GenelGüncelKültür SanatTürk Dünyası

KAZAN TATAR EDEBİYATININ FİLOZOF ŞAİRİ DERDMEND

XX.yüzyıl başları hem tarihi olaylara hem de kabiliyetli şahsiyetlere çok zengindir. Tatar Edebiyatı da doğal olarak tüm bunların dışında kalmamış birçok ünlü şair ve yazar ortaya çıkmıştır. Onlar arasında ünlü Tatar şairi Gabdulla Tukay (1886-1913), Segıyt Remiyev (1880-1926), Mecit Gafuri (1880-1934), Necip Dumavi (1883-1933) ve başkaları vardır. Tatarların filozof şairi Derdmend de bu şairler arasında kendi yerini almıştır.
Fakat yukarıda adlarını saydığım şair ve yazarların hiç birisine benzemeyen Derdmend bambaşka bir şahsiyet ve bambaşka bir kabiliyettir. Derdmend bir taraftan altın madenleri sahibi bir zengin, diğer taraftan gerçek bir şairdir. Ünlü şairin zenginlik ve şairliğini kıyaslayan Tatar şairi Sibgat Hekim (1911-1986) şöyle demiştir: “Terazinin bir kefesinde – Derdmend’in şiirleri. Diğer kefesinde – Derdmend’in altınları… Hangisi ağır basar? Şiirleri ağır basar…” Gerçekten de Tatar Edebiyatında çok zengin olan, aynı zamanda yüksek yetenekli olan bir başka şair veya yazara rastlamak mümkün değildir. Derdmend sahip olduğu parasını da Tatar halkının aydınlanması, bilgi sahibi olması için harcamıştır. Bu konuyla ilgili Fatih Kerimi (1870-1937) şöyle demiştir: “ O (Derdmend) altınları için yaşamadı, o altınlarının belirlediği yüksek amacına ulaşmak için bir araç olduğunu biliyordu ve bunun için altına ihtiyacı vardı.” (Mende, 1936: 69). Tatarlar için okullar, medreseler yaptırmış, matbaa açmış ve zamanının hemen hemen tüm Tatar yazarlarının eserlerini yayınlamıştır. Tatar halkının geleceğinden endişe duyan Derdmend, Tatarlar ancak aydın bir ulus olurlarsa tüm tehlikelerle baş edebileceğini bilmiştir. Sapına kadar Tatar olan Derdmend, tüm varlığını, benliğini ve hatta hayatını Tatar ulusuna adamıştır. 
Derdmend’in gerçek adı Möhemmetzakir Möhemmetsadıyk oğlu Remiyev’tir. Dermend’i ise o takma ad olarak kullanmış ve şiirleri de bu ad altında yayınlanmıştır. Dert kelimesinden türemiş olan bu takma ad – hüzünlü, kaygılı anlamına gelmektedir. Kendisinin hiçbir sıkıntısı olmamasına rağmen kendine bu takma adı seçmesinin sebebi, Tatar halkının geleceği için olan kaygı ve hüzündendir.
Derdmend, doğa güzelliği ile iç içe olan Ural topraklarında doğup-büyümüş ve orada icat etmiştir. O, 23 Kasım 1859 yılında Orenburg vilayetinin Esterletamak bölgesi ( şimdi Başkurdistan’ın Melevez bölgesi) Cirgen köyünde dünyaya gözlerini açmıştır. Derdmend 3 yaşındayken 1862 yılının yazında ailece Orsk bölgesinin Yulık köyüne taşınmışlardır. Dredmend’in babası Möhemmetsadıyk ticaret ile uğraşmıştır. Annesi Henife Hanım Daşkov ailesinin mensubu olup asil bir soydan gelmiştir. Rus dili ve edebiyatını iyi bilen Henife Hanım evde çocuklarının eğitimi ile ilgilenmiş, onlara ders vermiştir. İlk eğitimlerini evde annesinden alan Zakir (Möhemmetzakir) ve ondan 2 yaş büyük olan Şakir ( 1857- 1912) Mollakay köyündeki medresede eğitimlerine devam etmiştir. 1880 yılında medresedeki tahsilleri bittikten sonra iki kardeş Türkiye’ye gitmiştir. Türkiye’nin İstanbul şehrinde yaşayan Remiyevler, Türk dili ve edebiyatı üzerine özel ders almıştır. Kardeş Türk halkının tarihini ve medeniyetini öğrenmişlerdir. Aynı zamanda Türk yazarları ile de görüşmüşlerdir. Remiyev kardeşler basımevi açmayı düşündükleri için Türkiye’deki basımevleri hakkında bilgi alışverişinde bulunmuşlardır. Derdmend, Türk edebiyatından çok etkilenmiş olmalı ki, Türkiye’den döner dönmez Türkçeden Tatar diline hikayeler çevirmeye, şiirler yazmaya başlar. Fakat onun, bu yıllarda icat ettiği eserlerinden sadece “Kargalının Sibgatulla Hacıya Mektubu”( 1884) adlı Türk dilinde yazılan şiiri saklanmış,  diğer eserleri kayıptır.    
