Kırım’ın işgalinin Türkiye ve Kırım Tatar Türkleri açısından önemi ve sonuçları
Uluslararası ilişkiler, strateji ve ekonomi uzmanımız Prof. Dr. Rıdvan Karluk, MİSAK okuyucusunun Kırım hakkındaki bilgilerini güncel hâle getiriyor. Kısa bir tarihçe ile başlayan analizin asıl odağı son Rus işgali ve Kırım Türklerinin durumu.
Prof. Dr. S. Rıdvan Karluk
Türkiye İçin Stratejik Önemde Bir Yarımada: Kırım
Kırım; tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan, birçok devletin ele geçirmeye çalıştığı, enerji, güvenlik, ekonomi, kültür gibi çok sayıda başlık içeresinde düşünüldüğünde önemli bir yarımadadır. Rusya, Sovyetler Birliği döneminde Bulgaristan ve Romanya üzerinde kurduğu nüfuz ile Karadeniz’de söz sahibi bir devlet idi. Dağılmanın ardından oluşan siyasi ortamda Bulgaristan ve Romanya, Avrupa Birliği ve NATO’ya üye olmuştur. Gürcistan ve Ukrayna’nın Batı ittifakına yönelme girişimleri Rusya’yı endişelendirmiştir. Bu sebeple Rusya, geçmişten kaynaklanan emperyalist bakış açısıyla bölgedeki önemli jeopolitik alanlarda etkili olma çabası içine girmiştir. 2008 yılında Gürcistan’da çıkan olaylara doğrudan müdahalesi ve Ukrayna krizinde aldığı inisiyatifle Kırımı ilhakı, Rusya’nın Batı ittifakına meydan okuyuşu olarak değerlendirilebilir.
Rusya, Sovyetlerin dağılmasıyla Karadeniz üzerindeki hegemonyasının aldığı darbeyi, Kırım’ı işgaliyle fırsata çevirmeye çalışmıştır. Rusya’nın özellikle kıyı şeridinde söz söyleme imkanının artması, önemli bir diğer tartışmayı da beraberinde getirmektedir. Rusya’nın Münhasır Ekonomik Bölgesi Kırım’ın ilhakıyla genişlemiş, Karadeniz’de Rus hakimiyetini artırıcı bir durum meydana gelmiştir. Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilmesinin bir diğer önemli sonucu ise, bu ülkenin güvenlik perspektifli yaklaşımının yoğunlaştırılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Sivastopol şehrinde deniz filosunun bulunması, Rusya’ya Karadeniz’in kontrolünde önemli bir avantaj sağlamaktadır.
Ukrayna krizi sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kırım dahil Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü desteklediklerini açıklamıştır. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu da Ukrayna’da yaşanan krizden sonra Kırım Tatarlarını korumanın Türkiye’nin sorumluluğu olduğunu söylemiştir. Davutoğlu, krizin ilk günlerinde yaptığı açıklamada Kırım Parlamentosu’nun Ukrayna toprak bütünlüğüne ve uluslararası hukuka aykırı karar almamasını ve sorunun Ukrayna içinde çözülmesi gerektiğini belirtmiştir. Ukrayna ve Kırım sorunu ile ilgili süreçte Türkiye, Suriye ve Mısır krizlerindeki sert tepkiyi göstermemiştir. Bunda, Türkiye’nin Rusya ile olan ekonomik ilişkileri etkili olmuş, Kırım Türkiye’nin uzun vadeli stratejik hedefi olmaktan çıkmıştır.
Çarlık Rusya, Sovyetler Birliği ve Rusya Federasyonu’nun Kırım ve Kırım’daki Tatar Türklerine Yönelik Politikaları
Tarihte Çarlık Rusya’sı ve sonrasında Rus İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti, günümüzde de Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti gerçek anlamda dost olmamıştır. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Kırım dâhil Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri Rusya ve Türkiye arasında bir rekabet alanı olmuştur. Kırım Tatar Türkleri, 1420 yılında Altın Orda (Altın Ordu) Devleti’nden (1240-1443) ayrılarak Kırım Hanlığı olarak bağımsızlıklarını kazanmıştır. Altın Orda Devleti’nin yıkılışından sonra kurulan Kırım Hanlığı, 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması’na kadar Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kalmış, 1783 yılında Rus işgaline uğramış, 10 Ocak 1792 Yaş Anlaşması ile Rus Çarlığının egemenliğine girmiştir. Anlaşma sonrasında Osmanlılar Dinyester’e kadar tüm tartışmalı bölgelerden çekilmek zorunda kalmıştır. 1812 Bükreş Anlaşması sonrasında da Kırım Hanlarına ait olan tüm bölge Rusya tarafından işgal edilmiştir. Prof. Dr. Halil İnalcık Kırım’ın Ruslar tarafından işgalini şöyle yazmıştır: “Rus kuvvetleri ilk defa 1736’da Münnich kumandasında Kırım yarımadasını istila etti. Bahçesaray zapt edilerek yakıldı; 2000 ev ile hanların sarayı kül oldu. Bu arada Selim Giray’ın kurduğu zengin kütüphane mahvoldu. Kalgayların merkezi Akmescit aynı akıbete uğradı. Ruslar, Lascy idaresinde 1737 ve 1738 yıllarında da gelerek tahribatı sürdürdüler.”
1665-1666 yıllarında 4’ncü Mehmet Giray Han’ın konuğu olarak bir yıl kadar Kırım’ın çeşitli bölgelerini gezen Evliya Çelebi’ye göre 17’nci yüzyılda Kırım’ın başkenti Akmescit’te bir iki katlı ve kiremit örtülü 2000 ev, 200 kadar dükkan, ikisi taş minareli beş cami, üç mahalle mescidi, han ve hamamlar bulunmaktadır. Şehir halkının tamamını Kırım Tatarları oluşturmaktadır. Evliya Çelebi’nin Akmescit hakkında yazdıkları şöyledir: “Bahçesaray doğusunda Akmescit bütün Kalgay sultanlarının tahtıdır. İkibin kiremit örtülü kagir evli mamur şehirdir, ikiyüz dükkanı, iki kapısı, bir tüccar hanı vardır. Ama Sefer Gazi Ağa Sarayı’nın bahçesi methedilmekle bitmez. Beş mihraptır. Kalgay Sultan Sarayı avlusunda Mengli Giray Camii, şehir dışında Abdurrahman Bey Camii meşhurlarıdır. Kapısında (Mengli Giray Han zamanında) 914 (1508) de yapıldığı yazılıdır. Üç mescit, iki medrese, üç tekke vardır. Üç adet sıbyan mektebi, dört çeşmesi, camekânı şadırvanlı, orta sofalı, iki halvetli küçük bir hamamı vardır. Şehrin güney tarafına bitişik kayalar altında bir şehircik daha vardır. Bütün Kalgay sultanların sarayları, kâgir binalı, görünüşlü ve şahnişin ve revzenli müsenna hücreleri var ama Bahçesaray’daki Han Sarayı gibi muhteşem değildir. Ama geniş bir saray meydanında söylemeye değer Taş Minareli Camii vardır. Bu şehircikte 370 kiremit örtülü kâgir, ev vardır. Ayrıca birkaç dükkânı, bir hanı, bir cami mescidi vardır.”
Kırım Tatar Türkleri, Rus esaretine girdikten sonra gördüğü zulüm ve haksızlıklardan dolayı büyük gruplar halinde Kırım’dan ayrılmaya başlamışlardır. Zorunlu göçe, 26 Temmuz 1774 tarihinde Güney Dobruca’daki Kaynarca kasabasında Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşını sona erdiren Küçük Kaynarca Anlaşması zemin hazırlamıştır. Anlaşma ile Kırım Hanlığı bağımsız bir bölge olarak Osmanlı Devleti ve Rusya tarafından kabul edilmiştir. Bunu fırsat bilen Rusya, Kırım Hanlığını yok etmek için girişime başlamıştır. Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet isimli kitabında bu duruma dikkati çekmiş, bağımsızlık kurularak Rusya’nın Kırım Tatarları üzerine sağlamış olduğu himaye hakkı ile Kırım’ı manen istila ettiğini yazmıştır.
