Genel

FİLİSTİN’DEN DOĞU TÜRKİSTAN’A BAKIŞ

Nisan 2021 ayının son haftası içerisinde Ramazan ayı gelenekleri doğrultusunda
Doğu Kudüs Mescid-i Aksa’da ibadet etmek isteyen Filistinlilere yönelik İsrail saldırıları ile
başlayan olaylar şiddetlenerek devam etmiştir. Halen tazyikli su ve plastik mermilerle İsrail
asker ve polisinin saldırıları nedeniyle hayatını kaybedenler ve yaralananlar olmaktadır.
Çünkü İsrail’in hukuksuz ve pervasız saldırıları devam etmektedir.
İsrail saldırılarından Gazze de nasibini almıştır. Yıllardır İsrail ordusu ablukasında
olan Gazze Şeridi’nin kuzey kesimlerine kara, hava ve deniz kuvvetleriyle yoğun İsrail
saldırıları nedeniyle aralarında çocukların da bulunduğu 200’den fazla Filistinli hayatını
kaybetmiş, onlarca yaralanma hadiseleri meydan gelmiştir. İsrail ordusundan yapılan
açıklamalarda Hamas’ın Gazze lideri Yehiyeh Sinwar’ın evininde de vurulduğu, yaşanan
çatışmalarda İsrail polislerinden yaralananlar olduğu duyurulmuştur. İsrail saldırılarının
1967’deki “Altı Gün Savaşı’nın” yıl dönümü olan 9-10 Mayıs’a denk gelmesi dikkatli
gözlerden kaçmamıştır.
Başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Almanya olmak üzere bazı batı
ülkelerinden İsrail’in onlarca Filistinliyi katletmesine açıkça destek verildiği görülmekle birlikte
İsrail saldırılarına karşı uluslararası kamuoyundan çeşitli tepkiler de gelmektedir. İsrail’e en
şiddetli tepkiyi gösteren ülke olarak Türkiye öne çıkmaktadır.
İsrail’in Kudüs ve Gazze’de sergilediği vahşet ve katliamlar karşısında Türkiye’nin bir
taraftan da uluslararası diplomasi trafiği yürüterek İsrail’in durdurulması yönünde gayretler
sergilediği görülmektedir.
11 Mayıs 2021 tarihinde Suudi Arabistan’a bir ziyaret gerçekleştiren Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ziyareti hakkında açıklamalarda bulunurken
Filistinli sivillerin korunması konusunu da gündeme getirmiş ve “İsrail’in Mescid-i Aksa’daki
şiddetine karşı Filistin halkının sesi olmaya ve haklarını savunmaya devam edeceklerini”
bildirirken devamında “Hep böyle kınıyoruz ama ümmet adım atmamızı bekliyor. Bayramdan
sonra İslam İş birliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri Bakanları Toplantısı yapacağız” demiştir.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun; “…İslam dünyasına sesleniyoruz:
İsrail’in alçakça ve zalim saldırılarına dur demenin vaktidir! Tüm insanlığa sesleniyoruz: Bu
terör devletine had bildirmenin vaktidir! Bu, tarihsel ve insani sorumluluğumuzdur. Tek
başımıza da kalsak biz bu zulüm düzeniyle mücadele edeceğiz!” açıklaması yapmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan; “İsrail işgal
güçlerinin Kudüs’te sivil ve savunmasız Filistin halkına karşı uyguladığı şiddet derhal sona
ermelidir. Cumhurbaşkanımızın talimatıyla girişimlerimiz her düzeyde devam ediyor.
Filistinlilere yönelik her tür saldırı, şiddet ve hadiseden İsrail makamları sorumludur”
açıklaması gelmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise İsrail’in Gazze Şeridi
ile Mescid-i Aksa saldırılarının ardından peş peşe görüşmeler yapmıştır. İlk olarak Ürdün
Kralı 2. Abdullah ile görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan daha sonra Kuveyt Emiri Şeyh Cabir
es-Sabah ile görüşmüştür. Diplomasi trafiğini sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun ile de
görüşmüştür.
Yapılan görüşmelerde; “İsrail’in Kudüs, Mescid-i Aksa ve Filistinlilere yönelik
saldırılarının durdurulması, uluslararası camianın güçlü ve caydırıcı bir tepki vermesi için
Filistin’e destek olunması ve birlikte çalışmanın önemli olduğunu” dile getiren Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın, ayrıca “İsrail’in Kudüs, Gazze, Mescid-i Aksa ve Filistinlilere yönelik pervasız
saldırıları karşısında Türkiye olarak tepkilerini en sert şekilde ortaya koyduklarını,
uluslararası camianın da İsrail’e güçlü ve caydırıcı bir ders vermesi gerektiğini, bu amaçla
her seviyede girişimlerini sürdürdüklerini” de ifade ettiği uluslararası basında yer almıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Filistin’de yaşananlarla ilgili olarak Papa Fransuva ile de bir
telefon görüşmesi yapmış ve Filistin’de bir vahşet yaşandığını, İsrail’in saldırılarının
muhatabının sadece Filistinliler değil tüm Müslümanlar, Hristiyanlar ve insanlık olduğunu,
İsrail’in müsebbibi olduğu bu vahşetin bölgesel güvenliği de tehdit ettiğini dile getirmiştir.
Bütün bunlar yaşanırken İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun; “İsrail’in
Gazze’ye yönelik operasyonu hedeflerine ulaşmak için gerekli olduğu sürece devam edecek”
sözleri[1] saldırıların pervasızlığını ve hukuk tanımazlığını gözler önüne sermiştir.


