GenelGüncelKırım Tarihi

Kırım Hanlığı

Osmanlı Devleti, Kırım Hanlığı 1783’te yıkıldıktan sonra Rusya ile yaptığı hiçbir savaşı kazanamadı.

Kırım Hanlığı veya Kırım Yurdu Qırım Yurtu; Kırım Tatarcası: Qırım Hanlığı;

1441-1783 yılları arasında Kırım’da hüküm sürmüş Kırım Tatar devletiydi. Altın Orda’nın yerini alan dört Hanlıkların en uzun süre hüküm süreni idi. 1475’ten 1774 yılında Küçük Kaynarca Antlaşması’nın imzalanışına kadar Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kaldı.

kırım hanlıgı
kırım hanlıgı

Tarihi
13. ve 14. yüzyıllarda Rusya’nın içlerine ve Kıpçak Bozkırı (Deşt-i Kıpçak)’na ilerleyen Tatar kabileleri, göçebe yaşamlarını bırakarak Kırım’a yerleşiyordu. Altın Orda’nın yıkılmasından sonra bu bölgede başlayan hakimiyet kurma yarışı Cengiz Han’ın oğullarından Cuci’nin küçük oğlu Toka Temür soyundan gelen ve Tatarları yöneten Hacı Giray tarafından kazanıldı.

Litvanya’da; 15. yüzyılın başlarında bir grup Tatar’ın Kral Vitold’un yönetimindeki Litvanya’ya sığındığı dönemde doğmuştu. Büyüdükten sonra, “Şirin” kabilesinin yardımıyla Kırım’da hakimiyet kurdu. 1441 tarihinde kendi adına para bastırdı. Hanlığın kuruluş tarihi bu yüzden 1441 kabul edilir.

Osmanlı Koruması

Hacı Giray’ın oğulları tahta geçmek için uzun süre birbirleriyle savaşınca Osmanlı Devleti savaşın daha çok sürmemesi ve Kırım Tahtında Osmanlı dostu birisinin olabilmesi için Hacı Girayın oğullarından biri olan Mengli Giray’a kardeşlerine karşı olan savaşında yardım etti ve Kırım Hanı olarak “İki Kıtanın Koruyucusu ve İki Denizin Han’ı” unvanını kazanmasına yardımcı oldu. Daha sonra Fatih Sultan Mehmet’in emriyle yarımadaya giden Gedik Ahmet Paşa Balaklava, Sudak ve Kefe’yi Osmanlı İmparatorluğu topraklarına kattı ve Kırım Hanlığını himayesi altına aldı. Bununla birlikte Osmanlı Sultanı Kırım Hanlığı üzerinde Han seçme hakkına ve boğazları tutma hakkına sahip oldu fakat yine de Kırım Hanı’nın yönetme hakkını elinden almadı ve steplerin yönetiminin Cengiz Hanın soyundan gelenlerde kalmasına izin verdi.

Osmanlı Sultanları çoğu zaman Kırım Hanlığını bağlı bir devlet olarak değil müttefikleri olarak görmüştür. Kırım Hanları dış işlerinde kendileri karar verme haklarına sahipti. Han kendi adına para basıp hutbe okutabiliyordu ki bu iki simge önemli bağımsızlık simgelerindendir. Kırım Hanlığı Osmanlı’ya vergi ödemedi. Bunun yerine Osmanlı Tatarların yetenekli süvarilerini savaşlarında kullandı. Fakat 1524’te Mengli Giray’ın oğlu Menli Giray zamanında olan kriz yüzünden Giray Hanedanının Osmanlıyla ilişkileri bozuldu ve daha sonraki Hanlar tamamen Sultan tarafından atanmaya başladı

İlk yıllar

Hacı Giray ölünce oğlulları Mengli ile Nur Devlet arasında taht kavgası yaşandı. 1475’te bölgeyi alan Gedik Ahmet Paşa ile Osmanlılar duruma el koydu ve Mengli Giray, han ilan edildi.

Kırım kuvvetleri, bir Osmanlı savaşına ilk defa, Sultan II. Bayezid’in, 1484’teki Akkerman Seferi’nde katıldılar. 1502’de ise Mengli Giray Saray’a hücum etti ve Altın Ordu Hanlığı’na son büyük darbeyi vurdu. Bundan sonra Kırım Hanlığı, Altın Ordu topraklarında hakimiyet kurmaya başladı, Kazan ve Astrahan Hanlıkları da ele geçirildi. Bu ise Moskova Knezliği ile rekabete sebep oldu. 1521’de Mehmed Giray, Moskova’yı kuşatıp, Rusları yenerek onları vergiye bağladı. Ruslar, vergiyi, I. Petro zamanına kadar ödediler.

