ÖLÜMÜNE SÜRÜLEN KARAÇAY MALKAR TÜRKLERİ
8 Mart 1944. Karaçay-Malkar halkının savaşlar, istilalar, hürriyet mücadeleleriyle dolu tarihlerindeki kara gün. Kafkasya’nın Orta Kafkaslar bölümünde, sarp dağlar ve derin vadiler arasında uzanan topraklarda yüzlerce yıldan…
8 Mart 1944. Karaçay-Malkar halkının savaşlar, istilalar, hürriyet mücadeleleriyle dolu tarihlerindeki kara gün. Kafkasya’nın Orta Kafkaslar bölümünde, sarp dağlar ve derin vadiler arasında uzanan topraklarda yüzlerce yıldan beri yaşamakta olan Karaçay-Malkar Türkleri İkinci Dünya Savaşı’nın bütün hızıyla devam ettiği günlerde, Sovyet hükümetine karşı ihanet, vatan hainliği ve düşmanla işbirliği suçlamalarıyla ata yurtlarından koparılarak, yediden yetmişe Orta Asya ve Sibirya’ya sürülmüşlerdi.
Çarlık döneminden günümüze kadar 3 farklı devlet sisteminin Kafkasya’ya yönelik izlediği politikaların ortak noktası hukukilik, insancıllık, eşitlik gibi birçok değerden yoksun bir zorbalık üzerine kurulu olmalarıdır. Böyle bir sistem içinde suç ve cezanın şahsiliği ilkesinden çok, katliamların ne kadar çok kitleselleştirilebileceğinin önemsendiği açıkça ortadadır. Karaçayların Kafkasya’daki ömrü, tüm dağlılar gibi özgürlükleri uğruna mücadeleyle, toplu katliamlarla ve sürgünlerle geçmiştir.
Şüphesiz Karaçayların bu kadar şiddetle yok edilmek istenilmesinde Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ni müdafaa etmelerinin de büyük bir payı vardı. Sonrasında Karaçay-Malkar halkı herhangi bir devlet düşmanlığı yapmasa da her zaman anavatanlarında suçlu muamelesi gördü.
1783 yılında Ruslar Kırım’ı Osmanlıdan aldıktan sonra Koban (Kuban) ırmağı Osmanlı ile Ruslar arasında sınır kabul edildi. Koban ırmağının her iki tarafında da Karaçaylar yaşadığından Karaçaylılar için çok zor bir dönemin işaretiydi. Karaçaylar Osmanlıya, Kabardeyler de Ruslara yakındı. Kabardeyler ve Ruslar baskıları arttırınca Osmanlı Hükümeti Karaçay bölgesinin stratejik önemini de dikkate alarak bölgeye Batal Paşa komutasında 30.000 kişilik bir ordu gönderdi. Ancak bu ordu Tohtamış ırmağı yakınlarında Ruslara yenildi. Batal Paşanın bu savaştaki kahramanlığından dolayı savaşın yapıldığı yerde kurulan ilçeye Karaçaylar Batalpaşinsk adını verdi. Batalpaşinsk politik nedenlerden dolayı değiştirilerek, bugünkü Karaçay-Çerkez Özerk Cumhuriyetinin başkenti olan Çerkessk şehridir.
1804 yılındaki Kafkasyalılar ile Rusların savaşında Karaçaylar Ruslara karşı ön saflarda savaştı.
1806-1812 Osmanlı-Rus savaşı sonundaki Bükreş Antlaşmasına göre Karaçay bölgesi Rusya sınırlarında kalmıştır. Karaçaylar 1822’de Rus tabiiyetinde oldukları ilan edilince ayaklandılar.
