Kâinatın, Hayatın, Doğanın Ve Toplumun Yasaları Birdir
Millet meselesi
İnsan doğanın yaşadığı hayatın dışında bir hayat yaşayamaz.
İçinde bulunduğumuz büyük hayatin içinde sabit olmayan bir denge vardır ve biz insanlar bu dengenin bir parçasıyız. Yani hayatın içinde eksi (-) ve (+), ısırgan ve lale, kurt ve kuzu vs var ve hayatın dayanakları bunlardır. Değişken denge, hayat yarışı, rekabet, kavga hep hayatın gerekçeleridir. Yani her şey iki yanlıdır, sağ ve sol ; iyi ve kötü gibi.
Değişip gelişme ise, daha önceki dengeli bütün içinden farklı bir şeyin doğmasıdır. Bu yazıdaki konumuz halk-millet ve milletler, dünyamızdır ve bu farklı olan Bulgaristan örneğimde Osmanlı devrinde Osmanlıda yaşayan halkların topluluğu olan ÜMMETTEN millettin ya da milletlerin çıkmasıdır. Bu milletlerin toplam sayısı 56’dır, bunlardan birisi de Bulgar etniği, diğeri Türk milleti vs.dir.
Konumuz bunların Osmanlıdan koptuktan sonra kendiişlerindeki dengeyi kurup kuramamış olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti dengeyi kurmuş ki büyümeye yolunda başarılıdır. Bulgaristan etniklerin ahenginden güç alamadı ve gelişmesi durdu.
Olayı daha anlaşılır bir şekilde açmaya çalışırken, hemen her şeyin ENERJİ olduğunu belirtmek zorundayım. Yani yeni olanın eski olanı reddettiği, olumsuzladığı ve yerini aldığı dediğimizde, bir enerji şeklinin başka bir enerji şekline değiştiğini belirtmiş oluruz.
Bu değişim esnasında korunan ise bellek (hafıza) enerjisidir.
İşte bu nedenledir ki Bulgar devleti soy kırım denemesiyle, kitaplarımızı ve dilimizi, halk kültürümüzü ve edebiyatımızı yasaklamakla yok etmekle belleğimizdeki enerjiyi boşaltmaya ve yerine kendi enerjisini doldurmaya çalışıyor.
Bizimi bir millet olarak içine almakla, kendi enerjisini (belleğindekini) bize akıtmak ve bizim Türk enerjimizi zehirleyerek yok etmek istemektedir. Bunu, 1913’te Pomak Türklerine Bulgarlaştırmayı dayatmayı denemelerinde, 1930’da kanun çıkararak Çingenlerin isimlerini değiştirmesinde ve 1935 ile 1975 arasında Pomaklar üzerinde yeniden ve yeniden denediğini ve daha sert bir biçimde 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türkleri üzerinde uygulamaya çalıştığını, kabul etmeyenleri de vatandan atmasında izledik ve sırtımızda yaşadık.
Bükülmez bir ruha sahip olsak da 1990’dan beri okullarımızın kapanması, gazete ve dergilerimizin, radyo ve TV yayınlarımızın kapanmış olması ve törelerimiz üzerinde baskının sürmesinde görüyoruz ve Bulgar devleti BELLEK ENERJİSİMİZİN sönmesini bekliyor.
2021 yılının 4 Nisan ve daha sonra yapılacak seçimlerinde Türkçe propagandanın, toplantıların, mevlitlerin vs yasaklanmış olması bu “hafıza söndürme” programından bir parçadır. Azınlıklar oy verme makinesine dönüştürülmek isteniyor.
Bulgaristan’da demokrasi yoktur, dolayısıyla seçimler sahtedir, oyundur, hak etmeyenlerin devlet, meclis ve hükümet yönetme yoluna geçmelerinin günahlı yoludur. Fakat parti liderleri ve hükümettekiler ruhlarını kime sattılarsa onun kölesidir.
Halk ruhunun uyanmasını istemiyorlar.
Üçüncü olarak GELİŞME DENDİĞİNDE biz her şeyden önce İNSAN ZEKÂSININ GELİŞMESİNİ anlıyoruz. (Zekâ sözünü burada uca vurma, anlık, entelekt yerine kullandım.)
Kör ve cahil insanların zekâsı gelişmez.
Anadili unutturulmuş bir çocuğun evladına verecek hiçbir şeyi olmaz, yoktur ve olamaz, çünkü zekâ, bilgi, geçmiş bellekte, dolayısıyla ana-dilde yaşar ve ana-dilini unutan etnikler, soylar, etnikler ve milletler yok olurlar – yok olmaya mahkûmdurlar.
Bellek enerjisinin sönmesiyle insan hafızası kurur, dil ölür ve unutulur ve insan bir hayvandan farksız, yalnız etki ve tepkileriyle yaşamaya devam eder.
