Kırım cennet gibi hayallerde
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) 1944 Kırım Tatar Sürgünü’nün 75. yılı için bir belgesel kitap neşretti. Kitap 1944’te vatanlarından sürgün edilmiş olan Kırım Tatarları ile yapılan 238 mülakata dayanıyor. İnsanların vatanları Kırım’ı nasıl bir cennet gibi hayallerinde tuttukları ve nesillerine aktardıkları, Kırım Tatarlarının kendi anlatımlarında tecessüm etmiş adeta.
Kırım’ın yerli halkı olan Kırım Tatarları, Sovyetler Birliği tarafından 18 Mayıs 1944’te vatanlarından çıkarılıp hayvan vagonlarında Urallar’a ve Özbekistan’a sürgün edildiler. Bu sürgünün 75. senesinde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) bir belgesel kitap neşretti. Bu kitap YTB’nin 1944’te vatanlarından sürgün edilmiş olan Kırım Tatarları ile yaptıkları 238 mülakata dayanıyor. Asılları Kırım Tatarca olan mülakatlardan seçmelerle 1944 Kırım Tatar Sürgünü anlatılıyor.
Belgesel kitabın yazarlığını Ufuk Aykol üstlenirken Enver Uğur Aykol ve Gülsüm Kuş, çalışmada yer alan sürgün kurbanlarının anlatılarını Kırım Tatarca aslından Türkçeye aktarmışlar. Sürgün kurbanı olan Kırım Tatarlarının alıntılarının yer alması da belgesel kitabı tekdüze bir tarih kitabı olmaktan kurtarmış ve canlı bir tarih anlatımına kavuşturmuş. Nitekim sürgünün kurbanları hâlâ hayatta ve hayatta olmayanların dahi çocukları yahut torunları ile bu anılar yaşamaya devam ediyor.
ACIYI KALPTEN KALEME İŞLEMEK
“Onlar Da İnsandı” altbaşlığı, ünlü Kırım Tatar yazar Cengiz Dağcı’nın aynı isimli kitabından alınmış. Böylece Kırım Tatarlarının acısını kalbinden kalemine işleyen Dağcı’ya bir saygı duruşunda bulunulmuş.
Kırım Tatar halkının kısa tarihçesinin anlatıldığı “Giriş” bölümünün haricinde belgesel kitap 4 bölümden oluşuyor. Sırasıyla: “Sürgün: 18 Mayıs 1944”, “Sürgün Yolu”, “Sürgünlük” ve “Avdet” adlı bu bölümlerde kronolojik bir sırada Kırım Tatar sürgünü ve vatana dönüş mücadelesi anlatılmakta.
“Giriş” bölümünde Kırım Tatarlarının ve Kırım Yarımadası’nın tarihi günümüze kadar anlatılıyor. Kırım Hanlığı’nın 1783 senesinde Rusya İmparatorluğu tarafından yıkılıp yarımadanın ilhak edilmesi, 1917 senesinde Kırım Tatarlarının millî istiklâllerini ilân edip Kırım Ahalî Cumhuriyeti’ni kurma yoluna girmeleri, Sovyetler Birliği tarafından 18 Mayıs 1944’te sürgün edilmeleri ve sürgünlükte Kırım Tatar Millî Hareketi’nin başlaması, Kırım Tatar halkının tarihinde dönüm noktaları olarak göze çarpıyor.