1826’da Osmanlılardan yardım istediler. Anapa Muhafızı Hasan Paşa Karaçaylara yardım sözü verse de gereken desteği vermemiştir. General Emenual’ın tehditleri karşısında Karaçaylara, Kuban ırmağının Osmanlı-Rus sınırı olduğu ve Rus nüfuzunu kabul etmeleri gerektiği söylenmiştir. Osmanlıların atadığı Karaçay valisi İslam Kırımşavhal ile diğer Karaçay prensleri arasında Osmanlı ve Rus yanlısı olma konusunda görüş ayrılıkları çıkmıştır.1828’deki Hasavka savaşında Karaçaylar Ruslarla, General Emanuel komutasındaki orduyla savaşır. Coğrafi açıdan kartal yuvasını andıran bölgeyi iyi savunan Karaçay-Malkarlılar ihanete uğrar. İkiye ayrılan Ruslar la bir bölgede savaşırken, dağ yolları ve geçitlerden gizlice ve ilk defa Rus askeri Karaçaya girer. Anlaşma yapılır. Karaçaylar Ruslara tabi olacak ama kendi yönetimlerine Ruslar karışmayacaktır. Ruslar bu anlaşmayı bozar.
1835- 1837, 1845-1846, 1853- yıllarında Karaçay-Malkarlılar Ruslara defalarca isyan ettiler.
1854 te Rus işgaline karşı çıkan Karaçay-Malkarlıların isyanını Ruslar güçlükle bastıra bildi. Büyük kayıplar veren Ruslar sonraki yıllarda baskı ve şiddetlerini arttırdılar.
1864 yılında Dağıstanlılar ve Çeçenlerden sonra Çerkeslerin de Ruslara yenilmesi ile Kafkasya Rusların eline geçti. Ruslar her Kafkas kabilesine özel bir idare sistemi kurdular. Karaçay- Malkarları da ikiye böldüler. Kuban ırmağının yukarı kısmında yaşayanlar Kuban Eyaleti’ne, Orusbiy, Çegem, Holam, Malkar ve Bızıngı’da yaşayanlar da Terek Eyaleti’ne bağlandılar.
1873 yılında tekrar ayaklanmalar başladı ve bu ayaklanmayı Ruslar güçlükle bastıra bildi. Her ikiş taraftan da pek çok insan öldü.
1877-1878 yıllarında cereyan eden Osmanlı-Rus savaşının başlamasından kısa bir süre sonra Kafkasya’da bir isyan hareketi başlamış ancak Osmanlının savaşı kaybetmesi üzerine Ruslar Kafkasya’daki isyanı kanlı bir şekilde bastırmışlardır. Bunun üzerine 1885 (Birinci İstanbul göçü) ve 1905 (İkinci İstanbul göçü) yıllarında halkın bir bölümü kitlesel göçe zorlandı. Kalanlar ise 1943 yılına kadar Ruslara karşı bağımsızlık mücadelesi verdi.
7 Ekim 1917 tarihinde Bolşevikler iktidarı ele geçirmiş ve iç savaş başladı. Bolşevikler uzun süreden beri çalışıyor ve ihtilali nasıl gerçekleştireceklerini planlıyorlardı. Çarlık taraftarlarının oluşturacağı cepheyi bölüp parçalamak için, Rus olmayan milletlerin nasıl kullanılacağı konusunda hesaplar yapmışlardı. Bu maksatla, yoğun bir propaganda başlattılar. Ancak, yüzyıllardır Rusların yalanlarına tanık olan Kafkasyalılar Bolşeviklerin sözlerinin aslında bir tuzak olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden Kuzey Kafkasya Merkez Komitesi 20 Kasım 1917 tarihinde Rusya’dan ayrıldığını ve bağımsız bir devlet olduğunu ilan etti.
11 Mayıs 1918 tarihinde Osmanlı Hükümeti, Kuzey Kafkasya’nın bağımsız bir devlet olduğu bir nota ile bütün batılı devletlere duyuruldu. Karaçay-Malkar Türkleri de bu cumhuriyet içerisinde yer almışlardır. Fakat bu (s. 44) cumhuriyetin ömrü kısa sürmüş ve 1921 yılında sona ermiştir.
