Kırım’da Müslüman Kültürünü Yansıtan Medreseler, Camiler ve Mezarlar
Kırım’da Müslüman Kültürünü Yansıtan Medreseler, Camiler ve Mezarlar
Mezar taşlarının yok edilmesi konusu aslında hem dini hem siyasi bir sorundur, çünkü siyasi olarak vatan oluşunun inkârı, dini olarak ise Müslüman kültürünün tahrib edilmesi söz konusudur. Biz bu konunun bu başlık altında değerlendirmesinin daha münasip olacağını düşündük.
Kırım’da Müslüman kültürünü yansıtan medreselerin, camilerin ve özellikle mezar taşların ortadan kaldırılması sorununu en güzel şekilde Sevinç Çokum’un kaleme almış olduğu Hilal Görünce romanında yansıtılmış olduğunu görmekteyiz. Romanda Kırım Tatarlarının sürgünüyle harabe haline getirilen yahut hiç artık izi olmayan dini ve tarihi önemi haiz yerleri romanında canlandırmıştır. Mesela, Kırım Tatarlarının Bahçesaray’daki kutsal yerlerinden olan, “Kırk Azizler” mezarlığına romanda birçok yerde vurgu yapılmıştır. 1944 sürgününden sonra Kırım’da Tatar kültürüyle alakalı her
şeyi yok edilmişti. Kütüphaneler, camiler, medreseler, çeşmeler darmadağın edilmişti.
Mezar taşları ahır ve tuvaletlerin inşasında kullanılmıştı.
382
Şu an Kırk Azizler Mezarlığı yerle bir haldedir. Ancak 1930 yıllarda ünlü arkeolog
Hüseyin Bodaninskiy’nin teşebbüsüyle Kırım’da düzenlenen arkeolojik araştırmada yok olmak üzere olan Kırık-Azizler mezarlığında bulunan baş taşları Bahçesaray Han mezarlığına nakledilmiştir. Bu sayede dini ve tarihi önemi çok büyük olan eski mezar taşlarından hiç olmazsa bazıları bugüne kadar gelebilmiştir.
Şekil 5: Kırk Azizler Mezarlığından Han Saray Mezarlığına Gönderilmek Üzere
Yüklenen Mezar Taşları, 1924
Kaynak: Eski Yurt (2013), Mezarlığı Kirk-Azizler. http://www.eskiyurt.org.ua
Şekil 6: Kırk Azizler Mezarlıktan Getirilen Mezar Taşları. Han Saray, 2004
Yukarda da belirttiğimiz gibi Çokum romanı yazmadan önce ciddi bir ön hazırlıkta bulunmuş ve Kırk Azizler faciasını duymuş olmalıdır ki, romanda hüzünle bu mezarlıktan söz etmektedir:
“Kırkazizler mezarlığına gelince atını yavaşlattı. Türbelerin üzerine akşamın gölgeleri inmişti…. Gözlerini külâhi yıkılmış, taşlarını ot bürümüş, o mahzun türbeye çevirdi. Yandaki karanlık pencereye iki kumru sığınmıştı. Eski Yurd’daki bu kitabesiz türbe, çocukluğundan beri taşıdığı sırlar ve bilinmezliklerle onun hayatında yer almıştı. Ne zaman daralsa, ne zaman sevinse bu isimsiz türbeye gelirdi. Bu türbeyle o kadar kaynaşmış o kadar iç içe olmuştu ki, orada yatan her kimse, onun da ara sıra buralarda dolaştığını düşünürdü. Kimbilir kimdi? Erenlerden biri miydi, han mıydı bilen yoktu. Bilinmeyince de erişilmezliği daha da artardı. Babası, o çocukken arada bir “Eski Türbeye mum götür balacık” derdi. “Mumları yak da, akşam karanlığında yol aydınlansın. Bu ışık, gelip geçen yolculara ferahlık versin.”,“Babay, o türbede yatan kimdir?” diye sorduğunda, babası bazen onun erenlerden biri olduğunu, bazen de han olduğunu söylerdi. “Kim olursa olsun, dedendir, soyundur bil ki” derdi… . Şimdi ise türbe asırların sessizliği içindeydi. Bu akşam saatlerinde koskoca bir yalnızlıkla çevrilmişti. Arada bir ağaçların ürperti veren hışırtıları duyuluyordu, o kadar. Öyle ki Nizam Dede bir an yaşamadığını sandı. Başka bir âlemden bu dünyaya bakar gibi oldu”384
Romanda, Eski Kırım şehrinde halen enkaz halde bulunan, Kırım’da İslam’ın sembollerinden olan Özbek Han Camisinden de ( yapılışı 1314) söz edilmektedir:
“Sonra Solhat şehri, Eski Kırım…Eski başşehir. Yeniden altın rengine bürünüp, diriliyordu. On üçüncü asırdaki kadar saf ve muhteşemdi. Ağarmış Dağının eteğinde o derin uykudan uyanmış geriniyordu. Birazdan kervanlar gelecekti. Eskisi gibi… Özbek Han Camiinin, Anadolu eliyle örülmüş çatısındaki kumrular da bir uyanıyorlardı”385.