Altın Ordu’ya Karşı Zafer
1502 yılında Kırım Hanı I. Mengli Giray Han Altın Ordu devletine bir sefer düzenleyerek bu devletin Kırım yarımadası üzerine olan arzularına son verdi.Han Kırk Yer Mevzii yakınlarındaki Salaçık ı başlangıçta başkenti olarak atadı. Daha sonra buraya yakın olan Bahçeseray 1532 yılında I. Sahib Giray tarafından başkent ilan edildi günümüzde Salaçık da Kırk Yer de Bahçesaray topraklarında bulunmaktadır.

Altın Çağ

1551’de tahta geçen I. Devlet Giray, 1571’de başarılı bir seferle Moskova’yı kuşattı. Çerkesler, Nogaylarve Kıpçaklar gibi halklardan oluşan büyük ordusuyla Rusları yendi ve Moskova’yı yaktı (Moskova Yangını). Bu seferden sonra Devlet Giray, ertesi yıl için tüm Rusya’yı içine alan büyük çaplı bir fetih planı hazırladı, ama 1572’de Moskova’nın 60 km güneyinde, Molodi’de uğranılan büyük yenilgi üzerine plan iptal oldu (Molodi Savaşı).

Bu dönemde ayrıca Moskova’ya karşı savaşçı ve tampon bölgelerde yaşayacak nüfus olarak birçok Türk boyu hanlık topraklarına yerleştirildi. Özellikle 16. yüzyılda Tatar orduları bugünkü Beyaz Rusya,Polonyave Moldova’nın bulunduğu topraklara çokça sefer düzenledi.Güneyde ise Don-Volga Projesi’ne destek olundu.

Devlet Giray’ın 1577’de ölümünden sonra, Kırım’da taht mücadelesi başladı. 1588 tarihinde tahtı “Bora”lâkaplı II. Gazi Giray ele geçirdi. Gazi Giray Han 1591’de Moskova üzerine yürüdü, büyük başarılar kazandı ve Ruslar bir kez daha vergi ödemeye mecbur kılındı. Rus milleti ancak bu tarihten sonra güney isteplerinde savunma tedbirleri almaya başlayabildi. II. Gâzi Giray, Osmanlı-Avusturya savaşlarında büyük başarılar kazandı, Macaristan seferlerine katıldı ama 1607’de vebadan öldü. 17. yüzyıl ortalarına gelirken de hem Rus Ordularıyla hem de başıbozuk birliklerle yağmalara girişen Kozaklarla mücadele edildi.

Ruslarla yapılan 1676-81 Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti, Ruslarla görüşme yapma yetkisini Kırım Hanlığı’na verdi. Kırım Hanı Murat Giray da Ruslarla 20 yıllık bir barış imzaladı.[1]

Çöküş

17. yüzyılın sonlarına gelirken Moskova çarlığı artık güçlü bir devlet olan Rus İmparatorluğu hâline gelmişti; Tatarlar için artık Moskova’yı yağmalamak veya vergiye bağlamak çok zordu. Moskova dışında ise Lehistan oldukça güçlenmiş, Rusya’nın her yerine yayılan Kozaklar ise devamlı akınlarda bulunacak konuma gelmişlerdi.

II. Viyana Kuşatması’nda da Murat Giray ve Kırım Ordusu Osmanlılara yardıma gelmiştir; ama bazı kaynaklar bu kuşatmada Murat Giray’ın Viyana’yı kurtarmaya gelen Lehlerin önünü bilerek kesmediğini yazar, yânî kuşatmanın başarısızlığı Murat Giray’a mâl edilir.[kaynak belirtilmeli](Bu bilgi tam olarak doğrulanmış değildir.) Viyana başarısızlığından sonra Murat Giray azledildi ve II. Hacı Giray tahta geçti. II. Hacı Giray’ın çok kısa süren hanlığından sonra, 1684’te tahta geçen ve parlak bir hükümdâr olan I. Selim Giray, Kutsal İttifak güçlerinin Osmanlı Devleti’ne karşı giriştiği savaşlarda önemli rol oynadı; Rusların Kırım Seferleri’ni, Lehlerin 1687-1688 seferlerini püskürttü, dört kez geçtiği Kırım tahtında büyük başarılar elde etti.