1920 de Karaçay Cumhuriyetinin Generali Mirzakul Kırımşahval ile General Kılıç Geriy önderliğinde Karaçay askeri birlikleri Bolşevik Ruslara karşı güçlü bir direnişe geçtiler. Beş ay sonunda Karaçaylıların direnişini kıramayan Ruslar bu direnişin bütün Kafkasyaya yayıla bileceği endişesi ile Karaçaylılara daha geniş bir özerklik vaadinde bulunarak anlaşma yaptılar. Fakat 22 şubat 1922 de Ruslar en seçkin askeri birlikleri ile Karaçaylıların üzerine saldırdılar. Bu saldırıyı bekleyemeyen Karaçaylar Rus işgaline ancak üç ay dayana bildi. Bu baskın sonrasında yüzlerce subay kurşuna dizilerek öldürüldü.
1922 de kızıl ordunun seçkin komutanı Budyonni önderliğinde Karaçay a baskın yapıldı ve yüzlerce Karaçay subayı kurşuna dizildi. Sonrasında bolşevik rejimi ile ooooooooo Karaçayların kendi içlerindeki feodal sisteminden ve milliyetçiliklerinden
1925 yılından itibaren Karaçay idarecileri ve liderler tek tek öldürüldü veya tutuklandı, yerine Rus idaresi tüm kadrolara kendi adamlarını yerleştirdi. Direniş gösterenleri acımasızca cezalandırdı, saygın, güç odaklı büyük sülaleleri tasfiye etmeye başladı.
1926 – 28 yılları arasında birçok din adamı, doktor, bilim adamı, yazar ve şair gibi birçok aydın kişiler tutuklanarak idam edildi
1928 yılında eğitim kurumlarındaki Karaçayların hepsi tutuklandı veya tasfiye edildi. Yerlerine Rus propagandacıları getirildi.
1929 da Stalin tarafından başlatılan zorunlu kollektifleştirme Karaçay-Malkar’da sert bir direnişle karşılaştı.
1929-1930 yıllarında Karaçay-Malkarlılar büyük bir isyan başlattılar. Bu isyan Kızıl Ordu ve GPU birliklerine karşı gerçek bir askeri mücadeleye dönüştü. Bashan, Çegem, Holam ve diğer dağlık bölgelerin tümü Karaçay-Malkar Türklerinin kontrolüne geçti ve tamamen komünistlerden temizlendi. Öte yandan Mikoyan-Şahar (Karaçayevsk) ve Narsana (Kislovodsk) şehirleri de Karaçaylıların kontrolüne geçmişti. Karaçay-Malkarlıların direncini silah zoruyla kıramayacağını fark eden Sovyet hükümeti stratejisini değiştirdi. Kolhoz sisteminin kaldırılacağına ve özel mülkiyetin geri verileceğine dair sözler verilen propaganda metinleri uçaklarla bölgeye atıldı. Stalin’in bu manevrası başarılı oldu ve bağımsızlık yanlısı Karaçay-Malkarlılarla arabuluculuk yapacak yerel komisyonlar kuruldu. Ardından silahlarını bırakmaları şartıyla bu mücadelede yer alan liderler dahil herkesi kapsayacak genel af ilan edileceği duyuruldu. Karaçay-Malkarlıların birçoğu Stalin’in verdiği sözlere kanıp evlerine geri döndüler. Ancak hepsi daha sonra bu yaptıklarına pişman oldu. Çünkü silahlarını teslim ettikten hemen sonra Ruslar askeri operasyonlara başladılar. Tutuklananların hepsi ya toplama kamplarına gönderildi ya da hemen idam edildi. Sadece idam edilen Karaçay-Malkarlılardan sayısı 3.000 kişidir. Böylelikle Karaçay-Malkarlılar Bolşeviklere güvenilemeyeceğini çok acı bir biçimde anladılar.