HÖH-DPS partisinin de desteklediği Bulgar devlet doktrinindeki stratejik hedef budur. (Yok, edilmek istenen sadece Türk dilimiz değil, zekâmız, şuurumuz bilincimizin, becerilerimizin tümüdür. 500 genç eğitip yetiştirsek her şeyi değiştirebiliriz. Türk zekâsı olmayan bir kişinin Türk kimliği de olamaz!) Zekâ bizim neyimize gerek? İnsanın önüne tehlike çıkar ve zekâ tehlikeyi aşma yolu bulur ve açar.
1989’da yok olma tehlikesi bizi bastığında aynı bilinç, aynı irade ve kararlılıkla ayaklandık ve büyük bir kısmımız vatanımızı terk ettik.
Aynı zamanda biz küresel dünya siyasetinin içindeyiz. Her aşamada bu siyaset yeniden ve yeniden belirleniyor. Şimdi 21. Yüzyıl siyaseti biçimleniyor. Bu siyasetin Birleşik Amerika’da bile bir kutuplu ve 2 kutuplu olmak isteyenleri birbirine düşürdüğünü, hatta Beyaz Sarayın işgal edildiğini gördük.
Tek kutuplu dünya olmaz. Biz iki kutupluluğu 20. Asırda Doğu-Batı, kapitalizm sosyalizm olarak yaşadık.
İnsanlığın toplu ödevi zekâsını geliştirmek ve doğada uyumu korumaktır. Bu büyük ödevin içinde her kişinin ödevi ise toplum zekâsının, millet, halk ve devlet zekâsının gelişmesine katkıda bulunmaktır.
Bulgaristan’da Bulgarların ve ülkede yaşayan 9 azınlığın ana dili, hafıza birikimi ve zekâsı farklıdır.
Yaratan onların farklılıkların birliğinden güç (enerji) alınması için yaratsa da, Bulgar devleti farklılıkların biçim ve özünün korunmasını, geçmişini ve bugünkü yaşam biçimini kabul etmezken, onları ezerek asimile etmeye ve enerjilerini de yok etmeye çalışmıştır.
142 yıldan beri Bulgar millet ve devletinin ana ve temel sorunu budur ve çözümü yolunda ileri adım atılamamıştır. Halkın yarısının ülkeyi terk edip gurbetçiliği seçmesi de ruhsal bütünlüğü ve ortak hedefte buluşmayı kabul etmemesinden kaynaklanır.
Toplumlarda oluşan medeniyet türleri de çok ağır sınavlardan geçerek günümüze gelmiş ve yaşam kavgasına devam ediyorlar.
Tatarların, Moğolların, Osmanlıların savaşlarını hatırlamamız, 142 yılda Bulgaristan’da 7 defa büyük göçe zorlanışımızı anımsamamız kimliğimize dönmemize yeter de artar. 1923’te Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla, 2020’de Büyük Türkiye kutbunun biçimlenmesiyle Türk halkına Kuzey ve Batı, İslam Dünyası ve Hıristiyan dünyası arasında tarihte olduğu gibi yine denge olma tarihsel görevi en kutsal bir sorumlulukla yerine getirmektedir. T.C. Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bu yüksek görevi başarıyla yöneten ve yönlendiren politik bir Dünya Lideridir.
Dünyayı kim değiştirebilir? Bu günümüzün en önemli sorularından biri olduğu gibi, geçmişimizde de en önemli sorun olmuştur. Belleklerindeki tüm tarihsel süreçler 142 yılda yumaklanmış olan Bulgarların tarihte başardıkları olumlu işler ve süreçler yoktur.
Yüzyılda başladıkları bütün savaşları kaybetmişler, gerçekleştirilen ve ayakta kalan reformları olmadığı gibi, bir halk olarak sayıca yok olma trendine girince, ülkede yaşayan azınlık halkları asimile ederek çoğalma yoluna koyulmuşlardır.
Bu sapıklıkta sayıları 500 bin civarında olan Müslüman Pomaklar tarafından Türk isimleri ve İslam dini konusunda devlet ve siyaset olarak 12 darbe yemiş ve 12 defa geri püskürtürmüşlerdir. 1989’da Türklerden aldıkları darbe devlet ve rejim devirmiş ve değiştirmiştir.
Bulgarlar ne Moskova’dan ne de Nazi Almanlarından aldıkları akılla Türklerle başa çıkamamışlar ve sonunda çökmüşlerdir.
1948’de başlayan ve adına “Soğuk Savaş” denen 70 yıllık savaşta Bulgaristan Türkleri ve azınlıklar barıştan ve güvenlikten oldukları inancıyla Bulgar devletinin yanında yer almıştır.