Rus Çariçesi 2’nci Katerina’nın Hanlık tahtından Devlet Giray’ı indirip yerine himaye ettiği Şahin Giray’ı getirmesi üzerine Osmanlı Padişahı 1’nci Sultan Hamit, “Rusların asıl amacının Kırım’ı ilhak etmek olduğunu” açıklayarak bir tarihi gerçeğin altını çizmiştir. Katerina’nın generali Grigoriy Aleksandroviç Potemkin, Karasu Bazar’da Katerina’nın Kırım’ı kendi ülkesine kattığına ilişkin bir bildiri yayınlamış, Kırım Tatarlarından bu duruma razı olmayıp gitmek isteyenlere yollarının açık olduğunu açıklamıştır. Katerina’nın Kırım politikasının sonucu olarak Tatarlar 1810, 1840, 1855, 1860, 1874, 1880 ve 1905 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’na göç ederken, yerlerine Ruslar iskan edilmiştir. Büyük göç dalgası 20’nci yüzyıla kadar devam etmiştir.
1917 yılında Bolşevik devriminin başarıya ulaşması üzerine Çarlık Rusya’sı yıkılınca Bolşevikler Kırım’a girmiştir. 1’nci Dünya Savaşı sonlarında 24 Nisan 1918 tarihinde Almanlar Kırım’ı işgal etmiştir. 8 Mayıs 1918 tarihinde Akmescit’te Tatar Parlamentosu toplanmış ve 18 Mayıs 1918’de Kırım Müslüman Parlamentosu kendisini geçici olarak Kırım Parlamentosu ilan etmiştir. Savaşın bitmesinden sonra Bolşevikler 1919 yılı yazında Kırım’ı yeniden işgal etmiştir ama Beyaz Rus Generali Wrangel orduları karşısında fazla tutunamamışlardır. Wrangel başlangıçta Tatarlara karşı ılımlı bir politika izlemiştir. Bolşeviklerin 11 Kasım 1920 tarihinde Kırım’ı üçüncü defa işgal etmelerine kadar Tatarlar anavatanlarında seslerini duyurmaya devam etmiştir. Yeni yönetim Kırım İdaresi’nin başına Macar Komünisti Bela Kuhn’u getirmiştir. Kuhn, Kırım Tatarlarına şiddet uygulamıştır. Artan tepkiler üzerine Bolşevikler 12 Aralık 1917 tarihli Bildirilerine sahip çıkarak Kırımlı mahkûmları affetmiştir.
Rusya’da iktidarın Jülyen takvimine göre 25 Ekim 1917’de (miladi 7 Kasım 1917) Tatar kökenli olduğu iddia edilen Vladimir İlyiç Ulyanov, çok bilinen ismiyle Lenin önderliğindeki Bolşeviklere geçmesinin ardından 18 Ekim 1921 tarihinde bir Kararname çıkarılmış ve Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Akmescit’te toplanan İkinci Kongre’de Özerk Cumhuriyet’in Anayasası kabul edilmiştir. Bu Anayasa’ya göre Kırım Rusya’nın parçası olmuştur. Dönemin Tatar liderlerinden Veli İbrahimov’un önderliğindeki Milli Fırka’nın sol kanadı, otonom bir yönetim içinde faaliyetlerine devam etme imkanı bulabileceklerini düşünerek komünistlerle ittifakı seçmiştir. Bunun sonucunda Tatarlara yönetimde yer verilmeye, Tatarca okullarda okutulmaya, Tatarca kitaplar, dergiler basılmaya başlanmıştır. Bu durum, Lenin’in Ocak 1924’te ölümü ve yerine Josef Stalin’in (İlber Ortaylı’nın ifadesiyle Stalin “h….ı”) geçmesiyle sona ermiş, 4 yıl içinde Kırım Tatarlarının özgürlükleri sona ermiştir. İbrahimov, Belarusya’dan getirilen Yahudilerin Kırım’a yerleştirilmek istenmesine karşı çıktığı gerekçesiyle Şubat 1928’de tutuklanmış, birkaç ay sonra da idam edilmiştir. Aynı yıl Arapça Tatar alfabesi Latin harfli alfabe ile değiştirilmiş, 1938’de Latin’den Kiril alfabesine geçilmiş,1930’larda devlet kadrolarındaki Tatarlar ayıklanmaya başlanmıştır.
Kırım Tatarları 2’nci Dünya Savaşı’nda Nazilerle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle suçlanmıştır. Slav ağırlıklı Sovyet tarihçileri Tatarların Sovyetler Birliği’ne ihanet ettiğini iddia etmişlerdir ama gerçek çok farklıdır. Kızıl Ordu’da veya partizan grupları arasında da çok sayıda Kırım Tatarı yer almıştır. 1941 yazında Sovyetler Birliği’nde seferberlik ilan edildiğinde 20 bin Tatar Kızıl Ordu’da silah altına alınmış, bunlar arasından 80 kadar Tatar kahramanlık madalyası almıştır. Ahmethan Sultan adlı pilot bunlardan biri olup, iki defa kahramanlık madalyasıyla onurlandırılmıştır. Sultan’ın hikayesi 2013 yılında Rusları da derinden etkileyen bir filme konu olmuştur. Rıfat Mustafa liderliğindeki bir Tatar Birliği de Nazilerin elindeki 46 mahkumu kurtarmıştır. Bu sebeple Kırım Tatarlarını hain, işbirlikçi, casus olarak damgalamak büyük haksızlıktır.
2’nci Dünya Savaşı’nın bitmesine doğru 8 Nisan 1944 tarihinde Bolşevik Kızıl Ordu Birlikleri Alman işgalindeki Kırım’a girerek Tatarları cezalandırılmaya başlamış, onları Almanlarla işbirliği yapmakla suçlamıştır. 17-18 Mayıs 1944 gecesi Kızıl Ordu’nun mekanize birlikleri, Stalin’in emriyle Kırım Tatarlarını yanlarında çok az eşya ile birlikte trenlere doldurarak sürgüne göndermiştir. Havalandırması olmayan yük vagonlarına bindirilen binlerce Kırım Tatarı Orta Asya’ya sürülmüştür. Taşkent, sürgün kurbanlarının dağıtım merkezi olmuştur. Sürgüne gönderilen Tatarlarda erkeklerin azlığı, bir kısmının Kızıl Ordu ve partizan gruplarında görev alması, bir bölümünün de Almanya’ya götürülmesine bağlanabilir. Rus-Sovyet rejimi tarafından sürgüne gönderilen Tatarların yarısı 22 gün süren yolculuk ve sonrasındaki birkaç ay içinde soğuk, hastalık ve açlıktan hayatlarını kaybetmiştir. Anlatılan odur ki, Arabat adlı balıkçı köyünün ahalisinin sürülmesi o gün unutulmuş, durumu fark eden Kızıl Ordu komutanı köylülerin bir gemiye bindirilmesini ve geminin Karadeniz’de batırılmasını emretmiştir.
Sovyetler Birliği döneminde 1965 yılında Yüksek Sovyet Prezidyum Başkanı olan Ukraynalı Nikolay Viktoreviç Padgorniy Devlet Başkanı sıfatıyla 5 Eylül 1967 tarihinde yayınlandığı Predziyum Kararnamesi ile Kırım Tatarlarını affettiğini açıklamıştır. Bu Kararnamede sürgüne gönderilen Kırım Tatarlarına söz verilen hakların hiçbiri verilmemiştir. Padgorniy Kararnamesi’nden sonra Kırım’a dönüp yerleşmek isteyenlere çeşitli baskılar uygulanmış, gelenlerin bir kısmı geldikleri yerlere geri gönderilmiştir. Kırım’ın 1783 yılında Rusya tarafından işgalinin bir sonucu olarak Kırım’da etnik nüfus yapısı değişmiştir. Ukrayna Ansiklopedisi’ne göre 1775 yılında Kırım nüfusunun yüzde 80’i Tatarlardan (200 bin) oluşurken, 1897 yılında Tatar nüfus 194 bine (%35,5) düşmüştür. 1926 yılında oran yüzde 25,1’e gerileyerek 179 bine inmiştir. Bu yılda Tatarların büyük çoğunluğu (%42,4) Güney Kırım’da yaşamaktadır. Bir asır sonra Kırım Türkleri Kırım’da azınlığa düşmüştür. Bunda, geçen süre içinde Tatarlara yönelik izlenen asimilasyon ve baskı politikalarının büyük rolü olmuştur. 1783 ve sonrasında yüzbinlerce Kırım Tatar’ının Osmanlı Devleti’nin Rumeli ve Anadolu’daki topraklarına göç ettiği tahmin edilmektedir.
