Hoca Ahmed Yesevi Türbesi, Timur tarafından 1389 yılında yaptırıldı
Hoca Ahmed Yesevi Türbesi, Kazakistan’ın güney kesiminde günümüzde Türkistan (eski adı Hazret-i Türkistan) şehrinin kuzey-doğu kesiminde kervan yolu üzerinde, eskiden Hazret ve daha sonra Yesi olarak bilinen eski bir yerleşim yerinde konumlanır. Yapı, tarihi bir kale yakınında[2], şimdi Arkeolojik Sit alanındadır. Arkeolojik alan başka türbeleri, cami ve hamam gibi ortaçağ yapıların kalıntıları içerir.
Tarihi
Emir Timurlenk’in 1396-98 yılları arasında inşa ettirdiği Hoca Ahmed Yesevî Türbesi’ne bağışladığı şamdanlar
Türk ve İslâm dünyasının ortak hazinesi ve kültür değeri olan bu Külliyenin yenilenmesi, Kazakistan Devleti ile yapılan bir anlaşma sonucu Türkiye Cumhuriyeti üzerine almış ve 1993 yılında başlamış ve Öner Kabasakal’ın Başkanlığı döneminde TİKA uzmanlığı ile yeniden tamir edilmiştir.[3] 2002 yılında UNESCO tarafından dünya tarih eseri olarak kabul görmüştür.
Ahmed Yesevi, 1093 yılında İsbicâb (şimdi Sayram)’da doğmuş, hayatının çoğunu Yesi’de geçirmiş ve 1166 yılında orada vefat etmiş bir Türk şair ve mutasavvıf’dır. Eşzamanlı Moğol saldırılarına rağmen bölgede İslam’ın yayılması sürmüş, kendisi Orta Asya’da ve Türkçe-konuşan dünyada çok saygındır, tasavvuf halk tarafından tanınmıştır.
Hoca Ahmed Yesevî Türbesi’nin içeriden görünümü. (von Kaufman albümünden).
1890 yılı civarında türbenin durumu.
Hoca Ahmed Yesevi’nin 12. yüzyılda küçük bir türbesi yerine, yeni türbe yapımına 1389 yılında başlanmış, Timur, Şiraz’dan mozaik, İsfahan’dan taş ve sıva ustalarını getirttirmiştir. Yapının mimarı İran’dan Hâce Hüseyin Şirazi’dir. Tonoz çeşitleri ve kubbe gibi deneysel mekansal düzenlemelerin, Timur’un kendisinin yapının tasarımında katıldığı bildirilmiştir. Bu tarz yenilikler daha sonra diğer şehirlerin dini yapılarında da uygulanmıştır. Ancak yapım tamamlanmadan 1405 yılında Timur’un ölümü ile durdurulmuştur.
Mimari
Yapı düzeni dikdörtgendir, ölçüleri 45,8 x 62,7 m ve 38,7 m yüksekliğindedir. Güney-doğu’dan kuzey-batı doğrultusundadır. Yapı için kullanılan birincil malzeme ganç -Sauran’da bulunan bir tesisde, harç (havan), alçı ve kil karışımından oluşan ateş tuğlası ile yapılmıştır. Kazakistan Cumhuriyeti Kızılordu bölgesinde Türkistan şehri kuzey-batısında, 40 km uzaklıkta, çölde bir ortaçağ kalesinin iyi korunmuş Sauran harabeleri (kalıntıları) bulunmaktadır. Duvarlar pişmiş kare tuğla ve ganç harç (bir alçı türü) kullanımı ile inşa edilmiştir. Özgün esas temel, suyun içine işlemesini önlemek için 1,5 m. derinliğe ulaşan kil katmanı ile çevrilidir. Ziyaretçilerin girdiği 18,2 x 18,2 m boyutlu türbe ana girişi güneydoğudadır. Ana bölüm Kazandık (“bakır oda”) olarak bilinir. Bu bölüm, Orta Asya’da en büyük olan 18,2 m çapında ölçümünde bir tuğla kubbe ile kaplıdır. Kazandık bölümü ortasında, dini amaçlar için kullanılan bir tunç Kazan vardır. Yesevi’nin mezarı merkezi eksende binanın sonunda kuzeybatıda, lahit bölümünün tam olarak ortasında yer almaktadır ki, -iç kubbe 17,0 m ve dış kubbe 28,0 m yükseklikte çift kubbeli yivli çatısı vardır. Kubbenin dışı, altın desenli altıgen yeşil sırlı çinilerle kaplıdır.
Yazıtlar
Hoca Ahmed Yesevi Türbesi’nin kubbesi Orta Asya’daki en büyük kubbedir.
Hoca Ahmed Yesevi Türbesi’nin beden duvarlarında, çıkıntı kuşağın hemen alt kısmında, batı cephesinin sağ köşesinden başlayıp, kuzey ve doğu cephesinin sonuna kadar bir yazı kuşağında, Kur’an’nın En’am Suresinin 59. – 63. ayetlerinden, hadislerden ve ulu sözlerden seçilen iri sülüs hatlarla yazılmış yazıları içermektedir.
Ana kubbenin sekizgen kasnağında, büyük kufi hatla çepeçevre “el-Inâyetü lillâh, el-Ata lillâh” (İyilik Allah içindir, bağış Allah içindir.) sözleri tekrarlanmaktadır. Yine aynı kubbenin kare gövdesinin doğu ve batı yüzlerinde orta üst kısımlarda, nispeten küçük sülüs harflerle “Kale’n-nebiyyü aleyhi’s-selâm: ed-Dünyâ cifetün ve tâlibühâ kilâbün.” (Peygamber aleyhisselâm buyurdu. Dünya bir leştir ve onun isteklisi köpeklerdir.) anlatımı yer alır.
Ahmed Yesevi’nin kabrinin bulunduğu bölümün üstüne isabet eden küçük kubbenin gövdesinde çepeçevre, iri kufi hatla, “el-Mülkü lillâh” (Mülk Allah’ındır) yazıları tekrarlanmaktadır.