin. Bizim milletimiz ne yazık ki kulaktan dolma bilgilere çok inanırlar. Ama gidip bir tane kitap okumazlar. Hiç şüphesiz ki en çok haksızlığa uğrayan Türk büyüklerinden biri Timur’dur… Neyse, Yıldırım ile Timur arasındaki sohbete bakalım, gerçek tarih bize neler söylüyor. [Gümüş Kurt]
Sultan Yıldırım Beyazıt Han ile Başbuğ Emir Timur arasındaki son anlar.
Başbuğ Timur Kütahya’da bir akşam sohbetinde sonra ulema ve vuzeranın çekilmesinin akabinde, Yıldırım Beyazıt Han ile baş başa kalmıştı. Her zaman olduğu gibi sabık Osmanlı padişahına büyük teveccüh ve iltifatlarda bulunduktan sonra dedi ki.
Timur;
“Bahadırım! Senin veya evladının peygamber efendimizin müjdesine nail olacağınıza inanıyorum. Ben de bu kutlu davada pay sahibi olmak istiyorum. Burada yapacağım iş bittiği zaman seni gene ülkenin başına koyacağım. İstiyorum ki sizin gibi temiz ve kutlu bir hanedan ile akraba olalım da, âhirette bu büyük davada biz de pay sahibi olalım.”
Yıldırım Beyazıt, büyük cihangire dikkatle baktı. Timur onun hayretini gidermek için sözüne devam etti.
Timur;
“Devletli bahadırım! Oğlum Miran Şah’dan olma torunum Ebubekir Mirza ile senin öz kızlarından birini nikahlamak istiyorum.”
Timur Yıldırım Beyazıt’dan cevap beklerken, o ise yaşadığı hezimet sonucu girdiği esaret zilletiyle kararan ve bunalan bu gibi şeyleri düşünecek durumda değildi.
Başbuğ Timur ona ne kadar önem verdiğini belirtmek maksadıyla söylemiş ve kızını istemişti.
Ama Gazi Sultan buna hazır değildi. Lakin Timur onu esir aldığı günden beri ondan hiçbir şeyi esirgememiş, kimslere yapmadığı iltifat ve ihsanlarda bulunmuş ama onu bir kez dahi güldürememişti.
Yıldırım Beyazıt Han’a ne söylese fayda yoktu. Aylar geçmesine rağmen hezimetin şokundan kurtulamamıştı. Osmanlı uleması ve ümerası harpten kaçınması için çok gayret etmişti, aylarca Timur’la harbe girme diye gayret sarfetmişlerdi. Ama sanki basireti bağlanmış harp etmeden bir çözüm olamayacak zannına kapılmıştı.
Beyazıt düşünüyordu, nerede hata yaptım, savaşı neden kaybettim diye. Çandarlı Ali Paşa başta olmak üzere tüm kumandanlar Ankara’ya tepeden iner inmez saldıralım diye yalvarmışlardı. Timur’un ordusunu çukurdayken kıstırmışlardı. Eğer o esnada toplar ateşlenseydi Timur’un ordusundan kimse sağ kalmazdı. Fakat Yıldırım bunu kabul etmedi, çünkü bunu gururuna yediremedi. O yüzden Timur’un toparlanmasını beklediler… Savaşta ise Timur’a esir düştü…
Timur’un gösterdiği kibarlık ve kendisine verdiği önemden dolayı sürekli düşünüyordu Beyazıt.
Şöyle dedi Beyazıt;
“Biz ne için harp ettik? Halbuki ikimizde aynı iman esaslarına dayanıyoruz. Aynı uğurda cihat ediyoruz. Peki biz niye harp ettik?” diyerek kendi kendini yiyordu.
Anadolu birliği yolunda verilen bunca mücadele, dökülen kanlar heba edilmişti. Bu düşüncelerle ruhu derin bir yara almıştı Beyazıt’ın. Daha sonralar nefsi sıkışıp mum gibi erimeye başladı. Timur ise olan bu duruma çok üzülüyordu. Getirilen doktorlarda hastalığını durduramıyordu.