Kudüs’ün önemine ve kısaca tarihine değinmekte fayda görülmektedir.
Üç semavi din olan İslamiyet, Yahudilik ve Hristiyanlık için çok kutsal yerleri içinde
barındıran Kudüs; İbranice Yeruşalayim, Arapça El Kuds olarak adlandırılmaktadır. Üç din
için de kutsal mekanları barındırması nedeniyle tarihin her döneminde önemli bir merkez
olarak görülmesine sebep olurken bir taraftan da çok sayıda savaşa sahne olmuştur.
Eski Kent; Müslüman, Yahudi, Hristiyan ve Ermeni mahalleleri olarak dört ana
bölümden oluşmuştur.
Hz. Muhammed’in göğe yükseldiğine inanılan ve aynı zamanda ilk kıble olmasından
hareketle Müslümanlar için çok kutsal kabul edilen Mescid-i Aksa ve Kubbet’üs Sahra’nın
bulunduğu Haremüş-üş-Şerif, Doğu Kudüs’te yer almaktadır.
Mescid-i Aksa’nın hemen altında, Hz. Süleyman döneminde yapılan tapınağa ait
olduğuna inanılan Ağlama Duvarı yer almaktadır. Bu bölüm Musevilik inancı ve Yahudiler için
en kutsal mekân olarak kabul edilmektedir.
Hristiyanlar için ise Kudüs’te bulunan Kutsal Kabir Kilisesi’nde İsa peygamberin
çarmıha gerildiği ve kabrine konulduğu kabul edilmektedir. Bu kilise; Rum Ortodoks
Patrikhanesi, Roma Katolik Kilisesi ve Ermeni Patrikliği şeklinde farklı Hristiyan
mezheplerinin temsilcileri tarafından yönetilmektedir.
Tarihi süreç içerisinde birçok kutsal yapıya ev sahipliği yapan, birçok da savaşa
sahne olan Kudüs defalarca yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir. Bin yılı aşkın bir süredir Türk
idaresinde kalan Kudüs, sırasıyla; Tolunoğulları ve Memluk Türk Devletleri’nin ardından
1517’de Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine geçmiş ve 1917 tarihine kadar yine Türk
yönetiminde kalmıştır.
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesinden kısa bir süre sonra İngiltere
Savaş Kabinesi’nin, Filistin’in geleceği konus görüştüğü görülmektedir. Savaş devam
ederken ve Osmanlı Devleti henüz bu toprakları kaybetmemişken dönemin İngiltere Dışişleri
Bakanı olan Arthur Balfour tarafından 2 Kasım 1917’de Filistin topraklarında “Yahudi ulusal
anayurdu” kurulmasını destekleyeceğini bildiren bir deklarasyon yayınlanmıştır. “Balfour
Deklarasyonu” olarak tarihe geçen bu belge ile küçük bir azınlık durumunda olan Yahudi
nüfusu için Filistin’de, “Yahudi halkı için ulusal bir anayurt kurulmasının destekleneceği”
açıklaması[2] dikkat çekicidir.
İngiliz işgali ve manda idaresine giren Filistin’e dünyanın dört bir yanından dalgalar
halinde Yahudi göçü yaşanmıştır. Hızla artan Yahudi nüfus karşısında endişelenmeye
başlayan Filistinliler şiddetle tepki göstermeye başlamışlardır. İlerleyen zamanda İngiltere de
Arap nüfus ile dengesizlik yaşanacağı gerekçesiyle Yahudi göçünü engellemeye çalışınca
Yahudi milislerin tepkisiyle karşılaşması çok sürmemiştir.
Nihayet 14 Mayıs 1948’de İsrail bir Yahudi devleti olarak kurulurken, Filistin toprakları
İsrail ve Filistin Bölgeleri olarak ikiye ayrılmış, Kudüs ve Gazze şehirleri Filistin idaresine
bırakılmıştır. 1959’a gelindiğinde Filistin Yönetimi’nin lağvedilmesinin ardından Gazze bölgesi
Mısır’ın kontrolüne, Kudüs ise Ürdün’ün idaresine geçmiştir.
1967 yılındaki 6 Gün Savaşı sonrası Gazze ve Doğu Kudüs İsrail tarafından işgal
edilen yerler arasında yer almıştır. Mayıs 1994 Oslo Anlaşmaları ile İsrail, Gazze’nin büyük
bölümünü kademeli bir şekilde Filistin yönetimine devretmiş, 2005 yılında bu bölgedeki