1989’da ‘Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla “Soğuk Savaş” kesilmiş, hibrit savaş bugün de devam etmektedir. Bu yeni savaş son 50 yılda insan zekasını tırnaklamış, kamçılamış ve hızla gelişmesini sağlamış teknolojik devrim olmuştur. Bulgar devleti bizi bu teknolojik atılımdan ötelemiş ve dışında tutmuştur. Bu nedenle Bulgaristan Türklerinde 4. Nesil teknolojik belli yoktur. Bu, halk kültürümüzden ve Müslüman medeniyetimizden sonra, modern teknolojiden uzak bırakılmamış şeklinde hepimize indirilen 2. Büyük darbedir. Bu nokrada bizi aynı hedefte toplayan, 9 Şubat tarihinde T.C.nin ve tüm Türklerin ortak Aya Gitme hedefini açıklayan Büyük Başkan Recep Tayyip Erdoğan oldu.
Bugünkü kapışmada Bulgaristan üzerindeki gölgelerden biri Rusya gölgesidir, Bulgaristan azınlıkları bu gölgenin dışındadır ve NATO, Batı ve Türkiye gölgesindedir.
Dolayısıyla Bulgar milleti organik olarak parçadanmış durumdadır. Bu arada söylenmesi gereken şudur. ABD’nin Sosyalist ülkelere karşı saldırı planları ilk kez 1981’de Renald Reygan başkanlığında Merkezi İstihbarat Teşkilatı CİA Başkanı Роберт Gates (Keys) tarafından hazırlanmıştır. Bu planda Bulgaristan’da Bulgarları bombalayalım, Türkleri hedef almayalım diye bir şey yoktur. Hepimiz ortak hedef olmuştuk. Fakat bu aynı milletten olduğumuz anlamına gelmez. Şu da var biz memleket içinde birlik kuramazsak, Avrupa Birliği içinde birlikte buluşmaya da katkıda bulunamayız. Fakat çok kültürlü devlette buluşmamız olasıdır.
Olaya yeniden sabit olmayan denge açısından baktığımızda, T.C. Kafkaslar ’da 1826 mevzilerine geri dönerek, TURAN dünyasını birleştirerek ve Yukarı Karabağ zaferiyle küçük ve büyük devletleri, uzak ve yakın ülkeleri düşünmeye sevk etmiştir.
20.yüzyıl yüzleşmesinde Amerikan’ın kayıpları da büyüktür.
Toplum içinde beyaz ve siyah ırkçılık belirmiş, toplum ikiye bölünmüş, devlet çatlamış, Amerikan demokrasisinin iç dengeleri bozulmuş, denge alt üst olmuştur. Şunu da belirtmek yerinde olur. 260 yılda Amerikan milleti oluşmamış, parçalar şimdi iyice dağılmış, siyah derililer çok farklı haklar, sterken bir iç savaşla Birleşik Amerika’yı parçalayabilirler.
Bu gelişmeler 2021 yılında Bulgaristan’ı da direk olarak etkilemektedir.
Ne var ki, 260 yılık bir devlette AMERİKAN MİLLETİ oluşamamış olmasından ders almıyor. Toplumu, azınlıkları milli meselelerde zorlamaya devam ederken, azınlıkların en temel seçime ve seçilme hakkına bile engel oluyor, ülkeyi kalın enseli mafya tipi oligarşi hademesi güçler yönetiyor ve her konuda demokrasimizi baltalıyorlar. 1960-1970 lerde zeki – entelektuel tabaka yaratan eğitim öğretim sistemimiz çöktü şimdi yalnız diploma dağıtıyorlar. Yabancı ülkeden gelen iş adamları kadro bulamıyor, memlekette kalan işçi sınıfının posası ise hiçbir işe yaramıyor.
Bulgarlar hiç öğünmesinler. 1960-70 yıllarında Bulgaristan’da yapılan sanayi devrim ve kooperatifleşmenin motoru Türkler, Pomaklar, Tatarlar, Gagavuzlar, Ulahlar ve Makedonlardı. Bu kadrolar şimdi yok. İşin ehlileri ya başka dünyalara göçtüler ya da gurbeti boyladılar.
Okul sistemi yozlaştı ve modern ekonomi gereklerine yanıt veremiyor. Özellikle erkekler arasında ruhsal yıkım ve manevi çöküş yaşanıyor. Batıda okuyup da dönen gençlerle yerli tabaka arasındaki bağların yeniden yüklenmesi gerekiyor.
Dünya İstediği gibi değişebilir. Biz Avrupa ve Asya karası üzerinde yaşıyoruz ve bu topraklar ve bölgesel egemenlik öteden beri biçimdir, TURAN kültürünündür.
