Emir Timur Ve İstihbarat Teşkilatı
Altın Orda devleti baş veziri Kutalgın, zevki sefa içerisinde sarayında yakalandı.
Memlûk devletinin veziri Muhteran, sarayında esir edildi. Osmanlı Paşası Timurtaş, Kütahya’daki sarayında altınlarını kaçırırken yakalandı.
Timur devleti veziri Emir Atlamış ise, Kâhire’den 3 yıl sonra dilenci kılığında casus raporlarıyla geliyordu. Timur’un casusları yardımcılarından Emir Atlamış başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafına dağılmışlardı.
Bu kimseler sıradan bir çerçici, büyük bir tacir, ahlaksız bir pehlivan, belalı bir kabadayı, çilekeş, zanaatkâr, müneccim, hanerberduş, çenesi düşük bir kalender, gezgin derviş, denizci, kürekçi, seyyah, kibar bir saka, şakacı bir çizme ustası, albastı ve fitne fucur bir nine, ilim tahsil eden bir alim. Kısacası onlar her şeydi.
Doğudan batıya dolaşan bu casuslar, omuzlarına yüklendikleri vazife konusunda her türlü hile yolunu gayet iyi bilen, hile ve deha sergileme hususunda su ile alev gibi, dürüstlük ve sahtekârlıkta feleğin çemberinden geçmiş, üç kâğıtçılık ve aldatma konusunda Sâsân ve Ebû Zeyd’e şapka çıkarttıran, hikmet ve münazara konusunda İbni Sina’ya parmak ısırtan, işler ters gittiğinde mantıkta Yunanlıları susturan, iki düşmanı dost, iki dostu düşman yapan kişilerdi.
Bunlar dört bir yanda dolaşır, oralarda olup biten olayları ve bu olayların detayları hakkında Timur’a bilgi aktarırlardı. Dolayısıyla bu istihbarat sistemi normal bir insanın akıl edemeyeceği düzeydeydi. Dahiyane bir teşkilat tesis etmiş olan Sahipkıran, oldukça zeki ve meraklı bir kişiliğe sahipti.
Bundandır ki bu akılalmaz sistem onun başyapıtıydı.
Emir Timur kullandığı taktikler, zekası ile bir çok düşmanı alt etmiştir, peki Emir Timur’un savaşı kazanmasında sadece savaş anında yaptığı taktikler ve manevralar mı sebep oluyordu ? Elbette hayır, gelin şimdi günümüzde dahi savaşların, ülkelerin seyrini ve kaderini değiştiren istihbarat’ı Emir Timur ne denli önemli bir konuma koymuş ve istihbarat teşkilatına önem vermiştir;
Başbuğ Emir Timur, her hükümdar gibi yönetmiş olduğu coğrafyada halk arasından kendisine haber getiren görevliler olduğu gibi, egemenliği dışındaki birçok belde ve şehirde de haber sağlayan sırdaşı ve casusları vardı.
İşini tesadüfe bırakmayan ve daima tedbirli bir hükümdar ve asker olan Timur, kendi topraklarına sırdaşlarını koyar, ele geçirdiği ve geçirmediği tüm memleketlere de casuslarını yollardı. Casuslarının arasında Kahire’de bulunan yardımcısı Atlamış gibi emirler, fakir ve fakih olan Mesud el-Geccanî gibi divanındaki kişiler yada Dımaşk’taki Sumeysatiyye tekkesindeki Sufilerden bazıları ile hiç beklenmedik tacirler, pehlivanlar, dilenciler, sanatkar ve müneccimler, ozan Kalenderîler, gezgin Haydarîler, denizciler ve cincilerden ihtiyar cadıya kadar birçok kimse bulunurdu.
Timur’un “çok tecrübeli, doğu ve batıyı çok iyi tanıyan, hilekârlık ve kurnazlıkta en üst dereceye ulaşmış, dehası sayesinde su ile ateşi bir araya getirip batıl ile hakkı uzlaştırmış, hilekârlıkta Sasan ve Ebu Zeyd’i bile geçmiş, hikmet ve tartışma gücünde İbni Sina’yı susturmuş, mantıkta Yunanlıları alt etmiştir.
Sahipkran’a haber sağlayan bu casuslar bulundukları memleketlerin ahvaliyle ilgili en ince ayrıntısına kadar bilgi getirmekteydiler. Bulundukları beldelerde konaklama menzillerinin, şehirler arasındaki mesafeleri, kentlerin fiziki şartlarının yanı sıra çarşıda satılan ürünlerin bu ürünlerin fiyatına kadar her şeyi bildirmekteydiler.
Sahipkıran, haberlerin ehemmiyet derecesine göre günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak sınıflandırmış olup bu ihbarların ilgili zaman diliminde kendisine yetiştirilmesini istemekteydi. Böylece dönemin en hızlı haber alma teşkilatını kurmuş bulunmaktaydı. Öyle ki Altın Orda devleti lideri Toktamış Han, Maveraünnehir’i işgal ettiği haberini Şiraz’da bulunan Emir Timur’a ulaştırmak için Semerkantlı postacılar sadece on yedi günde (günde ortalama 140 km) götürmüşlerdi.