Derdmend, gençliğinden itibaren ticaret ve iktisat işleri ile ilgilenmemiş, nedense bu işler onun ilgisini çekmemiştir. 1881 yılının sonlarında Remiyev kardeşler basımevi açma işi ile uğraşmış, fakat XIX. yüzyıl sonlarında Çar Hükümeti Tatarların basımevi açmasına izin vermemiştir. Böylece basımevi açma işi bir başka bahara ertelenmiştir.
XX. yüzyıl başlarında Remiyev soyadına sık rastlamak mümkündür. Zakir Remiyev, Segıyt Remiyev… Şair ve gazeteci olan bu kişilerin kökleri nerelere dayanıyordu acaba? Remiyevler, asil bir aileye mensup olup, nesillerinin kökleri çok eskilere aittir. Çar döneminde onlar “hizmetli Tatarlar” diye adlandırılmıştır. Fakat Kazan ve Astahan Hanlıkları Ruslar tarafından işgal edildikten sonra, “hizmetli Tatarları” Hristiyanlığa geçmesi için zorlamışlardır. Hristiyanlığa geçmeyenlerin mal mülküne el konulmuştur. Remiyevler Tatar soyadını korumak için dinlerini değiştirmemişlerdir. Onun için bu aile imtiyaz sahibi olmamış, alt tabaka sayılmıştır. Fakat büyük dedelerinden gelen eğitime olan merak onları da es geçmemiştir. Birkaç dil bilen Remiyevlerin büyük dedeleri Büyük Petro’nun (1672-1725)  tercümanı olmuştur. 
Remiyevlerin büyük dedelerinden birisi olan Sadıyk 1770’lı yıllarda Zey nehri yanındaki Taysugan köyünden Esterletamak tarafına göç etmiştir. Zakir’in dedesi Gabdelkerim’in hali vakti yerinde olmuştur. O’nun oğlu Möhemmetsadıyk ( Şakir ve Zakir Remiyevlerin babası) ve dedeleri tarafından akrabaları olan Lotfulla ( Segıyt Remiyev’ın babası), Gabdulla ( gazeteci İsmegıyl Remiyev’in babası) çok çalışkan ve yetenekli kişiler olmuştur. Möxemmetsadıyk Cirgen köyünde yaşamış, ticaretle uğraşmış, işi de gün gittikçe daha da iyi olmuştur. Fakat ileriye dönük çalışmayı kendine ilke edinmiş olan Remiyev, Orsk tarafında altın madenleri açabilecek kadar doğal zenginlikler olduğunu duymuş ve altın madeni açma niyeti ile Yulık köyüne göç etmiştir. Köye yerleştikten sonra Möhemmetsadıyk ilk önce ticaret işini yola koymuş, daha sonra altın madeni açmak için arazi alma dileğiyle Saint-Petersburg şehrinin yolunu tutmuştur. Yulık köyüne göç ettiklerine 7 yıl gibi bir zamandan sonra nihayet ilk altın madenini 1869’da açmıştır.  Daha sonra altın madenlerinin sayısı 20’ye yükselmiştir. Remiyevler bu altın madenlerinden 5 ton civarında saf altın çıkarmışlar ve gelirlerinin büyük bir kısmını Tatar halkının aydınlanması için harcamışlardır. Ünlü Tatar-Başkurt şairi ve yazar Mecit Gafuri (1880-1934) da Troitsk medresesinde eğitim gördüğü sırada bir yaz “Vosmoy” adlı altın madeninde çalışmış ve burada uzaktan da olsa Remiyevleri görmüştür. Daha sonraki yıllarda Gafuri bu konu ile ilgili “Şairin Altın Madeninde” adlı roman yazmıştır.