yerleşim yerlerini boşaltmış ve askeri işgali resmen sona erdirmiştir. Ancak Doğu Kudüs’ü
işgalini sürdürmektedir. 1980’de Kudüs’ü “bölünmez başkent” ilan eden İsrail, kente
1967’den sonra yaklaşık 200.000 Yahudi yerleştirmiş ve Araplara da vatandaşlık hakkı
vermiştir. Yaklaşık 850.000 nüfusa sahip olan Kudüs’ün %61’i Yahudi, %37’si Araplardan
oluşmaktadır[3]. 41 Km. uzunluğa, 10 Km. genişliğe sahip Gazze Şeridi olarak tanımlanan
Gazze bölgesinde ise %70’ini mültecilerin oluşturduğu 2.000.000 nüfus yaşamaktadır[4].
İsrail’in nüfusu ise 9.000.000’u aşmaktadır. İsrail nüfusunun 1/5’ine tekabül eden yaklaşık
1.900.000’i 1948’de İsrail kurulduğunda ülke sınırları içinde kalan Filistinlilerden
oluşmaktadır[5].


Şimdi gelelim esas meseleye;
Kudüs ve Gazze başta olmak üzere yıllardır İsrail işgali, saldırısı ve zulmü altında
inleyen Filistin’in yardımına her hal ve şartta ilk olarak Türkiye ve Türk Milleti koşmuştur,
koşmaya da devam etmektedir. Lakin Filistinliler, özellikle de Filistin liderleri Türkleri neden
sevmezler?
Kar’larla yakın akraba olan Anadolu kavimleri tarafından meydana gelen Girit
uygarlığı[6] Aka istilasına uğramış ve M.Ö. 1600 yılında sona ermiştir. İstiladan sonra
Akdeniz’in doğu kıyısına göç eden Kaftor (Krete=Girit) halkının bir kısmı olan Pelest’ler ya da
Filist’ler[7], M.Ö. 1200’lü yıllarda Doğu Akdeniz’de ve Orta Doğu’da, bugünkü İsrail
topraklarının tamamı ile Gazze Şeridi ve Batı Şeria gibi Filistin Devleti topraklarını kapsayan
coğrafi bölgeye tamamen yerleşmişlerdir. Bu coğrafyaya Filistinlilerin göç ederek sahip
olmalarından sonra Arapların ve Yahudilerin Filistinlilerle sürekli mücadeleleri
yaşanagelmiştir. Bu nedenle Filistinlileri hem Araplar hem de Yahudiler sevmezler. Ancak
Filistinliler, Türklerden her daim karşılıksız destek görmelerine rağmen (özellikle lider kesim)
nedense her fırsatta alenen Türk düşmanlıklarını gizlemezler.
Ancak sıkıştıklarında Türk bayrağı açarak “Yetiş Türkiye”, “Türkiye bizi kurtar”
sloganları atıldığı durumların zaman zaman haberlerde yer aldığı görülmekle birlikte; çok az
da olsa kadim Türk yurdu olması nedeniyle o coğrafyada kalmış bir miktar Türk nüfus ile çok
azınlık bir kesim Filistinli haricinde can-ı gönülden Türk sevgisi olana rastlamak nerdeyse
imkansıza yakındır.
Bölgedeki Araplarla birlikte Filistinlilerin de Birinci Dünya Savaşı yıllarında ekseri
çoğunlukla İngilizlerle iş birliği yaptıkları, İngilizlere istihbarat temin ettikleri bilinmektedir. 100
yılı aşan bu olaya takılmamak gerektiği düşünülebilir. Ancak, yakın tarihte de aynı düşmanca
tutumların görülmesi ne kadar acı!
Tarihe “Kanlı Noel Olayları” olarak geçen Kıbrıs’ta yaşanan Rum EOKA çetecilerinin
24 Aralık 1963’te Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ve 3 çocuğunun da hunharca şehit edildiği,
364 Kıbrıs Türkü’nün katledildiği günlerin ardından Kıbrıs’a gelen ve Kıbrıslı Rum lider
Başpiskopos Makarios’u ziyaret eden ve samimiyetle kucaklayan Yaser Arafat’ın “Filistin
halkı Kıbrıs Rumlarının haklı mücadelelerini desteklemektedir” sözleri Türk Milleti’nin
yüreğine köz gibi oturmuştur.
Filistin El Feth Başkanı sıfatıyla yine Yaser Arafat’ın “Ermenistan’ın haklı davasını
destekliyoruz, Türkler Ermenilere jenosit yapmışlardır” şeklindeki sözlerinin Milliyet
Gazetesi’nin 21 Mart 1989 tarihli sayısında haber olarak yer aldığı[8] görülmektedir. Yine
Arafat’ın “Ermeniler Karabağ’da hak savaşı veriyor. Onlar da bizim gibi ezilmiş halktır.
Biz bu savaşta Ermeni halkının yanındayız” açıklaması da tarihte kara bir leke olarak yer