384
Şekil 7: Özbek Han Camisi ve Yanında Bulunan Medrese, 2012 Kaynak: Yazarın çekimi
Romanda mezarlıkların yanı sıra Kırım’ın önemli tarihi yerleri de zikredilmektedir. Bunların başında Bahçesaray’da I. Mengli Giray Han tarafından yaptırılan ve o dönemde Kuzey Kafkasya’dan Ural Dağlarına kadar geniş bir bölgede eğitim hizmeti veren Zincirli Medrese gelir. Romanda Zincirli Medrese birçok yerde anılmakta386 olup, aynı zamanda bu müessese hakkında kısa bilgi de verilmektedir:
“-…İlme zincir vurduk ağalar! Biz kendimiz vurduk. Tıpkı Zincirli Medresenin kapusundaki zincirler gibi.
Emin hoca elini kaldırıp,
-Yoo! dedi. O zincirin mânası başkadır Molla!
Giray’ın gözü önünde o an Zincirli Medresenin beyaz kesme taşlarla döşeli avlusu, kubbecikleri ve dört köşeli direkleri belirdi. Merakla, Emin Hocaya kulak verdi. -Uçları bir kemerin tam ortasında bağlı olup, kapının iki yanından sarkan bu zincirlerden dolayı, medreseye Zincirli Medrese denilmiştir. Zincirlerin uçları öyle bir sarkıtılmış ki, buradan geçen hoca ve talebeler başlarını eğmek mecburiyetinde kalırlar. Gıyaseddin Hoca, bunun mânasını bize izah etmişti. Meğer bu zincirlerin başa değecekmiş gibi sarkıtılmasının sebebi, o ilim yuvasını selâmlamak içinmiş. Bu zincirlerin altında geçen hoca ve talebeler başlarını eğmeye mecbur kalıp, bir
386
ilim ocağına girdiklerini o suretle anlarlarmış. Bu medresenin evvelce namının
şanının büyük olduğunu hepimiz biliriz. Dünyanın dört bucağından buraya akın
akın geldiğini de… Kütüphanesi bir hazine imiş… Lâkin Moskof istilâsında yağma edilmiştir.”387
Şekil 8: Zincirli Medrese’nin Kapısı, 2012
Kaynak: Yazarın çekimi
Sevinç Çokum’un bu romanı yazdığı tarihte (1984) Zincirli medrese Kırım’daki diğer birçok tarihi Türk İslam eserleri gibi virane haldeydi. Rusya ve Sovyet idaresi döneminde yıkılan Zincirli Medrese ve metruk durumda olan Han türbeleri 2007 ila 2009 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti tarafından restore ettirilmiştir.