Remiyevler Yulık köyüne taşındıktan sonra köyde de büyük değişimler olmuştur. İlk önce Remiyevler kendileri için büyük bir taş ev yaptırmışlar. Kendileri ev sahibi olduktan sonra sıra köy ile ilgilenmeye gelmiştir. Möhemmetsadıyk Remiyev köyde mağaza açmıştır. 1898 yılında kocaman bir taş cami yaptırtmışlardır. Aynı zamanda köyde medrese açmışlardır. Çok zaman geçmeden Rus Okulu da açılmıştır. Öğretmenlere maaşlarını Remiyevler ödemiştir. Yulık köyündeki ilk kütüphaneyi de onlar yaptırmıştır. Bu da Remiyevlerin kitaba olan saygısının bir göstergesidir. Söz kütüphaneden açılmışken, 1919 yılında Tatar dramaturgu ve şair Mirheyder Feyzi ( 1891-1928) bu kütüphanenin müdürü olmuştur.
Zakir Remiyev, Orsk tüccarı Bornayev’ın eğitimli kızı Mehube ile evlenmiştir. Mehube Hanım eğitim işleri ile yakından ilgilenmiş, 20 tane altın madeninde de kız ve erkek çocuklar için medreseler açılmasında ön ayak olmuştur. Mehube Remiyeva, aynı zamanda Kargalı’da köy öğretmenlerini hazırlayan okulun müdürlük işlerini de yürütmüştür. Zakir Remiyev evlenince Orenburg şehrine taşınmış, şehrin merkezinde kendine ev yaptırmıştır. Remiyevler burada da içtimaî işlerle uğraşmıştır. O zamanlar Orenburg şehri önde gelen medeniyet merkezlerinin birisi olup, ünlü “Höseyeniye Medresesi” de burada bulunmuştur. Bu medrese zengin Ehmet, Mehmüt, Gani Höseyenovlara aittir. Gani Höseyinov’un annesi Nekıye Hanım Remiyevlerin daha önce yaşadığı Yulık köyünün kızıdır. Hemşehri olmaları Remiyevlerle Höseyenovları daha da yakınlaştırmış ve onlar tez zamanda aile dostu olmuştur. Mehube Hanım Orenburg şehrine taşındıktan sonra da eğitim işlerine devam etmiş, şehirde kızlar için ortaokul açma işinde aktif rol almıştır. Zakir Remiyev ise, “Höseyeniye” medresesinin idarecileri listesine alınmıştır. Medresenin idari kadrosuna dahil olduktan sonra, Derdmend eğitim işleri ile yakından ilgilenmiş ve medrese eğitimine yön vermiştir. Derdmend’in bu faaliyetlerini çabucak fark etmişler ve onu Orenburg Şehir Dumasına, aynı zamanda Saint-Petersburg Birinci Devlet Dumasına seçmişlerdir. Derdmend’in günlük hayatta mütevazı ve alçak gönüllü olduğu herkese malumdur. 1906 yılında O Duma’ya aday gösterilince ikilem içinde kalmış, bu kadar sorumlu olan görevi yürütecek daha değerli insanların olduğunu düşünerek, bir kez daha ne kadar mütevazı olduğunu göstermiştir. Derdmend günlük hayatında her ne kadar alçak gönüllü olsa bile, belirlediği hedefine ulaşmasında da o kadar kararlı ve cesurdur. 
1905 yılındaki devrim sonucu bazı demokratik yolların önü açılmıştır. 1880’lı yıllardan bu yana Tatar dilinde gazete ve dergi çıkarma hayali ile yanıp tutuşan Şakir ve Zakir Remiyevlere de fırsat doğmuştur. Remiyev kardeşler, 21 Şubat 1906’da “Vakıt” ( Vakit) gazetesini çıkarmaya başlamışlardır. Gazete önce haftada 3 defa, 1909 yılından sonra ise her gün yayınlanmıştır. Ünlü Tatar yazarı ve gazeteci, aynı zamanda Stalin devri kurbanı olan Fatih Kerimi “Vakit” gazetesinin redaktörü olmuştur. Fatih Kerimi 1918 yılına kadar bu görevinde kalmıştır. “Vakit” gazetesi, G.İbrahimov (1887-1938), M.Gafuri (1880-1934), Z.Yermeki (1887-1965), Segıyt Sünçeley (1889-1941) gibi zamanının birçok ünlü şair ve yazarlarını etrafına toplamıştır. Bu gazete, Tatar gazeteciliği adına önemli katkıda bulunmuştur. 1908 yılının Ocak ayından itibaren “Şura” dergisi yayına başlamıştır. Derginin redaktörlük görevini, ünlü Tatar bilgini ve yazar Riza (Rizaetdin) Fahretdinov (1859-1936) üstlenmiştir. “ŞURA” dergisi, tüm Türk-Müslüman halkının dününü ve bugününü yansıtan kapsamlı edebi-içtimaî dergi olduğu içindir ki, bir tek Tatar dünyasında değil, tüm Türk dünyası tarafından kabul görmüştür. Hem “VAKİT” gazetesi, hem de “ŞURA” dergisi 1918 yılına kadar yayınlamıştır.  Bu yayınlarda her ne kadar burjuvazi etkisi görünse bile, demokratik ve ileriye yönelik fikirlere de yer verilmiştir.“Vakit” gazetesi ve “Şura” dergisi – Tatar edebiyatı, medeniyetinin gelişmesini olumlu yönde etkilemiştir. Böylece Remiyev kardeşler Tatar medeniyeti tarihinde derin iz bırakmıştır. Remiyev kardeşler gazete ve dergi konusunda sadece kendi yayınları ile sınırlı kalmamış, aynı zamanda Kırım’da İsmail Gaspıralı’nın (1851-1914) çıkardığı “TERCÜMAN” gazetesine de maddi yardımda bulunmuşlardır. 