Selim Giray’ın başarılarına rağmen Osmanlı Devleti bu savaşları kaybedip Karlofça Antlaşması’nı imzaladı. Sonraki dönemlerde Osmanlı’nın Avrupa karşısında gerilemesi ve Rus Çarlığı’nın büyük yükselişi Kırım’ı oldukça etkiledi.

1735-1739 Osmanlı-Rus Savaşı içerisinde, 1736’da, Ruslar Bahçesaray’a kadar inip bölgeyi yağmaladılar.

1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nda; Besarabya 1770’lerde, Kırım Yarımadası da 1771’de, Ruslar tarafından işgal edildi. Bu saldırılara Kırım Giray karşı koymaya çalıştı. Savaşı sona erdiren 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım, Osmanlı himayesinden çıkartılıp bağımsız hale getirildi. Sadece dînî işler için Osmanlı halifesinin yetkisi tanındı.

1777’de Rus yanlısı olarak bilinen Şâhin Giray tahta geçti, Osmanlı yanlısı olan II. Bahadır Giray, hanlık mücadelesinde Şahin Giray’ı yenemedi. Bu dönemde Ruslar bölgeye çokça Slav göçmen yerleştirdiler. 1779’da imzalanan Aynalıkavak Tenkihnamesi ile, Kırım hanlarının serbestçe seçilmesi, Rus askerlerinin Kırım’dan çekilmesi, Osmanlı Devletinin Şahin Giray’ı tanıması maddelerini kabul edildiyse de Ruslar antlaşmaya uymadı. 1783’te II. Katerina’nın emriyle Kırım ilhak edildi. Artan Rus etkisine karşı halk ayaklandı ve Bahadır Giray tahta geçirildi, Şâhin Giray ise Ruslar’a sığındı; 1785’te Şâhin Giray Rus Ordusu’nu arkasına alarak Kırım’a geri geldi. Daha sonra Ruslar’dan istediğini bulamayıp İstanbul’a sığındıysa da önceki hareketlerinin bedeli olarak Rodos’a sürülüp orada idam edildi.

Osmanlı Devleti Kırım’a giren Rus Ordusu’na karşı yeni bir savaşa giriştiyse de başarılı olamadı ve 1792’de Yaş Antlaşması ile Kırım’ın Rusya’ya ilhâkını kabul etti.

Cenevizlilerle Kırım Yarımadası Mücadelesi

Tatar Atlı Okçusu Wacław Pawliszak
Kırım Yarımadası’na yerleşen Tatar kabileleri, yarımada’nın hayat tarzlarına elverişli bulunan bozkır kesimine yerleşmişlerdi. şirin mirzaları ve hanlığın ilk merkezi ise Eski Kırım ( solhat) idi. burada XIII. yüzyıldan itibaren büyük bir koloni faaliyetleri içinde olan Ceneviz sahil kesiminde faaliyet gösteriyordu. Yarımada’nın en büyük şehri ve Ceneviz’in merkezi durumunda olan Kefe’den başka doğuda; Kerç, Taman, Azak. batıyaa doğru ise Sudak, Balıkoğa, biraz iç kesiminde yer alan Mankub ve ve İnkirman gibi şehirler bünyesinde kurulmuş bulunan ticari ağ, Ceneviz’in hakimiyet sahasını teşkil etmekte idi

Sudak, Mankub ve Balıkoğa ahalisinin ahalisinin büyük bir kısmı Ortodoks Rum ahalinden meydana gelmekte olup, Ceneviz’in faaliyetlerini yoğunlaştırdığı sırada Mankub ve Balıkoğa siyasi bir güç teşkil ediyor ve Ceneviz yayılmasından rahatsızlık duyuyordu. I. Hacı Giray, Ceneviz’e karşı mücadelesinde daha güçlü durumda olan ve Ceneviz hakimiyetinde bulunan Balkoğa’yı alacaktı. I. Hacı Giray’ın Mankub’la aynı etnik yapıya sahip bulunan ve Ceneviz’e bağlı olan Balıkoğa’nun Mankub Knezi’ne bağlanmasını kabul etmesinin sebebi, sahil kesiminde tesis edilmiş bulunan güçlü Ceneviz nüfuzunu kırmak ve yine bu güçlü rakibe karşı ittifak oluşturmaktı. I. Hacı Giray, bu merhaleden sonra Mankub Knezi ve Balıkoğa ile beraber bütün sahil kesimine hakim olmak niyetindeydi.

