Mevlid geleneğinin tarihi kökeni
Mevlit denince ilk akla gelen İslâm büyüğü -hiç şüphesiz- 1154-1232 yılları arasında yaşamış olan Ebû Saîd Muzafferüddin Gökbörü’dür. Soyu, Oğuz Türklerine dayanan Gökbörü, Oğuzların (Türkmen) Beytigin sülâlesindendir. Eşi Râbia Hâtun, ünlü İslâm kumandanı Selâhaddin Eyyûbî’nin kız kardeşidir. Gökbörü’nün adı ‘gökkurt’ anlamına gelmektedir. Önceleri Şanlıurfa, Harran, Samsat gibi yerleşim birimlerinde beylik süren Gökbörü 1190 yılında Erbil Atabeyi olmuş ve Selçuklular adına bölgeyi yönetmiştir.
İslam tarihinde uygulama
Gökbörü’nün İslâm tarihindeki bir başka önemli icraatı ise ilkini 1208 yılında düzenlediği ünlü Mevlit törenleridir.
Selâhaddin Eyyûbî’nin kumandası altındaki Türk ordusu 1171’de Kahire’ye girerek Fâtimî hâkimiyetine son vermiştir. Fâtimîler tarafından düzenlenen mevlit törenlerinin toplumsal birlik ve tanıtım (propaganda) açısından önemini kavrayan Gökbörü bu törenlerin bir benzerini çok daha gösterişli ve uzun sürelerle Erbil’de kutlatmaya başlamış ve önceleri Oğuzlar (Türkmen), Kıpçaklar, Kürtler arasında yaygınlaşmış olan Mevlit törenleri sonrasında bütün Türk illerine yayılmış hatta Araplar, Arnavutlar, Boşnaklar gibi diğer Müslüman topluluklara da geçmiştir.
Osmanlı zamanında uygulama
Osmanlı Devleti de tıpkı kendisinden önceki Türk devletlerinde olduğu gibi Mevlit geleneğine büyük önem vermiştir. Önceleri birbirinden bağımsız etkinlikler şeklinde yaşatılan bu gelenek 1590 tarihinde resmî devlet töreni hüviyeti de kazanarak Ayasofya’dan, Sultanahmet Meydanına doğru bir seyir ve gelişim izlemiştir….
Mevlit okutma’ merasimleri, Türk Dünyasında hâlâ yaşayan, yaşatılan bir gelenek olarak millî ve manevî değerlerimizin en başta gelenlerindendir. Doğumda, ölümde, düğünde, bayramda, adakta, yemekte velhâsıl birçok yerde, birçok sebeple mevlit okutulmaktadır. Mevlit merasimleri, millî birlik ve kardeşlik harcının daha bir sağlam, daha bir kavi olmasına katkı sunmaya devam etmektedir.
Geniş coğrafyalara sirayet etti
Kültürel süreklilik bağlamında değerlendirildiğinde, Türklerin İslamiyet öncesidönem yaşam biçimlerini ve geleneksel manada birçok uygulamalarını İslamiyet sonrası dönemde de büyük ölçüde muhafaza ettiği görülür. Bunlardan İslamikaidelere uygun olmayanlar zamanla değişime uğramış, bazıları İslami kimlikkazanarak varlığını devam ettirmiş, bazıları da tamamen ortadan kalkmıştır. Budeğişim, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra yayıldıkları geniş coğrafyanınve bu geniş coğrafyada sahip oldukları farklı sosyoekonomik ve siyasi yapıların
da etkisiyle Türk topluluklarında farklı düzeylerde gerçekleşmiştir. HattaAnadolu Aleviliği örneğinde olduğu gibi aynı coğrafyada olmasına rağmen budeğişimi daha farklı düzeylerde yaşayan kesimler bile olmuştur.
Kültürel değişimler
Bahsi geçen bu kültürel değişimler daha çok hayatın geçiş dönemlerinde ve ağırlıklıolarak ölüm olayında gözlenebilmektedir. İslamiyet öncesi dönem cenaze törenlerinin İslamiyet sonrasında geçirdiği değişimlerin Türk topluluklarında farklı düzeylerde gerçekleştiği ortadadır. Bu farklılaşma Anadolu sahasında, cenaze törenlerinde İslamiyet öncesi uygulamaların İslami kimliğe bürünmüş biçimi olarak karşımıza çıkan Mevlid törenleriyle kendini göstermektedir. Cenaze Mevlidlerindeki bazı uygulamalar ve bu törenlerin gerçekleştirildiği belirli günlerin varlığının, büyük ölçüde İslamiyet öncesi dönemden kaynaklandığı bilinmektedir.
Bu yazı Timeturk.com’dan alınmıştır.