Zakir Remiyev, yani Derdmend nasıl birisiydi? Çok sayıda altın madeni sahiplerinden birisi olan Zakir para işleri ile hiç uğraşmamıştır.  Ünlü Tatar yazarı G.İbrahimov’un amcası Mohtar’ın anılarına göre, O bir yaz altın madeninde çalışmak istediğini belirtmiş ve onu işe yerleştirmesini rica etmiştir. Buna yanıt olarak Derdmend şöyle demiştir: “ Altın madeni işlerine ben karışmıyorum, onun için seni oraya yerleştiremem, dedi ve cebinden 500 Ruble çıkarıp verdi.”                        
Zakir Beşiri’nin dediğine göre: “ Onun tek avuncu – kendi kütüphanesinde kitap okuyup, yazı yazarak gününü geçirmektir.” O kendi parası ile çıkardığı gazete ve dergilerin işlerine de karışmamış, gazete-dergileri ancak yayınlandıktan sonra okumuştur. “Şura” dergisinin redaktörü R. Fehretdinov’a kendi şiirlerini verirken bile: “ Uygun görürseniz dergide yayınlarsınız”- demiştir.
Derdmend’i yakından tanıyan ve çıkardığı “VAKİT” gazetesinin redaktörü ve yazarı olan Fatih Kerimi onun hakkında şöyle demiştir: “ Derdmend’in insanlık yönü çok yüksekti, o diğer Tatar zenginlerine hiç benzemiyordu. Sözünde, muamelesinde son derece dürüsttü. O, aldatma, hile, riya, ikiyüzlülük gibi şeylere düşmandı…” (Hemidullin, 1990: 128).  
Derdmend için şanssızlıklar arka arkaya gelmiştir. 1912 yılında Zakir’ın ağabeyi Şakir  ağır hastalanmış ve çok zaman geçmeden vefat etmiştir. Bu ölüm tüm Yulık köyü halkını ve kardeşi Derdmend’i derin bir hüzne boğmuştur. Şakir Remiyev köy mezarlığına anne-babasının yanına defnedilmiştir. Şakir Remiyev’in ölümünden sonra altın madenlerini yönetme işini Derdmend’in oğlu İskender Remiyev almıştır. O Belçika’da mühendislik eğitimini almış ve genç yaşlarında altın madenlerinde çalışmaya başlamıştır. İskender Remiyev de “burjuva” damgası ile 1927 yılında tutuklanmış ve idam edilmiştir. Böylece 1917 yılındaki Ekim Devrimini Derdmend yalnız karşılamıştır. Başka zenginlerden farklı olarak Zakir Remiyev yurt dışına kaçmamış, kendi vatanında halkının yanında kalmayı yeğlemiştir. Bu da onun Tatar halkının kaderine kayıtsız olmadığının açık bir göstergesidir. 1918 yılında onun tüm mal mülkü müsadere edilmiş, gazete ve dergisi kapatılmıştır. Hiçbir zaman mal mülk hırsı olamayan Derdmend bunlara üzülmemiş, fakat onu derinden etkileyen tek şey el konulan özel kütüphanesi olmuştur. Derdmend kütüphanesindeki kitapların büyük bir çoğunluğu ateşe verilmiş, geriye kalan kısmının da nerde olduğu belli değildir. Aynı zamanda Derdmend’in el yazılarını da aynı kader beklemiştir. Ne acıdır ki, böylece şairin çok değerli eserleri de gelecek nesle ulaşamamıştır. Derdemend’in Orenburg’taki evine el konduktan sonra, o Orsk şehrine taşınmak zorunda kalmıştır. Büyük Türkçü ve ünlü tarihçi ordinaryüs Prof. Dr. Zeki Velidi Togan (1890-1970) 1920 yılında Orsk şehrinde Derdmend’i evinde ziyaret etmiş ve bu konuyla ilgili “HATIRALAR”ında şu satırları yazmıştır: “ Mütevazi bir evde yaşayan eski milyoner şair Zakir Remiyev’i de bu sefer bu yazın Orenburg’a