Aleksy, 1433 sonbaharında kale halkının da desteği ile Balıkoğa’yı ele geçirdi. bu hadiseden dolayı 1434 yazında Balıkoğa’yu (Cembalo) geri almak maksadı ile hazırlıklarına başlayan Ceneviz, 8 haziran 1434 tarihinde donanma ile Balıkoğa’yı kuşatarak zapt etti.kalede büyük bir katliam yaptıktan sonra 9 haziran’da İnkirman (Kalamit) kalesine yöneldi. Cenevizlilerin karadan yaptıkları kuşatma sırasında kale halkının tamamı firar etmiş, şehir boş kalmıştı. İnkirman’ı yağmaladıktan sonra ateşe veren Cenevizliler, geri dönerek Balıkoğa üzerinden kefe’ye dönmeye başladılar. Ceneviz’e karşı bu hareketin diğer önemli mihrakını Solhat merkezli Kırım Hanlığı olduğunu bilen Cenevizliler, 14 haziran 1434’te solhat’ı muhasara etmeye karar verdiler. bu maksatla harekete geçip önlerine çıkan kasaba ve köyleri yağma ve talandan ile etrafa dehşet saçan Ceneviz ordusu, ani bir baskınla onları imha etmeyi planlayan hacı giray i. tarafından izlenmekte idi. Hava sıcak olup yürüyüş sırasında Cenevizliler teçhizat ve silahlarını arabalara koymuşlardı.

Cenevizliler Solhat’a 5 mil uzaklıkta bulunan Kastadzon (muhtemelen Kaçkorak veya Karaköz köyleri) yakınına geldiklerinde I. Hacı Giray’ın ani bir baskınına uğradılar. Hacı Giray, meşhur sahte pusu ve ricat taktiği (Turan taktiği) gereğince bozguna uğramış gibi geri çekilerek Cenevizlileri asıl kuvvetlerinin bulunduğu alana çekti. düşmanın 8000, kırımların ise 5000 kuvvetten oluştuğu muharebede Cenevizliler kesin bir surette mağlup edildiler. kırım akıncıları akşama kadar Ceneviz ordusunu takip ve imha etti.

Kırım kuvvetleri, 27 Haziran 1434 yılında Balıkoğa’yu kuşattılar. Asıl birlikleri imha edilmiş bulunan Ceneviz, anlaşma yolunu denedi. Şimdilik Ceneviz’e üstünlüğü kabul ettirmenin yeterli olduğunu, ayrıca müstahkem surlarla çevrili bulunan kalenin alınmasının zorluğunu müdrik bulunan I. Hacı Giray, Cenevizlilerle mütarekeyi kabul etti. 13 Temmuz’a kadar süren müzakereler sonucunda yapılan ayrıntıları kesin olarak bilinmeyen antlaşma ile Ceneviz’in kırım yarımadası üzerinde Kırım Hanlığı’nın hakimiyetini tanıdığı ve hanlık ile sulh içinde bulunmaya yeğlediği anlaşılmaktadır. Nitekim, bu tarihlerden 1454 yılına kadar Kırım Hanlığı ve Ceneviz arasında sulha mugayir büyük çaplı bir hareket vuku bulmamıştır. Bu antlaşma ile kırım hanlığı kefe dahil bütün yarımadanın yüksek hakimi sıfatını kazanıyor, Cenevizliler ise sahil kesimindeki ticaretlerini hanlıkla sulh içinde sürdürme hakkını muhafaza ediyorlardı.

Bu mücadelelerin en mühim tarafı, meşru sınırları bölgenin etkin gücü tarafından tanınmış bir Kırım Hanlığı’nın mevcudiyetimi ortaya koymasıdır. nitekim, I. Hacı Giray’ın, Fatih Sultan Mehmet’e göndermiş bulunduğu 1453 tarihli bitikte Kırım Hanlığı’nın sınırlarını “Kırk Yer’de ve Kırım’da, Kefe’de ve Kerç’te ve Taman’da ve Kopa’da ve Kıpçak’da ve benim hükmüm yeten her yerde” ifadeleri ile tahdit ederken dayanağı bu antlaşma olsa gerektir. Bu ifadeler, I. Hacı Giray’ın hakimiyet iddiasının kırım yarımadası ile sınırlı olmadığı, Altınordu Devleti’nin bütün hakimiyet sahasına uzandığını ortaya koymaktadır.