Bu teşkilatın önemli başarılarından bir tanesi 12 bin kişilik bir ordusu bulunan Karşı Kalesinin Emir Musa ve Melik Bahadır’dan alınmasıyla ilgiliydi. Sahipkıran, 243 kişiden oluşan bir kıta askerle Karşı kalesini almak için Horasan’a doğru harekete geçti. Bu sırada karşılaşmış olduğu bir kervana kendi casuslarından birini yerleştirdi. Kervan, Karşı kalesine gelip Emir Timur’un Horasan’a yöneldiğini söyleyince, kale Emiri Musa güvenlik tedbirlerini bıraktı. Bunu gören casus hızlıca durumu Emir Timur’a bildirdi. Nitekim kendisi emrindeki 243 kişilik askeri birliğiyle 12 bin kişilik Karşı kalesini kuşatarak aldı. Emir bu hadiseyi, “sınayarak ve gördüm ki, düşman askerini yenmek çokluk veya azlıkla alakalı değildir. Tanrının yardımı ve kulun tedbiriyle olur” 18 diyerek casusluğun ne kadar önemli olduğunun altını çizmektedir.
Emir Timur’un görevlendirmiş olduğu casusları her ne kadar düşmanla ilgili bilgi getirmiş olsa da özellikle seferler öncesinde bölgedeki halkın ve idarenin mukavemetini kırmak için de görevliler göndermekteydi. Bu görevliler sefer öncesi fethedilecek yere giderek Sahipkıran’ın maksadının tebaayazarar vermek olmadığı dedikodusunu yayarak onları teskin etmeye çalışmışlardı. Özellikle Altın Orda Hanı Toktamış’ın Gürcistan üzerinden Tebriz’e gelip burayı yağmalamış olması Timur’u Gürcülerin üzerine sevketmiştir. Çünkü Emir Timur’a göre, Toktamış Han Gürcülerle anlaşıp işbirliği yapmadan İran’a karşı saldırı gerçekleştiremezdi. Emir, Toktamış’ın tekrardan saldırısına mani olmak adına geçit yollarını kapatmak zorundaydı. Bunun için Gürcistan’daki Kafkas geçitlerini kontrol altına alması gerekmekteydi. Timur bundan dolayı Gürcistan’a sefer düzenlemeye karar verdi. Emir Timur, sefer öncesinde Gürcülerin mukavemetiyle karşılaşmamak için önemli stratejik bir hamle yaptı. Onların arasına casuslarını göndererek amacının Gürcülerin mal ve canına zarar vermek değil, tek gayesinin onlara İslam dinini öğretmek olduğu dedikodusunu yaymaya çalıştı.
Benzer bir durumu 1402 Ankara savaşı öncesinde de görmekteyiz. Emir Timur, elçi olarak Emir Fazl’ı Yıldırım Bayezid’e gönderdi. Emir Fazl’ın vazifesi her ne kadar görünürde elçilik olsa da esasen o bir casus olarak gönderilmiştir. Amacı ise Kara Tatarlar’ın Bayezid ile birlikte hareket etmemesini sağlamak, Osmanlı yönetimine sıcak bakmayan diğer Anadolu Beyliklerinin kuvvetlerini öğrenmek ve onları Bayezid’e karşı Timur’un yanında yer almalarına ikna etmeye çalışmaktı. Emir Fazl’ın getirmiş olduğu bilgiler doğrultusunda önceleri sefer konusunda tereddütleri olan Emir Timur, bu sayede Yıldırım Bayezid ile savaşma kararı aldı. Böylece Ankara savaşında Emir Timur’un aldığı istihbarat bilgilerinin doğruluğu bir kez daha teyit edilmiş ve savaş kazanılmıştır.
Emir Timur; elçi, asker ve diğer meslek guruplarından birçok kişiyi casusu olarak kullanmıştır. Bunların arasında önemlilerinden bir tanesi de tüccarlardı. Emir Timur, 1404’te Çin üzerine sefere çıkmasını sağlayan buraya göndermiş olduğu Tatar tüccarın getirmiş olduğu malumatlar doğrultusunda harekete geçmiştir. Çin’e giden tacir 6 ay burada kaldı. Bu tacir daha sonra dönünce Çin’in başkentinin denize yakın olduğunu ve Tebriz şehrinin 20 katı büyüklüğünde olduğunu haber etti. Tatar tacir, ayrıca Çin hakanının sefere çıktığı zaman geride 400.000 atlı asker bıraktığını, memleketi bunların koruduğunu anlattı. Yine Çin’de gerekli olan âdete göre bir asilzâdenin bir süvarisi bulunmadıkça hiçbir yerde at üzerinde dolaşmadıklarını ve burada anlattıklarına göre Hakan’ın, putperest olarak doğduğu halde sonradan Hristiyan olduğu hakkında Emir Timur’a geniş bir bilgi verdi. Emir Timur, ölümüne kadar bu casusluk faaliyetlerini sürdürmüştür.
Kaynak: Şerafüddin Âl-i Yezdi, Zafername- Timur ve İstihbarat Teşkilatı s.474