Beyazıt’ın son anlarında ise ağzından çıkan sözler şöyleydi,
Oğluna;
Ey Oğul! Sana bağlılık iddiasında bulunanların, yaptıkları iyilikleri başına kaktıklarını görürsün; çünkü sadakat ve bağlılık adına yaptıkları az bir iyilik karşılığında, pek fazla bir hizmet ve karşılık beklerler. Çok şey ümit ederler; bu ümitlerine bir defa olsun müsaade etmezsen, gösterdikleri sevgi, sadakat be bağlılıklarını derhal bırakırlar.
Ey Oğul! Herkese yumuşak, alçak gönüllü ve güler yüzle davranmaya gayret et! Ben bir defa nefsime ve öfkeme mağlup olup kendime ve orduma güvenip tevazuu elden bıraktım. Cenab-ı Hak beni rakiplerime esir ederek cezalandırdı. Sakın ola Müslüman Türk’e kılıç çekme!
Ey Oğul! Bu nasihatlerimi iyi belle ve Allah’ın nimetlerine ve sana yaptığı iyiliklere şükredenlerden ol. Bana hayır dua eyle! Kardeşlerine birlik ve beraberlik içinde vatanımızı muhafaza et!
Kaynak: Kemal Arkun’un Sultan Yıldırım Beyazıt Han ve Timur Han isimli kitabı. Normalde bu kadar kısa değil, fazla uzun olmaması açısından sade bir biçimde sizlere sundum. [Gümüş Kurt]
Atsız Ata der ki;
“Millî şuurun ve ilmî tarihçiliğin hâlâ gereğince gelişememesi, dinî taassubun hâlâ ruhlara hükmetmesi dolayısıyla tarihimizin bazı büyüklerine karşı saygısızlıkta bulunmak, yahut Türk ırkının şu veya bu bölümlerini birbirine düşman saymak gibi yanlışlıklar sık sık yapılmaktadır. Bunların arasında en yaygını Çengiz ve Temir düşmanlığıdır. Bu düşmanlığı yapanlar arasında Şarlman’la Şarlken’i birbirine karıştıran felsefeciler bulunduğu gibi tarihçi geçinenler de vardır.
Aksak Temir’in Türkiye Türkleri ile çarpışmasını bir millî dâvâ haline getirmeye çalışmak millî bir ihanetten başka bir şey değildir. Aksak Temir’in Yıldırım Bayazıda karşı savaşan ordusunda pek çok Doğu Anadolulu Türkmen vardı. Bu savaş gerçekte Osmanlı-Karaman, Osmanlı – Akkoyunlu, Osmanlı – Safevî vuruşmaları gibi bir iç savaştır. Osmanlı – Karaman ve Osmanlı – Safevî savaşlarında gösterilen sertlik Osmanlı – Çağatay savaşındakini bastıracak niteliktedir. Bu çarpışmalar Türk tarihinin oluşundaki bir kader sonucudur. Türk tarihi pek çok iç çârpışmalarla doludur. Nitekim Osmanlı tarihinde de prensler arasındaki kıyıcı savaşlar büyük bir bölüm teşkil eder.
Temir Bek”i Türk”ten gayrı ve hele Türk düşmanı olarak görmek, göstermek ve düşünmek tarihi tahrif etmekten başka bir şey değildir. Özellikle Tatar kelimesini Moğol veya gayrıtürk bir millet anlamında kullanmak hiçbir şey bilmemek demektir.
Türkler, Türk tarihinin birinci sınıf insanlarından bazılarını tenkit etmek, beğenmemek, sevmemek hakkına maliktirler. Fakat hanedanlar arasındaki rekabetler dolayısıyla bunlardan birini tutarak onun hasmını millî düşman diye ilan edemezler. Irk davalarında coğrafyanın hiçbir değeri yoktur.
Türkler”den bazılarını millî düşman diye göstermek hem tarihi değiştirmek, hem de yarınki Türk birliğini baltalamak olur. Bu baltalama, tarihî düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmektir.”
Kaynak: “Çengiz Han” ve ” Aksak Temir Bek” Hakkında