Ceneviz’e Karşı Osmanlı-Kırım İttifakı 

I. Hacı Giray’ın Kırım Yarımadası üzerinde kurduğu hanlığın Ceneviz karşısında etkin bir şekilde mücadele edebilmesi için surları yıkacak teknolojinin elde edilmesi gerekiyordu. Hanlık bu imkandan mahrum idi. İstanbul’un fethini gerçekleştiren Fatih’in en büyük gayesi, denizlerdeki Latin üstünlüğüne son vermekti. Fatih’in Latinlilerle mücadelesi ile Hacı Giray’ın mücadelesi hemen hemen aynı zamanda vukubulmuş, bu sayede iki Türk Devleti arasında 1454 yılında anlaşma ile tespit edilen ittifaka göre, Osmanlı ve Kırım Kuvvetleri Kefe’yi kuşatacak, alındığı takdirde Kefe Kırım Hanlığı’na verilecekti. Osmanlı Kuvvetleri ise ganaimle yetineceki ayrıca nakliye hususunda donanmaları ile yardımcı olacaktı. Kefe’yi hedef alan bu antlaşma, Ceneviz nezdinde derhal etki yaptı. Kefe Cenevizlileri, Cenova’dan yardım isteyen mektuplar yolladılar. Bu mektuplarda Cenevizliler’in telaşı açık idi. Zaptedilen kalelerin Kırım Hanlığı’na verileceği, esir edilen Cenevizlilerin satılacakları bildiriliyordu.

Polonyalılara karşı savaşan Tatarlar

Anlaşma gereği hareket eden Kırım ve Osmanlı Kuvvetleri 11 Temmuz’da Kefe’yi muhasara etti. Demir Kahya kumandasında Osmanlı Donanması’nın denizden gerçekleştidiği muhasara, karadan 6000 kişilik Kırım Kuvveti tarafından yürütüldü. Muhasara sonunda Kefe alınamadıysa da, telaşa düşen Cenevizliler, müttefik güçlerin öne sürdü anlaşmayı kabul ettiler. Ceneviz, Kırım Hanı’na da ayrıca vergi vermeyi taahhüd etmişti.

Bu aşamada iki Türk Devleti’nin Kırım Sahilleri üzerinde birbiriyle çatışan emelleri ortaya çıkmaktadır. Fatih’in usta politikası, Osmanlı ve Kırım menfaatlerinin iki devlet arasında soğukluğa yol açmasına mani olmuştur. Fatih’in Latinlilerle çok vüsatli bir mücadele içinde bulunması bakımından Kuzey Anadolu limanları ile Ege’deki Venedik ve Ceneviz üsleri öncelik taşıyor, Kırım Hanlığı ile Ceneviz’in mücadelelerinin sonucuna göre Kırım üzerinde politika yürütmek bu stratejiye [2] uygun düşüyordu. Kırım vukuatı hususunda Osmanlı diplomasisinin bekleme dönemine girmesi Ceneviz’i rahatlatmış, Hacı Giray I. Marifeti ile güçlenen Kırım Hanlığı’nın zayıflaması yolundaki politikaları uygulama imkanı bulmasını sağlamıştı. Ceneviz, Hacı Giray I. Ve oğlu Haydar arasında 1455’te cerayan eden dahili mücadelede Haydar’ı destekleyip Hacı Giray I.’i uzaklaştırmak sureti ile hanlığın zayıflamasına neden olmuştur. Hanlığın yeni serpilmekte olan gücünün bu şekilde dış müdahaleye maruz kalması yerli ümera tarafından tehlikeli görülerek Hacı Giray I. Desteklenmiş, Haydar ise Litvanya’ya sığınmak suretiyle tahtını terk etmek zorunda kalmıştır. Bu hadiseden sonra hakimiyeti ele geçiren Hacı Giray I. Duruma hakim olmuş, Kırım Hanlığı yükselişini sürdürmüştür.

Yönetim ve dış ilişkiler[

Kırım Hanlığı’nın ilk başkenti Salaçık’tı, 1532’de I. Sahip Giray başkenti Bahçesaray’a taşıdı. Hanlık buradaki “Hansaray”dan yönetiliyordu.

Osmanlılar Kırım Yarımadası’nın kıyılarını Cenevizliler’den alıp, buraları Kefe Sancağı’na bağlarken, Kırım Hanlığı da geride kalan bölgeyi; kuzeydeki bozkırları ve bugünkü Ukrayna’daki bazı şehirleri yönetiyordu. Kırım Hanı Osmanlı sultanı tarafından atanmıyor, ama başa geçmek için sultandan onay alıyordu.[1]

Kırım Osmanlılar için daha çok müttefik devlet statüsündeydi; Kırım hanları, kendi adlarına para bastırıyor ve kendi adlarına hutbe okutuyorlardı. Osmanlılar da Ukrayna bozkırlarının sadece Kırım yönetimine ait olduğunu kabul ediyordu. Osmanlılar Kırım Hanlığı’ndan vergi almıyor, hatta seferlerde başarılı olurlarsa onlara vergi bile ödüyorlardı.