1934 te 3.500 Karaçaylı devlet düşmanı, vatan hainliği gibi yaftalarla Orta Asya ya sürüldü.
1936 yılında Sovyet yetkilileri Karaçaylı komünistleri de tutuklayıp idam etmeye başladılar. Böylece Karaçaylıların aydın tabakası tamamen ortadan kaldırılmıştır. 1938 yılına gelindiğinde Karaçay’da idari görevlerde çalışabilecek tek bir Karaçaylı yönetici dahi kalmamıştır.
1936-38 yılları arasında Rus zülmüne karşı direnişte 7.000 den fazla Karaçay kurşuna dizilerek öldürüldü. Bunlar arasında doktor, eğitimci, yazar gibi insanlar da vardı.
1938 yılına gelindiğinde Karaçayda idari görevlerde çalışabilecek tek bir Karaçaylı yönetici dahi kalmamıştır. Ruslar yine de asimile çalışmalarına devam ediyordu, eğitim sistemini Kiril alfabesine çevirdiler. Karaçaylıların tüm Latin alfabesi ile yazılmış eser ve dökümanlarını Bolşevik düşmanlığı sebebiyle imha edip, tüm kurum ve basılacak eserlerde Kiril alfabesinin geçerli olacağı zorunluluğu getirildi. Kafkasya ve diğer bölgelerde de Kiril harici alfabe kullanılması yasaklanmıştı. Yeni alfabe ile yazılanlardaki bilgiler de artık yeniydi. Karaçayların tarihlerine ilişkin tüm gerçekler silinmişti ve artık Politbüronun izninden çıkmayan hiçbir yayın basılamayacaktı. Bu ve buna benzer baskıcı politikalara direnenlerin yaşama şansı çok zayıftı.
1941 yılında Rus-Alman savaşının patlak vermesinden önce Karaçay-Malkar’da NKVD birlikleri ile Karaçay-Malkar gerillaları arasında şiddetli çatışmalar cereyan etmekteydi.
25 Temmuz 1942 tarihinde Alman orduları Rostov şehrini ele geçirdikten sonra Kafkasya’ya girdiler. Kızıl Ordu birlikleri hiçbir direniş göstermeden geri çekildiler. NKVD birlikleri de dağlara çekilip Almanlara karşı gerilla savaşı vermeyi düşünüyorlardı. Fakat dağlarda onları bekleyen Karaçay-Malkar savaşçıları NKVD askerlerini rahat bırakmadılar. Şiddetli geçen çarpışmalardan sonra NKVD birlikleri Karaçay-Malkarlılara yenilerek Karaçay-Malkar bölgesini terk ettiler. Almanlar gelmeden önce bölgenin kontrolü tamamen Karaçay-Malkarlıların eline geçmişti. Almanlar Karaçay-Malkar bölgesine girdikten sonra Karaçay-Malkarlıların sevgi ve saygılarını kazanmak için hiç kimsenin dinine, özel mülkiyetine ve özgürlüğüne karışılmayacağını söylediler. Kapatılan camiler yeniden açıldı ve kolhozlar kaldırıldı. Fakat Almanlar bölgede fazla kalamadılar. 1942 yılı sonlarında Stalingrad bozgunu ardından Almanlar Kafkasya’dan geri çekilmek zorunda kaldılar. İşte bu durum Karaçay-Malkarlılar için oldukça büyük ve acı bir darbe olmuştur. Çünkü Almanların Kafkasya’dan çekilmesinden hemen sonra, 15 Ocak 1943’te Kızıl Ordu Karaçay’a büyük bir saldırı başlattı. Silahlı çeteler Kafkas dağlarında tank, top ve uçaklarla saldıran Kızıl Ordu’ya karşı mücadele ediyorlardı. Bütün Karaçay köyleri ağır bombardımanla yerle bir edildi. Sovyetler bütün güçlerine rağmen silahlı Karaçay-Malkar çetelerini yok edemiyorlardı. Sovyet hükümeti bunun üzerine daha kesin bir sonuç elde edebileceği bir yönteme baş vurdu. J. Stalin başkanlığında toplanan SSCB Devlet Güvenlik Komitesi 12 Ekim 1943 tarihinde aldığı bir kararla Karaçaylıları 2 Kasım 1943 tarihinde; 5 Mart 1944 tarihinde aldığı bir kararla da Malkarlıları 8 Mart 1944 tarihinde topyekün Orta Asya’nın muhtelif yerlerine sürgün etti.
