Çin’in toplama kamplarında Uygur kadınlara tecavüz iddiası
Çin’in Doğu Türkistan’da inşa ettiği Dabancheng Toplama Kampı’nda çalışan Kazak asıllı bir gardiyanın yazdığı iddia edilen mektup, kamplarda Uygurlara yönelik taciz ve tecavüzleri gündeme getirdi
Torchlight Uyghur Group isimli aktivist grup tarafından Çinceden çevrilen mektupta Doğu Türkistanlı, takma adı Berik olan güvenlik görevlisinin şu ifadeleri yer aldı:
“Adım Berik, Dawanching’de (Çince Dabancheng) yeni inşa edilen toplama kampında gardiyan olarak çalıştım. Önceleri düğünlerde kameramanlık yapıyordum ama 2016’dan itibaren işim kötü gitmeye başladı. O sırada polis teşkilatında iş ilanı verilmişti. Maaşın nispeten iyi olması ve annemin de teşvikiyle bu işe başvurdum. Ancak kabul edildikten çok kısa süre sonra pişman oldum. Tatil imkanı olmadığı gibi maaşlarımız da sık sık kesiliyordu. Hatta zaman zaman birkaç ay üst üste maaş da alamıyorduk. 24 saat stresli bir ortamda çalışmak, uyku bozukluğu da dahil çok sayıda sağlık sorununu beraberinde getirdi.”
“Bedenime ne istiyorsan yap ama beni buradan kurtar”
Mektubunda 2018’in ikinci yarısında Dawanching’deki toplama kampına gönderildiğini belirten Berik, daha önceden kameramanlık deneyimi olduğu için de kamera kontrol odasında görevlendirildiğini ve kendisine gece vardiyası sorumluluğu verildiğini dile getiriyor. Berik, mektubunun devamında şu ifadeleri kullandı:
“Dawanching Toplama Kampı genişletildikten kısa süre sonra yaşları 18 civarında olan 3 binden fazla lise öğrencisi kız bu kampa transfer edildi. O anda en ön sırada duran kızlardan biri bana sessizce, ‘Kardeş, bedenime ne istersen yap ama beni buradan kurtar’ dedi. Gözlerine bakamadım ve o kızın sözleri o zamandan beri her gün kulaklarımda çınlıyor.”
“Güvenlik kamerasından kızı seçip sonra onu ‘konuşmaya’ çağırırlardı”
Mutfakta iki masa bulunduğunu dile getiren Berik, masalardan birinin yemek için diğerinin de memurların Uygur kızlara tecavüz için kullanıldığını öne sürüyor:
“Bazen üst düzey memurlar çalışmalarımızı incelemek için izleme odasını ziyaret ederlerdi. Asında oraya kız seçmeye geliyorlardı. Güvenlik kamerasını kızların yüzlerine doğru yakınlaştırmamı ve hatta onlar için en güzelini seçmemi istiyorlardı. Ben bunu reddettim. Kameralardan kızı belirledikten sonra alt kademe personelden ‘konuşmak’ için onu ‘ofise’ getirmesi istenirdi. Ofis denilen yer kameraların olmadığı personel mutfağı. ‘Konuşma’ gece değil gündüz olurdu ve oraya gelen kızların başına ne geleceğini herkes bilirdi.”
“Bazen rütbeliler, kendilerinden sonra astların da o kızlara tecavüz etmesine izin verirdi”
Berik, sözlerini şu cümlelerle devam ettiriyor:
“Memur çoğu zaman seçilen kıza sadece kendisi tecavüz ederdi. Bazen üst rütbeliler, kendilerinden sonra astların da o kızlara tecavüz etmesine izin verirdi. Onlar işini bitirdikten sonra, tecavüze uğrayan kızlar hücreye geri dönerdi. Kimseye bir şey söyleyemeseler de kameradan gözlerinden akan yaşları görebiliyordum. Hücreye döndüklerinde ağlamalarına, duygularını ifade etmelerine ve konuşmalarına izin verilmezdi. Tüm bu yasaklardan ötürü içinde bulundukları durum tüyler ürperticiydi ve ruh halleri de perişandı.”
Kampta alıkonulanların kendi kendilerine zarar vermesinin önüne geçilmesi amacıyla yemekhanede bulunan masaların plastik olduğunu belirten Berik, “Mahkumlardan biri bir gün bu masayı parçaladı ve keskin kısmını karnına batırıp kendine zarar vermeye çalıştı ama başaramadı. Bu şahıs daha sonra akıl hastanesine gönderildi.” diyor.
Dawanching Toplama Kampı’nda, genç ve orta yaşlı mahkumlara her ay iğne yapıldığını belirten Berik, yaşlılara ise toplama kampına girdiklerinde sadece tek bir defa iğne yapıldığını aktardı.
“Biz her ne kadar gardiyan olsak ve kontrol odasında çalışsak da bizim tüm hareketlerimizi izleyen kameralar vardı.” diyen Berik, “Pozisyonumuzu terk etmemize, uyumamıza, hatta hareket etmemize dahi izin yoktu. Ekrana konsantre olmak ve her durumu takip etmek zorundaydık. Eğer dikkatsizlikten kaynaklı bir hata olsa ceza alıyorduk. Cezanın en hafifi bir aylık maaş kesintisi idi ama daha ağır olan ceza, mahkumlarla birlikte kampın içerisinde o ağır işkenceye gönderilmekti. Kendimizi hep kontrol odasında değil hücrede gibi hissediyorduk.” ifadelerini kullandı.