almıştır. Filistin Lideri Mahmud Abbas’ın da “Büyük Ermenistan görmek arzusundayım.
İnanıyorum ki, Ermenistan bu savaşı zaferle bitirip Azerbaycan’ı tamamen işgal
edecek” dediği[9] teyide muhtaç olmakla birlikte çeşitli internet kullanıcıları tarafından
paylaşıldığı görülmektedir.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni ziyaret eden ve Rum Yönetimi Lideri Dimitris
Hristofyas’la bir araya gelen Filistin Başbakanı Mahmud Abbas, görüşme sonrasında birlikte
yaptıkları ortak açıklamada “işgalin sona erdirilmesi için ortak mücadele edeceklerini”

söylemleri dikkat çekicidir. Zira Abbas bu açıklama ile Türk askeri için Kıbrıs’ta işgalci
imasında bulunması dikkatli gözlerden kaçmamıştır. Ki görüşmenin ardından Hristofyas da
“Filistin Yönetimi’nin Rum halkının “mücadelesine” verdiği destekten ötürü minnettar
olduklarını”[10] açıklamıştır. Bu ziyaret sonrası Rum basını “Rum Yönetimi Türklerin,
Filistin’se İsrail’in işgaline son verilmesi için birbirini karşılıklı destekliyor”[11] başlıklı
haber servis etmiştir.
Suriye’nin kuzeyinde yaşanan olayların Türkiye’nin beka sorunu halini alması üzerine
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Barış Pınarı Harekâtı” adıyla Suriye topraklarına kara harekâtı
düzenlemesine Arap Birliği ülkeleri ile birlikte Filistin tarafından “Türkiye’nin Suriye
topraklarından çıkması gerektiği” sözleriyle birlikte kınama açıklaması yapılması[12] dikkat
çekmiştir. “Karşı çıkan ve kınama açıklaması” yapanlar içerisinde yer alan Filistin Lideri
Mahmud Abbas’a Türkiye’den tepki gösterenlerin[13] olduğu görülmüştür.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile yaptığı
telefon görüşmesinde “Çin Hükûmeti’nin Doğu Türkistan politikasını desteklediğini ifade
ettiğine”[14] dair sözleri uluslararası basın kuruluşlarında yer almış ve Doğu Türkistan
Türkleri tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
Sonuç olarak;
İsrail 1948’de kuruluşundan itibaren sürekli olarak Filistin topraklarını işgal ile
sınırlarını genişletirken eş zamanlı olarak da Filistin halkına yaptıkları katliamları ve zulümleri
süre gelmektedir. Türkiye ve hatta Azerbaycan her hal ve şartta maddi ve manevi olarak
Filistin’in haklı davasının yanında yer almıştır. Nisan 2021 sonunda başlayan olaylarda da en
fazla somut çaba harcayan ülke olarak Türkiye’nin öne çıktığı görülmektedir.
Hatta 10 Mayıs 2021 günü TBMM’de grubu bulunan beş partisi, “İsrail’in Mescid-i
Aksa’ya yönelik saldırıları” na karşı ortak kınama bildirisi yayımlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da uluslararası kamuoyunu İsrail’e karşı harekete
geçiremeye çalışmıştır.
Lakin, Necip Türk Milleti’nin bunca gayretlerine rağmen, liderleri başta olmak üzere
Filistinlilerin uluslararası hiçbir platformda Türkleri ve Türkiye’yi desteklemediklerinin (ve dahi
desteklemeyeceklerinin) biliniyor olmasına karşın yine Filistin’i desteklemeleri Türk Milleti’nin
ne yüce gönüllü olduğunun göstergesi olsa gerek.
Son söz olarak; Filistin için harcanan çaba ve destekler kadar kadim Türk yurdu
Doğu Türkistan için de mücadele ve çaba gösterilmesi en büyük dileğimizdir. Çünkü Doğu
Türkistan’ın her bir bölgesi bir Filistin, her şehri bir Kudüs, bir Gazze’dir. Milyonları aşan
Doğu Türkistan Uygur Türkü gerek günlük hayatlarında gerekse eğitim kampları adı verilen
Çin ceza evlerinde insanlık onurunun kaldıramayacağı işkencelere ve kötü muamelelere tabi
tutulmaktadırlar. Öyle ki Nazi Almanyası’nda Hitler’in Yahudilere uyguladığı soykırımları
mumla aratırcasına Çin zulmü her geçen gün artarak devam etmektedir.