Kırım Hanlığı dış ilişkilerinde bağımsız bir devlet gibi davranabiliyordu; 16. ve 17. yıllarda Moskova’ya karşı Lehistan ve Kozaklar ile yapılan ittifaklar bunu doğrular niteliktedir.

Hanlık 18. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin herhangi bir etkisi değerlendirmeye alınmadığında bile Avrupa’nın en önemli güçlerinden biriydi.

Ekonomi ve ordu

Hansaray,
Kırım Hanlığı’nın ekonomisi deniz ticareti ve yapılan seferlerin başarısı ile doğrudan alâkalıydı.

Hanlık, Osmanlı Devleti’nin Avrupa seferlerine çokça asker gönderiyordu, bir süre sonra Kırım süvarileri Osmanlılar için vazgeçilemez askerler olmuşlardı. Savaş kazançları ise hem Osmanlı ekonomisine hem de Kırım ekonomisine yarıyordu, bu yüzden Osmanlı orduları Avrupa’da geri çekilmeye başlayınca Kırım ekonomisi de bozulmaya başladı.

Kara ordusu esas olarak atlılardan oluşmaktaydı. Atlılar; hanın kapıkulları, merkez askerleri ve kabile-boy kuvvetleri orduyu oluşturuyordu.

Kapıkulları, maaşları Osmanlı sultanı tarafından verilen hanın hassa kuvvetleriydi; ilk defa 1532’de Sâhip Giray İstanbul’dan gönderilirken, yanına padişah tarafından 60 topçu, 300 cebeci, 1.000 sekbandan mürekkep bir kuvvet ile 40 müteferrika, 30 çavuş ve 60 tımar ve zeametsahibi verilmiş idi.

Kırım kuvvetlerinin esas kısmını teşkil eden atlılar ise klâsik bozkır geleneklerini bozmayan, bu yüzden de ateşli silâhlara rağbet etmeyen askerlerdi. Hanlığın topçu ordusu ise yoktu, Osmanlılar da, Kefe üzerinde zaman zaman uyanan iddiâlar sebebi ile, hanlığın bir topçu kuvvetine sahip olmasını istememişlerdi.

Kırım Orduları’nın aynı Osmanlılar gibi “sefer” dedikleri büyük askeri harekatlar han tarafından yönetiliyor ve bunlara fazlaca asker katılıyordu. “Çapul” denilen küçük saldırılar ise genelde bir asilzadenin askerleri tarafından hanın yabancı devletlerle yaptığı anlaşmalara uyarak dikkatle seçilen bölgelerde yapılıyordu. Çapullardan çokça köle ele geçiriliyordu.

Kırım için bir diğer önemli gelir kaynağı da kölelikti. Tatar askerlerinin “bozkır hasatı” adıyla Rusya bozkırlarından ve Kafkaslardan topladığı insanlar gerek köylerde çalıştırılmakta, gerekse satılmaktaydı. Bu kölelerin gelirinden han yüzde 10 ila 20 arasında değişsen “savğa” adlı bir miktar pay alıyordu. Bazı araştırmalara göre Kırım Hanlığı’nın yaşadığı süre içerisinde Ukraynalı, Kafkas, Çerkes, Rus, Leh gibi birçok milletten toplam 3 milyon kişi köle pazarında kullanılmıştı. Bu kölelerden en ünlülerinden biri de Hürrem Sultan’dı.

Özellikle Kefe en önemli köle pazarlarından biriydi.

Kırım hanlarının geniş kütüphanesi Rusların 1737 Bahçesaray kuşatmasında yanmıştır.

Vikipedi

Kırım'ın Sesi Gazetesi

27 Şubat 2015 Tarihinde hizmet bermege başlağan www.kiriminsesigazetesi.com maqsadı akkında açıklama yapqan Mustafa Sarıkamış İsmail Bey Gaspıralı’nıñ bu büyük mirasına sahip çıqmaq ve onun emellerini yaşatmaqtır. Qırımtatar Türkleriniñ ananevî, körenek, ürf, adet kibi yaşamlarında ne bar ise objektif şekilde Dünya cemiyetine taqdim etilmektir.

Pin It on Pinterest