Bin Cihana Değişmem Şu Öksüz Türklüğümü
Basın-yayın kuruluşlarında çıkan haberlere bakılırsa, Bursaspor depik (football) takımının taraftarları Doğu Türkistan’da zulme uğrayan Uygur, Kazak vd. Türk soylu kardeşlerimize destek için Gökbayrak temalı bir sunum (koreografi) hazırlamışlar. Valilik, son anda bu eylemi (organizasyon) yasaklamış. Gerekçe de, karşılaşmayı (match) izlemeye gelenlere dağıtılacak olan kanlı gözyaşı temalı maskeler falan filanmış. Öyle ya, halkın düşünce ve anlatım (ifade) özgürlüğü; depik (football) kulüplerinin özerkliği kimin umurunda?!.
Hatırlarsanız, Bursa’da daha önce de -sözde- Türkiye Cumhuriyetini temsil eden birileri Azerbaycan bayrağını sorun yapmış; Türkiye-Ermenistan depik (football) karşılaşması öncesinde kardeş Azerbaycan bayrağının -bırakın, stada alınmasını- sokakta taşınmasına bile tahammül edememiş ve Türk taraftarların üzerine, Türk polisi salmıştı. “Azerbaycan’ın sevinci, bizim sevincimiz; kederi, bizim kederimizdir.” diyen rahmetli Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhu ne kadar incinmişti kim bilir?..
Bursa’da üst üste yaşanan bu olaylardan ne anlamalıyız? Mısır’a ve Müslüman Kardeşler örgütüne destek serbest… Filistin’e ve Hamas’a destek serbest… Barzanî’yle, Harirî’yle şununla-bununla muhabbet serbest… Ama Karabağ’a, Hocalı’ya; Uygur Türklerine destek yasak!.. Üstelik Karabağ, Osmanlı Devletinin Balkanlara zorunlu göç, zorunlu iskân ya da sürgün -adına ne derseniz artık- siyasetine boyun eğmeyerek Kafkasya’ya geri dönen Saruhanoğulları Avşarlarının bir kısım oymaklarının (aşiret) ve yine sonradan bu yörede Karabağ Hanlığını da kurmuş olan Civanşir Avşarlarının yurdu!.. Doğu Türkistan; ilk Türk devletlerinden bazılarının, ilk Müslüman-Türk devletlerinden birinin ve yine ilk İslâm cumhuriyetinin kurulduğu topraklar!..
Resmî verilere göre nüfusunun % 88’den fazlası Türk olan ülkemizde Türk diline, kültürüne, tarihine yönelik bir karartma uygulanıyor sanki. Öyle ki Macaristan, Balkanlar, Batı Trakya, Dobruca, Sekelistan, Gökoğuzlar (Gagauz), Karaylar, Kırım, Ahıska, Adıgey, Abhazya, Karaçay-Çerkez, Kabardaye-Balkar (Bolkar), Osetya, İnguşetya, Çeçenya, Dağıstan, Çuvaşistan, Tataristan, Başkurdistan, Nogaylar, Altay, Hakasya, Tanhu-Tuva, Salgur (Salur), Sibirya, Dolgan, Sakha, Televit (Teleüt), İç Moğolistan, Tunguzlar (Kore), Japonya (NiHong/YeniHun?), Keşmir (Pakistan), Güney Türkistan (Afganistan), Mugal Türkleri (Hindistan), Güney Azerbaycan, Türkmeneli (Irak, Suriye vd.), Kuzey Afrika Avşarları (Trablusgarp/Libya), Kuzey Kıbrıs, Onikiadalar, Girit… diye giden Türk yurtları ağızlara bile alınmıyor. Yine Bering Boğazı’ndan, Amerika’ya geçen dil, din, kültür, soy yönünden akraba olduğumuz Atabaşkan, Arawak, Aymara, Havasu, Keçua, Lule, Maidu, Meluncan, Miwok gibi boy (kabile) ve/veya oymak (aşiret) türü topluluklar araştırılıp, aralanması gereken bir başka gizem, bir başka sis perdesi… Peki, ama Amerikan yerlileri olarak adlandırılan bu toplulukları bilip, öğrenmek ne işimize yarar? Bu toplulukların günlük yaşantılarında kullandıkları kimi sözcüklerin, söz gelimi tanka’nın, Tanrı; Utah’ın, otağ; tepek’in, tepe, kayak’ın, kayık; kuuş’un, kuş; kuççi’nin, küçük; biri’nin, bir; tawa’nın, dört (Çuvaş Türkleri “tavat” der bu arada.); ata’nın, ata; ata cama’nın, ata mezarlığı demek olduğunu bilirsek, Oğuzların “gel, göl, göm…” dediğine, Kuman/Kıpçak torunu Lazların niye “cel, cöl, cöm…” dediğini de öğrenmiş oluruz!.
Devletin valisi, Kaşgar’dan gelen ve “Gökbayraktan, Albayrağa selâm olsun!.” diye başlayan; Doğu Türkistan’ın özgürlüğünü muştulayan telgrafı alınca bin bir heyecanla “Albayraktan, Gökbayrağa selâm olsun!.” diye başlayan yanıtı bizzat kendisi yazdıran Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu büyük önder Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’ten habersiz (bî-haber) olamaz. Olmamalı!.. Atatürk’ün, o gün akşama kadar “çocuklar gibi şen” bir gün geçirdiğinden; devletin temel değerlerinden de hakeza!..
Valiliğin, karşılaşmanın (match) başlamasına saatler kala Gökbayrak sunumu (koreografi) için hazırlanan malzemeleri toplatması üzerine -üstelik zamanla yarışarak- ay-yıldızlı Albayrak temalı yeni bir sunum hazırlayıp, altına da büyük şair-yazar ve düşünürlerimizden Hüseyin Nihâl Atsız’ın “Türk Kızı” şiirinde bir mısra olmasına rağmen şiirin önüne geçerek bir özdeyiş, bir atasözü haline gelen “Bin cihana değişmem şu öksüz Türklüğümü!.” sözünü yazmak suretiyle haklı tepkilerini oldukça da anlamlı bir şekilde ortaya koyan dahası “Yaşasın bağımsız Doğu Türkistan!.” haykırışları (slogan) ile stadı inleten Bursalı kardeşlerimizi canı gönülden kutluyoruz. Eylemde emeği geçen herkesin eline, diline, yüreğine sağlık… Kayı Beyi Ertuğrul’un torunları aslına, nesline yakışanı yapmıştır sonuçta!.
Noktayı, pîrimiz Hüseyin Nihâl Atsız ile koyalım:
Saraylarda süremem, dağlarda sürdüğümü.
Bin cihana değişmem, şu öksüz Türklüğümü!.
Aziz Dolu Atabey