Ukrayna Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 1991 yılından sonra gelişen ilişkiler, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in 21-23 Mayıs 1998 tarihlerinde Ukrayna’ya ve tarihte ilk defa bir devlet başkanı sıfatıyla 23 Mayıs 1998’de Kırım’a gerçekleştirdiği ziyaret ile doruk noktasına çıkmıştır. Bu tarihi ziyaret öncesinde Demirel 20 Mayıs 1998 tarihinde Kırım Gelişim Vakfı Kurucu Yönetim Kurulu üyelerini kabul etmiş, bu satırların yazarının Cumhurbaşkanı Demirel’e vermiş olduğu brifingi dinleyerek notlar almış, Kırım davasına vermiş olduğu desteği göstermiş, Kırım Özerk Cumhuriyeti’ni de ziyaret edeceğini belirterek, ‘‘Kardeşlerimiz Kırım Türkleri ile kucaklaşacağız. Bu ziyaret, 1783 yılından bu yana Kırım’a Türk topraklarından yapılan ilk devlet başkanı ziyareti olması açısından tarihi bir mana taşımaktadır’’ demiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa 1915 olaylarının yıldönümü sebebiyle 23 Nisan 2014’de Başbakan seviyesinde Ermenilere yönelik bir taziye mesajı yayınlanmıştır: “Hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.” İşgalden sonra ilk defa 9 Mayıs 2014 tarihinde Kırım’ı ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan gibi “18 Mayıs’ta 1944 tehcirinde hayatlarını kaybeden Kırım Tatarlarının huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz” dememiş, Çarlık Rusya’sının Türkler, Osmanlı ve Türkiye’ye karşı olan duygularına teslim olmuştur. Putin 3 Aralık 2012 ve 1 Aralık 2014 tarihlerinde Türkiye-Rusya Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı için Ankara’ya gelmiştir ama bu görüşmelerde Kırım konusu gündeme gelmemiştir. Eğer gelseydi, bu durum mutlaka basına yansırdı.
Kırım Tatarları, Türkiye ve Anadolu Türkleri için çok önemlidir. Bu öneminden dolayı 21 Mart 2014 tarihinde menfur bir suikasta kurban giden Rusya’nın eski Ankara Büyükelçisi Andrey Gennadiyeviç Karlov Eskişehir’e yaptığı ziyaret kapsamında Rusya Federasyonu Tataristan Cumhuriyeti Kültür Bakanı Airat M. Sibagatullin ile beraber Tatar Kültür Evine ziyarette bulunmuştur. Rusya Büyükelçiliğinin sitesinde o tarihte yer alan haberde “Tatar Kültür Evinde Büyükelçi Eskişehir Tatar diasporası temsilcileriyle sohbet etti” denilmiştir ama Büyükelçi Karlov Eskişehir’de Kırım Tatarları ile görüşmemiştir. Ziyaret tamamen bir algı yaratma operasyonu olmuştur. Tıpkı Ankara’da ATO Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 18 Mayıs 1944 sürgününden 18 gün önce 29-30 Nisan 2015 tarihlerinde gerçekleştirilen Tataristan Kültür ve Ekonomi Günleri etkinliğinde olduğu gibi. Etkinlikte ayrıca Türk Dünyası Objektifinden Tataristan fotoğraf ve el sanatları sergisi ve de Tataristan Sanat Gecesi de düzenlenmiştir.
Demokrasi ve insan haklarının çağdaş ve uygar ülkelerde büyük önem kazandığı günümüz dünyasında insan haklarına saygı göstermeyen rejimlerin çağdaş dünyadan soyutlanması kaçınılmazdır. 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ukrayna vatandaşı olan Kırım Tatarlarını da koruyan temel bir hukuk normudur. Haksız bir şekilde Kırım’dan sürgüne gönderilen Kırım Tatarlarının anavatanları olan Kırım’da yeniden iskan edilmeleri en temel insan hakkıdır. Cumhurbaşkanı Demirel’in 23 Mayıs 1998’de Kırım ziyaretinde bu duruma dikkat çekmesi unutulmamalıdır: “Tarihin karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım Tatarlarının yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihi gelişmedir.”
Ukrayna Krizi ve Kırım’ın Rusya Tarafından İşgali
Rus yanlısı milislerin, Kırım yarımadasındaki stratejik noktaları ele geçirerek 26 Şubat’ı 27 Şubata bağlayan gece Ukrayna’nın toprağı olan Kırım’ı ilhak etmesi, Ukrayna krizinin başlangıcı olmuştur. Yeni yönetim, Rusya’ya katılım kararını 6 Mart 2014 tarihinde almış ve kararı 16 Mart’ta referanduma götüreceğini açıklamıştır. Uluslararası toplumun tanımadığı ve Kırım Tatarlarının boykot ettiği referandumdan Rusya’ya katılım kararına onay çıkmış, Moskova Kırım’ı 18 Mart 2014 tarihinde ilhak etmiştir. Aynı tarihte Birleşmiş Milletler Genel Kurulu referandumu hukuk dışı saymıştır. İşgal, başta Türkiye olmak üzere Avrupa Konseyi ve Batı dünyası tarafından tanınmamaktadır. Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’nun Türkiye ziyaretini iptal ederek 28 Ağustos 2014 tarihinde Rus askerlerinin Ukrayna’ya girdiğini açıklaması ve bunun bir işgal olduğunu söyleyerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırmasıyla kriz alevlenmiştir.
Kırım’ın işgali sürecinde Kırım’daki yasa dışı silahlı Ruslar camilere girerek manevi değerlere hakaret etmeye başlamış, Tatarlar üzerinde baskı kurmuş, Kırım Milli Meclisi ile Türkçe yayın yapan TV kanalları, haber ajansları, radyolar ve Tatar okulları kapatılmıştır.
Kırım’da silahlı Rus güçleri tarafından kaçırılan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan insan sayısı çift haneli rakamlara ulaşmıştır. Milli Meclis Başkan Yardımcısı Ahdem Çiygöz tutuklanmıştır.
Rusya, 1994 yılında Budapeşte Mutabakatı ile kabul ettiği Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü Kırım’ı işgal ederek ortadan kaldırmıştır. Kırım 1994 yılında Ukrayna’ya verilse de Rusya hiçbir zaman yarımadadan çekilmek istememiştir. 1990’lı yılların başında Kırım Cumhurbaşkanı olan Yuriy Olexandrovych Meshkov Kırım’ı Rusya’ya bağlamak istemiştir ama bunda başarılı olamamıştır. Kırım’ı Moskova saatine, para birimini rubleye geçirmek fikirleri Ruslaştırma çabalarının bir parçasıdır. Meskkov’un 1995 yılında görevden alınmasına rağmen Rusya’nın 2014 yılındaki ilhakına kadar Kırım üzerindeki emelleri değişmemiştir.
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Antalya’da düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları toplantısında Ukrayna krizinin Avrupa’nın güvenliğinin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdiğine şöyle işaret etmiştir: “Rusya’nın illegal ilhakı kabul edilemez. Kırım Tatarlarının izolasyonunu engellemek hayati önem taşıyor. Dönemin Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Rusya’nın, Türkiye’nin önemli bir ticari partneri ve komşusu olduğunu kabul ermekle beraber, Kırım Tatarlarına sahip çıkmıştır: “…Ukrayna’da yaşayan bütün etnik grupların, bütün değişik kesimlerin de memnun olacağı bir çerçevede bu sorunların aşılmasını arzu ediyoruz. Orada Kırım Türkleri de yaşıyor biliyorsunuz. Özellikle, Kırım Türklerinin koşulları tabi bizi çok yakından da ilgilendiriyor.”
Ukrayna Rusya gerginliğindeki gelişmeler üzerine Turkish Forum’da 4 Mart 2014 tarihinde yayınlanan ‘Kırım’da Franz Ferdinand Olayı Yaşanmasın’ başlıklı yazımda, “Sadece Rus kökenli milletvekillerinin çağrıldığı, Kırım Türklerinin ve Ukraynalı temsilcilerinin katılmadığı Parlamento’nun almış olduğu bu karar Batı dünyası ve Avrupa Birliği tarafından tanınmamalıdır. Toplam 100 milletvekilinden sadece 64’nün katıldığı oturumda karar, 55 vekilin evet oyu ile alınmıştır. Silahların gölgesinde alınan kararlar demokratik ülkelerde asla geçerli olamaz” diyerek Ukrayna’nın bölünebileceğine, bundan hem Türkiye ve hem de Kırım Tatar Türklerinin zarar görebileceğine dikkat çekmiştim. Benzer bir tespiti Soli Özel 23 Şubat 2014 tarihli yazısında, Prof. Dr. İlber Ortaylı da 27 Şubat 2014 tarihinde NTV’de açıklamıştı.