Sürgün edilen sadece Karaçay Malkarlılar değildi. Bölgedeki tüm Türk halkları için alınan bir karardı. Sistematik bir şekilde, en azılı, problem yaratacak halkları en başa alarak şu sıraylka sürgün edildi :
2 Kasım 1943’de Karaçaylar,
27 Aralık 1943’de Kalmuklar,
22-23 Şubat 1944 te Çeçen ve İnguşlar
8 Mart 1944’de Malkarlar
18 Mayıs 1944′ de Kırım Tatarları
14-15 Kasım 1944’de Ahıska Türkleri
NKVD’nin bu kararnameleri üzerine 2 Kasım 1943 ve 8 Mart 1944 tarihlerinde sabaha karşı saat 05’da Karaçay-Malkarlılar sürgün edilmek için apar topar uyudukları yataklarından kaldırıldılar. Her aile için 500 kg eşya veya erzak alabileceklerini ve 15-20 dakika içinde götürülecekleri emri verildi. Ama söylenildiği gibi olmadı. Karaçay-Malkarlılar yanlarına en gerekli gıda ve giyecek malzemelerini bile alamadılar. Karaçay-Malkarlılar için ani olan sürgün daha önceden planlanıp uygulanıyordu. Geceden binlerce kamyon köylere gelmiş, radyo ve telefon bağlantıları kesilmişti. Her eve otomatik silahlarla zorla girilip arama yapıldı. Karşı koyanlar öldürüldü. Halk zorla tren istasyonuna götürülecek kamyonlara bindirildi. Kamyonlar binlerceydi ama yine de halkın tamamını bir seferde götüremediler. Sığmayanlar kamyonların geri dönmesini sokakta, Rus askerleri ve silahları altında bekletildiler. İkinci gurup ancak 9 Mart sabahı kamyonlara bindirile bildi. Babaları, kocaları, oğulları, kardeşleri yani kısacası Karaçay-Malkarlı yetişkin erkeklerin büyük çoğunluğu cephede Sovyet ordusu saflarında Almanlara karşı savaşırlarken; tamamı yaşlılar ile kadın, çocuklardan ve gazilerden oluşan 63.323 Karaçaylı ve 37.713 Malkarlı tren istasyonlarına yığılarak hayvan vagonlarına dolduruldular. Nereye ve niçin götürüldüklerini bilmeyen bu çaresizler on üç ila on sekiz gün boyunca aç ve susuz bir halde trenlerle Orta Asya’nın muhtelif bölgelerine dağıtıldılar. Bu yolculuk esnasında hastalar, yaşlılar ve bebekler öldü. Ölenlerin yakınları mümkün olduğu kadar, nadir verilen molalarda gizlemeye çalıştılar. Çünkü cenaze töreni veya defin işlemine, dua okunmasına izin verilmiyordu. NKVD askerleri ölüleri rast gele steplere ve demir yolu güzergahında muhtelif yerlere atarak yola devam ediliyordu. Bunlara sonradan sürgün sırasında Sovyet ordusunda bulunan Karaçaylı askerler de katıldı. Karaçay ve Malkarlıların vatanları, özerk bölgeleri iptal edilerek sınırlar yeniden çizildi. Gürcistan ve yukarı Svan bölgeleri Karaçay-Malkar toprakları ile genişletildi. Karaçay ve Malkarlılara ait olan pek çok mal ve mülkleri Stalin’in hemşerileri Gürcülerle birlikte Oset, Kazak ve diğer komşu halklara verildi. Karaçay-Malkarlar Sadece boşaltılan bölgeler ve evlere değil, kültürü ve tarihine de el koyan halklar ile hala mücadele vermektedir. Bu sürgünün aslında geri dönüşü olmayan bir yoldu. Karaçay-Malkar halkının adı Büyük Sovyet Ansiklopedisi (Brockhaus 1949-1957) ikinci baskısından bile silindi. 1943-1957 yılları arasında Karaçay-Malkarlılar resmi olarak yok sayıldı.