ikinci defa geldiğimde gördüm. Bu zat Çağatay şairi Alişir Nevaî’nin meftunu idi. Kendisine 12 sene önce Nevaî’den naklettiğim şiirlere nazire yazmış olduğunu şifahen anlattı. Fakat hasta ve divanda başını dayadığı yastık ona yakışmaz bir halde idi. Servetini kaybetmekten fazla müteessir olmadığını, fakat milletimizin mukadderatı hususunda büyük endişe duyduğunu söyledi. Orsk şehrinde yaşıyormuş. Veda edip kapısından çıkarken Alişir Nevaî’nin şu mealdeki parçasını hatırladım:
Ölümden daha ağır olan hayatımı mı diyeceksin,
Yanma ve iç çekmelerin uğursuzluğu yüzünden gözlerimden (akan) yaşımı mı diyeceksin?
Yoksa taş üstüne koyduğun garip başımı mı diyeceksin,                    
Yahut da gam ve gussa ile dolu başımın altındaki taşımı mı diyeceksin?” (Togan, 1999:235).
Zeki Velidi Togan’ın da yazdığı gibi Derdmend son yıllarını yoksulluk ve sefalet içinde geçirmiştir. Öyle olmasına rağmen o Tatar halkı için mücadelesinden vazgeçmemiş, 1920’lı yıllardaki İdil-Ural bölgesindeki açlık sırasında halka yardım kampanyalarında aktif görev almış, şiirler yazmaya da devam etmiştir. Açlık ve yoksulluktan olsa gerek Derdmend aniden hastalanmış ve 9 Ekim 1921’de Orsk şehrinde hayata gözlerini kapatmıştır. Onu Orsk şehrine 3 km. uzaklıkta olan İlyas köyünün Aydınlar Mezarlığına defnetmişlerdir. Değil insana mezarlara bile saygı duymayan Sovyet rejimi, 1930’lı yıllarda Aydınlar Mezarı üzerine fabrika yapmış ve böylece Derdmend’in mezarı da kaybolup gitmiştir. Önceleri mezar taşı oradan buraya atılmış, daha sonra inşaat temellerinin altında malzeme olmuştur. Günümüzde Tatar edebiyatının bu değerli şairinin mezarı bile yoktur. Derdmend’in vefatından sonra onun yakınları da Sovyet rejiminin takibinden nasibini almıştır. Derdmend’in 9 çocuğu olmuştur. Onun oğlu İskender idam edilmiş, torunu Beşir Remiyev teknik bilimler doktoru olmuştur. Derdmend’in oğlu Garif 1917 yılında Fransa’ya gitmiş, daha sonra Finlandiya’da yaşamış ve orada öğretmenlik yapmıştır. Göründüğü gibi sonbahar yaprakları gibi savrulmuş Remiyevler, birisi oraya diğeri buraya… Stalin döneminde, Şakir ve Zakir Remiyevlerin çocukları, Segıyt Remiyev’ın kızları bir birlerinden vazgeçmiştir. Hayatta kalabilmek için kendi aralarında akrabalık bağlarının olduğunu reddetmek zorunda kalmışlardır. 
Sovyetler döneminde adının bile dile alınması yasak olan Derdmend’e bugün de hak ettiği değer verilmemektedir. Fakat tüm bu olumsuzluklara rağmen Derdmend Tatar halkının kalbine ve gönlüne girmiş ve asla silinmeyecektir. “Kısalıkta-ustalık” ifadesini kanıtlarcasına az ama öz yazan Derdmend’in günümüze kadar gelen edebi mirası bir hazinedir. Eserlerinin sayısı azdır: 1000 civarında dize, 1 nesir ( “Sabıy” (Sabi) ), 8 tane çocuk hikayesi ve birkaç tane anı yazıları vardır. Fakat bu yazılanların her dizesi, her satırı altın değerindedir. Derdmend’ın günümüze kadar gelen eserleri 1980 yılında “İse Ciller” ( Esiyor Yeller) adı altında kitap olarak yayınlanmıştır.             