SOVYET DÖNEMİNDEKİ YAŞANTI
“Sürgün: 18 Mayıs 1944” başlıklı birinci bölüm, sürgünden önce Kırım Tatarlarının Sovyetler Birliği döneminde nasıl yaşadıklarına değiniyor. Bu tarihten 18 Mayıs 1944’e kadar insanların neler yaşadıkları Kırım Tatarlarının anlatılarıyla okura sunuluyor. 18 Mayıs sabahı kapıları Sovyet askerleri tarafından dövülen ve zorla evlerinden çıkarılan Kırım Tatarlarından pek çoğu öleceklerini düşünmüş:
“Bize saat dörtte babam geldi. ‘Kırım’dan çıkarıyorlar.’ dedi. Ondan sonra annem, babama ‘Ölecek miyiz? Bir şey almaya gerek var mı?’ diye sordu.” (s. 59)
İkinci bölüm “Sürgün Yolu” ise Kırım Tatarlarının yük ve hayvan vagonlarında haftalarca nasıl bir sürgün yolculuğuna maruz kaldığını anlatıyor. Bu uzun yolculuğa yaşlılar ve çocuklar dayanamıyorlar. Neredeyse zor nefes alınan, hiçbir şekilde oturmaya yer bırakılmadan bu vagonlara doldurulan Kırım Tatar halkının sürgün yolunda nüfusunun yarısının kaybettiği kaydedilmiş. “Sürgünlük” adlı üçüncü bölümde ise Kırım Tatarlarının sürgün edildikleri yerlerde nasıl hayatta kalmaya çalıştıkları, Sovyetler Birliği tarafından nasıl zorluklara maruz bırakıldıkları aktarılıyor. Bu iki bölümde de yine en önemli tarihî kaynaklar, sürgün kurbanları ile yapılmış olan mülâkatlar. Bu sebeple tekdüze tarih anlatımının ve istatistiklerin aksine, sürgün kurbanlarının anlatımları, okura yaşanan bu insanlık suçunu, kurbanlarının acılarının kalbinde hissettiriyor.
Kitabın son bölümü “Avdet”, Kırım Tatarlarının millî hareketinin nasıl doğduğunu ve çalışma prensiplerini, Kırım Tatar halkının vatanlarına dönme mücadelesini içeriyor. Kırım Tatarlarının, efsanevî liderleri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu önderliğinde Sovyetler Birliği’nin tüm baskılarına karşı tamamen demokratik yollarla haklarını arayışları, saygıyı sonuna kadar hak ediyor. İnsanların vatanları Kırım’ı nasıl bir cennet gibi hayallerinde tuttukları ve nesillerine aktardıkları, Kırım Tatarlarının kendi anlatımlarında tecessüm etmiş adeta.
“Vatana hasret ölenlerin Allah öbür dünyada yolunu açık etsin.” ( s. 134)
Belgesel kitabın sonunda Kırım Tatarları hakkında daha ileri okumalar yapmak isteyenler için bir “Seçilmiş Bibliyografya” bölümü mevcut. En sonda ise 20. yüzyıldan 1990’ların başındaki “avdet”e kadar olan süreçte Kırım Tatarlarının fotoğrafları yer alıyor. Bu fotoğraflar Kırım Tatarlarının tarihî süreçte yaşadıklarını da görsel olarak okura anlatıyor. Bu fotoğrafların haricinde, belgesel kitapta anlatımları yer alan sürgün kurbanlarının da fotoğrafları bulunuyor. Bu fotoğraflar, okura o insanların anlattıklarını yüz yüze dinlediği hissini verirken, insanlık suçunun acılarının akislerini de kendi içinde hissettiriyor.
Biz de 18 Mayıs 1944’ün anısına yazımızı Cengiz Dağcı’nın Onlar Da İnsandı adlı kitabından bir alıntı ile noktalayalım:“Evet, onlar da insandı! Pavlenko’lar, İvan’lar, Kostyuk’ler, VasilDimitroviç’ler, Stepan’lar, belki bunu gülünç görecekler; ama nasıl görürlerse görsünler, ben eserimi tekrar sakin bir dua ile bitirmek istiyorum. Romanımı kapatırken: “Tanrım!” diyorum.“Onlar da insan! Acı onlara! Kendileri gibi, başkalarının da insan olduklarına inandır onları!” Ötekiler, o hayvan gibi sürülüp götürülenler… Onlar da insandı.”
Kaynak : Yeni şafak