Yüz binlerce insanın katledilmesi ile sonuçlanan bu soykırım vahşeti ile ilgili ilk resmi açıklama aradan 2 yıldan fazla bir süre geçtikten sonra 26 Haziran 1946 tarihli Pravda ve Izvestia adlı Rus gazetelerinde yer aldı. Stalin terörünün hüküm sürdüğü bir ülkede “normal” sayılması gereken bir gecikme ile yapılan bu resmi açıklamada “düşman ile işbirliği yapma” suçları sabit görülen Kırım Tatarları, Çeçenler ve İnguşlar’ın tehcir cezasına çarptırıldıkları iddiası yer alıyordu. Bu açıklamada dikkati çeken bir husus da aynı sırada, aynı gerekçelerle Kafkasya’dan tamamen sürülen Karaçay-Malkar Türkleri ile ilgili hiçbir bilginin yer almamış olmasıydı.
Sürgün günlükleri daha korkunçtu. 3-4 çocuğu olan anne diğer çocuklarının karnını doyura bilmek için bir çocuğunu evladı olmayan Kırgız, Özbek veya Kazaklı aileye yiyecek karşılığında vermek zorunda kalıyor veya, at dışkılarından arpa topluyordu. Sürgünde komşu köydeki akrabalarıyla bile görüşmeye izin yoktu. Hastalanan Karaçay-Malkarlıların bölge hastanelerine gitmelerine izin verilmiyor, tıbbı hizmet almalarına izin verilmiyor, ölmelerine göz yumuyorlardı. Sürgün yıllarında Karaçaylar Dönemin Cumhur başkanı İsmet İnönü ye de bir mektup yazmışlardır.
Karaçay-Malkar Türkleri on dört yıl süren sürgün hayatlarında gerçekten de çok büyük acılar çekmişlerdir. Orta Asya’nın muhtelif yerlerinde çocuklar annelerinden, kadınlar kocalarından, yaşlılar evlatlarından ayrı ve dağınık bir şekilde ölüme terk edilmişlerdir. Kadınlar ve çocuklar ilk defa mezar kazmak zorunda kalmış, güçleri yetmeden acılarına acı katmışlardır. Bu şekilde açlık ve sefalet içerisinde hayat mücadelesi veren Karaçay-Malkar Türkleri sürgün hayatları boyunca nüfuslarının yarıdan fazlasını kaybetmişlerdir.
- Stalin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği’nin başına geçen Kruşçev’in izni ve Sovyet Yüksek Şurası’nın kararıyla 1957 yılında Karaçay-Malkar Türkleri kendi yurtlarına dönmüşlerdir. Stalin devri o kadar vahşi ve kanlı geçmişti ki, Kruşçev bu zülmü ” İnsanlık tarihinin en barbar dönemi” olduğunu itiraf etmiştir. Sürgünde kaybettiği yakınlarının mezarlarını bırakmak istemeyen 13570 Karaçaylı, 8312 Malkarlı sürgün yerlerinde kalmıştır.