Derdmend, şair olarak dünyaya gelen bir yetenektir. Doğup büyüdüğü baba toprağının eşsiz güzelliği, vatan ve millet sevdası ile örtüşen şiirlerinde derin felsefi anlamlar barındırmaktadır ünlü şair. Derdment icat işine Türkiye dönüşünde başlamıştır. O yazdıklarını hemen bastırmaya acele etmemiş, bu da daha sonra büyük kayıplara yol açmıştır ki, o yıllarda yazdığı şiirler ve çevirdiği eserler ortadan kaybolmuştur. Derdmend’in ilk “Ütken könner” (Geçmiş Günler) adlı şiiri 1903 yılında Riza Fehretdinov’un “Esma” adlı hikayesinin içinde yayınlanmıştır. Bu şiiri, hikayenin kahramanı Selim dede okumuştur. Derdmend, ünlü Tatar şairi Gabdulla Tukay icadına da yüksek değer vermiş ve konuyla ilgili 1906 yılında yazdığı “Şagıyrge” ( “Şaire”) adlı şiirinde Tukay’ı “yeni bülbül” diye adlandırmıştır. 
Derdmend’in en önemli eserlerinden birisi “KORAB” (“Gemi”) şiiridir. O bu şiirinde Tatar milletinin faciasını önceden hissetmiş ve onun için endişelerini dile getirmiştir.
Çıktı ciller,
Kuptı tulkın-
İl korabın cil söre!…
Kaysı yullar,
Nindi upkın
Tarta bezne can sorap?!.
(Tatar Poeziyese Antologiyese, I.kitap, 1992: 447)
Çıktı yel,
Kalktı dalga –
İl gemisini yel sürer!…
Hangi yollar,
Nasıl girdap
Çekiyor bizi canımız için?!. 
XX.yüzyıl başlarında yazılan bu şiir bugün de güncelliğini korumaktadır. Bundan 100 kadar önce Derdmend Tatar ulusunun geleceğinden endişe duyarken ne kadar haklı olduğunu günümüzde görmekteyiz. Rus Emperyalizminin uşakları dilimizi, milli benliğimizi tarih sayfalarından silmek için kanunlar çıkarmaktadır. Bugünlerde girdap dilleri için çekiyor Tatarları. Derdnemd’in bu şiiri 1908 yılında “ŞURA” dergisinin 1.sayısında yayınlanmıştır. 
Derdmend’in “Bez” (“Biz”) adlı şiiri 1908 yılında yazılmış olup aynı yıl “ŞURA” dergisinin 2.sayısında yayınlanmıştır. Şair bu şiirinde insan ve zaman konusu üzerinde durmuş ve insan ömrünü kumsaldaki izlere benzetmiştir. Hayatta hiçbir şeyin ebedi olmadığını vurgulayan Derdmend şöyle demiştir:
İse ciller, küçe komlar…bete ez…
Deriyg, mehzün küñel, bez de betebez!
(Tatar Poeziyese Antologiyese, I.kitap, 1992: 447)
Eser yel, göçer kum…biter iz…
Eyvah, hüzünlü gönül, biz de biteriz!
“Büzlerem mana almadım” (“Bezlerimi Boyayamadım”) (1908, Nisan) şiirinin kahramanı kendi vatanında hiçbir değerinin olmadığının farkında ve bunun için acı çekmektedir. Vatanı, milleti için tüm ömrü boyu çabaladığı halde bir sonuç elde edemeyen, kendi düğününde kendini yabancı gibi hisseden kahraman ölümünü beklerken bile milletini düşünerek üzülmektedir. Bu çaresizlik kahramanı derinden etkilemektedir. Aslında tüm bu hisleri Derdmend kendi yaşamıştır. Milleti için elinden geleni yaptığı halde umduğunu bulamamıştır büyük şair. 
Derdmend’in birçok şiirine çaresizlik, ümitsizlik hakim olsa bile, bazı şiirleri ümit doludur. Buna örnek olarak aşağıdaki sadece 2 dizeden ibaret olan şiiri göstermek mümkündür:
İlde ber dust  bulmasa ger,
İl böten- doşman tügel!
(Tatar Poeziyese Antologiyese, I.kitap, 1992:451)
İlde bir dost olmasa bile,
Tüm il düşman değildir!