Şekil 9: Zincirli Medrese, 1960 Kaynak: Kalgay (2012), Kırım’da Türk – İslam Eserleri.
http://www.kalgaydergisi.org/index.php?sayfa=yazaryazidetay&yazi=725
Şekil 10: Zincirli Medrese, 2012
Kaynak: Yazarın çekimi
1944 Arabat Türkleri romanının da sürgün öncesi Kırım’dan Kiyev’e giden
başkahraman Ramazan köye döndüğünde ailenin çoktan sürgün edildiğini ve mezarlığın bile yok edildiği görür “Ramazan duramadı evin içinde. Dışarı çıktı. Çevreyi inceledi.
Mezarlığa gitti. Mezarlıkta da tek taş kalmamıştı. Tüm mezar yerleri eşelenmiş ve boştu”388
Kırımlı Murat Destanı eserinde ise cami komünistler tarafından eğlence yeri olarak
kullanılır.389 388 Soysal, s. 326. 389 Canat, ss. 79-83.
SONUÇ
Bu çalışmada Kırım tarihi, Kırım Tatarlarının kültürü, sorunları, maruz kaldıkları baskılar, bu baskılar sonucunda yaşadıkları sıkıntıların Türkiye’de basılmış tarihi romanlara nasıl yansıdığı incelenmiştir.
Çalışmamız; Giriş, Türkiye’de Yazılmış Kırım Tatarları Konulu Romanlar, Romanlarda Kırım Tarihi, Kırım Tatar Tipleri, Kültürü ve Sorunları, başlıkları ile beş ana bölüm, Sonuç ve Kaynakça’dan oluşmaktadır. Tezimizin giriş kısmında, çalışmamızın amacı, önemi ve bu çalışmanın nasıl oluşturulduğu, nelere dikkat edildiği anlatıldıktan sonra, kısaca Kırım tarihi ve tarih edebiyat ilişkisi üzerinde duruldu.
İlk bölüm olan “Türkiye’de Yazılmış Kırım Konulu Romanlar” kısmında, konularına
göre “Konusu Kırım Hanlığı ve Kırım Savaşı Olan Romanlar”, “Konusu Bolşevik
İhtilâli ve Komünist Rejimi olan Romanlar” ve “Konusu II. Dünya Savaşı Olan
Romanlar” olmak üzere üç gruba ayrılarak kitaplar hakkında bilgi verilmiştir. Böylece, Türk yazarlarının çoğunun II. Dünya Savaşı dönemini daha çok işledikleri ortaya çıkmıştır. Bunun sebebinin Kırım Türklerinin II. Dünya Savaşı esnasında Nazi Almanyası ile Sovyet Rusya’nın arasında kalmaları, her iki taraftan da sürgünlere, zoraki göçlere maruz bırakılmaları gibi çeşitli zulümler görmelerinden kaynaklandığı söylenebilir. Birinci bölümünün “Romanların Muhtevası ve Olay Örgüsü” kısmında, tespit ettiğimiz tarihi romanlarımızın ana çizgileriyle muhteva ve olay örgüleri verilmiştir. Bu incelemenin sonucunda, eserlerin yazıldığı yıllarda Türkiye’de yaşanan siyasal atmosferin edebiyata da yansıdığı görülebilir. Kırım Kurbanları, Volga Kızıl Akarken, Kırımlı Murat Destanı, Kırım (Türk’ün Dramı), Kırım Kan Ağlıyor romanları bir nevi buna örnek gösterilebilir. Saydığımız bu eserlerde tarihi gerçeklik yahut edebi kaygı çok fazla gözetilmeden milliyetçi kesime “Esir Türkler”, “Komünizm Düşmanlığı” veya “İslamcılık” konularda şuur vermek maksadıyla yazıldığını görmek mümkündür. Romanları okuduğumuzda yazarların o yıllarda Kırım’ı görmediklerini yahut Kırımdaki kültürel vasatı bilmediklerini hemen anlayabiliyoruz.