Fakat Karaçay-Malkar Türklerine yapılan zulüm bununla da bitmemiş uzun yıllar boyunca güvenilmez halk veya vatan haini muamelesi görmüşlerdir. Hatta SSCB Parlamentosu yurtlarından zorla sürgün edilen halkların kanun dışı yollarla ve haksız yere sürgün edildikleri hususunda ve bu halkların iade-i itibarı konusundaki bildirisini ancak 14 Kasım 1989 tarihinde deklare etmiştir. Bunu müteakiben Rusya SSCB Parlamentosu da sürgüne tabi tutulan halkların iade-i itibarı hakkındaki kanunu 16 Nisan-18 Ekim 1991 tarihinde kabul etmiştir.
Bu geri dönüş, çözülmesi güç sosyal, siyasî, ekonomik ve etnik problemleri de beraberinde getirdi. Kafkasya’ya dönen Karaçaylıların ekonomik ve manevi durumları çok kötü şartlardaydı. Sürgün sonrasında Gürcü-Svanların ve Çerkeslerin talanına uğrayan eski Karaçay köylerinde tek bir sağlam ev bırakılmamıştı. Özellikle Svanların işgal ettiği Karaçay’ın dağ köylerindeki evlerin büyük bölümü yıkılmış, evlerin ahşap kısımları ve keresteleri Svanlar tarafından yakacak olarak kullanılmıştı. Ogarı Teberdi köyündeki 860 evden sürgün sonrasında 146 ev sağlam kalmıştı. Sürgün öncesinde 4.000 haneden oluşan Karaçay kasabası Uçkulan’da sürgün sonrasında sağlam 200 ev kalmıştı. Evlerin keresteleri Svanlar tarafından sökülüp götürülmüş ve Rusya’da satılmıştı. Mezar taşları da Svanların gazabından kurtulamamıştı. Pek çok mezar taşı Svanların yaptıkları yeni evlerin temellerinde kullanılırken, bazı mezar taşları da Svanların silahla ateş ettikleri hedef tahtası haline gelmişti.
Sürgün öncesinde mevcut dağ köylerinin birçoğu yeniden kurulamadı. Bunların sayısı 200 e yakındır. Pek çok şehir ve arazi de geri verilmedi.
Eski Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Gorbaçov’un uyguladığı “açıklık” politikasının sağladığı imkanlar 1943-1944 Soykırımı hakkındaki gerçeklerin de yavaş yavaş ortaya çıkmasına yardım etmektedir. Son olarak şimdiye kadar hiçbir açıklama yapılmamış olan Kuzey Kafkasya’dan 1943-1944 yıllarında Ortaasya ve Sibirya’ya sürülen halkların sürgün esnasındaki kayıpları hakkında ilk resmi bilgiler tam 44 yıl sonra 17 Mayıs 1988 tarihli Literaturnaya Gazeta dergisinin 20. sayısında yayınlandı. Bu dergide yayınlanan bir makalede Stalin’in emriyle yapılan sürgün sırasında 200.000 Çeçen ve İnguş’un, toplam Kalmuk nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan 120 binden fazla Kalmuk’un, toplam Karaçaylı nüfusunun üçte birinden fazlasını teşkil eden 40 bin Karaçay ve yaklaşık Malkarlı nüfusunun yarısını teşkil eden 10 bin Malkar Türk’ünün hayatlarını kaybettiği açıklanıyordu.
Sürgünden hemen sonra Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi ve Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyeti lağvedilerek yerine Çerkes Özerk Bölgesi ve Kabardey Özerk Cumhuriyeti kurulmuştu. Karaçay-Malkar Türklerinin 1957 yılında tekrar yurtlarına dönmeleri üzerine Karaçay-Çerkes Ö.B. ve Kabardey-Balkar Ö.C. tekrar kurulmuştur. Bunun dışında bir de Karaçay-Çerkes Ö.B. 3 Temmuz 1991 tarihinde özerk cumhuriyet statüsüne yükseltilmiştir. Günümüzde Karaçay Türkleri Rusya Federasyonu’na bağlı Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyetinde ve Malkar Türkleri de yine Rusya Federasyonu’na bağlı Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyetinde yaşamaktadırlar.