Türklüğün Değerler Manzumesi İstiklâl Marşı 12 Mart 2021de Kabul Edildi.
İstiklâl Marşı, Türk milletinin yedi düvele karşı yaptığı İstiklâl Harbi’nin milli destanıdır. İstiklâl Marşı, Türk tarihinin başlangıcından günümüze kadar milletimizi yaşatan milli ve manevi değerleri bir bütün olarak ortaya koyan edebi bir âbidedir. “Kahraman Ordumuza” ithaf edilen bu marş, aslında bir ordu-millet olan Türk milletine adanmıştır. 12 Mart 2021, Mehmet Âkif Ersoy’un “İstiklâl Marşı”nın TBMM tarafından “Millî Marş” olarak kabul Yıldönümüdür.
İstiklâl Marşı’nın birinci dörtlüğünde; bayrak” ile “millet” arasındaki samimi ve sıkı bağ ortaya konulmaktadır. Bayrak, milletimizin bağımsızlığının sembolüdür. Türk milleti, tarih boyunca “bağımsız yaşama” tutkusuna sahip bir millettir. “Marşın “Korkma!” hitabıyla başlaması, Türk milletine bu tutkusunu hatırlatmaktadır. Bayraktaki “yıldız” sembolünün, Türk milletinin talih yıldızı olduğu ifade edilmektedir.
İkinci dörtlükte; Türk bayrağının diğer bir sembolü olan “hilâl” den söz edilmektedir. “Hilâl”, eski Türk edebiyatında sevgiliye benzetilir. Şair, vatanın timsali olan bayraktaki sevgilinin, millete moral vermek için gülmesini ister. “Kahraman ırkıma” denilerek, Türk milletinin “kahramanlığına” vurgu yapılmaktadır. Bu dörtlükte bayrağımızın rengini, uğrunda dökülen kanlardan aldığına da atıfta bulunulmaktadır. Son olarak Türk milletinin “inançlı, imanlı” bir millet olduğu, “Hakk”a yani Allah’a, Tanrı’ya inandığı, Hakk’ın da kendisine inanan milletleri istiklâlsiz bırakmayacağı ifade edilmektedir.
Üçüncü dörtlükte; Türk milleti ile “hürriyet” kavramı arasındaki bağ üzerinde durulmaktadır. Türk milletinin ağzından, ezelden beri hür yaşadığı ve yaşamaya devam edeceği belirtilmektedir. Hürriyeti konusunda, bir sel gibi önüne çıkacak her engeli aşacağı, gerekirse geçmişte Ergenekon’dan demir dağları eriterek çıktığı gibi, dağları yırtacağı ve enginlere sığmayıp taşacağı belirtilerek düşmana meydan okunmaktadır.
Dördüncü dörtlükte; Türk milleti ile onu tarihten silmek üzerine vatanını işgal eden sözde medeni Batı âlemi karşılaştırılıyor. Savaş teknolojisi ve maddi yönden güçlü olan Garp’a (Batı’ya) karşı, Türk milletinin sarsılmayan “iman”ı vardır. Batı’yı eski gücü kalmayan “tek dişi kalmış canavar”a benzeten şair, ne kadar yüksek sesle bağırırsa bağırsın “ulusun”, ondan korkmaya gerek olmadığını söyler. Çünkü manevi güç, inanç, maddi gücü her zaman yener.
Beşinci dörtlükte; Türk askerinin şahsında ordumuza sesleniliyor. Şair, ordudan, vatanını elinden almak isteyen “alçak ve hayasız” düşmana karşı koymasını ister. O zaman, Allah’ın inananlara vadettiği kurtuluş günlerinin en kısa zamanda geleceğini söyler.
Altıncı dörtlükte; “vatan” kavramı üzerinde durulur. Vatan. basit bir toprak parçası değil, binlerce şehidin kanlarıyla sulanmış mukaddes bir topraktır. Şair, millete seslenerek, bir şehit oğlu olduğunu unutmayarak vatanına sahip çık, onu hiçbir değerle değiştirme, diyor.