Kırım Ukrayna’dan kopunca Kırım’da yaşayan Kırım Tatar Türkleri işgalden olumsuz etkilenmiştir. Türkiye’nin dönemin Moskova Büyükelçisinin güven mektubunu sunmasının ardından iki ülke ilişkilerini değerlendiren Putin, Rusya-Türkiye arasındaki işbirliğinin bazı alanlarda stratejik boyut kazandığını açıklamıştır ama Kırım, taraflar arasında sorun olmaya devam etmiştir. İşgal öncesi 2013 yılında Ukrayna’yı ziyaret eden TBMM Başkanı Cemil Çiçek temaslarında Kırım Türklerinin sorunlarını gündeme getirerek Ukraynalı mevkidaşına, “Kırım Türkleri kimlik ve kültürlerini koruyarak toplumun ayrılmaz bir parçası olmalı” demiştir. Çiçek, sürgünden dönen halkların statüsü ile ilgili yasanın imzalanmasını da istemiştir. Ukrayna Parlamento Başkanı Volodimir Rybak da, “Ukrayna vatandaşı olan Kırım Türklerinin sosyo-ekonomik ve entegrasyon sorunlarının çözülmesi devletimiz için en hassas, öncelikli konudur” cevabını vermiştir. Cemil Çiçek, Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu’nun 1915 olaylarıyla ilgili olarak Türkiye aleyhinde aldığı kararın kaldırılmasını da talep etmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 27 Haziran 2016 tarihinde kamuoyuna açıklanan Rusya Devlet Başkanı Putin’i muhatap alan mektubu, uçak krizinden sonra ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Erdoğan’ın 9 Ağustos 2016 tarihinde St. Petersburg’u ziyareti sonrasında Türk-Rus ekonomik ilişkilerinin güçlendirilmesine yönelik adımlar atılmış, Devlet Başkanı Putin’in 10 Ekim 2016’da Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretin ardından 12 Ekim 2016 günü Karma Ekonomik Komisyon ve İş Konseyi Toplantıları düzenlenmiştir. Fakat taraflar arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkiler uçak krizi öncesine dönmemiş, Kırım Tatarları üzerindeki baskı da kalkmamıştır.
Torun tarafından Tatar olduğunu açıklayan dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Ukrayna’nın bütününün, Kırım da dahil olmak üzere istikrara kavuşması en büyük temennimizdir” demeci önemlidir. Türkiye bu konuyu demeçlerin ötesine taşımazsa, Kırım örneği bazı çevreler tarafından Türkiye için gündeme getirilebilir. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani Kırım’da olduğu gibi 2017 yılı sonbaharında bağımsızlık için referandum yapılacağını açıklayınca, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın şu açıklamayı yapmak zorunda kalmıştır: “Biz bu konuyu daha önce Kürt Bölgesel Yönetimiyle konuştuk. Biz bunun yanlış adım olacağını düşünüyoruz. Güvenlik risklerinin hat safhada olduğu bir döneme bunun gündeme getirilmesini doğru bulmuyoruz. Ayrıca Irak’ın parçalanması adımı başka bölgelere de yayılır, bunun bedelini de herkes öder.”
Bir dönem başkanlığını yaptığım Eskişehir Kırım Türkleri Derneği’nin 11-12 Ekim 2014 tarihleri arasında Eskişehir’de düzenlediği Ortak Akıl Çalıştay’ın sonuç bildirisinde, “Türkiye ve Rusya arasında bu yıl sonunda yapılacak olan Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nde ve Türkiye ile Rusya arasında yapılacak olan tüm toplantılarda Kırım Tatarlarının yaşadığı sorunlar gündeme getirilmelidir” tespiti yapılmıştır. Fakat bu konuda şimdiye kadar bir ilerleme sağlanamamıştır. Benim de katkıda bulunduğum Çalıştay’ın Sonuç Bildirisi’ndeki kararlar geçerliliğini günümüzde de korumaktadır:
Kırım’ın 2014 Şubat ayında Rusya tarafından işgali uluslararası hukuka aykırıdır. Rusya 1994 yılında Budapeşte Mutabakatı ile kabul ettiği Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü Kırım’ı işgal ederek ortadan kaldırmıştır.
Kırım Tatarlarının Milli Lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov ve aktivistleri Kırım’dan uzak tutacak tüm kısıtlama, karar ve uygulamalara son verilmelidir.
Kırım’da insan hakları ve uluslararası hukuka aykırı uygulamalar ile basın, yayın ve haberleşme hürriyetinin önündeki engellemeler kaldırılmalıdır.
Rus işgali ile birlikte Kırım Tatarlarının vatan Kırım’da yaşama, ibadet ve eğitim hürriyetlerini kısıtlayan tehdit, darp, insan kaçırma ve cinayetlere son verilmelidir.
Kırım’da vatanlarından diktatör Stalin tarafından sürgün edilmiş Kırım Türklerinin bir daha bu sürgünü yaşamamaları için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda Putin nezdinde ağırlığını hissettirmesi, Türkiye’de yaşayan Kırım Türkleri için çok önemlidir.
1-2 Ağustos 2015 tarihlerinde Ankara’da ikincisi düzenlenen ve Kırım Tatar toplumunun lideri Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu ile Refat Çubarov’un da bulunduğu Dünya Kırım Tatar Kongresi^ne Kırım Tatarlarını temsil eden 184 Kırım Tatar sivil toplum kuruluşu katılmıştır. Kırım Tatar Milli Kurultayı ve Kırım Tatar Milli Meclisi’ne destek olmak ve işgal altındaki Kırım’ın sesini dünyaya duyurabilmek amacıyla sivil toplum kuruluşu niteliğindeki Kongre’de kabul edilen bildirinin altıncı maddesi şöyledir: “2014 yılında Rusya Federasyonu’nun milletlerarası hukukun ve insan haklarının bütün normlarını ayaklar altına alarak vatanımız Kırım’ı işgal etmesi, dahası onu tek taraflı olarak ilhak ettiğini ilan etmesi asla ve hiçbir şart altında kabul edilemez. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün tekrar tesis edilmesi konusunda gerekli bütün tedbirler derhal hayata geçirilmelidir.” İzleyen maddelerde de Kırım’daki gelişmeler ve durum tespiti yapılmıştır:
Kırım Tatar halkını yok etme kastıyla hareket edenler ve şu cümleden bugün Kırım’da sürdürülegelen işgalin failleri milletlerarası mahkemelerde yargılanarak cezalandırılmalı ve Kırım Tatar halkının zararları tazmin edilerek adalet sağlanmalıdır.
Kırım’daki ve Ukrayna’nın diğer yerlerinde Rusya Federasyonu’nca gerçekleştirilmiş olan fiili işgal durumu devam ettiği sürece, bu ülke yönetimi ile yürütülen her türlü milletlerarası görüşme ve müzakerelerde Kırım’daki işgalin derhal sona erdirilmesi hususu hiçbir şekilde gündem dışı tutulmamalıdır.
Kırım’daki ve Ukrayna’nın diğer yerlerinde Rusya Federasyonu’nca gerçekleştirilmiş olan fiili işgal durumu devam ettiği sürece, bu ülke yönetimine karşı milletlerarası toplum tarafından uygulanmakta olan yaptırımlar kesinlikle kaldırılmamalı veya hafifletilmemeli, aksine daha ağırlaştırılmalıdır.
Kırım’da Rusya işgali altında yaşamak zorunda bırakılan Kırım Tatarlarının can ve mal güvenlikleri, fikir, inanç, vicdan, ibadet, toplanma ve seyahat hürriyetleri milletlerarası toplum kurumlarının gözlemi altında tutularak garanti altına alınmalı, bu konuda süregelen ihlallere en seri ve kesin şekilde milletlerarası müdahalelerde bulunulmalıdır.
Ukrayna’nın yeni Anayasası’nda Kırım Tatarlarının Kırım’daki özyönetim, milli muhtariyet ve kendi kaderini tayin hakkını tanıyan kurallara yer verilmelidir.
Kırım Tatar diasporasının yürürlükte bulunan Ukrayna Diaspora Kimliği Kanunu’ndan faydalanabilmesi için Kanun’da yer alan şartlar Kırım Tatar diasporasının hak kazanabileceği şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Kırım’daki ve Ukrayna’nın diğer yerlerinde Rusya Federasyonu’nca gerçekleştirilmiş olan fiili işgal durumu devam ettiği sürece, dünya devletleri ve özellikle de dünyada en büyük Kırım Tatar diasporasının mevcut olduğu, Kırım Tatarlarının tarihi, kültürel, dini ve etnik bağlarının bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu’na uygulanan yaptırımları eksiksiz olarak uygulamalı ve delinmesine meydan vermemelidir.