Şu da unutulmamalıdır 1891’de ABD diğer dünyayı ANAKONDA yılanı gibi sıkıp boğma planı hazırlamıştır. Bu plan Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında uygulanmış ve her 2 savaşta da ABD galip geldi. Fakat Amerika’ya Sadam Hüseyin’i öldürmesi, Kaddafi’nin öldürülmesi, Arap dünyasını yıkması da yetmedi, 1992’de Bosna Savaşı’nın başlamasından 8 yıl önce, ABD Genel Kurmay Başkanı İngiltere, Fransa ve Almanya Genel Kurmay başkanlarını toplamış ve Batı Balkanlarda savaş stratejisi hazırlamaya, Yugoslavya’yı “Anakonda” yılanı kucağında sıkmaya hazırlanmaları için ödev vermişti. Yugoslavya Başkanı Miloşeviş de aynı Anakonda’nın kurbanı oldu. 2011 yılından beri Şam lideri Esad “Anakonda”ya yakalanmamak için sığınaklarda yaşıyor.
Son hesapta Bulgaristan gibi tüm mazlumların sığınabileceği tek ülke Büyük Türkiye olacaktır.
Biliyorsunuz artık 5 milyon vatandaşı zaten Türk halkının misafiridir. 15-16 Temmuz 2016 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nde askeri darbe denendi ve sürekli saldırı ve güçlük çıkarma taktiği ile siyasi muhalefet zehirlenmiş ve bir türlü sakinleşemiyor.
4 Nisan 2021’de Bulgaristan’da seçim var.
Bu seçimlerde halkın görevi sandığa gitmek ve kimin sözüne kandıysa ya da kimden para aldıysa ya da kime umut bağladıysa oyunu vermek. Ne var ki ABD ile Batı Dünyası ile Moskova güçleri Bulgaristan’da güç deneyecekler, kıyasıya bir savaş başladı.
Boyundan büyük yalan söyleyenler eczaneden vitamin “C” almayan insanlara en büyük mutluluk ve cennet vaat ediliyor.
Birleşik kaplar şeklinde inişli çıkışlı başlayan dünya siyasetinde Selatin Demirtaş, Enis Berberoğlu, Boğaz İçi Üniversitesi gibi öğrenci merkezlerinin hareketlendirilmesi bayrak edilerek, Türkiye Cumhuriyeti hukukunu Uluslararası Mahkemelere taşıyarak, dünya medyalarına sakız ederek ve sürekli saldırılarla küçük düşürmeye çalışanlar aslında geleceğimizin kuyusunu kazıyorlar ve bunu anlamak istemiyorlar. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Allah Göstermesin başına bir şey gelmesin, inanınız Batıdaki “dostlarımız” 1000 kurban birden kesmeye hazırdırlar. Herkesin hesabı var fakat sonunda Allah’ın hesabı tutar diye inanırız bizler.
Lütfen ABD “Anakonda” stratejisini unutmayalım. O her an ve her yerde, Bulgaristan da dahil hareket halinde ve geçerlidir.
Anlaşılan Anakonda yılanı anti-komünist, hain ve küstah kanı içmiyor ki, onlara biat ettirip köle olarak kullanıyor.
Bazen Ali Babacan ve Prof. Ahmet Davutoğlu’nun TV mesajlarını dinliyorum ve utanıyorum. Onlar bu zekâyla hükümetten ve başbakanlıktan düşmüştü. Yeniden sivrilmeleri de Türkiye devleti üzerinde 2016’da yok olma tehlikesi belirmesiyle nefes aldı. İkisinin de derdi kişisel menfaatlerini savunmaktır. Bu kadroların devlet yönetiminde ikinci şansı olamaz. “Anakondayı” görünce iktidardan düşmüşlerdi.
Şimdi hiçbir şey değişmedi. Türkiye devletine karşı havlayanlar sürüsüne katılmaları büyük bir şerefsizlik oldu.
Türk halkı bir defa eşekten düşeni katıra ya da ata bindirmez bu da bilinmeli ve unutulmamalıdır. Onların halk arasından çıktığını da unutmayalım. Türk halkı ne kadar okumuş ve zeki olursa çöplükten lider çıkma hevesleri de kendiliğinden sönecektir. Türkiye’nin entelekti yollardan toplanmalı ve bilgisayar başına oturmalı ve yaratıcılık etkinliklerine başlamalı ve geleceği yakalamaya dört elle sarılmalıdır. Türkiye yeni dünya yönetimi için 100 yıldır ilmek ilmek ördüğünü bütün dünya çok yakında görecektir. Türk gençleri inanın Türkiye Cumhuriyeti Devleti geliyor önünde hiçbir engel onu durduramayacaktır. Ne mutlu Türk’üm diyenlere…
Bu yazımda zekâ çöküşünü ele aldım.
Zekâ enerjimizi koruyabilirsek tüm sorunları çözeriz ve gelecek bizim olur!
Okuyanlara teşekkürler.
En iyi günler sizin olsun.
Paylaşınız.
Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi
Bulturk Genel Başkanı
Rafet Ulutürk