Yedinci dörtlükte de; “vatan” kavramı ile şehitler arasındaki sıkı ilişki üzerinde duruluyor. Vatan, bir insan için en kutsal değerdir. Vatandan ayrı kalmak, bağımsızlığı da kaybetmek demektir. Şair, onun için Allah, sahip olduğumuz bütün değerleri elimizden alsa da, bizi vatansız bırakmasın demektedir.
Sekizinci dörtlükte; Türk milletinin “din”e verdiği büyük değer belirtiliyor. Burada dinin iki sembolü “mabet, cami” ve “ezan” üzerinde duruluyor. Düşmanların sonsuza kadar mabetlerimizi ibadete kapatmaması, dinimizin şahidi olan ezanları susturmaması için vatana sahip çıkılması gerektiği hatırlatılıyor.
Dokuzuncu dörtlükte konuşan, vatan için savaşırken şehit düşen Türk askeridir. Eğer vatanımız düşman işgalinden kurtulup bağımsızlığını kazanırsa, o zaman mutluluktan mezarından kalkarak, yarasından kanları aka aka, bedeninden soyunmuş bir ruh gibi göklere yükselir ve başı göğün en yüksek katına ulaşır.
Onuncu dörtlükte; artık vatan kurtulmuş, millet bağımsızlığını kazanmıştır. Bunun için millet mutlu ve coşkuludur. Bu sebeple başlangıçta sitem ettiği bayrağa, bu defa “ey şanlı hilâl” diye hitap ediyor. Artık sonsuza kadar bayrağa ve millete yok olma söz konusu değildir. Burada Türk milletinin “ebed-müddet” fikrine de işaret edilmektedir. İstiklâl Marşı’nın son iki mısrasında ise Türk milletinin vazgeçemeyeceği iki değer, “hürriyet” ve istiklâl”e vurgu yapılmaktadır. Bu iki mısra şiirin özeti gibidir.
Yüzüncü kabul yılını idrak ettiğimiz İstiklâl Marşı, milli tarihimizin en önemli dönüm noktası olan, İstiklâl Savaşı’nda hâkim olan psikolojiyi ve ruhu ortaya koyar. Bu şiir, Bilge Kağan’ın Orhun Yazıtlarındaki hitabı, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi gibi, bağımsızlığımızın tehlikeye düştüğü her dönemde başvurulacak uyarıcı bir metnidir. Bu şiir, o günlerin durumunu, duygusal atmosferini, karşı karşıya kalınan tehlike ve tehditleri , bunlara karşı milletin yapılması gereken fedakârlığı nesilden nesile aktaracak olan edebi âbidedir. O dönemin milli destanı olan İstiklâl Marşı, Türk milletinin sahip olduğu değerleri de bir bütün halinde ortaya koymaktadır. Bu değerler; “vatan, millet, bayrak, din, hürriyet ve istiklâl”dir.
Türk milletinin ve ordumuzun maneviyatını güçlendirmek amacıyla yazılan İstiklâl Marşı, bir ümit ve cesaret şiiridir. Bu marş, yeni yetişen Türk nesillerine millî şuur ve milli ruh kazandıracak en önemli edebi metindir.
“İstiklâl Marşı”nın “Millî marş” olarak kabul Yılı milletimize kutlu olsun.
İSTİKLAL MARŞI’NIN 10 KITASI
- Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
- Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
- O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
- O benimdir, o benim milletimindir ancak.
- Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
- Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
- Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
- Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
- Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
- Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
- Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
- Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
- Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
- Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
- Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
- ‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
- Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
- Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
- Doğacaktır sana va’dettigi günler hakk’ın…
- Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
- Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
- Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
- Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
- Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
- Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
- Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
- Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
- Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
- Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
- Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
- Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
- Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
- O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
- Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
- Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;
- O zaman yükselerek arsa değer belki başım.
- Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
- Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
- Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
- Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
- Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!