İki buçuk asır boyunca maruz kalınan insanlık suçları sonucunda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmış bulunan Kırım Tatar dilinin, kültürünün, sosyal ve ekonomik varlığının hem vatanda hem de diasporada yaşatılması için başta Ukrayna devleti ile Kırım Tatar diasporalarının bulunduğu devletler, şu cümleden olarak en büyük Kırım Tatar diasporasının mevcut olduğu Türkiye Cumhuriyeti ciddi ve sistematik surette destek olmalıdır.
Kırım’ı işgali altında tutan Rusya Federasyonu, Kırım’ın yerli halkı olan Kırım Tatarlarının güvenliklerinde, iktisadi ve sosyal hayatlarında işgal dolayısıyla maruz kaldıkları her türlü zarardan sorumludur.
Kırım Tatar halkının en üst karar organı Kırım Tatar Milli Kurultayı’nın ve Kurultayca seçilen Kırım Tatar Milli Meclisi’nin karar ve ilkelerinden hareketle Dünya Kırım Tatar Kongresi, insan hakları, hukukun, adaletin ve demokrasinin üstünlüğü, her türlü ayrımcılığa karşı olma, çatışmasızlık ve şiddetsizlik ilkelerinden asla taviz vermeksizin faaliyetlerini yürüteceğini insanlık önünde ilin ve taahhüt eder.
Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı, Ukrayna Milletvekili Refat Çubarov, Rusya Federasyonu’nun hiçbir girişiminin, Ukrayna’nın Kırım’ın işgaline son vermekle ilgili siyasi tavrını değiştirmeyeceğini, ancak işgal edilen yarımada için ve Kırım Tatarlarının vatanlarında yaşama hakkı için mücadelesini daha da güçlendireceğini belirtmiştir. Şubat 2017’de yapılan Kırım Tatar Platformu toplantısında Kırım Tatar halkının lideri, Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun değerlendirmeleri de çok önemlidir: “Biz Kırım’ı silah zoruyla değil, diplomasi ve yaptırımların baskısıyla kurtarmayı istiyoruz. İşgalden sonra Ukrayna ve dünyada Kırım Tatarlarına bakış bambaşka oldu. Tatarların itibarı çok yükseldi. Zira başka unsurlar da işgale karşı çıksa da, top yekün işgale bir millet olarak direnen tek topluluk Kırım Tatarları olarak öne çıktı. Bu fırsattan faydalanıp halkımız ve Ukrayna için uygun ve faydalı olacak kararların alınmasını sağlayacağız.”Kırımoğlu, Türkiye’nin son zamanlardaki tutumuna da değinerek şunları söylemiştir: “Türkiye dünyadaki birçok ülkenin uyguladığı yaptırımlara katılmadı. Tersine, şimdi Türkiye-Rusya arasında ‘işbirliği’ ve ‘dostluk’ kelimeleri kullanılıyor. Ambargoya katılmayı bırakın, son zamanlarda iki ülke arasında ticaret hacmi artıyor. Şimdi dünyada bize soruyorlar, Türkiye size bu kadar yakın, en kalabalık diasporanız da orada, Türkiye niye böyle davranıyor diye. Biz elimizden geldiğince Türkiye’yi savunuyoruz. Ama bunlar çok tesirli, çok inandırıcı olmuyor. Diyorlar ki, akrabalık böyle olmaz.”
Alman Siyasetçilerinin Kırım’ın İşgali ile İlgili Açıklamaları
Alman Hür Demokrat Parti (FDP) Genel Başkanı Christian Lindner, Rusya ile diğer konularda ilerleme sağlamak için Kırım’ın Rusya tarafından işgali konusunun bir süreliğine dondurulması gerektiğini savunmuştur. Almanya’nın Rusya ile işbirliğinden sorumlu yetkilisi Gernot Erler de aynı görüştedir. Lindner’in “Tabudan söz ederken, korkarım öncelikle Kırım’ı uzun vadeli geçici durum olarak değerlendirmek lazım. Rusya tarafından ilhak edilen Ukrayna’nın yarımadası etrafındaki meseleyi diğer alanlarda ilerleme kaydetmek için dondurmak” lazım” demecine karşılık Erler, “Günümüzde en önemli sorunun Ukrayna’nın doğusundaki çatışmanın çözümü olduğunu, bundan sonra Kırım ile ilgili meselenin çözülebileceği” açıklamasında bulunmuştur.
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ise Alman liberallerin lideri Lindner’in gazetelerin ilk sayfalarına düşmeye çalıştığını, günümüzde esas sorunun Ukrayna’nın doğusunda ateşkesin sağlanmasının olduğunu açıklamıştır. Kolner Atadt-Anzeiger Gazetesine konuşan Gabriel, “Bence Lindner’i sadece gazete başlıkları ilgilendiriyor. Kırım ile ilgili tartışmalara ihtiyaç duymuyoruz. Doğu Ukrayna’da ateşkesin nasıl sağlanabileceği üzerinde düşünmemiz gerekiyor” demiştir. Ateşkesin, Rusya ile gerginliğin gevşetilmesi için gerekli olduğunu dile getiren Gabriel, Christian Lindner’in benzer açıklamalar yaparak bu amaca ulaşmak için hiçbir katkıda bulunmadığını belirtmiştir.
Alman politikacılarının ilgili açıklamalarını yorumlayan Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, Kırım’ın köklü halkı Kırım Tatarlarının işgalci devlet tarafından yok edilme tehlikesi altında olduğundan dolayı Ukrayna’nın Kırım’ın kurtarılması konusunu uzak perspektife bırakmaması gerektiğini açıklamıştır. Ukrayna’nın kimseye topraklarında köklü halkların yok edilmesine izin vermemesini savunan Çubarov, bundan dolayı Kırım’ın kurtarılması ile ilgili sorunların Donbas’taki durumun çözülmesiyle birlikte ele alınması gerektiğini belirtmiştir.
Kiev’de 8 Ağustos’ta düzenlenen basın toplantısında, iki Alman politikacının Kırım’ın işgaline ilişkin açıklamalarını da şöyle yorumlamıştır: “Alman politikacılar Lindner ve Erler, açık şekilde Ukrayna’ya önceliklerini belirleme talimatları veriyor. Onların görüşlerine göre, Kırım bir öncelik olmamalı, çünkü bu onların tutumuymuş. Erler hatta bunun birleşik Avrupa’nın tutumu olduğunu iddia etti. Bu durumda yetkililerimiz ve üst düzey yöneticiler, Kırım’ın sadece bir toprak ve Kırım’ın sadece orada ikamet eden insanlar olmadığı için bekleyemediğini söylemeliydi. Kırım, Ukrayna’nın köklü halkının vatanı. Bu meseleyi uzak perspektife bırakırsak Rusya bu köklü halkı yok etmek için elinde geleni yapacaktır.”
Enformasyon Direniş Grubu yöneticisi, Ukrayna Milletvekili Dmitriy Tumçuk ise Almanya siyasetçilerinin Kırım ile ilgili son açıklamalarının Siemens türbinlerinin Rusya tarafından işgal edilen Kırım’a getirilmesiyle ilişkili olduğunu belirtmiştir. Önce Alman Hür Demokrat Parti Genel Başkanı Christian Lindner’in, ardından da Almanya hükümetinin Rusya ile işbirliğinden sorumlu yetkilisi Gernot Erler’in Kırım’ın statüsü ile ilgili sorunların çözümünün bir süre için dondurulması ve başka sorunlarla ilgilenilmesi gerektiğine ilişkin açıklamalarda bulunduğunu hatırlatan Tumçuk, bunun uyarılara rağmen elektrik santrali için Kırım’a türbin satan Siemens şirketinden kaynaklandığına dikkat çekmiştir: “Şimdi Almanya’nın sanayi devi temsilcileri ve onların Rus ortakları, türbin olayının statüsünü olabildiği kadar düşürmeye çalışıyor. Siemens önlem almazsa, şirket Rusya’da zarara uğrayacağının bilincinde.”