Tezin “Romanlarda Kırım Tarihi” bölümünde romanların tam olarak hangi yılları konu edindiği, Kırım tarihinin eserlere nasıl yansıdığı, bununla birlikte gerçeklere uyup uymadığıyla ilgili tespitler yapılmıştır. Kırım, Osmanlının kaybettiği ilk Müslüman toprağı olduğundan Osmanlı aydınları için ciddi bir travma oluşturur. İncelenen romanların yazarlarında bu travmayı, parlak geçmişine sığınma psikolojisi şeklinde görmek mümkündür. Bütün eserlerde, özellikle Cezmi ve Hilal Görününce romanlarında yazarlar Kırım Hanlığı’nı yüceltmekte, onun bir zamanlar Osmanlı’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu, Kırım’ın ancak Osmanlı ile birlikte olduğu vakitlerde huzur içinde yaşadığını vurgulamaktadırlar. Romanların gerçeğe uyup uymadığıyla ilgili ise şunlar söylenebilir; 1990 yılı öncesi yazılmış romanlar kısmen gerçekleri yansıtmakla birlikte, bazı hadiselerin gerçeğe uymadığı, belli başlı bazı olayların oluşumu ve tarihlerinde hatalar olduğu görülmüştür. Bu durumun 1990’dan önce Sovyet Birliğine mensup Türk topluluklarıyla hiçbir şekilde iletişim kurulamaması ve Sovyet coğrafyasına seyahatin yasak oluşu sebebiyle ortaya çıktığı düşünülebilir.
Tezin “Romanlarda Kırım Tatar Tipleri” bölümüyle alakalı şunlar söylenebilir; romanlar mekân ve konusu Kırım’da geçtiği için, tabiatıyla şahıs kadrosu içinde Kırım Tatarlarına genişçe yer verilmiştir. Çalışmada bütün Kırım Tatar tipleri erkek, bayan ve çocuk olmak suretiyle ayrı ayrı incelenmiştir. Bütün romanlarda başkahramanlar vatan ve millet sevgisi üst düzeyde olan aydın tiplerdir. Bu tipler milletin kurtarıcısı görevini üstlenirler. Bu durum şöyle açıklanabilir. İncelenen romanların yazılış tarihleri Kırım Tatarlarının sürgün yerlerinden vatanlarına dönme mücadelelerinin en faal yıllarına denk gelmektedir. Kırım Tatar Milli Kurtuluş Hareketi olarak adlandırılan bu mücadele, milletin vatanına dönmesi için açlık grevlerinde önderlik yapan ve bu mücadeleden dolayı hapislerde ve Sovyet esir kamplarında çeşitli işkencelere maruz kalan Mustafa Cemiloğlu önderliğinde yürütülmekteydi. O yıllarda Türkiye de bu mücadeleye sessiz kalmamaktaydı. Türkiye’deki Kırım Tatarları ve Türk milliyetçisi kesimler tarafından Mustafa Cemiloğlu için mitingler düzenlenmekteydi. Adetâ Mustafa Cemiloğlu, Sovyet Rusyasında yaşayan bütün esir Türklerin bir lideri olarak algılanmaktaydı. Romanlardaki erkek başkahramanların aslında Mustafa Cemiloğlu’nu simgelediği söylenebilir. Kırım Kurbanları, Kırım Kan Ağlıyor, Kırım (Türk’ün Dramı) gibi romanlarının başkahramanları Kırım Türk Millî Mukavemet Teşkilatı’nın ya faal üyeleridir ya reisleridir. Bu kahramanlar sürgüne gönderilen, işkenceler gören ancak ideallerinden vazgeçmeyen tiplerdir.
Romandaki Kırım Tatar kadın tiplerinde ise Kırım Tatar millî kimliğinde var olan misafirperverliği, cesurluğu, yiğitliği, savaşçılığı, sabrı, töreye bağlılığı, vatanseverliği
görmek mümkündür. Aynı zamanda romanda kadınlar hep zulme, tecavüze uğrayan tiplerdir, ama buna bakmadan güçlü ve tesirli karakterlere sahiptirler.
Romandaki çocuk tipleri geleceğe umut veren bir unsur olarak kullanılmışlardır. Çocuklar millî terbiye ve vatan sevgisiyle yetiştirilerek, Kırım’ın bağımsızlık mücadelesini ilerde onların yükleneceği vurgulanmaktadır.