:

İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. [email protected]
[1] The Guardian; “İsrail Başbakanı Netanyahu’dan Gazze Saldırılarını ‘Gerektiği Kadar’ Sürdürme Sözü”, 16.05.2021.
[2] BBC News; “Balfour Deklarasyonu ve İsrail-Filistin Sorunu: İngiltere’nin 1917’deki Bildirisi ve Orta Doğu’ya 67
Kelimeyle Bıraktığı Sorunlu Miras”, 14.05.2021.
[3] Gazete Vatan; “Kudüs Neden Önemli? İsrail Kudüs’e Neden Saldırıyor, Kudüs Müslümanlar İçin Neden Önemli,
Kudüs Meselesi Nedir?”, 11.05.2021.
[4] BBC News; “Gazze: İsrail Uyguladığı Ablukayı Neye Dayandırıyor, Bölgede Yaşam Nasıl?”, 14.05.2021.
[5] BBC News; “İsrail Vatandaşı Filistinliler Kimler?”, 14.05.2021.
[6] Ahmet Müfit MANSEL; Ege ve Yunan Tarihi, TTK, s.55, Ankara, 2014.
[7] Hüseyin ALPASLAN; “Karadeniz’in Kuzeyinde Yaşamış Kadim Türk Kavimleri-1”, Ticari Hayat Gazetesi, 21.01 2021.
[8] Rıdvan KARLUK; “Filistin KKTC’yi Tanımıyor Ama Biz Filistin İçin Miting Yapıyoruz”, 27.05.2018.
[9] orajpoyraz.blogspot.com/2015/08/filistinden-azerbaycann-karabag.html, 22.08.2015.
[10] Haber 7; “Abbas’tan Türkiye’ye işgalci iması mı?”, 10.07.2009.
[11] NTV; “Filistin Lideri Abbas’tan Rum Kesimine Destek”, 09.07.2009.
[12] Yeniçağ; “Filistin Türkiye’yi Kınadı!”, 10.10.2019.
[13] Haberfedai.com; “Mahmut Abbas’a Sert Tepki: Mahmud Abbas, İsrail Kuklası Köle Ruhlu Biri!”, 11.10.2019.
[14] Dünyabülteni.net; “Çin’in Soykırım Politikasını Haklı Bulan Mahmut Abbas’a Kınama”, 23.07.2020.

Kırım'ın Sesi Gazetesi

27 Şubat 2015 Tarihinde hizmet bermege başlağan www.kiriminsesigazetesi.com maqsadı akkında açıklama yapqan Mustafa Sarıkamış İsmail Bey Gaspıralı’nıñ bu büyük mirasına sahip çıqmaq ve onun emellerini yaşatmaqtır. Qırımtatar Türkleriniñ ananevî, körenek, ürf, adet kibi yaşamlarında ne bar ise objektif şekilde Dünya cemiyetine taqdim etilmektir.

Pin It on Pinterest