Alman siyasetçilerin Kırım’ın işgalini gündemden düşürmeye yönelik çabalarda bulunmaya başladığını açıklayan Tumçuk, Alman meslektaşlarına kendi hatalarını tekrarlamaması ve Kremlin’e göre hareket etmeme dileğinde bulunmuştur: “Rusya ile ilişkileri yeniden kurmanın tek seçeneği, Putin’in yamyamca rejimini ortadan kaldırmak ve suçluları yargılamak, Ukrayna’ya ait Donbas ve Kırım’ı işgalcilerden ve yardakçılarından kurtarmak, Ukrayna’ya getirilecek zararı tazmin etmek ve bundan sonra rahatça ticari ve diğer projeleri geliştirmek. Bu tek seçenek.” Aslında Putin, Eylül 2016’da Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’e Siemens gaz türbinlerinin Kırım’a gönderilmeyeceğine dair söz vermişti. Siemens şirketi skandalın ardından, Rusya’da devlet kontrolündeki müşterilere güç ekipmanları teslimatının durdurulacağını ve Rus ortaklı kuruluşlara olan tedariklerin yeniden gözden geçirileceğini açıklamıştı.
Ukrayna Dışişleri Bakanı Pavlo Klimkin, Siemens yönetiminin, Kremlin’in türbinlerin işgal edilen Kırım’a gönderilmeyeceği konusundaki vaatlerine inanarak şirkete büyük zarar verdiğini ifade etmiştir. Eurointegration.com.ua haber sitesi için yazdığı makalede Klimkin, “Kremlin rejimi şu an güven, saygı ve değerler üzerinde kurulmuş, yasal olarak ticaret yürüten Avrupa iş dünyası temsilcilerinin ne kadar kolay kandırıldığı konusunda dalga geçiyor. Çoğu iş adamı için bu skandal bir ders olacaktır, dolandırıcılar hiçbir zaman güvenilir ortak olamayacak. Kremlin’e güvenmek mümkün değil” demiştir.
Türkiye ile Rusya Arasında Esas Sorun Domates İhracatı Olmamalıdır
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında 3 Mayıs 2017 tarihindeki görüşmeden sonra yapılan basın toplantısında öne çıkan başlıklardan biri, domates olmuştur. Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki olimpiyat şehri Soçi’de Putin ile görüşmesinin ardından basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Domates dışında her konuda mutabık kalındı” derken, Putin şu açıklamayı yapmıştır: “Domates dışında kısıtlamaların kaldırılması için anlaştık.” Bu konu gazeteci Ahmet Hakan’ın da dikkatini çektiği için 4 Mayıs 2017 tarihli yazısında “Rusya ile aramızda bütün krizler çözüldü. Domates krizi hariç…Öyle bir yürütülüyor ki domates müzakerelerini gören, nükleer füze başlıkları müzakeresi yürütülüyor sanır” ifadesiyle konuyu magazinleştirmiştir.
Rusya’nın, Türkiye’den domates başta olmak üzere yaş meyve sebze almayacağını açıklaması üzerine Antalya’lı çiftçiler domates yiyerek bu kısıtlamaya 14 Ağustos’ta tepki göstermişlerdir. Antalya Yaş Meyve ve Sebze Komisyoncuları Derneği Başkanı Nevzat Akcan, Antalya Ziraat Odası Başkanı Nazif Alp, üretici ve hal esnafıyla Antalya Büyükşehir Belediyesi Toptancı Hali’nde basın toplantısı düzenleyerek, Rusya’nın Türkiye’den yaş meyve ve sebze alımı yapmayacağını açıklamasını eleştirmişlerdir. Akcan, yeni sezon öncesi büyük umutlarla Rusya pazarının açılmasını beklerken, Rus yetkililerin açıklamasıyla tüm umutlarının yerle bir olduğunu söylemiş, bu olumsuz gelişmenin tek sorumlusunun Rusya olduğunun söylenemeyeceğini şöyle belirtmiştir: “Rusya kendi ülke tarımını geliştirmek adına böyle bir karar aldığını açıkladı… Biz kendi ürünlerimizi ve üreticimizi yok edecek bir kararla tarımsal ithalatın önünü açıyoruz.”
İzmir Enternasyonal Fuarı’nda partner ülke olan Rusya ve Türkiye arasında 18 Ağustos 2017 tarihinde düzenlenen iş forumuna Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü katılmıştır. Ekonomi Bakanı Zeybekci, Türkiye ve Rusya arasındaki bazı sorunların çözümü konusunda yapılan görüşmelerde, “Aramızda bazı ufak tefek problemler yok değil, var. Bunların çözümüyle ilgili bugünkü yaptığımız görüşmelerde artık kati olarak bir fikir birliğine varmış durumdayız. İnşallah bunları da çok hızlı bir şekilde çözeceğiz. Şu anda aramızdaki problemleri, engelleri, yasakları inşallah 20 Ekim’e kadar sonlandırmak istiyoruz. 20 Ekim’de de Karma Ekonomik Komisyon toplantısı sırasında yeni bir dönemin güçlü adımlarını beraber atacağız” demiştir. Görüşmelerde yaş sebze ve meyvedeki yasaklarla ilgili Rusya ile bir taahhütleşmenin olup olmadığı yönündeki soru üzerine Zeybekci, “Kısa sürede hepsi kalkacak diye düşünüyorum. Domates iki ülke arasındaki ticaretin sembol ismi. Onunla ilgili de çok yakın bir zamanda olumlu sonuçlar alacağız inşallah” demiştir.
Bakan Zeybekci, Türkiye Rusya arasında “Aramızda bazı ufak tefek problemler yok değil, var” derken, Kırım Tatar Türklerinin anavatanları olan Kırım’dan ikinci sürgünü yaşamalarını ufak tefek problem olarak değerlendirmiş ve Türkiye’de yaşayan Kırım Tatar Türklerinin bu konudaki hassasiyetini görmezden gelmiştir. Bu tespit Kırım’ın Rusya tarafından uluslararası hukuka aykırı olarak işgalinin Türkiye tarafından ciddiye alınmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Rusya’ya domates ihracatı belki önemli bir ekonomik sorun olabilir ama bundan çok daha önemli bir sorun, Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilmesidir. Uluslararası hukuka aykırı, Kırım Tatarlarını katılmadığı bir referandum sonucunda Kırım’ın Rusya’ya bağlanması, domates ihracatından çok daha önemlidir. Nitekim Soçi’de Cumhurbaşkanı Erdoğan YPG ile Rus askerlerinin fotoğraflarını Putin’e gösterdiğini söyleyerek, “Fotoğrafları ilettik. Tarihleri yerleri ile verdik. Konuyu anlattık. İnceleyeceğini söyledi. Bundan sonraki süreç Putin’e kaldı” demiştir ama Putin’in bilgisi dışında bu askerlerin orada bulunduğuna inanmak doğru değildir.
Türkiye ve Rusya arasındaki uçak krizinin olumsuz etkileri giderilmeye çalışılırken Kırım Tatar Milli Meclisi üyesi Gayana Yüksel Rusya’ya; Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı’nın ara kararını yerine getirme, Rusya tarafından işgal edilen Kırım’da Kırım Tatarlarına karşı uygulamaları durdurma ve Kırım Tatarlarının temsil organı Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyet yasağını kaldırma çağrısı yapmıştır. Birleşmiş Milletler Yerli Sorunlar Daimi Forumu’nun 16’ncı toplantısının ikinci haftasında, hakları için mücadelelerinde yerli halklara yardımcı olanlara destek hususunda özel raportör ile diyalog kurulması konulu toplantıda konuşan Yüksel, “Özel raportörün dikkatini, Rusya’yı köklü halk Kırım Tatarlarına karşı baskıları, takibat ve ırk ayrımcılığını durdurmaya ve halkın temsil organı Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyetlerini yenilemeye mecbur tutan Lahey’deki BM Uluslararası Adalet Divanı’nın ara kararına çekiyoruz” demiştir.
Kırım’ın işgal altında bulunduğu 3 yıl boyunca Rusya’nın Kırım Tatarlarını korkutmaya ve bölmeye, yarımadada meydana gelen olaylar hakkında gerçeklerin sesini susturmaya çalışarak Kırım Tatarlarına karşı baskı uyguladığını vurgulayan Yüksel, günümüzde 23 Kırım Tatarının düzmece suçlamalarla cezaevinde tutulduğunu açıklamıştır. Rus baskısının örneği olarak Kırım Tatar Milli Meclisi Başkan Yardımcısı Ahtem Çiygöz’e karşı başlatılan davayı gündeme getiren Yüksel, Çiygöz’ün, 26 Şubat 2014 tarihinde Kırım’ın işgaline karşı düzenlenen barışçıl mitinge katıldığı için iki yıldan fazla tutuklu bulunduğunu ve toplu kargaşa organize etmekle suçlandığını söylemiştir. Yüksel ayrıca, toplantı katılımcılarının dikkatini, işgal edilen Kırım’da Kırım Tatarlarının avukatları Emil Kurbedinov ve Edem Semedlayev ile baskılara uğrayanlara hukuki yardım sağlayan diğer avukatlara çekerek şunları söylemiştir: “Kırım’da köklü halk Kırım Tatarlarının susması, onların 16 Mart 2014 tarihinde yapılan sözde referandumun sonuçlarını kabul ettiği anlamına gelmiyor. Düzenlenmesi sırasında askeri unsurların baskısı ve demokratik sürecin olmaması dikkate alınarak Venedik Komisyonu tarafından yasallığı kabul edilmeyen sözde referandumun sonuçlarını da kabul etmiyoruz.”
Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı, 19 Nisan’da Ukrayna’nın Rusya Federasyonu’na karşı açtığı dava kapsamında ilk kararını açıklamıştır. Divan, Rusya tarafından işgal edilen Kırım’da ulusal azınlıkları koruma amaçlı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmeyi ihlal ettiği için Rusya’ya karşı sınırlayıcı tedbir uygulanmasını onaylamıştır.Adalet Divanı’nın kararını açıklayan hakim Ronny Abraham Rusya’yı, Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyetlerinin yasaklanması dahil Kırım Tatarlarına karşı sınırlamalardan kaçınmaya mecbur tutmuştur: “Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyetlerinin yenilenmesi dahil olmak üzere Kırım Tatarlarına yönelik çıkarların temsil edilmesine ilişkin sınırlamalardan kaçınılsın. Ukraince eğitim verilmesi sağlansın.”
Mahkeme, Uluslararası Adalet Divanı’na Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmeyi ihlal ettiği için bu ülkeye karşı geçici tedbir uygulanmasını kabul etmemiş, Ukrayna’nın, uygulanacak geçici tedbirlerin ülkeye verilen zararı durduracak olmasını kanıtlayamadığını açıklamıştır. Rusya, Adalet Divanı’nın kararını kendine göre yorumlamış ve kararda Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyet yasağının kaldırılması talebinin olmadığını öne sürmüştür. Fakat, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi 45 ülke Rusya’dan, BM Uluslararası Adalet Divanı’nın kararını yerine getirmesini istemiştir.
Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı, Ukrayna milletvekili Refat Çubarov, Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı’nın Ukrayna’nın Rusya’ya karşı açtığı dava kapsamında verdiği ara karar ile ilgili olarak Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasını Kırım Haber Ajansına şöyle yorumlamıştır: “Bu tür açıklamalar, saldırgan ülkenin tipik, yüzyıllardır değişmeyen alışılageldik davranışlarıdır… Moskova, yüzyıllar boyunca tarihin izahı dahil olmak üzere tüm alanlarda bu şekilde davranmıştır.” Çubarov, Rusya Federasyonu’nun hiçbir girişiminin, Ukrayna’nın Kırım’ın işgaline son vermekle ilgili siyasi tavrını değiştirmeyeceğini, ancak işgal edilen yarımada için ve Kırım Tatarlarının vatanlarında yaşama hakkı için mücadelesini daha da güçlendireceğini belirtmiştir.
Ankara’da Kırım Matem Mitingi Nasıl Yapılabildi
Türkiye’de yaşayan Kırım Türkleri için Kırım çok önemlidir. Kırım Tatar Sürgünü’nün 73’ncü Yılı Matem Mitingi Ankara Anadolu (Tandoğan) Meydanı’nda 13 Mayıs 2017 tarihinde engellemelere rağmen yapılabilmiştir. Mitingin açık alanda yapılmasına ilişkin verilen izin daha sonra iptal edilerek (sakıncalı bulunarak) kapalı alana yönlendirilmiş, yapılan girişimler sonucunda izin alınabilmiştir. İznin önce verilmesi ve sonrasında iptal edilmesi, Rusya’nın Kırım’ın uluslararası hukuka aykırı olarak işgalinin protestolara ortam hazırlayacağı ve Rusya ile gelişen ilişkilere zarar verebileceği endişesine bağlanabilir. O dönemde Suriye sınırında terör örgütü YPG ile birlikte Rus bayrakları dalgalanırken, Kanada, 18 Mayıs kurbanlarının anılmasına açık alanda izin verirken, Ankara Valiliğinin kararını anlamak gerçekten zordur. Kırım Tatar Teşkilatları Platformu’nun bu konudaki açıklaması şöyledir: “Vatanımız Kırım’ın işgalinden sonra Kırım’da işgalci Rusya Federasyonu tarafından 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgününü Anma Mitinglerinin yasaklanmasının ardından Platformumuz tarafından Kırım Tatarlarının en büyük diasporasının yaşadığı Türkiye Cumhuriyetimizin başkenti Ankara’da bulunan Anadolu (Tandoğan) Meydanı’nda üç yıldan bu yana Kırım Tatar Sürgünü Matem Mitingleri düzenlenmekteydi.
Başkentimiz Ankara’da gerçekleştirilen bu anma mitingleri vatanımız Kırım’da Rusya Federasyonunun zulüm ve baskı politikası altında yaşayan Kırım Tatarları için büyük anlam ve önem taşımakta, kardeşlerimize umut olmaktaydı. Platformumuz, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi’nin bir ay önce yapılan müracaatı sonrası Ankara Valiliğinin isteği doğrultusunda sürgünün 73. Yıldönümünü Anma faaliyetleri kapsamında bu yıl da Ankara Anadolu (Tandoğan) Meydanı’nda 13 Mayıs 2017 Cumartesi günü saat 13:30’da matem mitingi düzenlenmesine karar vermiş ve bu amaçla her türlü duyuruyu yaparak hazırlıklarını tamamlamıştı.
Ancak, yapılan bütün hazırlıklara rağmen Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 8 Mayıs 2017 tarihinde daha önce kararlaştırılanın aksine açık hava toplantımızın İl İdaresi Kanunu ve OHAL Kanunu kapsamında güvenlik gerekçesi ile kapalı alana alınması istenmiştir. Aynı alanda bir gün sonra yapılacak etkinliğin iptal edilmemesinden ötürü ileri sürülen gerekçelerin Platformumuzca tatmin edici bulunmadığı ve engelleme anlamına geldiği kanaati ile Ankara Valiliği ile yapılan görüşmelerden bugüne kadar bir sonuç alınamamıştır. Bu sebeple, yetkili makamlarla yapılan tüm görüşmelerde olumlu netice alınamadığından; Platformumuz tarafından 13 Mayıs 2017 tarihinde saat 13:30’da yapılacağı duyurulan Kırım Tatar Sürgünü 73. Yıl Matem Mitingini iptal etme zorunluluğu doğmuştur.
Belirtilen gerekçelerle iptal etmek zorunda kaldığımız mitingimize katılım için çaba gösteren, Kırım Tatarlarının büyük acısını kalbinde hisseden, büyük Sürgünde kaybettiğimiz on binlerce şehidimizin ruhuna bağışlanacak dualara el açmak isteyen, Kırım Tatarlarının insan haklarına saygılı, barışçıl, demokrasi ve hukuka saygı ilkelerine sıkı sıkıya bağlı bir şekilde yürüttüğü hak ve adalet mücadelesine desteklerini her zaman gösteren Türk milleti ve dünya kamuoyunun vicdan ve takdirlerine saygı ile arz ederiz.”
Kararlaştırılan tarihte açık alanda yapılan mitinge binlerce Kırım Tatar Türkü katılmıştır. Miting alanına kurulan platforma Kırım Tatar Tamgası ve İsmail Gaspıralı posterleri ile “Millet, Vatan, Kırım” pankartları asılmıştır. Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Andrii Sybiha, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin birer konuşma yapmış, Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun “seninleyiz” yazılı posteri miting meydanında yer almıştır. Açılışta sürgünde hayatını kaybedenler için dua edilmiş, Sena Kara isimli öğrenci yazdığı Kırım şiirini okumuştur.