Tezin “Romanlarda Kırım Tatarlarının Kültürü” bölümüyle alakalı olarak, yazarların daha çok Rusların Kırım’da yaptıkları soykırım ve amansızca katliamlara odaklandıkları, bundan dolayı Kırım Tatarlarına ait kültür öğelerine çok az yer verdikleri sonucuna varılabilir. Romanlardaki kültür unsurları denilebilecek hususlar sadece Kırım kültüründe değil, İslam kültüründe var olan temel unsurlardır. Hatta şunu belirtmek gerekir ki, yukarıda bahsedildiği gibi, 1990’dan önce Sovyetler Birliği’ne mensup Türk topluluklarıyla iletişim kurmanın imkânsızlığı sebebiyle, eserlerde çoğunlukla hayali bir Kırım tasviri yapılmaktadır. Dolayısıyla Kırım Tatarı, kültürü sanki Türkiye Türkü imişçesine hayal edilmiş ve anlatılmıştır. Bu duruma istisna olarak Sevinç Çokum’un Hilal Görününce romanı gösterilebilir. Çokum’un eserinde Kırım Tatar kültürünün yazılı ve sözlü ürünlerine, yemek, müzik, giyim, bayram, millî spor, at kültürü ve yaşam tarzına kadar pek çok konunun romanda işlendiği görülür.
Romanlarda Kırım Tatarlarının sorunlarıyla alakalı şunlar söylenebilir: Türk yazarları romanlarında en küçük teferruatına kadar Kırım Tatarlarının siyasi, ekonomik, kültürel ve dinî sorunlarını yansıtmışlardır. Siyasi sorunlar olarak romanlarında, Kırım Hanlığı’nın Osmanlı himayesinden çıkması, Kırım Tatarlarının Osmanlı topraklarına göçler, Kırım Tatar askerlerinin Rus birliklerinde savaşması, Kırım’da uygulanan kızıl terör, aydınların öldürülmesi ve kamplara yerleştirilmesi, 1994 sürgününü gibi problemleri ele almışlardır. Ekonomik sorunlarda, yazarlar en çok Kırım Tatarlarının toprakların ellerinden alınması, insanların açlıktan ve kıtlıktan etkilenmesi ve kolhoz sisteminin Kırım’da uygulanışının neticelerine değinmişlerdir. Kültürel ve dinî sorunlarda ise en çok Türk-İslâm kültüründen uzaklaşma, din adamlarının öldürülmesi ve dinî müesseselerinin yok edilmesi gibi sıkıntıları romanlara yansıtmışlardır.
Yapmış olduğumuz bu çalışmanın, Kırım’ın ilhakı, 1937 yılında bütün yazarların öldürmesi ve son olarak 1944 yılı sürgünüyle maalesef ciddi bir durgunluk dönemine giren Kırım Tatar edebiyatına da bir nebze katkısının olacağını düşünmekteyiz. Bununla birlikte tespit ettiğimiz eserlerin Kırım’da yaşayan Tatarlar tarafından okunabilmesi için Kırım Tatar lehçesinde yahut Rus dilinde basılmasının Kırım Tatar milli kültürüne büyük katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.
KAYNAKÇA
Susanna Mutafaieva, 1987 yılında Kırım’ın Sovyetskiy Kasabası’nda dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimi yaşadığı Krasnogvardeyskoye köyünde tamamladı. 2005 yılında Kırım Devlet Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesinin Kırım Tatar Dili Edebiyatı ve Türk Dili Edebiyatı Bölümünde eğitime başladı. 2009 yılında lisans eğitimini tamamladı.
2010 yılında Kırım Devlet Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesinin Kırım Tatar Dili Edebiyatı ve Türk Dili Edebiyatı Ana Bilim Dalında “Qırımtatar tilinin fiil şekilleri: Tarihiy-teneştirme aspekti” (Kırım Tatar Dilinin Fiil Şekilleri: Tarih kıyaslama metodu) başlıklı tezi ile yüksek lisans eğitimini tamamladı.
2010 yılında Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başladı.
2013 yılı Nisan ayında Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesinin Rus Dili Edebiyatı Ana Bilim Dalında uzaktan eğitim tezsiz yüksek lisans programını