Vatan, millet, milletin kaderi Derdmend şiirlerinin ana konusu olmuştur. “Görlegen sular başında” (“Şarıldayan sular başında”) adlı şiirinde, şair devrimi su ile kıyaslamış ve ne daha kutsal vatan mı veya anne sütü mü sorusunu ortaya koymuştur. Devrim vatanın sınırlarını değiştirebilir, bu yeni vatan senin için yabancı olabilir, fakat “süt kalır” fikrini ileri sürmüştür Derdmend. Yani şair bu şiirinde neslin öneminin altını çizmiş ve şöyle demiştir:
Ni gazizrek – bu vatanmı?
Ah, tugan kaumem gaziz!
Ul mökeddes kan belen ul
İzge sötke ni citer!..
Söt kalır, vatan kiter!
Söt kalır, vatan kiter!  
(Tatar Poeziyese Antologiyese, I.kitap, 1992: 450)
Ne daha kutsaldır – bu vatan mı?
Ey, benim kavmim kutsal!
O mukaddes kan ile o
Kutsal süte ne bedel!..
Süt kalır, vatan gider!
Süt kalır, vatan gider!
Derdmend’in Ekim Devrimi’nden sonra yazdığı “Kuandı il” (“Sevindi il”), “Vidag” (“Veda”), “Eger Barsañ” (“Eğer Gidersen”), “Cey Ütte” (“Yaz Geçti”) gibi şiirleri de derin felsefi fikirlerle doludur. Derdmend Ekim Devrimini kabullenememiştir. Yalnız kendi için değil halkının kaderinden de endişelenmiştir. Bu fikirlerini dizelere aktaran Derdmend Tatar halkının dertlerine tercüman olmuştur. Derdmend’in şiirlerini bir defa okuduğunda anlamak pek mümkün değildir, ancak defalarca okuduktan sonra şairin ne demek istediğini anlıyorsun. Onun şiirdeki fikirleri derin felsefi anlamlarla örtüşmüş, hemen göze çarpmaz ancak şiirin derinliklerine inersen konu ortaya çıkar. Tatar edebiyatında bugüne kadar bu kadar kısa, derin felsefi şiirlere rastlamak mümkün değildir. Ünlü Tatar yazarı ve bilgin Galimcan İbrahimov “TATAR ŞAİRLERİ” (1913) adlı kitabında, zamanının önemli şairleri Segıyt Remiyev, Derdmend ve Tukay’ı değerlendirmiş. İbrahimov, Derdmend’den söz ederken onun şiirlerindeki her kelimeyi “inci”ye benzetmiş ve şöyle demiştir: “Onun şiir dizeleri kısa, az sözle çok şey anlatır”. Ünlü Alman bilgini Michael Friederich da 2009 yılında “Kazan Utları” (“Kazan Odları”) dergisinde yayınlanan Derdmend hakkındaki “Kuzgun Doğu’ya Uçuyor” (Kozgın Könçıgışka Oça) başlıklı yazısında Derdmend şiirlerinin eşi benzeri olmadığını yazmıştır. “ Derdmend’in şiirleri, yalnız içeriği ile değil dil bakımından da bence son derece kalitelidir ki, Tatar edebiyatında o devirde de, ondan sonra da onun şiirlerine eşit olacak bir şiir yoktur.” (Friederich, 2009: 140). XX. Yüzyıl başlarında Derdmend şiirleri ile kıyaslanacak şair ve şiir olmadığını vurgulayan Friedrich : “Derdmend’in şiirleri yegânedir. Eğer onun şiirlerini başkalarının şiirleri ile kıyaslamaya kalkarsak istisnadan başka bir şey bulamayız. Ancak Segıyt Remiyev’in icadı Derdmend’inki gibi bağımsız ve ayrı bir yer tutmaktadır.” ( Friederich, 2009: 148).  Friedrich “ Kuzgun Doğu’ya Uçuyor” başlıklı yazısında, Derdmend “dünya dilinde” icat etmiştir sonucunu çıkarmış ve “Şair Derdmend ve onun şiirleri için tüm dünya vatan olmuştur” (Friedrich, 2009: 152) demiştir. Alman bilgin, Derdmend’i her türlü “millilikten” üstün olduğu fikrini ileri sürmüştür. Fakat Friedrich’in bu fikrine katılmak mümkün değildir, çünkü Derdmend her ne kadar “dünya dilinde” icat etse bile o gerçek bir Tatar evladı ve onun vatanı da Avrasya orman-bozkırlarında yok olan Tatar İli’dir. Derdmend, Tatar ulusu için yanıp tutuşmuş, onun kaderine ortak olmuş ve Tatarlar için icat etmiştir.