Büyükelçi Sybiha, 73 yıl önce Sovyet yönetimince sürgün edilen Kırım Tatarlarını anmak için bir araya geldiklerini belirterek yaşananları trajedi olarak değerlendirmiştir. Kırım Türkleri ile Ukrayna halkının Rus İmparatorluğu, komünist rejim ve Rusya’ya karşı direndiğini açıklayan Büyükelçi, Ukrayna’nın Kırım Türklerinin sürgününün soykırım olarak tanınması için çaba göstereceğini belirtmiş, yeni Ukrayna anayasasında Kırım Cumhuriyeti’nin özerklik statüsüne sahip oluğunu belirtmiştir. Mükremin Şahin de “Halkımız 1921’de ve 1929’da büyük felaketler yaşadı. 1937’de, 1938’de aydınlarımızın, ziyalılarımızın katledildiğini, kurşuna dizildiğini, hapislerde ve sürgünlerde çürütüldüğünü gördü” hatırlatmasında bulunarak, 18 Mayıs 1944 tarihinde Kırım Tatarların Ural Dağlarına ve Orta Asya çöllerine sürgüne gönderildiğini söylemiş, sürgünde halkın yüzde 47’nin yaşamını yitirdiğini açıklamıştır.
Sonuç
Çarlık Rusya’sından günümüze kadar Rusya Kırım yarımadasını Karadeniz’e açılan bir kapı olarak görmüş ve elini Kırım’ın üzerinden çekmemiştir. Tarih boyunca ve özellikle 1944 sürgün süreci ve sonrasında izlediği Kırım’ı Ruslaştırma politikası 2014 yılında sonuç vermiştir. Ukrayna’daki karışıklıkları fırsata çeviren Rusya Kırım’ı işgal etmiş, yarımadayı Ruslaştırmak amacıyla Kırım Tatar Türklerini topraklarından uzaklaştırmak için onlar üzerinde baskı kurmaya başlamıştır. Baskılar; özellikle Kırım Tatarlarının milli liderlerine, basın yayın organlarına ve gazetecilerine uygulanmaktadır. ABD ve Batı dünyası ilhaktan sonra Rusya’ya yaptırım uygulamaya başlamıştır ama Moskova kararından dönmemiştir. Baskılar yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Kırım Tatarları; vatanları Kırım’da kendi özyönetiminde, insan haklarına saygı, hukukun ve demokrasinin üstünlüğü, ırk, milliyet, din, dil, cinsiyet ve diğer diğer her türlü ayrımcılığa karşı olma ilkeleri çerçevesinde barış, huzur ve refah içinde yaşama hakkına sahiptir. Bu hakka Rusya’nın da saygı göstermesi gerekir. Bunun sağlanmasında ise en büyük sorumluluk ve görev Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmektedir. Karşılıklı ekonomik çıkarlar önemli olmakla beraber, Kırım Tatarları ile olan tarihsel ve kültürel bağın bu dengede gözetilmesi gereken bir unsur olduğu unutulmamalıdır. Türkiye, Kırım konusunda kısa vadeli değil, uzun vadeli çıkarlar düşünülerek bir strateji geliştirmelidir. Türkiye’nin Kırım Tatarlarının kültürel ve dini değerlerini korumaya yönelik adımlar atması, bunun için de Rusya ile ikili ilişkilerini kullanması gerekmektedir. Ukrayna krizinde izlenmesi gereken strateji, toprak bütünlüğünün korunması, Kırım Tatarlarının kültürlerinden ve değerlerinden uzaklaşmadan yaşamlarını devam ettirmesi olmalıdır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’ nün “Ankara-Moskova arasındaki mesafe, Ankara-Brüksel arasındaki mesafeden daha yakındır” açıklaması dikkat çekicidir. Buradaki “mesafe” kavramı fiziki km uzaklığı olarak anlaşılmalıdır. Çünkü Ankara-Moskova 2,406 km, Ankara -Brüksel ise 3,121 km’dir. Bunu başka bir şekilde anlamak mümkün değildir. Sayın Bakan’ın mantığıyla hareket edersek çok farklı bir sonuçla karşılaşırız: “Ankara-Kırım Bahçesaray arasındaki mesafe, Ankara-Moskova arasındaki mesafeden daha yakındır.” Çünkü bu mesafe 1,577 km’dir. Aradaki fark 829’dir. Diğer bir deyişle Bahçesaray Ankara’ya Moskova’dan 829 km daha yakın olup 2,406 rakamı da 1,577’den daha büyüktür.
Kırımoğlu, 4 Temmuz 2017 tarihinde Ankara’ya gelerek Ukrayna ve Polonya’nın Türkiye Büyükelçileri ile bir toplantı gerçekleştirmiştir. Toplantıda Rus işgali altındaki Kırım’da insan hakları ihlalleri ele alınmıştır. İnsan hakları ayırım gözetmeksizin bütün insanların kullanacağı hak ve özgürlükleri içerir. Bu haklar insan olmalarından dolayı ve insanlık onurunun gereği olarak sahip olmaları gereken haklardır. Soyut anlamda insanlara tanınması gerekli haklar olup, toplumlara göre değişir. İnsan hakları tüm insanlara aittir ve insanların bu haklar kapsamında statüleri eşittir.
Bir kişinin insan hakkına saygı göstermemek, başka birinin hakkına saygı göstermemekle eşdeğerdir. Bu durum şahsın cinsiyeti, ırkı, etnik kökeni, uyruğu ya da diğer farklılıklarından dolayı değişmez. İnsan hakları vazgeçilmezdir. Başkaları tarafından alınamaz ya da bir kimse kendi isteğiyle onlardan vazgeçemez. İnsan hakları evrenseldir, her nerede olursa olsun herkes için aynıdır. Kırımoğlu, TRT Avaz kanalında Detay 13 programında da Kırım ile ilgili gelişmelere son noktayı koymuştur: “Türkiye her ne kadar Putin ile yakınlaşmaya çalışsa bile Kırım’ın işgalini tanımıyor ve tanımayacak. Kırım’ın kurtarılması silahla değil diplomatik yollarla olmalı. İnşallah öyle de olacaktır.”
Türkiye ve Rusya’nın dünyaya bakışları örtüşmemektedir. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Kırım dahil Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri, Rusya ve Türkiye arasında bir rekabet alanı olmuştur. Taraflar arasında PKK ve PYD, Yukarı Karabağ, Kosova, Suriye, Kıbrıs ve sözde Ermeni soykırımı konularında temel görüş ayrılıklarının varlığı yok sayılamaz. Halep’te ateşkes için BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada Rusya ve Çin’in veto kullandığı da unutulmamalıdır. Fakat buna rağmen Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması her iki tarafında lehinedir. Bu yakınlaşma, Türkiye’nin geçmişten bu yana izlediği temel politikalar ile çelişmemeli, Kırım bu sürece feda edilmemelidir. ABD Ankara Büyükelçisi John Bass, Türkiye Rusya yakınlaşması konusunda çok önemli bir uyarıda bulunmuştur. Bass, Türkiye’nin Rusya’nın bölgedeki davranışlarıyla ilgili temkinli davranmasını beklerim görüşünü savunarak, “Rusya hükümeti ise uluslararası sınırları değiştirmek ve başka bir ülkenin bir kısmını ilhak etmek amacıyla son yıllarda askeri güç kullanmış olan tek Avrupa hükümetidir” demiştir. Büyükelçi Bass’ın ifadesiyle başka ülke, Ukrayna ve Kırım’dır. Eski Sovyet topraklarını doğal sınırları olarak görüp kendi etrafında bir savunma alanı yaratmak isteyen Putin, yarımadanın 1954 yılında Sovyet lider Nikita Kruşçev tarafından Ukrayna’ya bağlanmasını ve 1991 yılında özerk cumhuriyet statüsü almasını içine sindirememiştir.
Kırım, Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında bir barış ve huzur köprüsü olmalı, şövenist yaklaşımlara ortam hazırlayan bir alan olmamalıdır. Kırım’da vatanlarından sürgün edilmiş Kırım Tatar Türklerinin bir daha bu sürgünü yaşamamaları için Türkiye Cumhuriyeti bu konuda Rusya nezdinde ağırlığını hissettirmelidir. Kırım, Kırım Tatarlarının anavatanıdır, onların yeniden bir sürgün yaşamaması gerekir. Bunun için tüm Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin desteği alınarak Kırım’ın eski statüsüne dönülmesi için gerekli her türlü girişim yapılmalıdır. Moskova’da PKK ve YPG’nin bürolarının bulunduğu ve Rusya Batı dünyasının aksine PKK’yı terörist örgüt olarak tanımadığı da unutulmamalıdır. ‘Suyun taşı delmesi gücünden değil sürekliliğindendir’ (Gutta cavat lapidem non vi, sed sæpe cadendo) Latin özdeyişi hiçbir zaman unutulmamalı, Rusya ile olan ilişkilerde İsmail Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ilkesi göz ardı edilmemelidir.
Kaynak https://millidusunce.com/misak/kirimin-isgalinin/