Antik dönemde Türk inancında gök ve yeraltı 7 kattır
Antik dönemde Türk nancında gök ve yeraltı 7 kattır (7kat gök yüzü ve 7 kat yer altı) . Bu sonraları 9 ve 12 ye kadar çıkmış olsa dahi en çok kabul gören, inanılan 7 olmuştur. Bu durum Türk Tarihi boyunca bazı betimlemeler ile ortaya konulmuştur; Bunlar arasında “göğe uzanan geyik boynuzları, göğe uzanan ağaç dalları, göğe uzanan yedi kol, yedi ışık (yedi başlı şamdan)” vardır. Bazı zamanlar kayalara vurulmuş, bazı zaman birer süs eşyasına, savaş araçlarına, dokumalara yansımıştır. “7 başlı bir Kan”, “7-9-12 boynuzlu bir Geyik”, “7-9-12 dallı bir AK Çam”, “7 başlı Tüngşü (şamdan)”, “7 ışık” olarak Türk’ün olduğu her yerde varlığını sürdürmüş, başka inançların dip kültürünü oluşturmuş,etkilemiştir. Gök (kök) rengi Mavi (yeşil tonda – turkuvaz) olarak kabul edilmiştir. Gök, doğu yönünü belirttiği gibi Gök yüzüdür de. Kutsal Kün (Güneş), Doğudan doğar, tepeye varır ve gökyüzünün en Ulu yerindedir. Onun doğması ile gökyüzü renklenir. İşte bu düşünce; doğu, gök ve mavi – turkuvaz rengi bir bütündür. Yakarış için doğuya dönülür. Kurganlarda ölünün yüzü doğuya döndürülür, kaya yazıtlarında özellikle Tengri bilgilendirilmek istendiğinde ve kayalara bu konuda yakarış vurulduğunda “doğuya bakan” kaya yüzlerine ve bulunabilirse “mavi” renkteki kayalara yazılır. Bulunamazsa “kızıl” seçilir. Kayalar Tengriye yakın – yukarıda; Ulu olanlar seçilir. Bunlar ayrıca “sert yüzeyli kayalardır” ve betimlemeleri uzun süre saklar. KÜN, tüm bunlara neden olmasının yanında, ısı veren, ışık veren, yaşam veren, görüntü veren, çok büyük olan, erişilmez olan, hiç ölmeyen, gitse bile hep yeniden gelen “Ulu ve Tengri” özellikleri taşıyor olmalıdır. “Kün ANA” olmalıdır. Bu inanış onbinlerce yıl öncesinden, Tengri inancı öncesinden taşınmış olan; Kün’ün yaratıcı, ulu bir ilah olması sürecinin yansımalarıdır. Bu sürecin sonunda “Tengri” doğmuş, bu sürecin sonunda yabancıların “sun dogs” dediği, pek gözlemlenmeyen, sıradan olmayan ama oluştuğunda; pek çok şeyi gökte arayan geçmiş dönem insanlarına, ağızlarını açık bıraktıracak olan bir doğal durum yaşanmaktadır. Güneşin ışık çerçevesini ortaya çıkaran “sözde sun dogs” “Tengri Tamgasının da” kökenini belirleyecektir. Aynı süreç üzerinde “Ongun” denebilecek olan Tengri Tamgası yapı olarak “yer yüzünde, gök yüzünde ve Kozmos da 4 yöne iye olma, her şeyi kapsama” anlamlarına da gelmektedir. Bu Ulu olay kayalara vurulacak, Türk’ün gittiği her yere onunla birlikte taşınacak, aynı 7 başlı Tüngşü gibi bir çok inancın dip yapısını oluşturup, sonradan da eklenecektir. 7 boynuzlu geyiği, 7 başlı Tüngşüyü ve ışığı, AK ÇAM dikenli yapraklarını iç içe toplayan, Göğü imleyen “mavi” renkteki yapının nedeni budur. Geyik suratının alnı denilebilecek olan yerde “Kün-AY” ongunu taşıyan ve sarı renkte olan ışıklarını daha da yukarıya Tengri’ye ve Tengri tamgasına gönderen zaman ; işte bu Kün’den, Tengri ve Tengri tamgasına giden süreci de betimlemektedir. Arkada yer alan 9 adet renkli yuvarlaklar ileride oluşan 9 kat gök, güneş sistemi ve yer altının tersine rengarenk evreni betimlemektedir. Görselde betimlenen AK ÇAM lar “köklerin yer altında”, kendisinin ve dallarının ise “göğe uzanan” bir yapıda olması, uzun ömürlü olması ve doğanın bir parçası olması dolayısıyla kutsaldırlar. Bu yapıda akçamlar sadece Türkistan bölgesinde yaşarlar. Bu inancın yayıldığı geniş alanlarda Akçam olmayan yerlerde başka ağaçlara da aynı anlamlar yüklenmiştir. Bu ağaçlara bağlanan bezler genelde gök renginde olup Tengri den dilek dileme amaçlıdır. Bu çaput renkleri doğaya (ağaç rengi, yaprak rengi, güneş rengi) ve “yengi kün” bayramında da ulanarak süreç içinde çoğaltılmışlardır. Hem gereksinim duyulan hem de belirli dönemlerde daha sık yapılan bu törenler, yine