Araba nakkaşında Tatar İmzası
1944 yıllarında, çiftçiye ucuz gübre ve ziraat aletleri üretmek maksadıyla “ DE-TA “ ismiyle kurulmuştur. Daha sonraları burasının ismi Zirai donatım fabrikası olarak değiştirmiştir. Teknolojinin ülkemizde kısıtlı olduğu devirlerde, genelde köylüye uzun zaman zirai aletler ve at arabaları olmak üzere hizmet etmiştir. Bu arabaların nakış ve süsleme işleri için Numan Balıca ( Rahmetli babam ) 1949 tarihinde Bursa’dan özellikle getirildi. Ben o tarihte ikizim Mesut ile 40 günlük bebekmişim.
Seneler sonrasında 1972-73 yıllarında fabrika Traktör üretimine geçtiğinde, araba imalatı ilk önce Erzurum işletmesine ve sonraları ise üretimine tamamen son verildi.
Babamın yanında, onun sayesinde 1969 yılının şubat ay’ında bende Araba nakkaşı olarak bu fabrikada çalışmaya başladım. Taki üretim bitesiye kadar…
Rahmetli babamın resimde nakışını yaptığı yere, salaş denirdi. Bunlar üç taneydi. Tamamen ağaç ile kaplı olduğundan soba yakmak tabiî ki yasaktı. Bu salaşlarda ve gerektiğinde soğuklarda, arabalara nakış işinde babam ile birlikte çalıştık. O günlerde Donatımlı olmanın zevki bir başkaydı…!
Nakkaş bir süsleme sanatıdır.
Başta cami, türbe, mescid, kilise, havra olmak üzere saray, kasır, köşk, yalı gibi yapıların kubbelerinin, tavanlarının ve iç duvarlarının sıva, ahşap, bez, taş, deri gibi elemanlar üzerine renkli boyalar, kabartma ve daha zengin görünüm için bazen de altın varak kullanılarak yapılan bir sanattır. İnce uzun kıllı, kalem tabir edilen fırçalarla yapılır. Bu işi yapan kişiye nakkaş dense de aslında geçmişi kalemkardır.
Eski Türkçe’de nakkaş, resim yapan, ressam anlamına gelir. Yani Osmanlı döneminde nakış işleyen, desen hazırlayan, minyatür çizen, sanatçılar olarak karşımıza çıkarken o dönemde nakkaşların çoğu Saray Nakkaşhanesi’ne bağlı olarak çalışırlardı.
Nakkaşlarda yaptıkları işe göre kendi içlerinde isimlendirilerek 7’ye ayrılırlar. Tezhib yapan nakkaşlara Müzehhibler, tasvir ve suret yapanlara Musavvirler, porte yapanlara Şebihnüvisler, bahçe resmi yapanlara Tarrah, nakışlara renk verenlere Renkzenler, tezhiplerdeki cetvelleri çekenlere Cetvelkeşler, kalemişi denilen duvarlara yapılan nakışları yapan nakkaşlara da Dıvarnakkaşları denmektedir.
Nakkaşlığın İran’da ortaya çıkıp, geliştiği bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nde yağlı boya ve sulu boya ve bina boyası işleri yapan ustalara da nakkaş denmektedir. İstanbul’da ve İmparatorluğun diğer şehirlerinde bazı sanatları icra etme yetkisi sadece Müslümanlara verilmiştir. Hatta Kanuni Sultan Süleyman döneminde İran’dan getirilen Nakkaş Şahkulu’na bir atölye tesis edilmiştir. Yine aynı dönemde Osmanlı nakkaşhanesinde ünlü tezhib ve minyatür ustaları Kara Memi ve Şaban Usta’da çalışmaktadır. Osmanlı Nakkaşlığı klasik dönem ise Sultan III. Murat dönemine denk gelmektedir. Resim yapan nakkaşların lonca şeklinde toplanmaları ise 17. yüzyılda, İstanbul’dadır. “Esnafı, Nakkaşânı Musavveran” olan bu loncada, Nakkaş Osman, Nakkaş Veli Can, Nakkaş Hasan, Nakkaş Reis Haydar, Ahmet Nakşi gibi dönemin ünlü nakış ustaları yani nakkaşları bulunmaktaydı. Yine Osmanlı döneminde usta bir nakkaşa Sernakkaş denmekteydi.
Bir kişinin nakkaş olabilmesi için aslında doğuştan bir yeteneğe sahip olması gerekmektedir. Öncelikle mükemmel bir çizim yeteneği ile titiz çalışma gerektiren nakkaşlık, her önüne gelenin yapabileceği bir iş değildir. Adı üstünde nakkaş bir süsleme sanatıdır ve bu işi icra eden kişiye de nakkaş dendiğine göre, o da bir sanatçıdır.