Bu yıl Tatar edebiyatının filozof şairi Derdmen’in doğumunun 150. yıldönümü. Doğup büyüdüğü topraklarda unutulmadı büyük şair. Başkurdistan Halkları Kurulu’nun II. Kurultay’ından önce, “RAMAZAN” milli merkezi reisi Marat Şeripov başkanlığında bu yıl DERDMEND YILI olarak ilan edilmiş ve konuyla ilgili birçok etkinlik ve anma toplantıları düzenlenmiştir. Ünlü Tatar bilgini, Başkurdistan Devlet Opera ve Bale sanatçısı olan Marat Şeripov, Derdmen’in hayatı ve icadını derinlemesine araştırmış, onun şeceresini çıkarmış, şaire ait olan birçok özel eşyalarını toplayıp Başkurdistan Devlet Milli Müzesine teslim etmiştir. Müzede Derdmend’e ait olan eşyaların sergilenmesinin yanı sıra, “DERDMEND- HALKA ADANMIŞ HAYAT ve İCAT” adlı toplantı da tertiplenmiştir. DERDMEND YILI dolayısıyla, 3 Aralık 2009’da Başkurt Devlet Üniversitesi’nin konferans salonunda “Derdmend’in Altın Dizeleri Duyuluyor” – şiir okuma yarışması, 5 Aralık 2009’da “Derdmend ve XX. Yüzyıl Medeniyeti” adı altında bilimsel konferans yapılacaktır. 7 Aralık 2009 tarihinde Başkurt Devlet Opera ve Bale binasında Derdmend anısına büyük bir toplantı yapılacaktır. Tataristan ve Başkurdistan’ın ünlü sanatçıları, yazar-şairleri, Derdmend’in torunları da bu toplantıya davetlidir. Ünlü şairin anma toplantıları doğduğu Melevez Bölgesi Cirgen köyü ve gençlik yıllarını geçirdiği Baymak bölgesi Yulık köyünde de yapılacaktır. Aynı zamanda “DERDMEND MİRASININ DÖNÜŞÜ” başlıklı kitap yayınlanacaktır. Derdmend’in adını ebedileştirmek amacıyla şehir ve köy sokaklarına, okullara şairin adı verilmesi, yaşadığı yerlere adının yazılı olduğu hatıra levhası konulması doğrultusunda da çalışmalar yapılmaktadır. Remiyev kardeşler adındaki uluslar arası ödül verilmesi konusu da gündemdedir. Yapılan tüm bu işleri Derdmend fazlasıyla hak etmiştir. Hatta bazı faaliyetlerde geç bile kalınmıştır. 
Derdmend- en az yazan, en az araştırılan, XX. yüzyılın en gizemli, sezgisi yüksek, en mutlu ve aynı zamanda en mutsuz Tatar şairidir. Sapına kadar Tatar olan bu filozof şair, Tatar olarak doğmuş Tatar olarak ölmüştür. Çok zor şartlara maruz kalsa bile Tatarlıktan asla vazgeçmemiştir Derdmend. Rus yanlısı Tatarların Tatar dilinden, Tatarlıktan yüz çevirdiği şu günlerde Derdmend’in dizeleri ibrettir.
Tatarlıktan Tatar hiç ger iterme,
Keşe üz isemen inkar iterme.
Tatarlıkta Tatar uglı Tatarmın
Tatar tügel dime – başın vatarmın!
(Tatar Poeziyese Antologiyese, I. Kitap, 1992: 450)

Tatarlıktan Tatar hiç utanır mı?
İnsan kendi adını inkâr eder mi?
Tatarlıkta Tatar oğlu Tatarım
Tatar değil deme başını kırarım!

Roza Kurban

Kaynak : Önce Vatan Gazetesi

Kırım'ın Sesi Gazetesi

27 Şubat 2015 Tarihinde hizmet bermege başlağan www.kiriminsesigazetesi.com maqsadı akkında açıklama yapqan Mustafa Sarıkamış İsmail Bey Gaspıralı’nıñ bu büyük mirasına sahip çıqmaq ve onun emellerini yaşatmaqtır. Qırımtatar Türkleriniñ ananevî, körenek, ürf, adet kibi yaşamlarında ne bar ise objektif şekilde Dünya cemiyetine taqdim etilmektir.

Pin It on Pinterest