bir çok inancın ve kültüründe altyapısını oluşturmuştur. Günümüzde bitmeksizin süren ve en doğudan en batıya kadar uzanan bir gelenektir. Soldaki Kuşlar göğe ve Tengrisine UÇmağa varan (ölen) tinleri (ruhları), Sağdaki büyük kanatlı canlı da “yaşarken ruhları katlara, tinlere, Tengriye eriştiren, OZ laştıran, genelde “kanatlı At veya Geyik” olan “Puura” nın da betimlemesidir. (P-B ses değişkeni, uzun U nun kısalması sonucunda “BURA” olacak olan bu uçan canlı; “BURAK” adıyla Peygamberi de “yaşarken” Allah’a eriştirerek İslam inancında aynı işlevi görecektir..) Kamların sıklıkla belirli bir gök seviyesinden sonra binmek zorunda oldukları Puura Türk düşünce ve inanç dünyasında çok önemli bir yere iyedir. Yer altının betimelesi aynı gök ve 7 katı gibidir. Çünkü Tengri “her şeybir su iken” ilk önce “gök yüzünü” yaratmış ve “aynı şekilde yağız yeri yaratmıştır”. Bu nedenle aynı görüntünün tersine iye olmalıdır ve orada da yer üzeri gibi bir evren ve yaşam olmalıdır. Betimleme de bu yüzden Gök Yüzünün tam tersidir ve 7 katlıdır. Arkada 7 yuvarlak OD vardır. Yer altı “güney” olarak da görüldüğü için KIZIL renktedir. Türklerde KIZIL (Kızıldeniz de olduğu üzere) güneyi imler. İşte bu yüzden yer altı ve daha da derinlerde Tamu (Türk cehennemi); KIZIL, ateşli, sıcak bir yer olmalıdır.
Tamu (Türk cehennemi); KIZIL, ateşli, sıcak bir yer olmalıdır.. Yer altının Kanı olan “Erlik Kan’ın” burada koyu KIZIL bir Künüde vardır. Gök ile Yağız yerin bu kadar eşit olmasının nedeni Tengri’nin kendi gibi kendine eş yarattığı “KİŞİ” nin daha sonra Tengri’ye üstünlük gösterip, imrenip, kıskanıp, baş kaldırması sonucunda “ERLİK” adını alması ve yer altına Kan olarak gönderilmesi sonucundadır. Yani yer üzerinin KİŞİ si yer altının ERLİĞİ dir. Bu kökenleme ve süreç eşitliği doğurmuştur. ERLİK kötüdür ama aynı zaman da unutmamak gerek ki “güçlüdür, Tengri on yok etmemiş tam tersine gücünü koruyarak ona yeni bir yaşam alanı sağlamıştır” Bu yüzden Türkler ERLİK Kan’a da saygı duyar, yakarır, onun ongunlarını da betimler; korkudan kaynaklanan bir saygı içinde bulunurlar. Erlik Kan’a ve ona gelene kadar ki canlılara yakaran Kamlar ayrıdır. Onların kapısına herkes varamaz. Yılan’a gösterilen saygı da bu eşitliğin bir yansımasıdır. (Yezidilikten tutunda daha uçta yer alan bazı inançların temelleri mi atılmıştır? Bu nedenle mi Yezidi tapınak kapılarında öpülen Yılan ongunları vardır ve yılan kutsaldır) Yılan tek başına “yer altı betimlemesidir ve kötülüğü imler” Onu elinle tutup boğan aslında kötülüğü yok etmiş demektir (bir çok inancın betimlemesinde bu yansıtılır), semavi inançlarda Şeytan – İblis ile özleştirilir, kötüdür, aldatıcıdır. Şeytanın yılan şekline girmesi yada yılana emrettiği var sayılan inanç yapısı ile Erlik Kan’ın benzerliği ve kurgusu hiçte küçümsenmeyecek kadar çoktur. Yılan sadece Sümerlilerin değil, daha öncesinde Göbeklitepe’ye varan bir inanç ve kültür kökenine iyedir. Çift yılan yer altının (yağız yerin altı – Tamu) sahibi olan Erlik Kan’ın yerleşkesinin bekçileridir. Yılan ve özellikle “gidiş – gelişli” yılan betimlemeleri Ebren; (Evren) Evren anlamında olup Evrilmenin kökenidir. Bu özellikleri ile hem kişinin, hem zamanın (öd’ün), hem yağız yerin, kökün (gökün) ve ikisi arasında olanların, hemde Kozmos’un döngüsünü, evrimini anlatmaktadır. Yılanların al ve ala olarak betimlenmesi bunlardan ötürüdür. Tamu da, yağız yer altında, Erlik kapısında kızıl olan, OD olan yılanlar, göğe doğru ala olmuştur ve diğer özelliklerine iyedirler. Birinin yukarı, birinin aşağı bakması bu döngü ve evrimin betimlemesidir. OZ laşmanın, Yağız yer ve Gök bağlantsının, Kozmos döngüsünün ve evriminin en kadim ve güçlü anlatımı “Çift yılanlar” ve “kendi kuyruğunu ısıran” yılan olmalıdır.
Kaynak : Kürşat Baytok
araştırmacı yazar